Joined: Oct 04, 2007
Posts: 2670
Location: Innsmouth
Posted:
Tue Dec 07, 2010 8:18 pm
Yüksek derecede küfür ve uygunsuz davranış içerir, rahatsız olabilecek kullanıcıların dikkatine.
1
Küfürler annemden başlıyor babaannemin dışkısına kadar gidiyordu.
“Çzür diler—“
“Ananın amına özür dile!“
“Çzür dilerim! İsteyerek olmadı.” adam hâlâ küfrediyordu.
“Anan seni gördüğünde de aynı şeyi söylemiştir kesin, ‘isteyerek olmadı’, geri zekâlı, beceriksiz embesil!”
Tarif edilemez bir utanç duygusu hissettim. Kafamı eğmiştim. Zaman yavaşlamış gibiydi. Kulaklarım duymaz oldu, sadece bir uğultu vardı. Adamın ağzı yavaş yavaş oynuyor, tükürükler adeta suratıma fışkırıyordu. Kafamı kaldırmadan utangaç bir hisle baktım, o sırada sağ gözüme bir damla tükürük girdi. Ama elimle silmeye bile cesaret edemedim, tükürüğü gözümü kırpıştırarak çıkartmaya çalıştım.
“Siktir git, kovuldun!” yaka paça yakalayıp bir berduş gibi dışarı fırlattılar. Duruma da uygundu hani, aynı berduş gibi giyinmiştim zaten. Kahverengi yırtık bir ceket ve pantolon, siyah tişört; yeşil, pis bir atkı ve parmakları kesik siyah eldiven. Çyle de bir sakalım vardı ki içine çakı saklasam bulamazsınız. Gerçi çakıyı ne yapacaksam, param yok ki önümü kessinler, yaşama isteğim yok ki kendimi savunayım. Yorgundum, yer rahat gelmişti. Bezmiştim de artık. Yerden kalkasım gelmedi. Bir titreme hissettim vücudumun her yerinde, cenin pozisyonunu alarak kendi kendime ısınmaya çalıştım. Bir-iki kuruş para atan bile oldu hatta. ‘İyi’ dedim. ‘Bir simit alırım hiç olmazsa.’
Kendime kızdım, adam haklıydı. Korkak orospu çocuğunun tekiydim. Sonra düşündüm yine kendi kendime ‘Korkak orospu çocuğunun teki olduğumu düşündüğüm için korkak orospu çocuğunun tekiyim.’ diye kızdım.
Ama öte yandan simitler güzel görünüyordu. Bak, yine dikkatim dağıldı. ‘Ne düşünüyordum?’
“Ne kadar?” dedim
“Yetmiş beş kuruş abi. Çıtır çıtır.” dedi.
“Yuh,” dedim “zengin mi sandın?”
“Kurtarmıyor be abi.” diye kıvırmaya başladı.
Beş ve onluklardan oluşan bir elli kuruş verdim. Sıkıla sıkıla bir simit uzattı. “Eyvallah.” dedim ve yürümeye devam ettim.
Parka gittim. Orada oturan yaşlı bir adam vardı, gazete okuyordu. “Okumadığın bir sayfa var mı bey amca?” diye sordum. “Yere dökülmesin, nimet. Bereketimiz kaçmasın.” Sonra da gülmemek için kendimi zor tuttum. ‘Ama olsun’ diye düşündüm, ‘dökülmesin nimet.’ Magazin sayfasını çıkartıp uzattı. “Sağ olasın bey amca.” dedim, karşıdaki banka oturup simide yumuldum. İyi gelmişti.
Okulların çıkış saati olmalıydı. İki liseli kız geçti, kısa etek. Çorap yoktu. Sadece pürüzsüz bacaklar vardı. Yaşlı amca da gitmişti, kızlar geçtikten sonra fermuarımı indirdim ve arkalarından bakarken asılmaya başladım. Ellerim soğuktu ve bu da pek yardımcı olmuyordu, ama kısa sürede ısı dengelendi. Kızlar gözden kaybolmuştu, bana da hayal kurmak düştü. Kaptırmış olacağım ki yaklaşan topuklu ayakkabı sesini duymamışım. Yan binada çalışan kadın parktan geçip karşıdaki kafeye gidiyordu. Çğlen vaktiydi anlaşılan. Aleti içeri tıkıştırıp üstünü kapattım ama kadın ne yaptığımı görmüştü. Geçerken gülmemek için kendini zor tuttu. O geçtikten sonra tekrar çıkarttım. Bu sefer ona bakıyordum, siyah takım giymişti, siyah ceket; dar, siyah bir pantolon. Kalçaları güzeldi ve kullanmasını da biliyordu. Ona bakarken geldim ve tekrar içeri tıkıştırıp ayağa kalktım. Elimi de üstüme sildim.
