Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: MauraIngle
    Bugün: 9
    Dün: 23
    Toplam: 90338

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1498
    Üye: 0
    Toplam: 1498

    FrpWorld.Com :: View topic - Lanetli Anılar... Sonsuza kadar...
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Lanetli Anılar... Sonsuza kadar... View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Tue Dec 16, 2003 9:56 pm Reply with quoteBack to top

    Ben Vladimir Nikolai Kormiltsev...

    Bu anı defterini yazdığım için bir gün öldürüleceğimi ve sonsuz huzura ya da bir cehennem varsa oraya gideceğimi biliyorum... Ama bu anı defterini yazmalıyım çünkü bir gün bunları unutmaktan korkuyorum. 68 yıldır bu lanet olasıca dünyayı geziyorum ama daha ne kadar gezebileceğimi bilmiyorum. Hiç bir yer bana huzur vermiyor. Asla duramıyorum...

    Eğer bu günlüğü okumaya cüret eden bir ölümlü hayatta kalabiliyorsa; bu, ya benim bu kez gerçekten öldüğümü ya da dünyanın sonunun gerçekten geldiğini gösterir... Ben Vlad, bir ölümsüz... bir lanetli... bir Kindred...
    Karanlıkta doğdum, karanlıkta yaşadım ve günahkar hayatımdan dolayı sonsuza kadar karanlığa mahkum edildim... Ama bu içimdeki alev beni aydınlatmaya yeter...

    Tanrı denen varlığa inanmadım hala da inanmıyorum. Ama mum ışığı ya da araba farı bizi yakmıyor yalnızca güneş yakıyor... Lanet olasıca güneş ışığı...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue May 04, 2004 10:35 am; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Tue Dec 16, 2003 10:05 pm Reply with quoteBack to top

    *Bir kaç koparılmış sayfadan sonra karalamaların biraz altında...*

    ÇLÇMLÇ HAYATIM

    ...Babam Sergei Kormiltsev, 1933 senesinde StalinÂ?in emri altında bağlılığını ve sadakatini defalarca ispatlamış en önemli komutanlardan biriydi. Babam Ukrayna ziyaretlerinden birinde anne dediğim insanla tanışmış ve evlenmiş. 1935 senesinin ilkbaharında MoskovaÂ?da ben dünyaya geldim.

    Babam hayatı boyunca anneme ya da hiçbir kadına asla değer vermedi ve çok sert gaddar bir adamdı. İnsanları ezmeye bayılan, güçlü, etkileyici bir adamdı. Bu yüzden ondan ölümüne nefret ederdim fakat içimdeki bir ses hep onun gibi olmak istediğimi kulağıma fısıldıyordu. O benim hayatım boyunca tek idolüm oldu ve ben de babam gibi askeri mektebe ve liseye gittim. Lise ve eğitim yıllarım bittiği andan itibaren hayatımın yaklaşık 8 senesini kızıl orduya hizmette ve demir perdeye Â?ömür boyuÂ? bağlılığımı karşımızdaki düşmanların canını alarak ispatlamaya çalışarak geçirdim. Orduda komando ve özel tim görevlerinde yer almak bana ayrı bir heyecan ve tatmin duygusu veriyordu. Yakın dövüşteki ustalığımı ve bıçaklardaki yeteneğimi de bu dönemdeki çatışmalara ve gizli harekatlara borçlu olduğumu söyleyebilirim.

    Kızıl orduya olan üstün hizmetlerimden dolayı bir çok kez madalyaya layık görülmüştüm ve bu başarılarımdan dolayı KGB gizli örgütü bana asla reddedemeyeceğim bir teklif sundu. Sonunda Sovyet RusyaÂ?ya gerçekten hizmet edebilmemi sağlayacak gizli örgüte hizmet etmeye layık görülmüştüm. Uzun süre babamın bile bu konudan haberi olmadı ve 1965 senesinde KGBÂ?nin en elit ajanlarından biri olduğumda karışması da mümkün olmadı. Çoğunlukla vurucu tim olarak batı AvrupaÂ?da ajanlık yapıyordum ve bir çok dile hakim olmuştum. Her türlü aksanda İngilizce, Rusça, Almanca ve biraz da Sırpça konuşabiliyordum.

    *Kara bir kalp resmi ve üzerine saplanmış bir kılıç sembolü...*

    1966 senesinde Orta Asya devletlerini demir perde altında tutabilmek için yapılan görevlerden birinde hayatım boyunca ilk kez bir kadına aşık oldum... Esmer tenli, simsiyah saçlı, yemyeşil gözlü 23 yaşlarında sevimli bir garsondu. Elleri pamuk kadar yumuşak, gülümsemesi güneşin açması kadar ısıtıcıydı, o zamanlar güneşi severdim... Uğrunda ölmeyi bile göze alabileceğim tek kadın o olmalıydı. Anneme dış görünüş olarak çok benziyordu ama aslında anneme fazla bakmadığımdan emin olamıyordum.

    Onu öldürmem gereken hedefler listesinde gördüğümde beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Yeniden aynı restorana gittim ve onunla konuştum. Konuştukça ona daha çok aşık oluyordum ve hayatımda ilk kez duygular içimi kavuruyor, karar verme mekanizmamı etkiliyordu. Bir hafta boyunca onunla beraber olduktan sonra bir an kendime baktım ve gördüğüm şeyden iğrendim. Bir kadına tutulup devletine ihanet eden, bir düşmana aşık olup onunla beraber olacak kadar iğrenç bir adam olmuştum. O anda kendimi kaybettim ve ölümlü hayatımdaki ilk ve son aşkım olan SevtabÂ?ı kendi ellerimle boğarak öldürdüm. Gecelerce beraber olduğumuz yatakta nefes borusunu kırarak onu katlettim...

    *Satırlar dolusu karalamalar ve sayfanın farklı yerlerinde kan izleri*

    Tanrım ben ne yapmıştım? İki gün ölüsünün başında ağladım. Tanrıya ve kadere milyonlarca lanet okudum ve küfürler hakaretler savurdum. Olmayan inancımı da kaybettim, hayattaki umudumu da. Hiçbir şey yemek ya da içmek istemiyordum. Sonra bir anda durdum...

    ..gözlerim yaşlardan tahriş olmuş uykusuzluktan kızarmıştı...

    Bir anda içimdeki bütün üzüntü yok oldu. Çok rahatlamıştım... Çlüyü ve evi benzinle yıkadım ve ateşe verip oradan sonsuza dek uzaklaştım. Yanan evinden uzaktaki görüntüsü güneş gibiydi... Sonsuza dek batacak olan güneşim...

    1967 senesinin yaz ayına kadar daha bir çok soykırım, toplu katliam ve suikast görevlerinde kilit adam olmuştum fakat hiçbir pişmanlık duymuyordum. Bazen en korkunç kabuslarımda SevtabÂ?ı görüyordum ve onu yeniden ve yeniden boğuyordum. Bu kabuslar beni birkaç günlük ağır depresyonlara sokabiliyordu.

    Babam, yazın başına doğru binbaşı rütbesi ile politikada pek başarılı olamamıştı ve üst rütbeli komutanlardan birine yapılan bir suikastı engellemeye çalışırken sol bacağını kaybedip en yüksek gazilik mertebelerinden birine sahip oldu. Onu gördüğümde yalnızca içindeki nefreti ve öfkeyi gördüm, içindeki vatanseverlik çoktan ölmüş insanlığa karşı iğrenç bir nefrete dönüşmüştü. Lanet olsun gerçekten de babama ne kadar çok benziyordum...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Thu Mar 11, 2004 5:10 pm; edited 4 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Tue Dec 16, 2003 10:19 pm Reply with quoteBack to top

    LANETİM

    *Bir kaç kurt resmi çizimi ve başarılı skeçler*

    O yaz AlmanyaÂ?daki KGB için yaptığım tüm görevlerde en güçlü kontaklarımdan biri Dimitri VolodovÂ?la bir kez daha görüştüm.

    *Cümlenin yanında şeytani karanlık saçı sakalı birbirine girmiş bir surat*

    Müthiş bir depresyonun etkisi altındaydım ve hayattan en az Tanrıdan nefret ettiğim kadar iğreniyordum. VolodovÂ?a insanlara, kadere, ve beni bu kadere layık gören Tanrıya duyduğum nefretten ve öfkeden bahsettim.

    Karşılıklı votka içerken birden bana garip ölümsüzlere ait hikayeler anlatmaya başladı. Vampir denilen bu garip yaratıklarla ilgili komik masallar anlatırken onla dalga geçerek gülüyordum. Sonunda beraber AlmanyaÂ?nın arka sokaklarda dolaşıp konuşmaya devam ederken birdenbire bana kendisinin de bir vampir olduğunu söyledi...

