Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: NathanielH
    Bugün: 0
    Dün: 35
    Toplam: 90364

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 2124
    Üye: 0
    Toplam: 2124

    FrpWorld.Com :: View topic - Lanetli Anılar... Sonsuza kadar...
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Lanetli Anılar... Sonsuza kadar... View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Fri Apr 23, 2004 3:17 pm Reply with quoteBack to top

    Yeniden uyandım ve etrafımı inceledim, hala vampirdim, hala kan istiyordum. İşte sonsuza kadar yaşamanın en büyük zevki buydu. Dişlerim olduğu sürece her lanete göğüs gerebilirdim. Vücudumda yeni bir güç keşfettim. Kaslarım kanımın içindeki yaşam enerjisini artık daha fazla topluyor gibiydi. Artmış kudretimle sarhoş bir şekilde yan odaya girdim. Deniz hala vampirlerin laneti "uyku" dediğimiz transtaydı. Odadaki sandalyeye oturdum ve 1-2 dakika bekledim. Sonunda tabutun kapağı açıldı ve Deniz gözleri sonuna kadar açık dişleri uzamış bakışları aç bir şekilde kalktı. Onu ilk defa bu vahşi doğasıyla görmüştüm, açıkçası etkilenmiştim. Yırtıcılık ona ayrı bir güzellik katıyordu.
    *Sanırım tabut bizi olmamız gerekene biraz daha yaklaştırıyordu. Avcı...*

    şaşkınlıkla bir anda yüzü yine eski insansı saf haline döndü. Utanmış gibi gözlerini benimkilerden kaçırdı:
    "Uyanmışsın..."
    "Her zamanki gibi erken uyandım... Açsın sanırım, avlanman gerek..."
    "İsmail Bey'in şarabından biraz alırım." dedi sakince...
    "Biliyorsun, o şarap da aynı yerden geliyor, neden eskimiş içiyorsunki?" diye direttim.
    *Çfkeyle bana baktı*

    "Çünkü senin gibi hayvan değilim!" diye tısladı
    "Gerçekten mi? Ha kadehten içmişsin ha damardan ne farkeder. Çyle ya da böyle sen de benim gibi hayvansın... Hadi gidelim Patron, basılacak bir üs ve katledilecek askerlerimiz var." diyerek arkamı dönüp odadan çıktım.

    "Çstünü değiştir leş gibi kokuyorsun Vlad!" diye seslendi...
    "Senin de dediğin gibi ben bir hayvanım bugor, insansı hakaretlerin beni ilgilendirmiyor."
    Kapıyı hızla açtı ve öfkeyle bana baktı. Vampir duyguları kontrol eden güçlerini üzerimde kullanmaya çalışıyordu:
    "Çstünü değiştirmeni emrediyorum Vlad" diye bağırdı tehditkar bir şekilde, fakat zihnim benden başka kimse tarafından kontrol edilemeyecek kadar güçlüydü. Hafifçe gülümsedim:
    "Anlaşmamıza göre sadece seni korumam gerekiyor, üstümü değiştirmem ya da güzel kokmam değil" diye alaya aldım. Anlaşmayı bozmakla ilgili ağzından çıkacak kelimeyi bekliyordum. Bana ölesiye ihtiyacı vardı, bunu biliyordum.

    Sakin bir ses tonuyla konuştu:
    "Vladimir... Rahatsız oluyorum. Çstüne temiz bir şeyler giyebilir misin lütfen? Hem insanların arasında dolaşırken yırtık pırtık ve kan içinde olmayan giysilerle daha az dikkat çekeriz..."
    "Peki..." dedim kısaca ve odaya girip temiz giysileri giydim. Verilen pardesünün UZI koymak için büyük bir iç cebi yoktu, bu yüzden koca UZIyi pantalonuma zar zor sığdırdım. Sonra odadan çıktım ve Deniz'in hafifçe gülümsediğini farkettim.

    Gözlerimi yeniden kurt gözlerine çevirirken güneş gözlüğümü taktım ve yandaki düğmeye bastım:
    "Sanırım hazırız Patron." diye özellikle irdeledim.
    "Deniz" diye düzeltti.

    Birkaç saniye sonra gölgeden aynı Kara cüppeli kadın çıktı. Gözlerimizi ona çevirdikten sonra sessizce ve yavaşça ilerlemeye başladı. Arkasından takip ettik. Sonunda yeniden kendimizi ana balkonda bulduk. Bize eliyle koltukları gösterdi sonra yeniden gölgede kayboldu.