İçime bir sıkıntı düştü. Bezgin bir hâlde nefes verdim. ‘Cenabet dolaşacağız şimdi.’
Joined: Oct 04, 2007
Posts: 2670
Location: Innsmouth
Posted:
Wed Dec 08, 2010 1:55 pm
2
Metrobüsüydü, minibüsüydü derken Sultançiftliğine vardım. İnanır mısın, sanki zamanda bir kırılma olmuş da bölge on yıl geride kalmış gibi görünüyordu. Hatta nostalji bile yaşadım, ‘Vay be,’ diye düşündüm. ‘İşte on yıl önce İstanbul aynı böyleydi lan!’
Uzun bir yürüyüşün ardından bir apartmana vardım. ‘Burasıydı sanırım? Umarım taşınmamışlardır…’
Zile bastım, üst kattan iki çocuk indi aşağıya. Otomat yok muydu, yoksa çalışmıyor muydu bilemiyorum. Çocuklardan biri on yaşlarında bir kızdı. Diğeri ondan dört-beş yaş küçük bir oğlandı. Kız, neredeyse benim kilomdaydı. ‘Maşallah’ diye geçirdim aklımdan. Erkek, kızın yanında kürdan çöpü gibi kalıyordu. Sonradan anladığım kadarıyla evin “Büyükbabası”nın kızıydı bu “küçük”. Oğlan ise torun idi. Evin en küçük erkeğinin evli olduğunu, bir başkasının çocuğunun olduğunu düşünürsek bu küçük kızın onlara “dayı” ya da “amca” yerine “abi” diye seslenmesini garipsemiştim. Ve evin reisinin torunuyla kendi çocuğunun arasındaki bu küçük yaş aralığı beni hayli ürküttü. Çocuğun halasıyla arasında sadece dört yaş fark vardı. Dedeyle ninenin işler hâlâ tıkırında olmalıydı.
Bir üst kata çıktık, zemin katında hiç daire yoktu zaten, birinci kat zemin kat sayılıyordu sanırım. Evin gelinlerinden biri karşıladı beni. Güzel sayılırdı. Evdeki en güzel kadın olduğu kesindi zaten. Kürttü sanırım, hafif çikolatalıydı. Ama evdekilerin ona “Kürt” diye laf etmesinden öğrenmiştim Kürt olduğunu. Bu yermek amaçlı değil de, daha çok dostane bir sataşma gibiydi. Biraz garibime gitmedi değil tabii ama kadın aldırmıyor gibiydi, üzerinde fazla düşünmedim. Evde üç kadın daha vardı. Kürt dışında iki gelin ve evin hanımı. Dört tane de adam vardı.
Kimin kiminle evli olduğunu çıkaramadım ama evin reisini ilk görüşte anlamıştım. Evdeki en şişman adamdı. Tekli bir koltuğa oturmuştu ve önünde zengin bir kahvaltı diziliydi. Karikatürden fırlamıştı adeta; kel, küçük bir kafası vardı ve kalın, kısa bıyıkları kirli sakalına karışmıştı. Yeşil bir kazak giyiyordu. Masaya davet ettiler, biraz acıkmıştım ama ne yalan söyleyeyim, tiksinmiştim de. Patatesli, kıymalı, peynirli pidelerden oluşan bir dağ geldi. İki mangayı tıka basa doyuracak kadar yemek vardı ortada. Tekrar tekrar masaya davet ettiler, her seferinde farklı bir mazeretle geri çevirdim. Ama sonunda kıymalı bir pideye hayır diyemedim.
Bu insanları tanımayan birisi böyle bir yerde oturup da bütün paralarını yiyeceğe harcadıklarını sanar. Böyle iğrenç bir yerde yaşayıp iğrenç bir hayat sürmelerine rağmen yedi cetlerine yetecek kadar zengindirler. Ama böyle sefil yerlerde yaşamaktan hoşlanıyorlar. İlginç bir aile aslında.
Evin ortancası benim lise arkadaşım Kemal’di. Kahvaltıdan sonra birlikte dışarı çıktık. Bir paket sigara aldı ve bir tane de bana uzattı. “Sağ ol, içmiyorum.” dedim. Güldü, bir şey demedi.
“Eee, neler yapıyorsun?” diye sordu.
“Hiç.”
Kemal kıkırdadı. “İş?”
Omuz silktim. “Ne olursa.”
“Bak ne diyeceğim sana. Bu akşam bendensin. Bir güzel kafayı bulalım. Yarın sana iş bulmanda yardım edeceğim, anlaştık?”
“Olur.” dedim.
“Tamam.” dedi "Akşama ne yemek istersin?”
İmâlı bir surat ifadesiyle, soru sorarcasına baktım.
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.