    Votkanın ona çok geldiğiyle ilgili bir şaka yaparken gözlerimin önünde tam karşımızdan gelip yanımızdan geçmekte olan bir kadını vahşice yakalayıp boynunu sanki bir çıtaymış gibi kırdı ve korkunç dişlerini kadının yumuşacık boynuna ve pürüzsüz tenine sapladı. Hırıltılarla dolu bir şekilde kadını kurutana kadar kanını emdi ve sonra kurumuş cesedini parçalayıp bir kenara fırlattı. Kan rengine bürünmüş gözleriyle bana doğru yaklaştı ve bana bu müthiş gücü verebileceğini söyledi. İçimde onu gözlerine baktığımda hiçbir savaşta ya da harekatta hissetmediğim bir korku uyandı çünkü bu müthiş güç karşısında canımı vermek ya da teklifini kabul etmek dışında yapabileceğim başka bir olmadığını anlamam zor olmadı.

    *Sayfanın ortasında kararmış bir kan damlası*

    Â?Evet..Â? dedim ve Dimitri hızla kollarımı tutup dişlerini boynuma geçirdi. 1.90 boyunda çok güçlü bir adam olmama rağmen DimitriÂ?nin inanılmaz gücüne karşı gelmem mümkün değildi. Hayatım boynumdan ve damarlarımdan emilirken vücudum müthiş zevkli bir acıyla titriyordu. Kalbimin atışı beynimde yankılanırken vücudumdaki sıcaklık yavaşça azalıyordu ve ben de kendimi bırakıp bu zevke teslim oldum. Gözlerim bir aydınlığa doğru yaklaşırken bir anda sonundaki korkunç karanlığı fark ettim fakat artık çok geçti...

    *Karanlık bir koridor ve sonunda kapanmaya başlayan bir kapı resmi*

    Kendime gelmeye başladığımda boğazımdan geçen müthiş bir alev hissediyordum. Gözlerimi tekrar açtım ve korkunç acıya rağmen DimitriÂ?nin bileğinden akıttığı kanın dudaklarımı ıslatıp boğazıma aktığını anladım. O an hissettiğim ateşin bu kandan geldiğini fark ettim. Kana aç bir şekilde saldırdım ve içmeye devam ettim. Hissettiğim şey en güzel seksten ya da en büyük mutluluktan daha ötede, daha zevkliydi. Kan yaşamın ta kendisi gibiydi ama aynı zamanda ölümün kendisinden bile korkunçtu. Beni hem hayata döndürüyor hem de öldürüyor gibiydi....

    Hala daha fazla kan arzu ederken Dimitri vahşice hırlayıp bileğini ellerimden zorla aldı. İçimde çok güçlü bir hayvan içgüdüsü uyandığını hissettim ve ben de DimitriÂ?ye öfkeyle hırladım. Kulaklarım... gözlerim... burnum... dilim... tüylerim... Hepsi bana sinyaller gönderiyor etrafımla ilgili bana bilgiler veriyordu...

    Etrafıma bakındım ve daha güçsüz başka biri var mı diye gözledim, gerçekten de çok açtım... O gece Dimitri ile beraber avlandım ve doyasıya bu yeni keşfettiğim zevki ve vahşi gücü tattım.

    Dimitri beni öldürdükten sonra fotoğrafımı çekmişti ve öldürdüğü kadını yakıp benim yerime bir mezarlığa defnetti. KGBÂ?nin dosyasında yazılanlara göre görevde bir bombalı saldırıda öldüğüm düşünülmüştü. Dimitri bana vampirlerin nasıl hayatta kalıp varolduğu hakkında ve özel güçleri hakkında çok az bilgi verdi. Ben, 13 vampir klanından hayvani doğasına en çok bağlı olan ve seneler önce barbar kavimlerinden birinden doğduğuna inanılan Gangrel klanına aittim. Yeni doğduğum karanlıkta beni durdurabilecek hiç bir ölümlü varlık yoktu... diğer ölümsüzlerden başka...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Sat Jun 12, 2004 10:13 am; edited 3 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Tue Dec 16, 2003 10:45 pm Reply with quoteBack to top

    Hayatım boyunca yalnızdım ve bundan nefret ediyordum. Yalnızca diğer askerler vardı, onlar da benim gibi "vatanseverlerdi". Hepsinin gözünü kan bürümüş Stalin'in köpeği olmuşlardı aynı benim gibi. Ama hayır ben köpek olmak olmak için vardım... Hayatım ancak o zaman değerliydi...
    Yoksa kurt mu demeliydim?

    *Vahşi bir kurt resmi*

    Dimitri kısa bir süre sonra beni oradan kovdu. Benden daha güçlüydü bu yüzden onu öldürmeye cüret edemedim. Yoksa bir an bile beklemezdim.
    Onun ölü kalbinin atışını duyabiliyor duygularını bile hissedebiliyor hatta sözcüklerini o söylemeden anlayabiliyordum. Buna Kan Bağı diyorlarmış vampirler. Senin ve seni yapan kişinin arasında kurulan özel bir bağ. Sire'ım dediğim Dimitri ile yarattığı katil Vlad'ın arasındaki bağ...

    Almanya'da Kopenhag'da geceleri avlanmak çok zevkli bir o kadar da tehlikeliydi. Vampirler kendilerine bazı alanlar belirlemişler ve oralarda yalnızca kendilerinin avlanabileceğini söylüyor, umursamayan çaylak vampirleri de acımasızca katlediyorlardı.

    Anavatanım Moskova'ya doğru ilerledim. Geceleri arabaya binmeye hazırlanan birini parçalıyor ve kanını emip arabasıyla gece gidebileceğim kadar ilerliyordum. Güneş doğmaya yakın iyi bir yerlerde saklanmak gerekliydi... Doğada yaşamayı öğrendim ve dağlarda mağaralar ormanlarda dev çukurlar bulmanın yollarını öğrendim. Hayvanlar sanki benimle konuşmak istiyor iletişime geçmek istiyorlardı ama ben yalnız kalmak istiyordum. Lanet olasıca yalnız...

    *Karalamaların arasında 1 çift kurt gözü*

    Ajanlık deneyimim ve üstün lisan bilgim sayesinde avrupada seyahat etmek kolaydı. Rusya'ya girmeden önce bütün bir asker bölüğünü katletmek zorunda kaldım ve ağır yaralandım. Askerler beni taradıklarında kurşunlar kaslarıma saplandı fakat daha içeri giremediler. İçimden gelen müthiş bir güç vücudumu çelik kadar sert yapmıştı bir anlığına... Yüz ifadeleri korkunçtu. Otuz mermi yiyip hangi insan hayatta kalabilirdi?

    İyileşmek yalnızca bir dakikamı aldı... Derimi delip geçebilen kurşunlar öfkemin ve ruhumun gücüyle dışarı itildiler. Çenem bile parçalanmıştı ama kemiklerin yeniden kaynayıp oluştuğunu hissettim. Bu gücümü kullanmak beni çok yordu ve güçsüz bıraktı. Zar zor kendime bir mağara bulup yaklaşan gündoğumunun etkisiyle kendimden geçtim...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Thu Mar 11, 2004 5:19 pm; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Tue Dec 16, 2003 11:15 pm Reply with quoteBack to top

    ÇMRÇMÇN EN TATLI İNTİKAMI

    *Parçalanmış birkaç sayfa ve yakılmış sayfalar*

    ... öğrenmem iyi olmuştu. Sonunda Moskova'daydım. Gece bir ölümsüzün gözleriyle her şey daha muhteşemdi. Yürüyen fahişeler soğuk gecede vücudumu ısıtmaktan daha fazlasını vaad ediyordu bana... Sokak arasında ucuz parfümler sürdükleri boyunlarını şehvetle öperken dişlerimi geçirip kanlarını emmek seksten binlerce kat daha zevkliydi. Fakat onu öldürmedim. Yaşayıp lanet olası acılarla dolu hayatına mahkum olması fikri daha çok hoşuma gitmişti.

    Gece 12'de babamın evine gittim. Orası benim için her zaman babamın eviydi asla benim evim değildi. Kapıyı çaldım ve annem kapıyı açtı. Koluma hafifçe sarılırken onu ittirerek içeri girdim ve oturma odasında sobanın yanında ısınmaya çalışan "sakat" babamı, pardon doğru terim neydi? "gazi"... babamı gördüm.

    Bana her zamanki gibi bir pislikmişim gibi baktı, ona hayatım boyunca söylemek isteyip korktuğum için söylemediğim bütün küfürleri ve hakaretleri saydım. Lanet olası köpeğe nefretimi kustum. Çnce öfkelendi fakat sonra yüzünde hafif bir gülümseme ile küfürlerimi dinlemeye devam etti. Sonunda: "Bitti mi?" diye sordu...
    Ona bir ağız dolusu daha küfür saydım ve çok da yaratıcıydım. Bildiğim bütün dillerdeki bütün küfürleri (onun bildiğinden emin olduklarımı) ona saydım. Yeniden konuştu: "Başka son sözün var mı Vlad?"
    Son sözden girip onun artık kalmayan erkekliğine kadar söverken silahını çıkarttı ve bir salise bile tereddüt etmeden beni göğsümün ortasından vurdu.

    Kurşun üzerimdeki türlü montu paltoyu ve kazağı geçip göğüs kafesime saplandı. 12mm'lik bir kurşundu. Acıyı umursamadım ve paltomu çıkarıp kazağımı parçaladım. Çıplak göğsüme saplanmış yaradan koyu kan sızıyordu. Hafif uzun tırnaklarımla göğüs kaslarıma saplanmış kurşunu söktüm ve babamın suratına fırlatıp güldüm:

    "Senin son sözlerin nedir... ölümlü?"

