Masmavi gökyüzü ne ara simsiyah bulutlarla kaplanmıştı, ne zaman bir hortum gemiyi oradan oraya savurmaya başlamıştı? Bu sorulara yanıt arayacak kadar bile zamanı yoktu kaptanın, gemiyi ilerdeki buzul tabakasına çarpmadan yönlendirmesi gerekiyordu.
Â?Mavi sakalımın üzerine tükürüklerini saçmayı kes, koca deniz. Ben senin gibi kaç tane azgın suyu terbiye ettim.Â? diye bağırdı Kaptan Fellemous.
Sakalı mavi değildi, ama lakabı Â?Mavi SakalÂ? idi. Bu lakabının aslında ilginç bir öyküsünün olduğunu sanan genç tayfalar yanıldıklarını hiçbir zaman bilemeyeceklerdi, çünkü kaptan gizemli takılmayı severdi ve geçmişi hakkında neredeyse hiç konuşmazdı. Evet, lakabının hiçbir öyküsü yoktu. Kendisi bu lakabı beğenmiş ve bu lakabı kullanmaya başlamıştı. Gemisinin ismini de Â?Mavi SakalÂ? olarak belirlemişti.
Buzul tabakası tahmin ettiğinden daha hızlı bir şekilde gemiye yaklaşmıştı. Ne ara gemiye çarpacak kadar yaklaştı, akıl erdirememişti kaptan. Bunu da bir ara düşünmesi gerekecekti, bu yüzden aklının bir köşesine yazdı. Gerçi çarpmanın etkisiyle ayakları yerden kesilmiş ve gemiden de düşmüştü.
Kafasını sert buzul zeminine çarpıverdi. Gözlerinin önünde kızıl renkte bir nehir akıyordu sanki ama bu nehir kafasından akan kandan oluşuyordu.
Ayağa kalkmaya çalıştığındaysa gemisinin batmak üzere olduğunu fark etti. Elinden bir şey gelemezdi, o da yere oturdu ve üşüyen ellerine üflemeye başladı. Tayfaları gemiden buz gibi sulara atlıyorlardı. O da sadece izliyordu olayları. Neden bu kadar sakindi, gemisini ve tayfalarını kurtarmak için çaba göstermiyordu, işte bunu da ileride düşünse iyi olacaktı.
Â?Buzullar akıp gidiyor, nereye böyle bu yolculuk ey azgın sular? Yanıt versin biri bana, söylesin artık. Ne diye bu öfke, bu nefret bize karşı?Â? diye haykırdı azgın sulara ardından.
Buzulların da ona verecek bir yanıtın vardı aslında ama fısıltıları kaptanın kulağına ulaşamıyordu bile. Belki diyarın yazarları, çizerleri ve şairleri bize buzulların öfkesinin nedenini anlatırlar da kaptan ile beraber biz de öğreniriz. Buzulların öyküsünü anlatın bize, onların yolculuklarının nedenlerini açıklayın ve öfkelerinin altında yatan sırları.
Ocakbaşı Hikâyeleri Kış Teması 2009, Buzullar konsepti altında öykülerinizi, şiirlerinizi ve çizimlerinizi bekliyoruz...
Not: Yorumlar burada olmasın, diğer başlığı kullanalım. Burada eserler olsun sadece, daha düzenli olacaktır...
Last edited by catboy on Thu Mar 04, 2010 9:46 pm; edited 2 times in total
Bir zaman bir yaşam vardı.
Yolların kenarında çiçekler açardı mesela
Serçeler öterdi evlerin damlarında
Sivrisinek soktu mu canını acıtırdı adamın
Biraz utansak da kimi zaman yaşamdan bizler
Çıkardık evimizin kapısından
Çnce yavaşça adımlar atardık
Giderek hızlandır ayaklarımız koşardık
Sonra değişti bir şeyler
Belki de korktuk
Kaybetmekten
Aynı kalsın istedik herşey
Oysa bilmiyorduk
Yaşamdan vazgeçmekti
Aynı kalmanın bedeli
Ve neyi dilediysek gerçekleşti
Çnce su damlaları kapladı sanki çevremizi
Soğuğu iliğimize kadar hissettik
Çşüdük
Su damlaları katılaştı
Bir buzul oluştu etrafımızda
Hala bir parça üşüyorduk belki
Ama sonra bir an geldi
Artık hissetmedik soğuğu
Neyi kaybettiğimizi düşünmeden
Çylece yatacak kadar buzulun içinde
Hissetmiyorduk.