    Oturup birer kadeh şarap içerken, karargaha girmek için birkaç ufak plandan konuşuyorduk. İsmail, Kamil ve Erdinç de yarım saat kadar sonra bize katıldılar. Her zaman gereksiz bulduğum birkaç "merhaba", "iyi akşamlar" vesaireden sonra Kamil:
    "Görünüşe bakılırsa bundan sonra hepberaberiz Deniz Hanım..."
    "Neden ne oldu Kamil Bey?"
    "Artık ben ve Erdinç de ünlü olduk, kafamıza Justicar çıkarmış Prens Davut."
    *Kısa bir sessizlik*

    "Ah çok üzgünüm bizim resimlerimizi ağaçların arasındaki gizli kameralar çekmişti. Sanırım sizi de aynı şekilde saptadılar"
    *İçimden müthiş bir zevk narası attım. Sonunda onlar bize bağımlı olmuştu biz de onlara. İhanet etmeleri artık mümkün değildi*

    "Keşke bunu daha önce söyleseydin Vladimir" dedi Erdinç kinayeli bir şekilde...
    "Ne farkeder o zaman da 100.000$ için bizi kurtarmaz mıydın Erdinç? Artık bu işin içinde olduğumuza göre birbirimize güvenmeyi öğrenmeliyiz."
    "Ben sana güveniyorum Vlad... Bana bir can borcun var." dedi Erdinç
    "Hayır artık yok. Lağımda sana yardım etmeseydim şu anda iblislerle beraberdin. şimdi bırakalım bunları da, şu lanet olasıca üsse girelim."

    Erdinç dizüstü bilgisayarını çıkarıp saklamayı başaramadığı siniriyle masaya koydu. Bir program açıp bazı planları göterdi. Çs beklediğimden daha iyiydi:

    *En yüksek tepeye kurulmuş 150 metre kenarları olan bir kare şeklindeydi. Her köşesinde bir koruma kulesi vardı ve 3 helikopter ve 2 pilot sürekli beklemedeydi. En az 50 asker üste aktif durumdaydı. Araştırma merkezi yüksek voltajlı tellerle korunuyordu ve üssün tam ortasındaydı. Girişin yakınındaki hangarda 1 tank 3 panzer vardı ve birçok uçaksavar jip de üs içinde devriye gezmekteydi. Kanalizasyon sisteminin bilgisi ise elimizde değildi...*

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Sat Apr 24, 2004 12:05 am Reply with quoteBack to top

    Kuşatma Altında
    Çsse girmek için bir çok öneri getirildi, fakat hiç biri kabul edilmedi. Gece 9-10 civarı tartışmanın ortasında bir anda İsmail Sakallı ayağa kalktı ve gökyüzüne bakmaya başladı. Kulağındaki bir aparata o kadar yüksek sesle mesajlar geliyorduki biz bile duyabiliyorduk. Hızla bize döndü:
    "Çabuk benimle gelin! Davut'un adamları buraya geliyor."

    Hızla dizüstü bilgisayar toplandı ve herkes İsmail Sakallı'nın arkasından koşmaya başladı. Dışarıdan gelen helikopter seslerini rahatça duyabiliyordum. İsmail Sakallı hızla ilerlerken aynı anda bazı talimatlar veriyordu:
    "Benimle 3-4 gün temasa geçmeyin. Size şarjör verilecek ve Deniz Hanım isteğiniz üzerine size bir kılıç hazırlattım, zindanlarda istediğinizi alabilirsiniz. Küreyi aldıktan sonra saklanın ve size verilecek temiz hatlı cep telefonlarından beni arayın. İyi şanslar..." derken sesinde heyecandan eser yoktu. Gizli bir çok kapıdan geçtikten sonra bizi bir zindan girişine yöneltti ve karanlık gölgelerde kayboldu.

    Zindana girdiğimizde 2 Kara Cüppeli kadın pençelerinde birer kılıç tutuyorlardı. Birisi 1 metrelik bir uzunkılıç, diğeri ise 1,5 metrelik ağır bir battalkılıç tutuyordu. Deniz uzunkılıcı hızla aldığında ben de battal kılıca uzandım ve kenara konmuş cep telefonlarından birini kapıp cebime attım.