    Babamın gözleri korkuyla çarpılmışken içeriden silah sesini duyup koşan annemin gözleri önünde üzerime kurşun yağdırmaya başladı. Bu arada iblislerden bahsediyor, hayatı boyunca ilk kez Tanrı'ya yalvarıyordu...

    Kurşunlar üzerime yağarken yalnızca kalbimin üzerine isabet eden bir tanesi canımı yaktı fakat o da yeterince derine inememişti. Babamın elindeki silahı alıp fırlattım ve tırnaklarım öfkemin aleviyle kurt pençelerine dönüşürken atmayan kalbim daha hızlı atıyor gibiydi. Değişim gücümü kullandığımda kanımda yine o bilindik seyrelmeyi hissettim. Yedi santimetre uzunluğundaki tırnaklarım benim kendi kalın derimi bile delebiliyorlardı. Sonradan pençelerimin ölümsüzleri öldürmek için yaratıldığını öğrenecektim. Bir ölümlü için bu pençeler yanan korkunç alevden bile daha acı verici en keskin silahtan bile daha keskindi. Babamı pençelerimle parçalarken mümkün olduğunca fazla acı çekmesini sağladım ve kendi idolüm olarak gördüğüm adamı parçalara bölmek benim için müthiş tatmin edici bir duyguydu. Annemin çığlıkları arasında babamın derisini yüzdüm ve kafatasını ellerimle ezdim.

    Annem çığlıklar atmaya devam ederken yaralarımı iyileştirdim ve kaçmaya çalışırken tam kafasının arkasına bir yumruk atıp onu da yere yığdım. Babam'ın kalbinin atması durmadan kalbini söktüm ve dişlerimi geçirip kanını emdim. Vampirler için kalbi durmuş bir adamın kanını emmek çok tehlikeli ve ölümcüldü. Vampirlerin laneti demişti Dimitri... Kurbanının acı çektiğini ve ellerinde onu acı çektirerek öldürdüğünün farkında olması için bir lanet...

    Lanetimden gayet mutlu bir şekilde çıplak halde kanlar içerisinde sokağa çıktım ve gökyüzünde olmayan Tanrıya küfürler ettim. Bir anda sokaktan hiç bir ölümlü gözün seçemeyeceği kadar yüksek bir hızda ilerleyen bir kaç figür bana doğru hareketlendi...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue Mar 23, 2004 12:59 pm; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Tue Dec 16, 2003 11:31 pm Reply with quoteBack to top

    CAMARİLLA'YA BOYUN EğİşİM

    *Mürekkep akmış ve yazılar birbirine girmiş bazı kısımları yalnızca okunuyor*

    ... bana Camarilla'yı ihlal ettiğimi söylediler...

    *okunmayan karalamalar*

    ...hayır ben prense hizmet etmeyecektim... tekrar köpek olmayacaktım...

    ...kuralları çok basitti:
    Kendi türünden öldürme...
    İnsanlara varlığından bahsetme... bahsedersen de öldür onları gitsin...
    Lordlarına ve büyüklerine saygı göster...
    Misafir olduğun evde ya da yerde evsahibine saygı göster...

    Bunlara uyabilirdim zaten kimin umrundaydı ki?...

    ... Bana sadakatimi ispatlamak için bir şans tanıdılar. Ya ölecektim ya da Camarilla'ya uyduğumu gösterip onlara hizmet edecektim...

    ... Eve geri döndüğümde annemi tavanda asılı olarak buldum. İntihar etmişti, ya da benim öyle düşünmemi isteyenler vardı. Cesede bir kez daha bakıp evden ayrıldım...

    ... Aptal herifler... Hem vampir öldürme diyor hem de bir vampiri öldürmemi istiyorlardı. Moskova'nın prensi Dobovich midir her ne haltsa o köpek Camarilla denen bu vampir kurallarına uymayanları öldürmek için "Justicar" denen bir ölüm emri çıkartırmış ve bu vampirleri öldürmek serbestmiş. Lanet olasıca bir vampiri öldürmek de bana düşmüştü...

    *Hiç bir şey okunmayan bir sayfa daha*

    Adam şimdiye kadar gördüğüm en güçlü vampirdi. Dövüşürken her vuruşu neredeyse kemiklerimi unufak edecek güçteydi fakat ben de çok dayanıklıydım. En son üzerime bir araba fırlattığında eğer yeterince çevik olmasaydım ezilip bir et yığını kadar aciz kalabilirdim. Sonunda tam pislik herif kafamı paramparça edecekken onun kalbine pençelerimden birini sapladım ve adam hareketsiz bana bakakaldı. Vampir hikayeleri hiç okumamıştım fakat kalple ilgili garip bir lanetleri olduğunu da duymuştum. Lanet olası atmayan kalplerine çakılacak bir kazık onları hareketsiz bırakıyormuş. Bense bunu pençemle başarmıştım. Dişlerimi boynuna geçirdim ve kanını doyasıya emdim.

    Hayatımda hiç bir şeyden bu kadar çok zevk almamıştım...

    Cennet de değildi uyuşturucu da değildi ama böyle bir duygu bu dünya üzerinde var olamazdı.

    Sonunda vücudu kuruyup derisi solup bir damla kanı bile kalmadığında hala onu bırakmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Kanından bile daha tatlı bir şeyin gırtlağımdan aktığını hissettim. Müthiş zevkle coşup kendimden geçerken onun bedeninden ruhunu emdiğimden emindim...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue Mar 23, 2004 1:05 pm; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Tue Dec 16, 2003 11:47 pm Reply with quoteBack to top

    *Kaslı bir adam çizimi*
    İşte güç buydu... Senelerce komando eğitimi almış savaşmış nice kez antreman yapmıştım ama hayalimde bile bu kadar güçlü olacağım aklıma gelmemişti. Çelik barları bükebiliyor parmaklarımla insanların ellerini unufak edebiliyordum. Adamın ruhundan çaldığım onun fiziksel üstün gücü olmuştu. O zaman farklı vampirlerin farklı güçlere sahip olduğunu daha iyi anladım ve çok hızlı hareket eden vampirleri de kafamdaki yere oturtmuştum. Benim gücüm dayanıklılığımda ve şekil değiştirebilme özelliğimdeydi. Hayvansı doğama ise yalnız kalabilmek için yaklaşmayı reddetmiştim. Yalnızlıktan korkuyor muydum? Hayır... asıl korktuğum yalnız kalmanın beni ilerde korkutabilme İhtimaliydi...

    Böylece vampir avlarına devam ettim fakat kanını emip kurutacak bir vampire asla rastlamadım ne de böyle bir "Justicar emri" Moskova'da çıktı... Genelde yakalayıp prense teslim etme görevleri vardı (Prens de bu zevkin çok iyi farkındaydı görünüşe göre)

    Bir Prens devrimi sırasında kendine Sabbath diyen ve vampirlerin insanları yönetmesi gerektiğine inanan bir grubun da müdahalesiyle çıkan kaosta avrupaya gitmeyi uygun gördüm. Bu olaylar vampirlerin elindeki basın ve medyaya rus mafyası iç çatışmaları olarak yansıyacak ya da Doğu Türk devletlerinin terörist eylemleri olarak geçecekti... Bu birbirinin kuyusunu kazma dünyasında benim yerim yoktu...

    ...

    Göz açıp kapayıncaya kadar 20 sene geçmişti. Seneler vampirler için hızlı geçiyordu. Avrupa'da türlü kiralık katillik ajanlık işleri ile uğraştım. Bir çok kez bodyguardlık ve "güvenlik müdürlüğü" ile de para kazandım. Çnemli olan para değil yeni silah teknolojilerini tanımak ve zamanla birebir ilerleyebilmekti. Avrupa'daki bütün ülkeleri gezdim fakat bir hareket bulamadığım için SSCB'nin güneyindeki gözden kaçırmış olduğum Türkiye isimli yere geldim...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Tue Dec 16, 2003 11:55 pm Reply with quoteBack to top

    ARAYIş

    İstanbul ölümsüz hayatım boyunca bulunduğum en kalabalık şehirdi. Kaos ve ölümle beslenen sokakları ve Camarilla'nın periyodik olarak ihlal edildiği gecekondu mahallelerinde düzeni sağlayabilmek için basın organlarını kontrol eden güçlü vampir işadamları, bu insanların trajedilerini 3. sayfa haberi yapmakla yetiniyor fakat bu kana susamış Sabbath Vampirlerinin katliamlarına göz yumuyorlardı. İstanbul şehri, istihbarat organları ve mafyası müthiş kudretli vampir lordları tarafında idare edilen müthiş dengesiz bir düzene sahipti. Kimin kimi öldüreceği belli değildi ve yılların bana kolayca öğrettiği ezeli rakiplerimiz kurtadamlar da şehirde prenslere ya da diğer vampirlere sığınıp köpekleri olmayan yeni kanları hayatta bırakmıyorlardı. Ankara da bundan daha iyi değildi. Hareketsizlikten bir anda kendimi müthiş bir kaosun içinde bulmuştum. Çareyi Doğu'ya gitmekte buldum...

