Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: ibocaju
    Bugün: 14
    Dün: 23
    Toplam: 90343

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1446
    Üye: 2
    Toplam: 1448

    Şu An Bağlı:
    01 : ywyquki
    02 : ibocaju

    FrpWorld.Com :: View topic - ...Rüya...
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     ...Rüya... View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    Walter
    Yönetici





    Joined: Oct 22, 2005
    Posts: 523
    Location: Gilead

    PostPosted: Tue Dec 07, 2010 11:26 am Reply with quoteBack to top

    Siz hiç roman karakterlerinizin sizi tehdit ettiği bir rüya gördünüz mü ben gördüm. Belki psikolojik belki de zihnimin yansımalarından oluştu bu rüya bilmiyorum ama o tarihte nerdeyse dört aydır yazı bile yazmamışken, ankaraya yolunda gördüğüm karakterler tamamen doğruyu söylüyorlardı.

    Benim tekrar hikayelerime dönmemi sağlayan bu rüyayı bende, gördüğüm andan itibaren laptobu açıp kağıda döktüm. Uzun zamandır da öylece duruken bugün bir kez baktığımda yayınlamayı düşündüm.

    İşte tekrar hikayelerime ve yazdığım Çç Avcılar Son Kuşatmanın oluşumuna tanık gösterebileceğim rüya. Benim ilhamım ne mi demiştiniz, çok gerçekçi yarattığım o karakterler diyebilirim size

    Umarım okurken sıkılmazsınız, iyi okumalar...




    26. Nisan 2009

    Saat: 16:20

    Yer: Bolu- Ankara arası



    Sıcak, gözlerimde yakıcı bir sıcaklık ve turuncu sarı bir ışık uyurken güneşe karşı gözlerimi kapadığımızda oluşan renk görüntüsü o his o sıcaklık. Birden o sıcaklık çekiliyor yüzümden ve gözlerimi açıyorum otobüs koltuğunda yanımda oturan çocukluk arkadaşım Gökhan’ı göreceğimi düşünürken. Gözlerim çok farklı bir mekana açılıyor.

    Benim gördüğüm, bir meşaleyi elinde tutan kukuletalı bir adamın meşaleyi yüzümden çektiği. Bir mağaradayım, ışık pek az pek çok silueti görüyorum ama içlerinden sadece en öndeki üçü gözükmekte ayağa kalkmaya çalışıyorum kalkamıyorum. Tahta bir sandalyede oturduğumu ve ellerim ve ayaklarımın iplerle bağlı olduğunu fark ediyorum.

    Çnümdeki üç siluet bana tanıdık geliyor en sağdaki en uzun boylu olanları lacivert bir takım elbise üzerine giydiği siyah pardösüsü olan gözlüklü bir adam eline eski colt marka bir tabanca tutuyor.

    Diğeriyse benim yüzümden meşaleyi çeken adam, öteki modern adamın aksine bu adam kahverengi pelerin ve kukuleta giymiş gözleri belli olmuyor yüzünde hafif alaycı bir sırıtış var eski paslanmış bir zırh giymiş. Meşaleyi sol elinde tuttuğu için yanındaki adamında insan olmadığı gayet belli oluyor.

    İnsan olmayan adamın boyu uzun, ama gözlüklü kadar değil. Teni mavi saçları ise dümdüz ve mor, gözleri ise menekşe mavisi yüzünde vakur ve ciddi bir ifade var. Elinde kudretli gümüş topuzlu bir asa tutuyor mavi kaftanını giymiş. Ben bu yüzü hatırlıyorum diğerlerini değil ama bu yüzü. Lanet olsun bu adamı ben yarattım kalemimle benim dünyamda hikayemde bu adam İlkdoğan gece elflerinin kralı Elrohir’den başkası değil.

    Tam bunun şaşkınlığına düşerken birden sağ yanağımda bir acı patlaması hissediyorum. Kafam sola doğru dönüyor sandalye ile devrilecek gibi olsam da yine de dengemi korumayı başarıyorum. Ağzımda tuzlu kan tadı var ve azı dişlerimden birinin kırıldığını hissediyorum ve yere bana bir avuç kadar görünen diş parçalarıyla beraber kan tükürüyorum.

    Gözlükle adam tam bana tabancasının kabzasıyla vuracakken, pelerinli adam onun kolunu tutuyor. Bir an gözlüklü adam ona bakıyor pelerinli ise ona bakmıyor görünüyor çünkü karanlıkta kukuletasının altında kalıyor gözleri. Gözlüklü dam bana doğru yüzünden büyük bir nefretle bakıyor ve silkinerek pelerinli adamdan kurtuluyor.

    O anda o adamı hatırlıyorum bu sabit fikirli intikam arayan adamı hatırlamamak ne mümkün. Ben o adamı öss zamanı bilgisayarım kaldırılmışken arkadaşlarım test çözerken ben sayfalarca onun hikayesini yazmıştım ve Edebiyat hocalarım çok beğenmişti. şimdi ise karşımda duruyor asıl adı Mehmet takma adı Ivan olan benim elimden çıkan roman kahramanım.

