Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: afabut
    Bugün: 12
    Dün: 35
    Toplam: 90376

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1529
    Üye: 1
    Toplam: 1530

    Şu An Bağlı:
    01 : afabut

    FrpWorld.Com :: View topic - Gümüş şehir'de İntikam
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Gümüş şehir'de İntikam View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Poll :: devamı gelsin mi?

    evet merak ettim...
    83%
     83%  [ 5 ]
    yok kardeÅ? gerek yok. bu kadarı yeter.
    16%
     16%  [ 1 ]
    Total Votes : 6


    Author Message
    Hükümlü
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: 1055100700
    Posts: 1548
    Location: Ankara

    PostPosted: Thu Jul 01, 2004 2:23 pm Reply with quoteBack to top

    İşte benim yazdığım ama yollayıp yollamamkta kararsız olduğum bir hikaye. daha bitmedi yavaş yavaş yazıyorum. ilk bölümünü yolluyorum beğenirseniz devamını yollıyım....



    GÇMÇş şEHİRÂ?DE İNTİKAM


    Saat neredeyse altı olmaktaydı.
    Güneşin tembel tembel ufuktan doğmasıyla Gümüş şehir de aydınlanmaya, yeni günün başlangıcıyla uyanmaya başlamıştı. Gece hayatı fazla gelişmemiş olan şehir, yeni günü büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu. Makineler kendilerine özgü vızıltılarını güneş ışığıyla birlikte çıkarmaya yavaş yavaş başlamıştı ve hızla çalışmaya başlıyorlardı.
    şehri çevreleyen yedi tepe güneş ışığının bütün şehri kaplamasına izin vermiyordu. Gümüş şehre çarpan altından ışınları sadece binaların tepeleri görüp, emebiliyordu, zaten bu da yeterliydi şehir için. Bazen gündüz olmasına karşı zemin kat o kadar karanlık olurdu ki insanlar gece mi yoksa gündüz mü olduğunu anlayamazlardı.
    şehir onu çevreleyen heybetli tepelerden -tepe demek aslında yanlış olurdu; çünkü iki tanesinin tepesinde karlar birikmişti- biraz daha yukarıya uzanıyordu.Bu heybetli yapının zemin katı ancak ve ancak öğle vakitlerinde bütünüyle güneş ışığını görebiliyordu, nadiren. Bu yüzden şehrin alt katları kavurucu yaz sıcakları dahil neredeyse her gün tepelerin ve uzun kulelerin gölgesinde kaldığından sürekli bir serinliğe sahip oluyordu. Çst katlardaki ısı ise normalde dayanılmayacak kadar sıcak olmalıydı; ama klimalar üzerlerine düşen soğutma işlevini oldukça iyi yerine getiriyordu. Nerdeyse insanların rahatı için her şey düşünülmüştü.
    Hiçbir zaman pis olmazdı her zaman ışıl ışıl parlardı şehir. Bu sayede yolcular onu yansıyan güneş ışınları sayesinde yüzlerce kilometre öteden görebilirlerdi. O yüzden gezginler ona Â?Yol GöstericiÂ? derlerdi. Oldukça basit; ama açıklayıcı iki sözcüktü bunlar, doğru yolda olduklarını ufukta gümüşi bir parıltı görünce daha iyi anlarlardı.
    Gündüzleri hep hareketliydi şehir. Bir dakika bile duramadan çalışır, didinir dururdu. Geceye hiçbir iş bırakmak istemezcesine; çünkü tek düşmanıydı gece. Geceleri makineler durur, vızıltılar kesilirdi. şehir dinlenirdi. Geceleri sadece yıldızların önünde duran bir karaltıdan ibaretti.
    Güneş doğmaya başlamıştı fakat şehrin alt katları daha saatlerce güneş ışığı göremeyeceklerdi - zaten bekledikleri de yoktu böyle bir şeyi. Belki de bu yüzden Gümüş şehre ait kapıların birinin altından uzun zamandır görülmemiş koyu kırmızı bir sıvının ağır ağır; ama yoğun bir şekilde aktığı gözlerden kaçtı

    _________________
    --------------------------------------------------
    MutluluÄ?un ve üzüntünün ötesinde...
    Back to top View user's profileSend private message
    Hükümlü
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: 1055100700
    Posts: 1548
    Location: Ankara