    Gaziantep ve şanlıurfa'da kürtçe denilen garip dili öğrendim. Uzun süre PKK baskınlarına aracılık ve ajanlık yaptım aynı zamanda da savaştım. Orta Doğu'dan gelen lanet olasıca Assamite denen ve kiralık katilliğin piri olmuş acımasız vampirlerle savaştım. Kanlarında vampirleri bile etkileyebilecek derecede güçlü bir zehir vardı ve defalarca kez varlığımın sona ermesi tehdidiyle karşı karşıya kaldım. şansım ve hırsım yardım etmese bunları yazıyor olmazdım. Savaşırken aynı zamanda bu zehirler konusunda etraflı bir araştırma da yaptıktan sonra paranın kokusu mu yoksa beni sürekli hareket etmeye yönlendiren huzursuzluğum mu bilmiyorum beni yeniden İstanbul'a gönderdi. Burada bir görev sırasında 1998 yılında sonsuz huzura erdim... Ya da ben sonsuz olduğunu sandım...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue Mar 23, 2004 1:25 pm; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Wed Dec 17, 2003 12:43 am Reply with quoteBack to top

    UYANIş VE YENİ BİR GÇREV

    5 sene huzursuz korkunç rüyalardan sonra bir mezarda kendimi yeniden uyanmış buldum. Sonunda asla huzur olmayacaktı bizler için sanırım... Kalın meşeden yapılmış tabutumu dışarı doğru zorladım ve mezarımdan çıktım. Tabut ne kadar korunaklı olsa da bir çok böcek ve toprak canlısı içeri girmiş ve vücudumun değişik yerlerinde beslenmekle meşguldüler. Çstümdeki ve vücudumdaki yaratıkları umursamadan bekçinin kulübesine yöneldim. Adamı saniyeler içinde öldürüp 5 senenin susuzluğunu giderdim ve cesedini tabutumun içine koyup kapağını kapattıktan sonra üstünü yeniden toprakla örttüm. O gece hayatımın en ilginç olaylarından birini yaşadım hayatım boyunca asla ama asala unutamayacağım olaylardan birini...

    Camarilla düzenine ve Prens'e karşı gelen Sabbath'a hizmet eden bir grup vampirle tanıştım. Genelde hepsi benim gibi Gangrel klanına aittiler. Hepsinin vücudunda garip hayvansı değişimler vardı oysa benimkinde biraz fazla kıllı göğsümden başka hiç bir değişim yoktu. O gece vampirler bana içindekine... "Yaratık"a... nasıl daha yakın olunabildiğinden bahsettiler. Gangrel'lerin içindeki asıl kudreti bu "the Beast" denilen canavarın... bu "ruhun" verdiğini ve asıl gücümü orada keşfedebileceğimi söylediler. O gece ava çıktım ve gerçek gücümü keşfettim, bu güç benim hayallerimin çok daha ötesindeydi ama karşılığında bana çok ağır bir bedel ödetti...

    Kendimi içimdeki canavara teslim edip kurbanımı parçaladıktan sonra dişlerimin eski haline dönmediğini farkettim. Kurbanlarıma dişlerimi saplayacağım an onları bir anda değiştirerek uzatabiliyor ve derisinden atar damalarına kadar ulaşabiliyordum. Oysa şimdi dişlerim asla küçülmüyor doğamı herkese ilan ediyordu. Bu şekilde etrafta gezmem imkansızdı. Her insana vampir olduğumu ilan etmiş olurdum ve şu Prens denen herifler de benim öldürülmemi emrederlerdi. En iyi çözüm en basit çözümdür diye düşünerek yüzüme bir atkı sardım ve kafama kapişonumu geçirdim. Yakışıklı bir adamdım ve buna rağmen yalnızdım. şimdi ise vahşi bir kurda benziyordu dişlerim ve yalnız olmaya devam edecektim, aynen olması gerektiği gibi...

    İstanbul, Ankara ve İzmir de bir çok kilit adam edindim hatta hayatlarını vampir öldürmeye adamış Templar Knight denen Monteverdi gurubu isimli insanların ideri Andrea bile benimle kontak halindeydi. Sanırım diğer vampirleri öldürme gücüm onların da işine geliyordu. Benim gibi bir pisliğin etrafta gezmesi başka pisliklerin ölümünü garanti ediyordu... Bu kontaklarımı amaçlarıma en iyi hizmet edecek şekilde kullandım.

    Son görevim İzmir'deydi. Deniz Kürekçi isimli bir vampir 1 ay boyunca kişisel bir bodyguard arıyordu. İstanbul'dan tanıdığım Tremere isimli büyücü klanından Sinan bana bu işi ayarlamıştı. Deniz Kürekçi ile önce telefonla konuşup onun hakkında biraz bilgi edinmem gerekiyordu:

    "İyi geceler Deniz Bey'le mi görüşüyorum?"
    "Kim aramıştı acaba?"

    *Çok hoş bir bayan sesi duymuştum. Büyük ihtimalle Deniz denen herifin fahişesidir diye aklımdan geçirdim*

    "Ben Vlad. Deniz Bey'le bir iş görüşmemiz vardı."
    "Aaaaaa evet Vladimir Kormiltsev bey değil mi? Ben Deniz Kürekçi nasılsınız? İzmir'e vardınız mı?"

    *Bir an duraksadım. Deniz Kürekçi bir kadın mıydı? Bir kadına mı bodyguardlık yapacaktım? Kabus görüyor olmalıydım*

    "Evet......"
    "Sanırım beni erkek zannetmiştiniz. Daha önce hiç yayınlanan kitaplarımı görmediniz mi? Türkiye'de ünlü bir yazarımdır. Televizyonlarda da görmemiş olamazsınız eminim. şimdi hatırlayabildiniz mi?"

    *Televizyon hiç seyretmemiştim*

    "Türkiye'ye biraz yeniyim diyelim... Anlıyorum... Demek yazarsınız... Size ne şekilde yardımcı olabilirim Deniz 'Hanım'..."
    "Hmm sanırım size bahsedilmiş olmalıydı. Çnümüzdeki bir ay boyunca bir özel bodyguard'a ihtiyacım var güvenilir birine ve beni yüzüstü bırakmayacak birine... Yani bu aralar pek az kimsede bulunan bazı özelliklere sahip birine."
    "O halde doğru kişi ile konuşuyorsunuz..."
    "Buna çok sevindim şimdi ücrette de anlaşırsak bu iş oldu diyebiliriz sanırım..."
    "Çcret sizin 'ne' istediğinize bağlı. Basit bir koruma mı istiyorsunuz yoksa özel bir şeyler var mı? Bu aralar tehlikede misiniz bunların hepsi önemli konular. Eğer bana şu anda gerçekleri söylemezseniz size yardım 'edemeyebilirim' gerektiği zaman..."

    *Deniz Kürekçi hafifçe içini çekti, iş konuşurken bile garip sevimli bir havası vardı*
    "O halde şu 'özel bir şeyler' kategorisinden bahsettiğimi söyleyeyim. Tehlikeli durumlar oluşabilir zaten bodyguard tutmamın da nedeni bu. Eğer memnun kalırsam işinizin zamanı da uzayabilir"
    "Yalnızca bir ay... 50.000$. Yarısı hemen şimdi, diğer yarısı bir ayın sonunda. Hesap numaramı size fakslarım."
    "50.000$ mı?..."
    "Çcrette herhangi bir değişiklik olması mümkün değil Deniz Hanım. Kabul edin ya da benim yerime ucuz zavallı bir vampir bulun. İşimdeki başarılarımı Sinan size anlatmıştır eminim."
    "Elbette Vladimir Bey. Çcretinizi hak ettiğinize eminim."
    "Vlad lütfen... Bugor"
    "Pardon anlayamadım..."
    "Patron anlamında kullanılır, kendi dilimdedir. şimdi sizin hakkınızda biraz daha bilgi isteyeceğim gerçek adınız Klanınız doğum yeriniz vs. vs."

    *Deniz hafifçe güler*
    "Neden iş başvurusunda mı bulunuyorum. İşi verenin ben olduğumu zannediyordum"

    *Ciddiyetle soğukça konuştum*
    "Asıl kimliğiniz sizi koruyabilmem için büyük önem taşıyor Deniz Hanım. Kişisel tatminimden çok daha uzaktır isteklerim. Yalnızca işimi yapmaya çalıışıyorum izin verirseniz."
    "Elbette Vlad bey... İsmim Daniella de la Russo, Toreodar klanındanım..."

    *Lanet olasıca bir Toreador'du. Bu garip vampirler güzelliğe estetiğe sanata aşık saçmasapan vampir denemeyecek garip özelliklere sahip insanları öldürmekten bile aciz insani vampirlerdi. Hepsini toprağa zincirleyip güneşte kızartmak en iyisiydi*

    "İtalya'dan birkaç sene önce geldim ve Türkiye'de yazarlık kariyerime devam ettim. Sanatçı kişiliğim sayesinde çok ünlü oldum. Tabii güzelliğim de televizyonda reklamımın yapılmasını sağladı..."