    En önden ilerlerken Kara Cüppelilerden biri yanımdaki gölgeden çıkıp bana rehberlik etmeye başladı. Sonunda ufak bir tren sisteminin yanına gelmiştik. 10 kişilik bir maden aracına benziyordu. İlk defa bu garip kadının sesini duydum:

    "Trenle 2km gidin. Rayların sonunda lağımlara çıkacaksınız. Bu lağımlarda Stadyumun altındaki bir girişe çıkıyor" dedi fısıltılı sesiyle ve ilk kez kadının yüzünü gördüm. Gülen bir maske takıyordu suratına... Sanırım çirkinliğini gizlemek için bunu yapıyordu...

    "Sağol" dedim duygusuzca ve trene atlayıp karanlıkta gören gözlerimle treni ileri götürecek mekanizmayı çalıştırdım. Kamil ve Deniz bindiğinde tren hafifçe hareket etmeye başlamıştı, Erdinç de son anda zar zor trene atladı ve karanlıkta ilerlemeye başladık. Deniz büyük ihtimalle kokumu takip ederek sırtını sırtıma dayadı:
    "Hiç bir şey göremiyorum..." diye fısıldadı.
    "Merak etmeyin, ben her şeyi görüyorum."
    Kamil Erdinci azarlar gibi alçak sesle konuştu: "Bir tane fener yok mu yanında yahu?"
    "Kusura bakma Kamilciğim, alışverişe çıkacak zaman bulamadım da" diye tersledi Erdinç.

    Bir süre gittikten sonra ileride rayların bittiğini farkettim. Treni yavaşlattım ve durdurdum. Sağ elimde dev kılıcı tutarken sol elimle Deniz'i elinden tuttum:
    "Hepiniz birbirinizin elini tutun ve beni takip edin."

    Kamil ve Erdinç el ele tutuşmakta zorluk çekince yanlarına gidip el ele tutuşturdum ve Kamil'in elini de Deniz'e verdim. Sonra hızla yukarı giden merdivenlere doğru yöneldim. Merdivenlere gelince herkesi uyardım ve hızla merdivenleri çıktım. Sonunda birkaç koridoru daha geçtikten sonra tepeye doğru açılan bir kapıya geldim. Deniz'in elini bıraktığımda biraz tereddüt etti fakat bıraktı. Yukarı doğru açılan kapıyı tüm gücümle ittim ve içeriye dolunayın ışığının sızmasını sağladım. Merdivenden yukarı çıktım ve diğerleri de hafif ışıkta yarı kör bir halde yukarı çıktılar.

    Kılıcımın yarısını pantalonumdan içeri soktum ve pardesümün de önünü tamamen kapadım. Bir şey sakladığım belli oluyordu fakat en azından bir adam boyundaki kılıcı sergilemiyordum. Stadın içinde bir yerlerdeydik ve ışığa doğru ilerledik. Ayın ışığını izlerken ilerideki bekçi bizi farketti ve yanımıza doğru ilerledi:
    "Hey siz burada ne işiniz var?" diye bağırdı.
    "Kaybolduk efendim, bize yardım edebilir misiniz?" diye safça sordu Deniz."

    Adam yanımıza geldiğinde silahına bir göz attım, eski tozlu büyük ihtimalle hiç kullanılmamış bir Tahtakale yapımı silahtı. Bekçi Deniz'le konuşurken hızla silahını cebinden kaptım ve şarjörünü çıkarıp, sürgüsünü çektim ve üst mekanizmasını söküp hepsini yere attım. Bekçi şok içinde beni izlerken "Çldürün..." dedim kısaca...

    Bekçinin korku dolu bakışları arasında, Erdinç, Kamil ve Deniz tereddüt edince, bekçi bağırarak koşmaya başladı. Çfkeyle kaşkolumu indirdim ve dört ayak üzerinde dengemi sağlayıp güç toplayarak kaçmakta olan bekçinin üzerine atladım. 95 kiloluk vücudumda bekçinin sırtına binince adam yere kapaklanıp suratını yere çarpıp bayıldı. Adamın boynundan biraz kan emdikten sonra baygın adamı kaldırıp Erdinç'e fırlattım. Erdinç de adamı boynundan ısırıp kan içti. Kamil adama baktı ve yüzü hafifçe buruştu. Deniz umursamazca bekçinin yanından uzaklaştı. Erdincin önündeki yıkılmış adamın kanını öldürene kadar emdim ve diş yaralarını da emip yok ettim. Dişlerimden çıkan garip bir sıvı yaraları iyileştiriyor böylece kurbanlarımda hiç bir iz bırakmıyordum.