    PostPosted: Thu Jul 01, 2004 3:01 pm Reply with quoteBack to top

    Bölüm 1


    Genç adam yorgun argın tepeye varmıştı. Saatlerce süren tırmanıştan sonra en sonunda tepedeydi. Elini güneş yüzünden iyice gevrekleşmiş gibi gözüken bir ağacın üzerine attı. Ağaç çok kırılgan gözükmesine rağmen oldukça sağlamdı. Bulunduğu yere dayandığı o kütük gibi yığılıp kalabilirdi. Evet, bunu yapabilirdi. Ayrıca yapacağı başka şeyler de vardı. Bunları düşünmek bile daha önce hiç tatmamış olduğu duyguları yavaş yavaş hissetmesine neden oluyordu. Sanki içi gıdıklanıyordu. Fakat her ne kadar sabırsızlansa da beklemesi gerekiyordu. Zaten sabretmeyi çok uzun bir zaman önce öğrenmişti. Uzun yıllardan beri ilk defa bu kadar heyecanlıydı. Düşünceleri sitem dolu bir bağırışla aniden ve hoyratça kesildi.
    Â?Helai bana yardım edecek misin? Orada dikilip duracağına!Â? Helai arkadaşını tamamen unutmuştu. Biraz mahcup bir tavırla.
    Â?Doğru haklısın neyim var anlamıyorum.Â?diyebildi. Hala olacak olaylar için heyecanlıydı.
    Â?Zafer coşkusu mu yoksa? Tabii bütün bunların kimin sayesinde olduğunu unutmadın herhalde. Çyle değil mi? Eğer eski dostun Eldrin yardım etmeseydi, sen buraları biraz zor görürdün zavallı dostum.Â? Genç adam burnunu gürültüyle çekti ve yutkundu ardından yüzüne bir gülümseme yayıldı. Eldrin koyu kahverengi saçlıydı, koyu yeşil rengi gözleri bu saçların arakasında kaybolurdu. Fazla iri olmayan birisiydi; ama oldukça uzun boyluydu. Çocuksu, neredeyse her zaman gülen bir yüzü vardı. Onu gerçekten üzen pek fazla şey olmaz, yüzüne bunları yansıttığı zaman hiç olmazdı. Helai EldrinÂ?in tersine oldukça soğuk bakışlara sahipti. Karşısında insanı derinden derine süzen bakışlardı bunlar. Neden bu şekilde baktığını hiç anlayamamış, bunu düzeltmek için elinden geleni yapmıştı bir süre; ama artık o şekilde bakmak gerçekten hoştu ve ayrı bir hava veriyordu. Yüzü keskin hatlara sahipti. Bu hatlar bakışlarındaki kesinliliğe uyan hatlardı. Eldrin ve diğer Gümüş şehirÂ?liler gibi saçları koyuydu. Aynı şekilde fazla iri değildi. Kısa boylu olduğu bile söylenebilirdi.
    Â?Haklı olabilirsin Eldrin. Tarihe geçtik öyle değil mi ya.Â? Ardından arkadaşının gülümsemesine eşlik etmeye çalıştı.
    Helai arkadaşını biraz da onun yardımıyla yanına çekti. Böylece ikisi de güneşin batışıyla telaşa kapılmış olan şehri devrik kütüğün üzerine oturarak izlemeye başladı. O kadar yüksekteydiler ki şehre kolaylıkla tepeden bakabiliyorlardı. Kulelerin arasında uçan modülleriyle(*) güneşin son ışıklarını yakalayıp son bir güç ile evlerine ulaşmaya çalışan insanların çabasını izlemenin hiç bu kadar heyecan verici bir şey olduğunu düşünmezlerdi. şehrin alışılagelmiş olan vızıltısı yavaşlıyordu. Artık kulelerin arasında dolaşan modüller neredeyse yok gibiydi ve saat daha yedi bile olmamıştı. Bu durum şehre yabancı olan kimseler için oldukça garip ve budalaca gelebilirdi fakat Gümüş şehrin insanları bu duruma alışıktılar ve pek çok şeye inanmadıkları gibi başka türlü yaşayabileceklerine de inanmıyorlardı. Helai nelere inanmadıklarını çok iyi biliyor ve içten içe gülüyordu onlara.
    şehrin tarihinde hiç görülmemiş pek çok şeye imza atmıştı son zamanlarda. Bunlardan birisi ise UluÂ?ya tırmanmaktı. Bu Helai için oldukça aptalcaydı; ama gerekliydi. Onu gelecek birkaç saat sonra neler olacağı ilgilendiriyordu asıl. Diğer yandan Eldrin hiç bu kadar heyecanlı olmamıştı. O ve Eldrin UlaÂ?ya tırmanan ilk gençlerdi. Bu şehirdeki diğer insanlar için günlük bir şey değildi ve Eldrin şehirdeki insanların bunu öğrendiklerinde ise büyük bir şok yaşayacaklarına da emindi.
    Â?UlaÂ?ya tırmanan on yedi yaşında iki genç!Â? Bu olağanüstü bir şeydi. Zaten güvenlik kordonunu aşmalarında bu izlenim çok önemli bir rol oynamıştı, ayrıca ailedeki nüfuz sahibi akrabalar da etkili olmuştu.Hem onlar sıradan iki genç değil, UluÂ?ya tırmanmaya çalışan iki gençti üstelik. Â?Güneş batıyor hadi gel şu ateşi yakalım. Sanırım yakmamız epeyi bir vakit alacak. Ne dersin?Â? dedi Eldrin.