    *Yeni patronumun kendini egosuyla yüzerek övmesini sabırla dinledim. İşimin bir parçası da düşüncelerimi her zaman kendime saklamamdı. Düşüncelerimle yalnız olmalıydım.*

    "Bu kadar bilgi benim için kafi Deniz Hanım."
    "Türkçeyi çok güzel konuşuyorsunuz Vlad bey... Türkiye'de yeni olduğunuzu sanıyordum..."
    "Dillere karşı özel bir yeteneğim vardır..."
    "Anlıyorum o halde sizi "20 Ekim gecesi 8 gibi İzmir Hilton'un restoranına bekliyorum"
    "Orada olacağım"
    "Görüşmek üzere Vlad bey..."
    "Size de..."

    *Konuşmaktan nefret ederdim ama bir kadınla konuşmaktan daha çok nefret ederim*

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue Mar 23, 2004 1:40 pm; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Wed Dec 17, 2003 1:22 am Reply with quoteBack to top

    İZMİR KADERİN BİR CİLVESİ

    İzmir'e büyük Dodge kamyonetimle gittim. Arka kısmında komyenete zincirlenmiş bir kasada kalaşnikof AK-47 otomatik tüfeğim, dürbünlü süikast silahım M-48 ve bolca cephanesi duruyordu. Uzun kara pardesümün içine özel diktirdiğim bölümde Uzi'mi taşıyordum fakat kullanma ihtiyacı pek hissetmezdim... Pençelerim kurşunlardan daha hızlı öldürürdü...

    İzmir'de Basmane denilen yerde az soru sorulan leş gibi bir Otele gittim. Yer altında bodrum katındaki küf kokan odalardan birini gecesi 30 milyona kiraladım ve odaya hiç bir şey koymadan otelden ayrıldım. Güneş doğduğunda burası benim sığınağım olacaktı. Hızla otelden çıktım ve sokaklarda dolaşmaya başladım. Sarsılmaz hafızama her sokağı kazıdım ve zihnimde adeta bölgenin bir haritasını çıkardım. Acil bir durumda Otel'den nasıl kaçacağımın planlarını kafamda kurmuştum bile. Dışarıya park ettiğim kamyonetimin etrafındaki tipler içeriye astığım kurukafaları görüp yanından uzaklaşmışlardı...

    Bir süre daha gezindikten sonra sokak aralarından birinde iki evsize rastladım. Ellerini bir ateşte ısıtıyorlardı. Onlara büyük bir kararlılıkla yöneldim ve şaşkın bakışları arasında yanlarına oturup ellerimi çok korktuğum ateşte ısıtır gibi yapmaya başladım. Tüm vampirler ateşten korkardı...

    şarapçılar küfürler edip bana bakmaya devam ettiler. Sonra kaşkolu ile suratı örtülü pardesülü bir adam olduğumu farkedip kendilerinden biri diye düşündüler ve gülmeye başladılar. O anda Benden uzak olanın tam şakağına müthiş hızla bir sol kroşe indirdim aynı anda sağ elimde yanımdakinin saçından kafasını geriye çekip kaşkolumu hızla indirerek dişlerimi boynuna sapladım. Sol kroşe vurduğum adam anında geriye uçarak bayıldı ve boğazını ısırdığım da zevke esir oldu. Bu müthiş anı mümkün olduğu kadar uzatmak için yavaş yavaş kanını emdim ve sonunda kirden simsiyah olmuş adamı büyük bir zevkle geri ittim.

    Adam'ın kanını öldürecek kadar fazla emmemiştim, lanetolasıca yaşamına devam etmek zorunda kalacaktı ve boynundaki ısırık yarası da bir kaç dakika içinde kendi kendine kapanacaktı. Vampirliğin bir hediyesi de salyadaki bu iyileştirici özellikti. Böylece kurbanlar gerekli olduğundan birden fazla kez kullanılabilirdi ve yaraları da kimse görmezdi. (Aksi halde şah damarındaki yara kapanmaz ve kan kaybından hepsi ölürdü) İnsan anatomisini çok iyi biliyordum. Bu hem işimin hem de doğamın bir parçasıydı...

    Otele geri dönüp kamyonete bindim ve tarif edildiği kadarıyla Hilton'a sürdüm. Bir kaç yere sorduktan sonra Hilton'daki restorana 7:55 gibi vardım. İçeri girmeden UZİmi kamyonetteki torpido gözüne koydum ve içeri girdim. Metal dedektöründen geçerken botumdaki rambo bıçağına rağmen durdurulmadım. Bu bir tuzak mıydı yoksa güvenlik görevlisi gerçekten farketmemiş miydi bilmiyordum. Umursamadan restorana girdim. Garson'a "Deniz Kürekçi'nin davetlisiyim" dedim. Adam beni bir an garipçe süzdü ama sonra nazikçe "Tabii efendim" diyerek pardesümü almak için arkama yöneldi. Elimle durması için bir işaret yaptım "Teşekkürler, almanıza gerek yok." dedim. Gerektiği zaman nazik olmayı çok iyi bilirdim.

    Güzel deniz manzaralı (umurumdaymış gibi) bir masaya yönlendirildim. Oturmaya devam ederken süphelilere karşı etrafımı inceledim. Herkes garip garip bana bakıyordu ama bu normaldi. Sonuçta restorandaki en garip adam bendim. Kapıya gözlerimi diktim ve beklemeye başladım.

    İçeri bir anda çok alımlı esmer tenli simsiyah saçlı bir kadın girdi. Açıkçası şimdiye kadar gördüğüm en güzel kadındı... Vücudu atletik ve biraz kaslıydı yaklaşık 1.78 boylarındaydı. Çzerinde düzgün bacaklarının ufak bir kısmını sergileyen bir etek, şık bir elbise giymişti. Elbiselerden pek anlamazdım ama bu elbise "benim bile" hoşuma gitmişti. Duygularımı yüzüme yansıtmamaya alışkındım, zaten yüzüm de kapalıydı...

    Çzerindeki yarı transparan şalı garsonun almasına izin verdi ve bulunduğum masaya baktı. Garsonla beraber masaya beni inceleyerek geldi. Yaklaştıkça yemyeşil gözlerini benimkilerden ayırmadığını farkettim. Ben de açık mavi gözlerimle onunkileri deliyordum yine de ifademi değiştirmedim. Oturmaya devam ettim ve Deniz Kürekçi'nin sandalyesine oturmasına garsonun yardımcı olmasını izledim içimde bir zevkle. Bu ona beni "her zaman" kontrol edemeyeceğini göstermek içindi ve mesajın ulaştığından da emindim. O konuşmaya başlamadan sessizce izledim.

    "Sizi beklettiysem üzgünüm Vladimir Bey"
    "Vlad Lütfen."
    "Tabii Vlad, buraya daha az gizemli bir şekilde gelmeniz mümkün değil miydi. Bu halinizle haydutları andırıyorsunuz"

    *Hafifçe gülümsedi. Başka birisi ona şeker derdi bana göre ise biberdi*

    "Doğam gereği böyle dolaşmalıyım Deniz Hanım. Herkesin beni tanıması işime gelmez..."
    "Benim korumam olacağınıza göre benim yanımda bu halinizle dolaşmayacaksınız umarım. Size ismimi ve gerçek kimliğimi vermekten çekinmedim. Sizden de aynı şeyi beklerim."

    *Gözlerim zevkle kısıldı*

    "Bundan hoşlanmayacağınızı garanti ederim"
    *İlgisinin kabarıp onu rahatsız ettiğinden emindim*

    O anda arka tarafta bir hır gür kopuverdi. Siyah deri mont ve mavi jean giymiş kıvırcık darmadağınık saçlı bir adam garsonu tartaklıyordu.

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue Mar 23, 2004 1:59 pm; edited 3 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Wed Dec 17, 2003 1:52 am Reply with quoteBack to top

    ERDİNÇ DENEN SERSERİ

    1.85 boylarında geniş omuzlu biraz yapılı bir serseriydi. Garsonun yakasına yapışıp adamı sarstı. Korkudan titreyen garson bizim masayı gösterdi. Adam hızla bizim masaya doğru yöneldi. Hayvansı içgüdülerim harekete geçti.
    "Bir misafir daha bekliyor muyduk?" diye sakince sordum.
    "Evet, bir de buradan bir kontağım var önemli bilgiler verecek bize."
    dediği anda sakinleştim. Pislikler en iyi bilgi kaynağıydı.

    Serseri hızla masaya yaklaştı ve Deniz de arkası dönük olamsına rağmen adamı çoktan farketmiş gibiydi. Kafasını zerafetle hafifçe çevirerek ona baktı ve oturmasını bekledi.
    Adam bu mekanda benden bile garip kaçmıştı. Deniz garsona özür dilercesine bazı hareketler yaparken garson eğilerek selam verdi ve üstünü düzeltti. O anda adamı inceliyordum, genç görünümlü bir vampirdi:
    "Selamlar Deniz! Ben Erdinç..." elini uzattı ve Deniz'le el sıkıştılar. Adam Deniz'e sanki içine düşmeye hazırmış gibi bakıyordu.
    "A bu arkadaş da kim? Ben yalnız bir görüşme bekliyordum..."
    Hemen araya girdim: "Vlad... memnun oldum Erdinç" diyerek elimi uzattım, kuvvetlice elini sıktım, o da aynı şekilde karşılık verdi, en az benim kadar güçlüydü, belki de daha fazla...