    “ Ivan…” diye dökülüyor sözcükler kanlı dudaklarımdan.

    Kemik çerçeveli gözlüğünün üzerinden bana bakıyor, o sert dik kafalı adam. “ Ya Ivan hatırladın mı bizi illa rüyanda mı görünmeliydik sana ? Nerede olduğumu biliyor musun şimdi sen ? Seni sorumsuz, tembel şerefsiz.”

    Bu sözler üzerine sinirleniyorum yüzüme akkor halinde öfke doluyor. Tükürürcesine cevaplıyorum sorusunu. “Senin yazılarını okutmak için insanlara veriyorum. Senin maceralarını duygularını hissediyorlar. şu an Meltem adında bir kızda hikayem.”

    Ivan’ın alaycı kahkahası mağarayı dolduruyor. “şu an beni ve seni hiç umursamayan bir kızın test kitabının arasındayım ve sen bir aptal gibi insanların senin hikayeni okuduğunu sanarak avundun.”

    “Ve eski hikayelerinin arkasına sığındın.” Dedi hafif alaycı sert bir ses. Bu meşale tutan adamdı. Bu adamı da tanıyordu, o yazdığı ikinci karakter olan Walllace Greece ‘in ta kendisiydi onun adına en uzun öykü dizisini yazmıştı. Çlülerin Bekçisiydi, bu ve en uzun hikaye serimin acılı baş kahramanı.

    “Greece sen de mi ?” diyorum şaşkınlıkla. “ Neredeyim ben ? Elrohir, Greece, Ivan biriniz cevap verin bana.”

    “Burası senin zihninin kapısı.” diyor Elrohir o soğuk ve ifadesiz ses tonuyla ve elini karanlığa doğru uzatıyor. Birden meşaleler yanarak sulietler belirginleşiyor ve mağaranın iki tarafına da ayrılarak yolu açıyorlar ve o kapıyı görüyorum. Zihnimin kapısını.

    Kocaman gri bir kapı taştan yapılmışa benziyor ara sıra açılıp, kapanıyor içinden kişiler geçip gittiğini fark ediyorum. Kapının üzerinde ince dallar oyulmuş ve iki yana doğru uzanan gül resmi var. Kapı arada açılıyor içindeki beyazlıktan bazı sulietler gelip gidiyor. Fakat gelen bir gölge çok belirgin onu çok iyi tanıyorum.

    “Robin….” Sözü dökülüyor dudaklarımdan,

    “Onun ne hale geldiğini görmüyor musun ?” dedi Ivan meşaleyi ilk yarattığım karaktere doğrultarak.

    Robinin sülieti belirgin bir şekilde solgun ve yıpranmış gözüküyor. Sanki hayalete benziyor şeffaf görünümlü bir hayalet gibi aynı. Yazarken hatırladıkça ilham aldığım çelik mavisi gözler solgun. Bakışları dalgın ve huzursuz görünüyor. Bana bakıyor yüzünde hiçbir duygu yok, üzülüyorum. İlk yarattığım karakteri böyle görmek içimi parçalıyor. Bakmamak için yüzümü çevirmeye çalışarak gözlerimi kapıyorum.

    “Hep böyle yaptığın için bu halde görmüyor musun salak ?” diye kükrüyor Ivan tepemde

    “Ne kadardır ona yazmadın hatırlıyor musun ?” diye bir ses duyuluyor karanlıkta ve Robin’nin arkasından biri geliyor. Siyahlar içinde şapkalı pelerinli biri bu yüzüğü açığa çıkıyor.

    “Falcon, sen de geldin demek. ?” diyorum nefretle en çok kullandığım karakterlerin başında gelse de Falcon’u pek sevmiyorum. Nickoy’u daha çok severim mesela, belki benim kötü huylarımı yansıttığı ve bana bu kadar benzediği için sevmiyorum Falcon’u onu bilmesem de şimdi burada belirmesinden hoşlanmadığımı fark ediyorum.
    “Hatırlamıyorum bir zamanlar her şey onun üzerine dönerdi zaman değişti ve ilk ortaya çıkan karakterler değişti. O karakter silsilesinde kim kaldı Allah aşkına söyle ne Jarik ne Keven ne Kerohn kimse kaldı mı ?”

    “Bazıları çıktı ben mesela ya da özel bir sevgi beslediğin Kheldar.” diye yanıtlıyor Falcon. “ Varislerin uyanışındaki bir çok karakter şu an Justisarda değil mi ? Bana gelip dört örneği sayma burada.”