    Â?Eğer talimatlara harfiyen uyarsak bir sorun çıkacağını zannetmiyorum. Tabii eğer güneş olsaydı çok daha kolay hallederdik; ama....Â?
    Â?Evet alırdık. Hadi gel şu ateşi yakalım.Â?
    Helai ve Eldrin kamp yapmayı düşündükleri alana doğru ilerlediler. Artık şehir susmuştu. Hiçbir modül yoktu kulelerin arasında. Limanda hiçbir gemide yoktu aktif halde bulunan.
    şehrin dışında bir tek onlar dolaşıyorlardı şu anda. Güneş hala aydınlatıyordu etrafı fakat birkaç dakikaya kalmadan o ışınlar da yok olacaktı o yüzden ellerini çabuk tutmalıydılar.
    Kendi düşüncelerinden kurtulunca HelaiÂ?nin oldukça sıkılgan gözüktüğüne dikkat etti. Zaten eski sevinci de sönmüştü son aylarda. Sessizliği bozan Helai oldu.
    Ateşi yakmak fazla vakitlerini almadı. Daha çok talimatları okumak ve anlamak zordu. Bu talimatlara hiçbir zaman tam anlamıyla alışamamışlardı zaten. Hem küçük yazılmıştı hem de güneş ışığı okumayı kolaylaştıracak kadar çok değildi. Fakat talimatları okumayı bitirince neler yapmaları gerektiğini anladılar. Bu çok ilkel bir yöntemdi fakat gezginler hala bu tekniği kullanmaktan hoşlanırdı; çünkü bu onlara gerçek bir macera yaşamakta olduklarını düşündürürdü. Eldrin ve Helai her zaman gezginleri hor görmüş ve hiçbir zaman zorunlu kalmadıkça şehir dışına çıkmamışlardı. Bu fikirleri şehir tarihinde UluÂ?ya tırmanan pek az insan olduğunu öğrendiklerinde değişti. Helai bunu isteyince, biraz kuşkuyla kabul etmişti bu teklifi Eldrin, ardından; Â?Her şey bir kere denenmeli.Â? Demişti. Helai bunu duyunca büyük bir sevinçle eşyalarını toplamaya başlamıştı. Gerekli malzemeyi almak onun göreviydi. Çıkışı kolaylaştırmak da EldrinÂ?in. Her ikisi de görev dağılımında üzerlerine düşeni yeterince yerine getirmişti.
    Helai ve Eldrin ateşin başında oturmuştu şimdi. Eldrin dalgın dalgın yıldızları seyrediyordu ve aynı zamanda gece geç saatte dışarıda olmanın keyfini çıkarıyordu. Helai ise biraz endişeli gibiydi. Sanki bir şey unutmuş gibi sürekli çantasını karıştırıyor sonrada dalgın dalgın yanan ateşi izleyip, yanan çıraların sessizlikte çıkardıkları çıtırtıları dinliyordu. EldrinÂ?in arkadaşının durumunu anlaması biraz zaman almıştı. Zaten o kendi hayal alemindeydi. şehre dönünce Â?Herhalde önce bir tören olur. Ardından Â?OrtadakiÂ?ne(**) gider orada bizlerin övüldüğü bir konuşma yapılır. Ardından bizim konuşmalarımız olur....Â? gibisinden hayallere dalmıştı.
    Â?Aileme ne olduğunu biliyor musun?Â? . EldrinÂ?in tüyleri diken diken oldu birden bire. Onu etkileyen sözcükler değil dostunun elinde tuttuğu silahtı. Silahı nerden bulduğunu hiçbir zaman öğrenemedi. Eldrin ne ile karşı karşıya olduğunu anlayamadığından önce bir afalladı ve konuşacak fırsat bulamadan Helai devam etti. Â?Çldürüldüler. Gümüş şehrin tarihinde ölüm, yani eceli gelmeden ölen insanlar neredeyse parmakla sayılacak kadar azdır ve ben kendi ailemi de bu parmaklar arasında bulabilirim. Peki neden öldürüldüler?Â? Helai konuşmaya başladığından beri ilk defa EldrinÂ?in yüzüne baktı. Yüzü ifadeden yoksundu Â?Onlar bilim adına çalışıyorlardı ve yaptıkları bazı araştırmalar bazı kimselerin hoşuna gitmedi. Yaptıkları araştırmalar ne miydi? Aslında fazla bir şey değil. Sadece güneş enerjisinden tam olarak yararlanmayı sağlayacaktı. Bu sayede insanlar geceleri de işlerini görebilecekti. Daha hava kararmadan evlerine gidip hiçbir şey yapmadan oturmayacaklardı. Planları oldukça basitti. şehrin altına, yani toprağın altına Â?toplayıcılarÂ? yapmak. şehir bir günde kendi ihtiyacının iki katı enerji alıyor. Bu artan enerjiyi toplayıcılar alacak ve geceleri
    için kullanacaktı ve hala elimizde başka işler için kullanacağımız fazla enerji kalacaktı. Peki