    "Vlad demek nerelisin? Yeni mi geldin İzmir'e seni ilk defa görüyorum".
    Salak salak gülümsüyor sinirlerimi bozuyordu yine de ben de gülümser gibi bir hareket yaptım. O anda Deniz araya girdi:

    "Evet Erdinç sanırım buraya iş konuşmaya geldin benimle... Bu Vladimir benim özel bodyguardımdır kendisi..."
    "Aaaa anlıyoruuuum" diyerek bana bakıp onaylayarak sırıttı Erdinç. Gözlerim ister istemez kısıldı ve soğukça ben de ona baktım.

    "Senden araştırmanı istediğim konu şu: Ben bir küre arıyorum. Büyülü bir küre... İzmir'de olduğu söyleniyor ve mistik güçleri olduğuna inanılıyormuş"
    "Hımmmm nasıl bir küre bu? Ne işe yarıyor? Kimin elindeymiş?"
    "E ben de zaten bunları öğrenmek istiyorum ve bu yüzden sana para vereceğim."
    "Evet benim burada bu bahsettiğin küreyi bulabilecek bağlantılarım vardır. Bir saniye bir telefon konuşması yapmalıyım."

    Erdinç son model bir cep telefonu çıkardı ve bir adamla konuşmaya başladı:
    "Oooo selam İsmail abi nasılsın?.......Benden de iyilik ne olsun nasıl işler güçler?.... Peki o zaman hemen konuya giriyorum.... şu Deniz Kürekçi'yi biliyorsun değil mi?..... Evet evet o.... şu anda tam karşımda... bir küre arıyormuş büyülü özellikleri olan....... Bunu bilecek birisi var mı senin tanıdığın...... anladım tabii söylerim...... eyvallah gorusmek uzere...... sana da İsmailciğim...."

    Deniz iyice öfkenelenmişti:
    "Size ismimi herkese söyleme hakkını kim veriyor? Arkadaşınıza yalnızca bir küre aradığınızı söyleseniz olmaz mıydı?"
    "Ama Denizcim bak küreni bulabilirmiş bu aradığım kişi"
    "Deniz'ciğim' mi?"

    *Deniz öfkesinin doruğundaydı. Zevkle olanları izliyor içten içe gülüyordum*

    "Yani Deniz, Deniz Hanım herneyse bak İsmail Bey bu kürenin yerini bulabilecek kişileri tanıyorum diyor. Beraber gidersek bize söyleyecek..."
    "Neden 'beraber' gidiyoruz Erdinç Bey. Siz bu bilgiyi bana vermek için para almıyor musunuz? Eğer kendim gidip öğreneceksem neden size para veriyorum?"

    *Erdinç gülümsedi ama öfkesini gözlerinden görüyordum. Bir Brujah olduğu belliydi. Çfkesi onu ele geçirdi mi kaos, anarşi ve ölüm'den başka bir şey düşünemezdi ve bu tipler çok inatçı, çok öfkeli ve çok dikkafalı olmalarıyla ünlülerdi.*

    "Bak Denizciğim... Deniz... Neden bunu bu kadar uzatıyosunki beraber gideriz öğreniriz geliriz hem bu bilgiyi öğrenmek isteyen de sensin ben değilim."
    "Para kazanmak isteyen de ben değilim sensin. Hem para verip hem bu işlerin arkasında koşturamam "Erdinç'ciğim'". Ben şimdi gidiyorum bu bilgiyi bana sağla, ben de sana paranı vereyim."

    *Kadın zengindi ve bunun farkındaydı... Kalkıp masayı terkederken arkasına bile bakmadı. İğrenç bir patronum vardı. Aynı şeyleri bana da yapacaktır diye aklımdan geçirdim ve olacaklara kendimi hazırlamak amacındaydım. İyi geçinirsem öfkelendirecek şeyler söylemesine engel olabilirdim.*

    Erdinç öfkeden kudurmuş, olduğu yerde avuçlarını sıkıyordu. Erdinç, ileride oturmuş ona şüpheli gözlerle bakan zengin olduğu belli yaşlı bir kadına bir anda bağırmaya başladı:
    "NE BAKIYORSUN ULAN! DÇN ÇNÇNE OTUR YEMEğİNİ YE YOKSA ALIRIM AKLINI!" diye bağırdı.
    İçimden adamın kontrol edemediği öfkesiyle alay edyordum:
    "Sakin olmalısın Erdinç. Çfkene yenilme bu zavallıların arasında..."
    "Haklısın Vlad ama kendime hakim olamıyorum bazen. Bak hala bakıyor..."
    "Boşver baksın ama sen gidip kafasını uçurursan biraz dikkat çekeriz ve işimizde dikkat çekmek istemeyiz sanırım..."

    *Biraz sakinleşti, ilgisi başka bir konuya yöneldi*
    "Evet haklısın. Bu arada senin Deniz denen 'karıyla' anlaşman nedir? Ne kadar para alıyorsun?"
    "İş ilişikilerim benim ve Deniz Hanım'ın arasındadır Erdinç."
    Adam yeniden sırıttı... "Aaaaaa anlıyorum..."
    *Bu adamın espri konusu olmak iğrençti ama fikirleri beni de çok eğlendirdi. Bir süre daha konuştuk sıkıcı kısa cevaplar vererek başımdan savmaya çalıştım ama susmak bilmiyordu. Sonunda gitmem gerektiğini bahane edip kalktım*

    "Deniz'le de senle de konuşulmuyor ya! Ne biçim vampirlersiniz siz böyle!"
    "Türk olmayanlardanız Erdinç... Görüşmek üzere..." diyerek cevap beklemeden masadan kalkıp uzaklaştım.

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue Mar 23, 2004 2:13 pm; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Wed Dec 17, 2003 2:12 am Reply with quoteBack to top

    GARİP BİR SIğINAK

    Otele yeniden geri döneceğim sırada cep telefonum çaldı. Arayan Deniz'di.
    "Selamlar Vlad, neredesin?"
    "şu anda kaldığım otele dönüyorum Deniz Hanım."
    "Bana Deniz diyebilirsin. Çzümaltı konağında kalıyorum. Otelindeki eşyalarını da alıp buraya gelebilir misin?"
    "Elbette Deniz. Eşyalarımın hepsi yanımda hemen oraya geliyorum, ama bulmam biraz uzayabilir, İzmir'i gezecek zamanı bulamadım."

    *Bana konağın kısa bir tarifini verdi ve bir iki yanlış sokağa saptıktan sonra sonunda Konağı bulabildim.*

    Konağa vardığımda tam kamyonetimden inecekken Deniz kapıya geldi ve zincirin kilidini açıp kapıyı açma düğmesine bastı. Nasıl olduysa kamyonetin sesini duymuştu. Dışarıda beklemiş olmalıydı:
    "Aracını da içeri al"
    Kamyoneti içeri soktum ve UZImi torpido gözünden alıp yeniden pardesümün içine yerleştirdim. Sakince Deniz'e yaklaştım:
    "İyi Akşamlar Deniz. Dışarıda mı bekledin geldiğimi nasıl anladın?"

    *Hafifçe gülümsedi*

    "Her ölümsüzün farklı güçleri vardır benimki de aşırı hassas duyularım."
    dedi. "Benimle gel sana kalacağın yeri göstereceğim."

    "Kalacağım yer mi?"
    diye şaşkınlığımı kontrol edemeyerek sordum. Büyük konağın yanında biraz daha ufak bir misafir evi vardı. İki katlı evin içi etkileyici bir şekilde büyüktü ve parke kaplı odaları en pahalı mobilyalarla döşenmişti. Bana evi biraz tanıttı ve uyuyabileceğim bir oda gösterdi. Yumuşak yatağa garip garip bakarken buldum kendimi.

    Yatak... bir vampirin uyuması için ne kadar da garip bir yerdi...

    Tatlı talı zevkle bunları anlatırken:
    "Ben bu evde kalamam kirletirim bir şeylere zarar veririm bunlara gerek yok" dedim sonunda.
    "Yo önemli değil kimse kalmıyor burada kullanmanı istiyorum. Hem benim korumam olacaksan bana yakın yaşaman gerekiyor"

    *Bir anda bir anahtar çıkardı*

    "Bu da dışarıdaki Mazda'nın anahtarı. O kocaman kamyonetle etrafta gezemeyiz sanırım. Anahtar sende kalsın, ne de olsa sen kullanacaksın"
    derken bir anahtara bir kadına bakıyordum.

    Bu kadın ondan istesem banka hesap numarasını ve şifresini bile verecek gibi gözüküyordu. Ben şaşkınca burada bakakalmışken bir anda aklım başıma geldi: "O halde işim bu gece başlıyor?"
    "Evet bu gece başlıyor ve şu Erdinç denen herif bize yardımcı olmuyor. Kendimiz bir araştırma yapmalıyız. Tanıdığın birileri var mı?"

    "Evet burada bir bağlantım var ama tehlikeli olabilir."
    "Çnemli değil bir saat sonra beraber gidelim o halde."

    *Beraber mi demişti?*

    "Tabii ki"
    diye ekledim.