Yine çiçekler vardı
Serçeler, sivrisinekler ve bizler
Çyle gözükse bile gözümüze
Aynı değildi hiçbir şey
Böyle doğdu işte buzul
Belki bizler yarattık onu
Belki de çocukça bir dilek yarattı
Çylesine gelen aklımıza
Ancak bir defa sardığında etrafı
Bizi vazgeçti
Yaşamı yaratan tüm dileklerden
Dev bir hareketsizliğin içine hapsetti yaşamı
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Buz tamamen durdurmaz yasami
Zaten o nedenle biter yasam buzun icinde
Cunku en soguk aninda bile buzulun yasaminin
Bir seyler insanin icinde devam eder yasamaya
Bir seyler ise durur oldugu yerde
Ve iste insan dayanamaz
Icindeki bir yan yasayip
Digerinin durmasina
Her yaniyla, tum acilari, mutluluklari, tadlari ile
Yasayacaktir insan yasayacaksa
Iste buzul bunu engeller
O nedenle yipratir insani
Aslinda sadece insani degil
Nice canliyi
Ve yasami tamamen durdurmak
Hep ayni ani yasamak isteyen
Bunun aslinda yasamamak oldugunu anlamayan bizler
Buzulun bile bunu basaramayacagini fark ettik
Eger buzul basarsaydi bunu
Sonsuza dek dondursaydi bize
Anlamayacaktir ne kaybettigimizi
Cunku zaten alinmis olacakti tum insanligimiz elimizden
Olmadi ama
Buzul yavaslatti ama durdurmadi yasami
Ve biz yavasca degisirken Dunya etrafimizda
Bir yanimiz kosmak ister bir yanimiz geride kalirken
Anladik yasamin anlamini
Buzul bize anlatti bunu
Biz onun icinde
Var olmaya calisirken
Ve yasamin bir buzun icinde
Yari donmusken bedenimiz bile
Ne kadar guzel oldugunu fark ettik bir yandan
Bir yandan buzun icinden cikacagimiz
Yeniden her yanimizla birden yasayacagimiz ani bekledik
Boylece gecti buzulun yasami
Gunesin kendini yeniden gosterdigi o an gelene dek.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Buzdan bir kalbin doğuşu yada yeniden uyanışı gibi hayata,
Açtığım gözler benim mi bilmiyorum
Tanıyamadığım benliğim belki
Belki içimde kaybolmuş gitmişliğim liderim.
O çekiyor iplerimi, belki o dolduruyor bu zırvalar ile beynimi.
Soğuğu görüyorum ta içimde hissediyorum ama titremiyorum.
Zaman donmuş olabilir mi?
İnanırım aslen , o kadar soğuk ki kalem,
Buzdan duvarlar sarmış ruhumu ve bedenimi saran görünmez camdan duvarlar gibi.
O kadar soğuk ki neden bulmaz halen kader, kaybolmuş ellerimi
Neden almaz ruhumu?
Bilmez mi, zaten onun olanım
Ona varacak yolda koşanım , ruhumdan uzak,uzak...
Kederim görmüyor önümdeki kar yığınlarının geçit vermediğini,
Kaderim almıyor korunaklı kollarına ve vermiyor o güzel huzuru, donan bakışlarıma.
Kalbim buz gibi atmıyor artık,
Ruhum benimle mi bilmiyorum, bu lanetin sırrı ne?
Ama biliyorum bir tek şeyi, unutulan bedenimi
Bitmeyen, dinmeyen serzenişi mi!
Ey kader , al beni yumuşak kollarına
Umudun doğduğu dallarına güneş vurur değil mi?
Al benide tam o dallarına, çözülsün bedenim ,
Senin olursa olsun bu ruh
Yeterki verme beni bu gaddar kışın kollarına.
Bana değer verdğini fısıldıyor birde utanmadan kulağıma
Meğer beni sevmiş korurmuş asırlarca,
Olsun yinede , böyle sevgi eksik olsun.
Değer vermek, korumak kolamak
Ne zaman işi oldu ruhsuz kışın.
O değil mi sevgilileri ayıran, o değil mi ki ırak eden yolları
O değil mi ki çığlarıyla, rüzgarıyla, yağmuruyla öldüren.