    bu proje kimin hoşuna gitmedi. Enerji fazlasını kendi bünyesinde tutan ve sonradan bulutlu günlerde halka pahalıya satan şirketlere yani Â?İkinci GüneşÂ?çilere.Â?
    Â?şu anda toplayıcılar var. Evet ve bunların üzerinde iki harf var Â?İ.GÂ? yanılıyor muyum? Ailem fikirlerini Konseye sunmayı düşündükleri sırada ihanete uğradılar ve sabaha kapının önünde kanlar içerisinde bulundular. Çzerlerinde, sadece sırtlarında yüzlerce delik vardı ve her birinden kanlar boşalıyordu. Onlar saldıranın kim olduğunu hiç görememişlerdi. Peki bütün bunları sana neden anlatıyorum? Neden mi.Yaptığım şeyleri anlayasın diye. Yaptığım olaylara bir anlam yükleyesin diye...Â? Helai durakladı Â? ...ve yapacağım şeylere.Â?. Eldrin bütün bu olayların nereye varacağını biliyordu. O silahın nereden çıktığını bilmiyordu fakat nereye yöneldiğini çok iyi biliyordu ve bir şeyler yapmalıydı fakat yapabildiği tek şey aklına geleni söylemekti ve söylediklerinin hiçbir anlamı da yoktu Helai için.
    Â?Tanrım sen çıldırmışsın! Sen benim aileme ne hakla bu şekilde iğrenç hakaretlerde bulunuyorsun! Sen bizim ne zorluklar çekerek bu döneme geldiğimizi biliyor musun? Â?ToplayıcılarÂ? bizim fikrimizdi zaten! Senin ailene yas tuttuğumuzu hatırlıyorum...Â? sözü yarım kalmıştı ve son sözcükler ağzından fısıltılar halinde çıkmıştı. Daha önceden oturduğu yere oldukça bitkin bir halde yığıldı. Eldrin çileden çıkmışçasına bağırmıştı. Sesi çok geniş bir alanda unutulan ateşin ve çok uzaklardan gelen cırcır böceklerinin sesini yok etmişti ve aynı zamanda ıslıklar çıkararak ona yönelen bir küçük kurşun-patlayıcının sesini de duymamıştı. Helai EldrinÂ?in bu sözlerine çok hiddetlenmişti. Bu yüzünden okunuyordu ancak ne ayağa kalktı, ne de bir şey söyledi, sadece sağ elini kaldırıp tetiği çekti. Eldrin sağ omzunda önce bir uyuşuklu hissetti ardından acı verici ve oldukça küçük bir patlama gerçekleşti. Omzunun ufak bir bölümü sessizce parçalanmıştı.
    Helai elinde yeni ateş almış silahı sadece EldrinÂ?e bakıyordu. Son bir yıldır bu anı beklemişti neler yapacağına, adımlarının nasıl olacağına karar vermişti ve asla bir daha şehre dönmemeye karar vermişti. Zaten adımlarını buna göre hesaplamıştı.
    EldrinÂ?in sinirleri bozulmuştu ve en yakın arkadaşı tarafından omzundan vurulmuştu. Helai sabırla bekledi. Ateşin çıtırtısı azalmaya başlıyordu, ateş yavaş yavaş sönüyordu Â?İnfaz emrini kimin verdiğini biliyorum. Senin o çok saygın baban. Benim o acıyı unutmamı ve bunu orada bırakmamı mı bekliyordun yoksa? Sen aileni aynı şekilde görsen ne düşünürdün? Merak etme sana aynı acıyı tattırmayacağım; ama ailen için aynı şeyi söylemeyeceğim. Eve döndüğünde dedeni ve anneanneni aynı benim ailem gibi bulacaksın. Kapının önünde yığılmış iki yaşlı beden. Sırtlarında benim silahımdan çıkan yüzlerce delik.Â? EldrinÂ?in kafasında sözcükler dolanıyor ve yankılanıyordu
    Â?yüzlerce delik!Â?
    Â?kapının önünde iki yaşlı beden!!Â?
    Â?benim silahım!Â?
    Eldrin çıldırma noktasına gelmişti. Çst üste şoklar geçirmişti. Dedesi ve anneannesi en yakın arkadaşı tarafından öldürülmüştü ve aynı insan kendisini vurmuştu. Eldrin ne yapacağını şaşırmış etrafına bakıyordu sadece. O çocuksu yüzünden eser kalmamıştı. Sönmeye başlayan aleve donuk gözlerle bakıyordu. Omzundaki yaradan kanın ince bir çizgi halinde akması onu hiç rahatsız etmiyordu sanki. Yüzü gölgelenmişti ve kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Anlamsız şeyler. Zaten o anda hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı; ama anlamlandırmaya çalışıyordu. Her şey bitmişti Eldrin için; ama oysaki o bunları hayal etmemişti. Büyük bir kokteylin olacağını düşünmüştü, bir cenazenin değil, sevinç ile karşılanacağını sanmıştı göz yaşıyla değil. Her şey alt üst olmuştu.