    Odadaki gardrobu açtım. 1.90 boyundaki bir adama göre şık giysiler hazırlanmıştı ve bedenleri de bana uyacak gibiydi. Bu Toreador'lar cidden manyak olmalıydılar... Bana vereceği 50.000 dolardan başka bir 50.000 dolar daha harcamış gibiydi.

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue Mar 23, 2004 2:21 pm; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Wed Dec 17, 2003 2:53 am Reply with quoteBack to top

    ESKİ BİR "ORTAK" MI DESEM?

    şık bir takım elbiseyi üzerime giydim ve pardesümü de üzerine giydim. Pek bir değişiklik yok gibi duruyordu ama uzun zaman sonra bu kadar yeni ve temiz giysiler giyiyordum. Pek de umrumda değildi ya neyse... Normalde benim gibi vahşi bir Gangrel'in giysi değiştirmesi için tek sebep üzerindekinin kullanılamaz hale gelmesiydi...

    Kalan zamanımı evi keşfedip her camın baktığı noktayı saptamakla geçirdim sonra bahçede gezinip asıl köşkün planını kafamda oluşturduğum sırada renkli spor giysiler içerisinde saçlarını toplamış ve kafasına bir şapka geçirmiş bir halde Deniz köşkten çıktı. Tanınma konusunda endişeleri olduğu açıktı.
    "Hadi yola çıkalım"
    "Yalnız gideceğimiz yere benim aracımla gitmemiz daha uygun kaçar sanırım."

    *Biraz düşündü*

    "Peki o zaman seninkiyle gidelim."

    Kamyonete yöneldim ve Deniz'e kapıyı açtım. Patronun gözüne girmek şarttı. Mutlu bir şekilde içeri girdi ama içeride pek mutlu olmayacağını çok iyi biliyordum. İçimden kıs kıs güldüm ve sürücü koltuğuna geçtim. Deniz birçok kurukafa ve iskelet parçalarıyla süslü tozlu kirli pis koltukta şok olmuş bir şekilde etrafını inceliyordu. Kemerini takmasını istedim ve kapıdan çıkıp Ahmet Uzun'un olması gereken yere gittik.
    Yoldayken "Bunlar ne kafatası?" diye sordu.

    *Ufak bir düşünme ve bocalamadan sonra*

    "Kurt kafatası" diye atıverdim.
    "Ama bazıları insana benziyor"
    "Onlar da maymun kafatası" diye hemen 'düzelttim'.
    Soru sormaması gerektiğini anlamış gibi kollarını kavuşturup sustu. Radyom paramparça olduğu için yalnızca patlak egzosun çıkardığı gürültü eşliğinde sahilde bir parka geldik.

    Bir saat bekledikten sonra uzaktan bir kaç motorlunun sesleri duyuldu. "Sen sakın içeriden çıkma" diye Deniz'i uyardıktan sonra arabadan indim. Deniz başını sallayarak sessizce onayladı, biraz endişeli gibiydi. Sırtımı kamyona dayadım ve beklemeye başladım. Motorsikletli sayısı 8 olmuştu ve kamyonetin etrafında dönmeye başladılar. Adamlardan biri önüme çekip motorsikletten indi. Her yerine "piercing" yaptırmış pankçı saçlı aptal kılıklı bir herifti. Kokusundan insan olduğunu anladım:

    "Ne arıyorsun lan burda!"
    "Birini arıyorum" dedim gayet sakin bir tavırla...
    "Kimsin adın ne sanın ne köpek?" diye öfkelendi.
    "Kim öğrenmek istiyor peki?" diye sınırını denedim.
    "İşte bu öğrenmek istiyor" deyip silahını çekip alnıma dayadı.
    Hiç bir şekilde istifimi bozmadım, hareketlerimde her zamanki gibi heyecandan hiç bir iz yoktu...
    "Ahmet Uzun'u arıyorum. Tanıyor musun?" diye sordum.
    Adamlardan biri gelip pardesüme dokundu ve UZIyi farketti. Silahımı alırken kafama silah dayamış adamın gözlerinin içine baktım:

    "Ona ihtiyacım yok sizi öldürmek için..."
    Motorsikletlilerde bir hareketlenme oldu. Hepsinin rahatsız olduğu belliydi. Silahı kafama dayamış olan adam da tereddüt etti.
    "Lanet olsun" deyip silahı kafamdan çekti. Arkadaşı da UZI'yi bana geri fırlattı. Hemen alıp pardesümün içine gizledim.
    "Beni izle" dedi sertçe. "Ahmet yine başımıza bela açacak" dediğini duydum aralarından birinin...

    Kamyonete bindiğimde Deniz bir kez daha şok olmuş bana bakıyordu. Kontağımın harikalığından şok olmuştu sanırım.
    "Gittiğimiz yerde bütün konuşmaları ben yaparım. Sen sakın ağzını bile açma." dedim. Deniz başıyla onayladı.

    Motorsikletliler etrafımızda paramparça olmuş leş gibi bir serseri barına girdik. İçerisi hır gür sarhoşlarla ve kavga gürültüleriyle doluydu. Çnden kalabalığı yararak Deniz'in geçmesi için yer açıyordum. Omuz attığım herkes öfkeyle bana bakıyordu ben de aynı şekilde onlara tehditkar bakışlar atarak karşılık veriyordum. Ortam adeta omuz omuza insan doluydu. Sonunda köşeye vardım ve Ahmet'i gördüm. Tanımayan gözlerle bana bakıp bir kaç küfür savurdu. Kaşkolumu açıp dişlerimi gösterdim ve suratımı görmesine izin verdim. Beni tanıdı fakat sadece elini uzattı. Tüm kuvvetimle elini sıktım. Hafifçe güldü:
    "Neden buradasın Vlad?"
    "Bilgiye ihtiyacım var. Belki sende vardır diye sormaya geldim."
    "Peki vereceğim bilgi karşılığında bana ne vereceksin?"
    *Deniz'e baktım para vereceğinden emindim*
    "Değeri layığıyla ödenecektir emin olabilrisin"
    "Pekala ne arıyorsun?"
    "Büyülü eşyaları bulmama yardım edecek birini arıyorum. Böyle bir kontağa ihtiyacım var..."

    *Kafası karışmış bir şekilde düşündü*

    "Büyülü eşya mı? Ne arıyorsunuzki?"
    "Ne aradığımız kısmı bizi ilgilendirir. Sen bana sana sorduğum bilgiyi verebilir misin yoksa veremez misin onu söyle..."

    *Gözlerini kısıp beni süzdü ve duygusuz yüzümden bir şeyler anlamaya çalıştı*

    "Pekala. Bir falcı tanıyorum. Büyülü eşyalarla ilgileniyor belki o size yardımcı olur..."
    "Bir falcı mı? Bir 'falcı'nın anlaması mümkün olmayan büyülü şeylerden bahsediyorum ben..."
    "Büyülü güçleri olduğuna inanılıyor... ve tüm Vampirler ona ve güçlerine saygı duyarlar."
    "Denemekte yarar var. Bana yerini tarif edebilir misin?"

    *Bana kısa bir açıklama yaptı*

    "şimdi bu bilgi karşılığında ne istiyorsun?"
    "Eeeeee ödeştik diyelim eski "ortak"."

    *Hatırlamaya çalıştım sorgulayan gözlerle ona baktım. Evet bana bir can borcu vardı. Kurtadamların elinden kaçmasına yardımcı olmuştum. Gangreller bu tür can borçlarını unutmazdı. Vampir olsak da atalarımızdan miras kalmış biraz onurumuz vardı.*

    "Anlaştık 'ortak'. Artık ödeştik."
    "Pekala..." dedi ve birilerine küfürler yağdırmaya başladı...
    O anda Deniz bir anda konuşmaya başladı. "Affedersiniz ben bir küre arıyorum. Onu bulmama yardımcı olabilir misiniz acaba?"

    *Tanrım hayır... Neden küreden bahsetmişti. Bu işlerde amaç belli edilmez yalnızca araçlar sorulurdu.*

    *Ahmet kızgınca Deniz'e baktı.* "Ne küresiymiş bu?"
    "Büyülü bir küre. İzmir'de olduğu düşünülüyor. Ben bu küreyi arıyorum"
    "Güçleri nedir peki bu kürenin?"
    "Mistik güçleir var zihin kontrolü gibi bir şey sanıyorum"

    *Ne yapmaya çalışıyordu? İkimizi de öldürtecekti...*

    *Ahmet ilgilenmemiş gibi gözüküyordu*
    "Çyle bir küre ne duydum ne de işittim. şimdi defolup gidin burdan başka saçmasapan sorunuz yoksa!"