    “Kheldar’a özel bir sevgi beslemiyorum geri zekalı.” Diye kızgınlıkla bağırıyorum. “Justisara uyum sağlayabildiğimi sağladım. Greece, Elrohir, Leornas gibi karakterler ülke soyundan geldikleri için kolay uyum sağladılar. Kheldar, Sen, Silvan gibileri de belli bir yerde durmadığınız için uyum sağladınız.”

    Falcon bana tam cevap verecekken araya Greece giriyor. “En başından beri hem varislerin uyanışına hem de kaçağa göre bir harita tasarlayamadığın için. Avuç avuç karakter harcıyorsun kabul et bunu. Brave yanlış konudan girdi sende kelime oyunları yaparak işin içinden sıyrılıyorsun zekice sonuçta hepimizi yazanda sensin değil mi ? Ama bunu kabul et Yazar, sen hatalısın.”

    Greece’in her sözü bana acı veriyor evet hatalıyım iki roman hem heba oldu hem de karakterlerimin çoğunu terk ettim kaçaktaki çoğu karakter Justisar da, Kaçak Justisarı yaptı. Fakat eskileri silme pahasına yaptığımı kabul ediyorum şimdi. Harita olayı ise Çss ile nedeniyle bir yıl unutulmuş haritanın üzerinde tekrar çalışmak aptallığına düşmüştüm ve ortaya hikaye ile alakasız bir harita çıkmıştı.

    Başımı öne eğiyorum, gözlerim buğulanıyor. Onları o kadar gerçek tasarlamıştım ki, bana geldiler aptallığımı hatırlatmak için. Acizliğimi korkaklığımı, hepsini yüzüme vurmuşlardı. Karakterlerimden ders almak mı delirdiğimi düşünmeye başlayacağım. Ağır ağır kaldırıyorum başımı . Gözlerimin önüne sarışın yakışıklı bir adam beliriyor mavi gözlerinde gülümseme var.

    “Nickoy….” Diyorum fısıltıyla “Hepiniz mi geleceksiniz.”

    “Acayip tipsizsin şu saçını uzatma balon kafaya benziyorsun.” diyor gülerek. Nickoy, sonra kafasına doğrultulan tabancayla duraksıyor.

    “Çekil şuradan soytarı, şu herifle işimiz var….” Diyor Ivan adama tepeden bakarken.

    “Sakin.” diye bir ses duyuluyor ve bir elin Ivan’ın koluna yapıştığını görüyorum. “ Kavga edilecek zaman değil. Sanırım aklını başına aldı.”

    Sese doğru baktığımda Ivanın arkasındn yeşil bir bandana takmış, yeşil gözlerinde bir öfkeyle beni izleyen birini görüyorum. “Bu eski karakterlerimden Kılıç Ustası olacak Silvan’dan başkası değil. “Sana bir kez göründük, yazacak şeylerin var hala, biz zihninden kaybolmadan yazacaksan yaz bir kez daha böyle olduğunda seni edebiyen terk edeceğiz.”

    “Yazacağım ama ne ?” diyorum şaşkınlıkla.

    “Justisar öykülerinden yeniden gir bakalım,” diyor Nickoy gülümseyerek, “Belki onları bana ithaf edersin ha, geçmişi yaz, yazılanlarla kendini karşılaştır.”
    “Unuttuğun insanları yaz,” diyor Falcan gürleyen bir sesle,

    “Eski karakterleri çöpe atmayı bırak yeni karakter yaratırken eskileriyle harmanla,” diyor Greece “Kurguyu sağlam tut aklında bir şeyler olacaktır.”

    “Zihninin kapısına bakmayı unutma yazdıkça orda olacağız.” dedi Elrohir,

    Ben bu sözlere baş sallarken silik bir gölge gibi görünen Robin kulağıma kadar eğildi,“Yazdıklarını birleştirmenin anahtarı ben değilim ben den daha eski biri, beni düşünme onu kullan.”

    Ben şaşkınlıkla, Robine baktığımda, Ivan silahını çekiyor ve bana doğrultuyor, “Unutma bir daha bu umursamazlığı yaparsan sonsuza kadar gitmiş olacağız.” dedikten sonra göğsüme bir kurşun sıkıyor.

    Gözümü kapatım yüzümü acı ile buruşturarak irkiliyorum, Gözümü açıp elimi göğsüme götürdüğümde hiçbir şey yok, Sadece yanımda bana bakıp “Ne oluyor olum ?” diyen Gökhan’ı görüyorum. Tekrar otobüste olduğumu anlıyor bilincim. Derin bir iç çekerek çorak bozkır manzarasına bakıyor, Robin’den daha eski olan Robin’in hocası Silvan’ı düşünüyorum. Belki bir roman yazmanın vakti geldiğini anlıyorum o anda.

    _________________
    BeÅ? dakika süren savaÅ?lar binlerce yıl süren efsaneler yaratır. O yüzden savaÅ?ta korkuyla deÄ?il tatmin hissi duyarak ölmelisin. O zaman arkandan aÄ?layacak insan kalmıÅ? olur.
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mail
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.55 Saniye