    HelaiÂ?de en baştaki heyecanını duymuyordu artık. Arkadaşına sakin bir tavırla anlatacaktı her şeyi sanki neden vurulmalardan bahsetmişti ki. Evet sorun buydu. Kendini kontrol edememişti buna da Eldrin neden olmuştu. Eğer sakin olsaydı her şey daha farklı olabilirdi. Helai şu anda uzaklaşmış olurdu, EldrinÂ?de kendi başına şehre dönerdi. Bu olaylar hiç de tahmin ettiği gibi gelişmemişti. İntikam aldığı için heyecanlı değildi ,aksine korkudan dizlerinin bağı çözülüyordu. İntikam alması gereken kişi karşısındaki arkadaşı değildi ki. Peki o gerçekten arkadaşı mıydı? Yoksa amacının uğruna kullanabileceği bir araç mı? Kendi kendini ikna etmeye çalıştı o bir araçtı! Başka bir şey değil! O sırada gözlerini kaldırdı ve Â?aracınaÂ? baktı. Aslında o iki yaşlı insanı öldürdüğünde de yaptığı işle kıvanç duymamıştı; fakat orada durum farklıydı. İçinde birikmiş olan bütün nefretin ve kinin boşalmasıydı o an ve yaptığı şey içi pişman değildi. İlk ateşi ettiğinde ve kurşunlar teker teker isabet edip, sessizce derilerinin altında patlayınca ayrı, canavarca bir haz almıştı. Bunu düşündükçe midesi bulanıyordu; ancak o, doğru olanı yapmıştı. Demek bu arkadaşını onca yıl kendi intikam amacı için kullandıktan sonra başından savabilmesi bu kadar zor olacaktı. Onu kullanmıştı evet; ama bu gerekliydi ve hayatında yaptığı en kolay şeylerden birisiydi. Yıllarca yılan gibi o iğrenç ailenin yanında kalmış ve onlarla yaşamıştı. Arada sırada bunları düşündükçe kendi kendine kahkahalarla gülüyordu, eskiden; fakat şimdi karşısındaki aciz insan için ilk defa acı duyuyordu. Evet onu hiçbir zaman bir arkadaş olarak görmemişti fakat ne olursa olsun ona acıyordu.
    Beş dakika kadar sessizce oturdular. Ateş ortalarında sessizce beklediler Bu süre zarfında Helai olanları düşünüyordu. Başarmıştı. Hayatının amacı buydu işte bitmişti her şey artık. Elindeki silahı gevşekçe tutuyordu.
    Vücudunun geri kalanı gibi elleri de gevşemişti. O bunları düşünürken Eldrin konuşmaya başladı
    Â?Onları öldürdün. Beni kullandın ve sonuçta eline ne geçti?Â?
    Â?Yapmam gerekeni yaptım, yapılması gerekeni.Â? Helai oldukça soğuk cevap vermişti bu onu şaşırtmıştı.
    Â?Ailenin intikamını aldın yani.Â?
    Â?Evet öyle.Â?
    Â?Benim ailemden olan birilerini öldürerek. Kendi duyduğun acıyı başkalarına çektirerek bunu sağlayacağını sandın.Â? Kafasını şiddetle salladı ve yutkundu. Sanki ne demesi gerektiğini düşünüyormuş gibi duraksadı. Ağzını açtığında ise HelaiÂ?nin beklediği bir konuşa yerine böğürtü ve çığlık ile karışık bir ses çıktı. Ateşin üzerinden Â?dostununÂ? üzerine atladı ve HelaiÂ?nin gevşek vücudu anında gerildi. Anca bir adım geri atabildi ve o anda olanlar olmuştu. Tetik çekilmişti.
    EldrinÂ?in üzerine birden bire binlerce parçacık isabet etti. EldrinÂ?in artık yaşamak için bir iki saniyesi kalmıştı. Kurşunlar saplandığında morfin bedeninde dolaşmaya başlamıştı. Yüzü son kez kasıldı ve göğsünde birden bire; ama beklenen yüzlerce ufak patlama oldu. HelaiÂ?nin yüzüne arkadaşının kanları ve bedeninin ufak parçaları bulaşmıştı. Yüzünde o garip ifade asılı kalmıştı. Belki de sonsuza kadar.
    Helai şok olmuştu hala eli tetiğe sıkıca basıyordu. Havada kurşunlar sessizce uçup zararsızca patlıyorlardı. O sırada her şeyden daha korkunç olan o sesi duydu ve tüyleri diken diken oldu. Eldrin yere düşmüştü zararsızca. Her şey sona ermişti.
    şafak söküyordu.
    Son kelimesini yazmış ve noktasını koymuştu. Bitmişti. Yıllardır beklediği an sona ermişti. Arkadaşının öldüğüne üzülmüyordu; ama daha farklı bitebileceği ihtimali de aklından gitmiyordu bir türlü. Ateş artık sönmüştü ve gökyüzü aydınlanmaya başlıyordu. Saatlerdir ayaktaydı. EldrinÂ?i vurduğu noktada sabit kalmıştı. Her yeri ağrıyordu özellikle üç kişinin canını alan silahı tutan sağ eli. İşin komik yani intikam aldığı insanların hala yataklarında uyuyor olduğuydu. Hafifçe gülümsedi. Her şey bitmişti.