O değil mi ki beni yokeden , bebeyi anasız
Sevdalıyı sevdasız eden kara basan.
Kurtar beni kaderim kurtar, ruhumu yitirmiş bir derbederim.
Ama senden önce kara kışın eline geçen bir bedenim,
Sana teslimim sensin yolum, izim, ey kaderim.
Buz yaşamı yenet sanıyorsun.
Yenebilir.
Yaşamın da gücü sonsuz değildir
Başka birçok şey gibi tıpkı
Buz da yapabilir bunu
Bitirebilir yaşamı...
Ama yine de
Yaşam öyledir ki
Yeterince zaman verildiğinde
Yollar bulabilir kendisine
Var olmak için
Ve bir defa bu yolu buldu mu?
Onu yok edecek olan şey
Onun dostu da oluverebilir bir anda...
Buz da öyledir.
Bir defa koruyabildi mi kendisini buzdan
Arkadaş olur yaşam buzla
Onu anlar, saygı duyar
Hatta kimi zaman yardımını bile isteyebilir buzun
Kendisini yok edecek başka düşmanlara karşı...
Buz seni tehdit ettiğinde
Kendine bakmalısın o nedenle
Kendi gücüne
Güneş sana yardım edebilir
Ama belki Güneş kadar
Belki ondan da fazlası
Yaşamın gücünde gizli
Yeter ki keşfetsin bu gücü
Yeter ki kullansın
Çyle ki kim bilir
Belki Güneş ile buzu bile arkadaş yapabilir
Böylesi bir güç.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Ve bir gün gelir
Tuhaf bir acı duyarsın
Tüm vucuduna yayılmış
Bir uyanışın acısıdır bu
Ya da yeniden eski hızı ile yaşamanın
Buz erimeden önce yumuşarmış
Çyle ki onu delip geçmek çocuk işiymiş
Ancak o erirken
Çıkmak istemeyiz biz çoğu zaman
Bizim için zaman yavaşlamıştır ya
şimdi etrafımızdaki Dünyaya çıkınca
Bir şeylerin geçip gittiğini biliriz
Ve artık bambaşka olan bir hayatı yakalayamamaktan korkarız
Ve de buz eridikçe biz büzülüp küçülmek isteriz buzun içinde
Ancak Güneş bir defa ısıtmaya başladı mı doğayı
Dayanamaz buz...
Ve belki de o Güneşi de biz yaratırız...
Buzu yarattığımız gibi belki
İçimizde bir yan artık çıkmak
Nice zamandır görmediğimiz
İlerleyen zamana ayak uydurmak ister
Ve buz erimeye başladıkça
Yıllardır Dünya ile aramızda duran duvar küçülür giderek
Sonunda son buz parçası da kalktığında üstümüzden
Uyanırız
Ve o ilk an zordur
Ayağa kalkmak
Yürümek yeniden başlamak
Ancak Güneş devam eder ısıtmaya
Ve bizler o nicedir kayıp olan gücü
Hissetmeye başlarız yeniden
Ve bir an gelir
Hazırız artık deriz
O bir zamanlar bırakıp kaçmak istediğimiz hayatı
Yeniden tüm hızı ile yaşamaya
Hazırız
Karlı bir New York akşamından selamlar
Ozan Firble...
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Elbet kış bitecek
Buzlar eriyecek
Hayat tekrar başlayacak
Ve yeni bir hayat olacak bu
Belki eskiyi özleyen
Ya da özleyecek kimse kalmamışsa bile
Merak edenler olacak
Ama yeni hayatın da yepyeni bir tadı olacak
Buzlar belki dağların doruklarını örtmeye devam edecek
Ancak hayat buzu bile renklendirecek günü gelince
Ağaçlar ve hayvanlar
Hatta insanlar
İnadına yaşayacaklar buzun üstünde bile
Ve bir zamanlar hayatı dondurmuş olan buz
Hayatın bir parçası olacak
Kış bittiğinde...
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Gemi derin sularda ilerliyordu. Başında Kaptan Mavi Sakal ve yanında danışmanı yakın dostu Daugretur Gullanterd, maceracı gençler vardı. Uzun boylu, uzun siyah saçlı güzel Breella Carter ve iri yapılı kumral Horlamin Shieldheart...