    Tekrar kalabalığı yararak oradan uzaklaştık ve kamyonete binip Falcının bulunduğu Karnaval bölgesine doğru yola çıktık:

    "Sana konuşmamanı söylemiştim Deniz"
    "Neden konuşmayayım?"
    "Bu adamlar beni tanıyor olabilirler ama güvenilir değiller. Güvenilir olsalardı zaten ben konuşmazdım. Onlara büyük bir koz vermiş olabiliriz bu konuyla ilgili"
    "Sanmıyorum. O kadar zeki görünmüyorlardı"

    Kaşlarımı çatıp ona baktım, o da gayet sakince bana baktı. Kendimi sakinleşmeye zorlayarak sürmeye devam ettim. Sonunda karnaval bölgesine geldik...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue Mar 23, 2004 2:46 pm; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Wed Dec 17, 2003 3:16 am Reply with quoteBack to top

    FALCI'NIN KERAMETİ

    Karnaval'da oranın en ünlü falcısını sorduk ve bulmamız kolay oldu. Hızla bu falcıya yöneldik. Kapısında bir kadın sakinleşmeye çalışıyordu. Deniz hemen kadına yöneldi:
    "Selamlar teyze ah ne oldu geçmiş olsun betin benzin atmış iyi misin?"
    Bu saçma diyaloğa girmeyi reddedip etrafı herhangi bir tehlikeye karşı incelemeye başladım.
    *Yemeğimle oynamayı sevmezdim*

    Uzakta bir adam vardı ama bizle ilgileniyor gibi durmuyordu. Yaşlı kadın devam etti:

    "Sorma güzel kızım. Serseri adamlar gelip yakamıza yapışıyor, rahatsız ediyor. Ay ne olacak bu sokakların hali..."
    "Haklısın teyze çok tehlikeli aman sen kendine dikkat et, iyi bak kendine olur mu?"
    "Sağol canım kızım. Falcıyı mı görmeye geldiniz?"
    "Evet teyzecim bir falıma baktırayım demiştim."
    "İçeri girin güzelim" diyerek bize perdeyi açtı. Kapının solunda tepede "giriş kişi başı 25 milyon" yazısını gördüm ve kadının paraları kapıda almasını beklerken bizi direk içeri geçirmesi karşısında Deniz'in onun üzerinde hangi gücü kullandığını merak ettim. Yine de hiç bir güç kullanmadığından emindim.

    İçeri girince mavi perdelerin arasında bir kadın tütsülerin arasında havayı kokladı:
    "Lanetliler ne işiniz var burada? Defolup gidin buradan!"
    Kapıyı kapatıp, tam önüne dikildim. Deniz içeri girip bir yastığa oturup kadınla konuşmaya başladı...

    "Teyzecim biz yalnızca bir şey sormaya geldik bize yardım edebilir misiniz?"
    "Defolun gidin dedim size! Asla yardım etmem! Siz lanetliler yalnızca kötülük düşünürsünüz."
    "Hayır teyzecim her vampir kötü değildir. Bizler iyi amaçlarla buraya geldik. Ben bir küre arıyorum. Büyülü bir küre. Onu bulmak için bana yardım edebilir misiniz?"
    Kadın ilgilenmişti ama göstermemeye dikakt ediyordu:
    "Kime ait bu küre, sana mı?"
    "Hayır başka birine ait."
    "O halde bana o küre kime aitse o kişinin bir eşyasını ya da parçasını getirmelisin ancak o zaman sana yardımcı olabilirim..."

    *Deniz biraz düşündü ve tereddüt etti.*

    "Başka bir yolu yok mu peki teyzecim?"
    "Yok ne yazıkki ancak size böyle yardım edebilirim..."
    "Tamam o zaman biz geri döneceğiz bu eşya ile..."

    *Deniz tam kalkmak için hazırlanıyordu...*

    "İstersen bir de el falına bakayım güzel kızım..." dedi falcı. Kulağıma hiç şüpheli gibi gelmemişti bi sözleri o anda... Ne kadar yanıldığımı sonradan acı bir şekilde öğrenecektim.
    *Deniz mest bir şekilde * "Olur bakar mısınız teyze?"
    *Elini falcıya uzattı. Kadın perdelerin arkasından buruşuk ellerini çıkarıp Deniz'in avuç içine elini koydu.*

    Kadının yüzünde garip garip ifadeler oluşuyor. Bir korkuyor bir mutlu oluyor bir üşüyor gibiydi. Sonunda boş boş gözlerle elini çekti ve Deniz'e baktı. Bir süre durakladı söyleyecek bir şey bulamıyor gibiydi:

    "O kişinin bir eşyasını ya da parçasını bulup bana getirirsen aradığın küreyi bulacaksın güzel kızım."

    dedi sonunda. Bir şeyler yanlıştı ama anlayamıyordum. Deniz mutlulukla kalktı ve güle güle deyip ona açtığım kapıdan geçti. Kadını öldürmeyi aklımdan geçti. Çok şey biliyordu. Ama hayır... henüz kürenin yerini öğrenmemiştik. Lanet olsun diye düşündüm. Saygıyla eğilip kapıdan dışarı çıktım, kadın hala Deniz'in arkasından bakakalmıştı.

    Dışarı çıktık ve Deniz'in köşküne gittik. Gece 3 civarıydı. Son gece kontrollerimi yaparken birden odanın telefonu çaldı. Açtım ve Deniz'in sesini duydum:
    "Vlad dışarıda askerler var! Bir sürü silahlı adam..." ve telefon bir anda kesildi... Aynı anda da ışıklar...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue Mar 23, 2004 2:59 pm; edited 2 times in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Raistlin
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: May 26, 2003
    Posts: 5819
    Location: Cehennem

    PostPosted: Wed Dec 17, 2003 3:34 am Reply with quoteBack to top

    Hızla pencereye doğru koştum, aynı anda gözlerimi bir kurtun gözlerine dönüştürdüm. Böylece başka hiç bir vampirin klanının sahip olmadığı karanlıkta görme yetisine kavuşacaktım, kanımdaki bilindik seyrelmeyi hissederek pencereden dışarı baktığımda suratıma çevrilmiş en az 3 tane lazeri suratıma çevrilmiş görünce kendimi geri fırlattım. Kurşunlar yüzümü yalayıp geçerken tavanı delik deşik etmişti. Ellerinde m16'lar ve gözlerinde gece görüş gözlükleri olan askerler bahçeyi sarmıştı. NATO ekipmanları kullandıklarını askeri bilgimden söyleyebilirdim.

    Yeniden kan gücümü harcayarak ellerimi bir kurdun pençelerine dönüştürdüm ve oda boyunca koşup bir başka pencereden askerlerin saptadığım yerine doğru camdan geçerek atladım. Neredeyse iki insan gücünde bir vampirdim ve bacaklarım müthiş mesafeleri sıçramama olanak veriyordu. Fakat dengemi yitirip iki NATO askerinin ortasına düştüm ve kendimi yerde buldum. Adamlar heyecanla silahlarını bana doğrulttular. Bu arada ana köşkün içinde dolaşan askerlerin silahlarının fenerleriyle aydınlattığı odalarda ışıklar dansediyordu. Yanımdaki askerleri hiç umursamadan hızla ana köşke yöneldim ve tüm gücümle yukarı sıçradım. Bu arada kan gücümü harcayarak kendime daha fazla güç verdim. şu anda bir askerin kafatasını ellerimle sıkarak patlatabilirdim. Ama amacım Deniz'i kurtarmaktı, kafa patlatma işi daha sonra düşünülebilirdi...

    Yerden 3. katın neredeyse tepesine kadar sıçradım ve pençelerimi duvara saplayarak tırmanmaya başladım. Çatıya ulaştığımda bir anda karşımda Deniz'i gördüm hızla ona doğru koştum ve kollarımın arasına aldım. Kan gücümden biraz daha harcayarak gücümü daha da arttırdım.

    4 farklı noktadan seri m16 atışları yapıldı ve kurşunlar sırtıma kollarıma her yerime saplandılar. Vücudum müthiş güçteki kurşunlarla sarsılırken doğaüstü dayanıklılığım sayesinde kurşunlar derimden daha derine inemediler. Deniz kollarımın arasında kurşunlardan hiç zarar almamıştı. Yalnızca 2 tane kurşun sırtımda biraz daha derine girebilmişti ve benim biraz canımı sıktılar... Normal bir insan hatta vampir bile bu kadar atışla çoktan paramparça olmuştu.

    Arttırdığım gücüm sayesinde tek kolumla Deniz'i sardım ve o da koluma tüm gücüyle tutundu. Bütün gücümle ve hızımla çatı boyunca koştum ve çatının ucuna gelince ileri doğru sıçradım. Kurşun atışları arasında uçarak bütün bir bahçe altımızdan geçerken denize atlamayı başardık. Hemen tüm hızımızla dibe doğru yüzmeye başladık ve dipteki büyük taşlara tutunduk. Normalde vampirler ceset olduklarından hemen suyun yüzeyine çıkarlar bu yüzden dipte kalabilmek için sürekli dibe doğru dalmaları gerekir. İkimiz de birbirimizi baktık ve yukarıdan rastgele yapılan silah atışlarının bitmesini izledik. Suyun altında taşlara tutunmuş öylece duruyorduk.

    Vampir olmak güzel bir duyguydu. Nefes almadığımız için istesek gün doğana kadar orada kalabilirdik... Ama amacımız güneş çıkmadan bir yerelere ulaşmaktı. Güvenli bir yerlere...

    _________________
    That which doesn't kill you, makes you stronger
    Only God should have this power

    Last edited by Raistlin on Tue Mar 23, 2004 3:13 pm; edited 1 time in total
    Back to top View user's profileSend private messageMSN Messenger
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.67 Saniye