    Stadyumdan çıkmak için kilitli kapıyı yerinden sökmek zorunda kaldım. Bir süre daha ilerleyip köşedeki bir hangara girdik ve orada NATO üssüne girmek için son planları konuşmaya başladık.
    Sonunda üsse NATO üst kurmaylarından birinin kılığına girerek sızmaya karar verdik. Amacımız yalancı belgeler düzenleyip üssü denetlemek için araştırma laboratuvarına girmek, küreyi çalmak ve alarm verilmeden helikopterlerden birine koşup kaçmaktı. Bu yüzden Erdinç'in NATO karargahını hack etmesi ve gerekli bilgileri edinmesi gerekiyordu. Hangar'da sessizce beklerken Erdinç dizüstü bilgisayarına cep telefonunu bağlayıp internete girdi ve siteye girme çabalarına başladı.

    *O aptal herife güvenmememiz gerektiğini bilmeliydim...*

    Hangarda sessizce bekledikten 10-15 dakika sonra Erdinç sonunda:
    "Olmuyor lanet olsun!" diyerek bilgisayarı kapattı.

    Deniz bir anlık sessizlikte gözlerini tavana dikti ve heyecanla bana fısıldadı:
    "Havalandırmada birileri sürünüyor Vlad..."

    Hızla ayağa kalktım ve hangarın önkapısına yöneldim. Kapıyı hafifçe araladığım anda suratıma tutulan 5-6 tane kırmızı lazeri farkettim ve kendimi hangarın içine geri attım. Kurşunlar kapıyı delik deşik ederken yerden kalkıp hızla hangarın sonuna koşmaya başladım ve battal kılıcımı çektim. Bir kaç saniye sonra Kamil'in kenardaki gölgelerden birinin içine gizlenmişti ve Erdinç UZIsini çekmiş ön kapıyı kolluyordu. Hangarın sonundaki pencereye yaklaşmışken havalandırmadan iki tane full kurşungeçirmez zırhlı ellerinde M16'lı 2 asker çıktı. Yalnızca NATO askerlerinin kullandığından emin olduğum silahların lazerleri bize çevrildi.

    Kanım vahşetle yandı ve tüm gücümle ileri doğru sıçrarken dev kılıcımı da rakibimi mıhlamak için geriye savurmuştum. Tam 3 metre havaya 4 metre ileriye sıçradım ve kılıcımı tüm gücümle ilk askere doğru savurdum. Çfkenin sarhoşluğuyla adamın omzuna vurabildim ve zırhını göğsüne kadar yarıp köprücük kemiğini kesmiştim fakat kılıcı da çelik duvara da saplamıştım. Çnümdeki adam bayılıp kendinden geçerken zaman kaybetmeden pençelerimi çıkarmaya başladım. Korku ve şaşkınlıkla suratıma bakakalan askerlere vahşice kükredim ve adamlar silahlarını bana çevirip korku içinde ateşlediler. Kurşunlar hızla çarpıp vücuduma saplanırken şiddetle sarsıldım fakat boğazımı derince sıyıran kurşun dışındaki 2 şarjör kurşundan hiçbiri bana zarar veremedi. Arkamda altta büyük bir savaş koparken önümdeki adamın suratını sağ pençemle parçaladım, diğeri ise geri düşerken göğsünü baştan sona yardım. Pençelerim zırhlarını peynir gibi yararken kan gözümü döndürecekti, fakat kendime zor da olsa hakim oldum.

    Yanımda bir anda hızlı bir rüzgar hissettim. Deniz de 3 metre tepeye sıçrayıp havalandırmadan çıkmakta olan bir başka adamın boğazını kılıcıyla kesip göğsünü yardığım askerin kafasını uçurdu. Arkamızda içeriye girmiş uçaksavar jiplerinden biri bize ateş etmeye başlayınca kafası uçmuş askeri sağ elimle kavrayıp kendime kalkan yaptım ve Deniz'e sarıldım. Jipten yağan kurşunlar elimdeki cesedi delik deşik ederken birkaç kurşun bana isabet ettiyse derimi geçemedikleri için pek aldırmadım. Deniz'e camı işaret ettim ve camdan dışarı çıkıp sol tarafındaki bir panele tutundum, Deniz de arkamdan hızla çıkıp sağ taraftaki uzantıya tutunmuştu. Kurşunlar pencereden yağmaya devam ederken boynumdaki kan sızdıran sıyrığı iyileştirdim. Ateş sesi kesildikten sonra içeriden bir ses geldi:
    "Freeze!" (Hareket etme!)