Kaptan Mavi Sakal gemisine nerdeyse aşıktı ki geminin adı fransızca aşk anlamına gelen L'amour idi. Zamanına göre çok esnek hareket edebiliyordu ki bu keşif yolculuğuna çıkmışlardı. Birkaç buzulu da arkasında bırakmıştı L'amour...
Mürettebat sıkıntıyla yol alırken birden gemi sallanmaya başlar ve dönmeye.
Kaptan Mavi Sakal gözlerini açabildiğinde beyaz bir boşlukta hissetti kendini bir süre, detaylar belirsizdi ve üşüyordu da. Eliyle zemini yokladı; sert, soğuk. Hafifçe doğrulmaya çalışsa da vücunun çeşitli yerlerinden aynı anda yayılan ağrı ile dengesini kaybeder ve hafiften kayar. Tekrar yatar. Seslenmeye çalışır. Sesi çıkmaz. Tekrar uykuya dalar...
Daugretur da bir buz parçası üzerinde uyanır. Etrafına bakınır her tarafın buz olduğunu anlar. Yavaşça doğrulur. Suyunun donmamış kısmından aldığı yudumlar geçtiği her yeri işaretler midesine ulaşana kadar. Etrafına bakınır. Az ilerde Kaptan Mavi Sakal yatmaktadır. Ona doğru hamle yapar. Çünkü bu soğukta daha fazla hareketsiz kalırsa donabilir. Zorlukla yaklaşır.
- "Kaptan Uyan! Kaptan!"
Bir taraftan dürter. Kaptan gözlerini açar.
- "Kaptan uyuma, uyursan ölürsün."
- "Daug, Ne oldu bize? Çocuklar nerde?"
- "Çocukları bilmiyorum ama biz buz kitlelererinin arasında kalmış bir boşluktayız. Suda kalsak çoktan donup ölmüştük."
- "Peki Nasıl oldu bu Daug?"
Boğazını temizler; "Sanırım bu civardaki girdapların birine kapıldık. Yaşıyor olmamız bile şans."
- "Çocuklar öldü mü dersin?"
- "Bizim kadar şanslı değillerse evet."
Çzüntüyle birbirlerine baktılar. Çnlerinden kayan bir beden gördü Kaptan. Ayaklarıyla uzanıp kaymamasını sağladı. Daug, "Breella!" diye bağırdı; "Yaşıyor mu acaba?". Sürünerek yaklaştı, Breella'nın giysilerini aralayarak boğazına dokundu. "Yaşıyor ama uyanmazsa ölecek; Breella! Breeellaaa!".
Derken bir çatırtı duydular. Buz önlerine kadar çatırdayarak yarıldı. "Heeey!" diyen bir erkek sesi duydular. Bu gürültüye Breella da irkilerek uyandı ve bu ani hareketiyle yavaşça kaymaya başladıysa da elleri ile ufak bir çatlağı yakalayarak kendini sabitleyebildi, başı dönüyordu. Konuşmayı denedi ama acıdan kelimeler boğazında tıkanıyordu.
Ses tekrar gürledi mağarada. Sesin geldiği yöne baktılar. Horlamin iki buz kütlesi arasına sıkışmıştı. O kımıldadıkça buzlar da çatırdıyordu. "Kaptan!Horlamin burayı başımıza yıkacak!" diye seslendi Daug. Kaptan ise onunla konuşmaya çalışıyordu tüm acısına inat:
Horlamin'den vahşi bir bağırtı duyuldu. Arından buzlar da sesine eşlik etmeye başlar, çatırdamaya sesleri yankılanıyordu. "Gerizekalı ayı n'olcak" diye söyleniyordu Daug.
- "Evlat; bağırma, kımıldama. Yanına geleceğiz. Sakin ol."
Horlamin'e doğru sürünmeye başladılar. Horlamin, soğuktan ve sinirden hırlıyordu. İlk Kaptan, sonra Breella ardında Daug vardı. Horlamin'in gözlerinden çaresizliğin verdiği öfke okunuyordu. Güçlü savaşçı iki buzdan kurtulamıyordu.
- "Kaptan, bacaklarımı hissetmiyorum."
- "Sakin ol evlat."
Daug:
- "Bu ayıyı burda bırakalım. Zaten bize faydası yok."
Kaptan Daug'a döner:
- "Kimseyi bırakamayız. Söyle bakalım onu burdan nasıl çıkarabiliriz?"