    -----------------

    Beklediği an gelmişti. Yaşamasının sebebi sona ermişti. Artık onun bir amacı yoktu hayatta. Arkasında ne bir aile, ne bir sevgili, nede bir amaç bırakıyordu. Tamamlaması gereken hiçbir şey yoktu. Hiçbir arzu ve ihtiyacı yoktu. Artık yaşamasının bir nedeni yoktu. Silahı şakağına doğru yavaş yavaş götürdü. Hala yerinden kımıldamamıştı. Arkadaşının cansız bedenine son kez baktı, ardında geride bıraktığı yeni yeni aydınlanan Gümüş şehre ve en son olarak önüne, dağın ötesine ve pembemsi gökyüzüne baktı ve saatler sonra bir adım attı. Gözlerini kapadı ve o anı bekledi eli tetikte. Aynı şekilde yıllarca beklemişti fakat namluyu başkalarına çevirmişti o zaman. Hazırdı artık bir dördüncü canı almaya. Kendi kanı ile EldrinÂ?in kanı bir arada olacaktı. Gözlerini kapadı ve bekledi.
    Ertesi gün Gümüş şehrin sakinleri şehrin tarihindeki en büyük cinayet haberiyle sarsıldı ve haftalarca yasını tuttu. HelaiÂ?nin silahı bulan görevliler ise bir başka cinayete sebebiyet vermemesi için bütün silahları imha ettiler ve şehir tarihindeki bu kara leke ile ilgili zabıt tutmadılar



    -----------------------------------------------------------------
    (*)Gümüş şehirÂ?de kullanılan havada gidebilen taşıt.
    (**)Ortadaki: Gümüş şehrin merkezinde bulunan bina. şehir OrtadakiÂ?nden yönetilir. Meclis, bakanlılar ve çeşitli kurumlar şehrin ayrıca en yüksen binası olan OrtadakiÂ?nde bulunur. Bina ortası boş olan bir silindir şeklindedir ve ortasından güneş enerjisi emicisi geçer. Binanın iç cephesi de yansıtıcılarla kaplanmıştır.