    Bunun üzerine içeride bizimkilerin yaşadığına kanaat getirdim ve kendimi hızlandırmak için kan gücümü reflekslerimi arttırmak için kullandım.

    "Kill them!" diye içeriden Kamil'in bağırdığını duydum ve o anda içeride bir yaygara kopuverdi. Bir anlık şaşırtmadan yararlanarak pencereden içeriye geri atladım ve dört ayak üzerine düşüp tüm gücümle jipe doğru koşmaya başladım. Bir NATO askeri, diğerlerini tararken Kamil de jipin üstündeki uçaksavarı kullanan adamın kafasına "Desert eagle" marka silahıyla bir kurşun sıkıp adamı yere devirdi. şaşkınlık içerisinde erafına bakınan sürücüye ve yanındaki yolcu koltuğundaki adama arabanın ön camından geçerek saldırdım ve suratıma sıktıkları kurşunları umursamadan boğazlarını parçaladım. Çatışma devam ederken Jipin içinden çıkıp uçaksavarın başına geçtim. Bir asker ve Erdinç beyni parçalanmış delik deşik uçaksavarın dibinde yatıyordu. Umursamadan kemeri belime geçirdim ve diğer jipin tepesindeki adama yöneldim. Kamil de yanıma koşup jipin yolcu koltuğuna geçmişti.

    Hareket halindeki diğer jipin üzerindeki asker uçaksavarla beni tararken ben de aynı anda ona ateş ediyordum. Kısa zamanda adamı delik deşik ettim ve öndeki jipe durmadan ateş etmeye devam ettim. Jipin motoruna isabet eden bir kurşun ile havaya uçtu ve yanan sürücü kendini camdan atıp yerde can çekişmeye devam etti.

    Uçaksavarın yanına düşmüş askeri kapıp dişlerimi boynuna geçirdim ve yaralarımı iyileştirip kanını emmeye devam ettim. Bu arada Deniz de camdan içeriye atladı ve Kamil'in yanındaki askerlerin cesetlerini arabadan aşağı atıp yanına oturdu. Erdinç'i sırt üstü çevirdim. Hızlı karar vermem gerekiyordu. NATO karagahına girmek için iyi bir askere daha ihtiyacımız vardı bu yüzden Erdinç yaşamalıydı. Hem bana kan bağı ve yaşam borcu olan bir vampir fikri de gayet hoştu.

    Erdiç'in ağzını açtım ve bileğimde bir kesik açıp ağzına damlatmaya başladım. Erdinç'in istemsizce kasılan vücudundan yalnızca dudakları bileğimi emiyordu. Zevkten kendimden geçmeden hemen bileğimi geri çektim ve yarayı iyileştirdim. Bu arada Kamil Jipi ileri çevirmiş Hangarın dışına çıkarıyordu. Bir anda dışarıdan gelen polis sireni sesleriyle irkildim. Uçaksavar silahı jipe sabitlenmiş dönen bir mekanizmadan oluşuyordu. Tek yapmam gereken merkezin etrafında dönmek ve ateş edeceğim zaman belimdeki kemere yaslanıp bu korkunç makinanın ateş gibi kurşunlar kusmasını sağlamaktı. Silahı sesin olduğu yöne doğru çevirdim ve hangardan çıktığımız anda 3 polis arabasıyla yüzyüze geldiğimiz anda tetiğe asıldım.

    Kurşunlar polis arabalarını kağıt gibi delip hızla havaya uçuruyordu. 3 polis aracı saniyeler içinde yok olunca arkadan gelen 2 araç ani bir frenle geri dönüp kaçmaya çalıştılar fakat kalbimde o gün hiç acıma yoktu. Ters yönlere giderken bile kahkahalar atarak ellerimin altındaki korkunç gücü kullandım ve o polis araçlarını da havaya uçurdum. Kamil en kısa yoldan bizi otobana çıkarmaya çalışıyordu. Çstümüzden yaklaşan bir helikopter olduğunu farkettim ve zevkle silahı göklere doğru çevirdim...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 1.20 Saniye