Daug isteksizce:
- "Kollarından tutun. Ve fazla kımıldamasın. Buzun durumuna bakacağım."
Kaptan bir kolunu, Breella diğerini tutar. Daug yaklaşır buza eğilir. Düşünceli düşünceli başını kaldırır:
- "Ancak eritebiliriz. O da çok yavaş ve dikkatlice. Bu Ayı öyle bir yere sıkışmış ki kırarsak burası başımıza çöker."
- "Eritecez o zaman."
Daug:
- "Breella gel buraya. Karları yavaş yavaş ellerimizle eriteceğiz. Canın yanacak, artık bu ayıya ne kadar değerse."
Kaptan:
- "Daug!"
Daug bunun üzerine isteksizce buzları eller, ellerini sürter. Aynısını Breella da yapar. Daug'un kar için özel deri eldivenleri vardır ve bu işi rahatlıkla yapmaktadır. Breella'nın ise bir süre sonra ıslanan eldivenleri parçalanmış, elleri sızlar. Buiş saatler sürer ve bu sürede Kaptan, Horlamin'in sırtını sıvazlar onu konuşturur, uyumasına izin vermez. Breella ise acıyan elleri, yorgunluğuyla uyuklamaya başlar. Artık Kaptan ikisini de dirençli tutmak zorundadır. Ona denizcilikle ilgili hikayeler anlatmaya başlar. Kaptan aklına gelen tüm hikayeleri anlatır ama buz çözülmek bilmez. Aynı hikayeyi üçüncü kez anlatırkenHorlamin'i donduğunu fark ederler.
Horlamin son nefesini verdikten dakikalar sonra bile Horlamin'e şaşkın, korkulu bakmaktaydılar. Neden sonra çok acıktıklarında silkindiler. Breella:
- "Ne yiyeceğiz?"
Kaptan ve Daug birbirlerine baktılar. Yiyecek hiçbir şey yoktu. Tek bir balık bile. Uzun bir süre daha beklediler çaresizce. Daug:
- "Bu ayıyı yiyelim."
- "Ne ayısı?" dedi Kaptan.
Horlamin'i işaret etti Daug.
Kaptan ve Breella gözlerini kocaman açtılar. Kaptan:
- "Olmaz öyle şey!"
Breella:
- "Horlamin bizim arkadaşımızdı."
Daug:
- "Başka çaremiz mi var!"
Daug bıçağını çekti ve Horlamin'e doğru usulca ilerledi. Kaptan durdumak istiyordu ama soğuk ve açlık onun tüm gücünü tüketmişti. Zaten o kadar acıması da olamaz kimse diye düşünüyordu. FakatDaug bıçağını saplayıp ince deriyi yüzmeye başladığında hiçbiri dur demedi. Hatta uzun zamandır kurumuş ağızları sulanmaya başlamıştı. Yerler kanla sulanıp tekrar donarken Daug bu asil görevini tamamlamıştı. Sol kolunundan ayıklanmış taze Horlamin ile yanlarına döndü. Bir parçasını kesip ağzına attı, kanlı eti çiğnerken kanlar çenesinden aşağıya akıyordu. Lokmasını yutup, bir parça daha kesti Daug. Ve ardından diğerleri de...
Bir sarsıntı içinde dehşetle gözlerini açtı Horlamin. Gemideydi. Ve gemi şiddetle sarsılıyordu. Hiddetle kamarasından güverteye çıktı. Sarsıntıdan direğe sıkıca tutunmak zorunda kaldı. Girdap... Aklına rüyası geldi. Bedeni saç diplerine kadar ısındı. Kılıcını çekti ve koşarak Kaptan köşküne gitti. Daug ordaydı Kaptanın yanında... Bir hamlede kellesini uçurdu. Sonra Kaptan'a sapladı kılıcı... "Evla... " diyemeden öldü Kaptan. Hızla Breella'nın kamarasına indi. Kılıcını yatakta yatan bedene defalarca sapladı. Ardından güverteye çıktı. Sarsıntılara rağmen dizleri üstüne çöktü ve haykırdı. Bir dalga geldi ve Horlamin'i gemiden denize sürükledi. Girdap durduğunda ne gemiden bir parça, ne de Horlamin etraftaydı. Sadece sakin okyanus vardı.
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.