    _________________
    --------------------------------------------------
    MutluluÄ?un ve üzüntünün ötesinde...
    Back to top View user's profileSend private message
    Hükümlü
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: 1055100700
    Posts: 1548
    Location: Ankara

    PostPosted: Tue Jul 06, 2004 2:42 pm Reply with quoteBack to top

    Bölüm 2

    Ofisin en sakin olduğu zamanlardı şu anlar ve Emniyet Müdürü Andlor bu saatlerin olabildiğince tadını çıkarmak istiyordu. Eline kupasını almıştı ve içine acı kahvesini doldurmuştu. Birkaç memurdan başka kimse kalmamıştı. Ne uğraşılacak hırsızlar, ne de kafalarında duramadan anlamsız şeyler geveleyen hoşnutsuz müşteriler vardı. şimdi sadece o ve acı kahvesi vardı. Kahvesinden bir yudum alacakken Memur Bilift kapıyı tıklama zahmetine katlanmadan hızla Müdürün odasına daldı. Bu kadar ani bir hareketle karşılaşmayı ummayan Andlor kahvesinin bir miktarını yeni yıkanmış ve ütülenmiş olan pantolonuna döktü. Yüzünü acıyla buruşturdu Müdür Andlor ve hiddetle BiliftÂ?e baktı.
    Â?Yaptığını görüyor musun dikkatsiz adam? Bir odaya böyle girilir mi?Â? Bilift yaptığı kabalık için oldukça pişman gözüküyordu, aynı zamanda oldukça sabırsız duruyordu. Bakışlarını pantolonundan kaldıran Andlor BiliftÂ?e dik dik bakarak Â?Ne var! Herhalde böylesine dalman için oldukça iyi bir mazeretin olmalı. Konuş.Â? Andlor maiyetindeki adamlara pek de iyi davranmazdı. Oldukça otoriter bir adamdı ve memurlar genellikle onunla zorunlu olamadıkça konuşmamaya gayret ederlerdi. Bilift şok olmuştu. Yüzü bembeyaz kesilmişti. Bu adamdan gerçekten korkuyordu. Â?Konuşsana be adam! Nedir derdin.Â? Andlor artık pantolonunu unutmuştu. Gerçekten ciddi bir şeyler oluyordu. Bilift hem haber yüzünden, hem de müdürünün korkusundan anca kekeleyerek konuşabildi.
    Â?Yu...yukarıda b...bir adam var e...efendim.Â?
    Â?Bir adam mı! Bu zamanda!Yukarıda!Â? Andlor konuşurken ileri atılmıştı ve ürkek polis de bu hareket yüzünden bir iki adım geri çekilmişti. Â?Beni çabuk göze götür!Â? dedi. Sesi istediğinden daha yüksek, kalın ve otoriter çıkmıştı.
    Â?Ta...tabii efendim!Â? dedi Memur Bilift ve müdürünü adamın bulunduğu göze götürdü. Koridorda hızla ilerlerken Bilift kendine olan güveninin azlığına hayıflandı. BiliftÂ?in öz güveninin olmaması diğer işlerde yetenekli olamamasını gerektirmiyordu. Aksine oldukça akıllıydı ve hafızası çok iyiydi. Yüzlerce gözün arasından doğru olanı buldu ve müdürü ona doğru yönlendirdi. Kesin bir ses tonuyla.
    Â?İşte bu göz efendim.Â? Andlor adamın sesindeki ani değişimi fark etmişti. Adama hemencecik göz attı ve gözlerini, göze dayayarak yer üstüne baktı. Göz toplam üç bölümden oluşuyordu. Gözleri dayayacak bir cam ve bunun yanında gözün yönünü değiştirmek için bulunan iki kol. Bu bölüm ince, uzun ve demirden bir boruya bağlıydı. Bu boru gözden hemen sonra yukarı kıvrılırdı ve yer üstüne kadar uzanan bir tüpe benzerdi. Yer yüzünde ise görmeyi sağlayacak olan bir mercek bulunurdu. Yukarıda ki görüntüler borunun içinde bulunan aynalarla sağlanırdı. Bu alet kış aylarında Â?GöçerhalkÂ?ın yukarıyı gözlemlemesine yardım ediyor, onları koruyordu.
    Göz kolaylıkla yukarı doğru uzandı ve müdür adamın siluetini görebildi. Gözü gece görmesi için ayarladı. Bunun sayesinde adamı ayrıntılarıyla görebilecekti. Çyle de oldu.
    Adam fazla uzun boylu değildi ve zorlukla yürüdüğü belliydi.. Yüzünü acıyla buruşturmuştu. Her bir adımını atmadan düşünüyor gibiydi. Neden gece yürüyordu ki ve bu dönemde!. AndlorÂ?un anladığı kadarıyla silahlıydı da. Adam son bir adım attı ve yere yığıldı. Andlor belki katı bir adamdı; ama cani değildi. Yukarıdaki adamı orada gece vakti bırakamazdı. Eğer bu bir saldırı ise idiyse de buna fazla aldırdığı yoktu; çünkü adam silahını çekmeye vakit bulamadan hassas tarayıcılar silahın hareketini anlar ve adamın merkezden birisi olamadığına karar verir, onu delik deşik etmiş olurdu.
    Â?Bilift yanına iki memur daha al ve adamı buraya getir.Â? Â?Ama efendim bu ya bir....Â?
    Â?Hemen! 14-h merdivenini kullanın.Â?
    Â?Tabii efendim.Â? Andlor emirlerinin sorgulanmasından hiç hoşlanmazdı ve bu pısırık adamın karşı gelmesi ise ona dokunmuştu.
    Bilift iki dakika içerisinde yanında iki nöbetçi memur ile yukarıya çıkmak için 14-h kapısının önünde hazır bekliyordu. Kapağı açmak için Bilift gerekli şifreyi yazdı ve kapıdan bir tıslama sesi duyuldu. Kapıyı zorlayarak ardına kadar açarken uzun zamandır kullanılmayan kapı zangırdadı. Ardından memurlarla diğer kapıya geldi. Bu kapının açılaması için de ayrı bir şifre vardı. Bilift doğru şifreyi yazdıktan sonra kapı kendiliğinden açıldı. Memurlardan birisi hızla karşılarındaki asansöre doğru yürüdü. Bir tuşa basarak birden bire yukarıya doğru hızla çekilmeye başladı. Sırasıyla diğer memur ve BiliftÂ?te asansöre gitti. Adam asansöre binmeden uzun uzun iç çekti ve düğmeye bastı. Vakum yüzünden içini dışına çıkarıyormuş gibi bir hisse kapıldı. Bunun yüzünden midesi bulandı. Yukarı doğru çıkarken kendi kendine küfrediyordu aynı onları koridorda sabırsızca bekleyen Andlor gibi. Müdürün gecesi mahvolmuştu.

    ----------------

    Ağrıyan göz kapaklarını yavaşça oynattı açmak için. Bunu yapmak oldukça zahmetli gelmişti. Bir de vücudunu kaldırması gerekiyordu; ama bunlar daha sonra düşünülmesi gereken şeylerdi. Çncelikle gözlerini açmalıydı. Birkaç denemeden sonra bunu da başardı.
    Gözlerini açtığı anda kuvvetli bir ışık çarptı ve bir süre daha yerinde yatmaya karar verdi. Gözlerini kapadı. Daha vakti vardı anlaşılan kalkmak için. O anda bir şey hissetmişti. Yanında birisi vardı fakat bununla ilgilenecek hali yoktu. Sıcaktı ve rahattı. şu anda tek önemli olan şey oydu. Birkaç saniye geçmeden uyumuştu zaten.
    Gözlerini kapadığı gibi açtı. Kendisini dinlenmiş hissediyordu artık. Işık artık hassas gözlerini rahatsız edecek kadar şiddetli değildi. Yavaşça ellerini kaldırdı. Hiçbir ağrı veya sızısı yoktu, doğruldu ve yatağa oturup odayı incelemeye başladı. Oda oldukça temizdi ve sadeydi. Bir yatak, sade eski; ama temiz beyaz bir lavabo ve yine temiz, eski ve beyaz bir tuvalet vardı. Işığın kaynağını aradı; ama bulamadı. Odanın penceresi de yoktu. Bu ona tanıdık gelmişti. Bunu öğrenmeliydi. Lavabonun üstünde ufak bir ayna asılmıştı. Yatakta oturduğu yerden kalktı ve aynı anda ayakları boşaldı ve yere diz üstü düşüverdi. Anlaşılan uzun zamandır onları kullanmıyordu. Zar zor ayağa kalkıp aynaya doğru yürüdü. Aynadaki aksine baktı. Kaç ay geçmişti en son kendine baktığında? Çç mü? Dört mü? Zaman kavramı da yok olmuştu artık. Uzun uzun aynada kendi aksine baktı. Uzun sakalı kesilmişti ve beyaz cildi ortaya çıkmıştı. Bakışları oldukça donuktu. Normalden de donuk. İfadesiz. Bir hedefi olmayan bakışlardı bunlar. Hiçbir yere bakmıyordu sanki. Bu onu korkutmuştu. İfadesiz yüzü oldukça kemikliydi ve keskin hatları vardı. En son baktığından beri oldukça değişmişti doğrusu. Kara saçları daha da karalaşmıştı. Kendini uzun zaman önce okuduğu, çok eski bir kitaptaki kahramana benzetti. O şu anki haline benziyor olmalıydı; İfadesiz, korkutucu ve itici; fakat bir o kadar yakışıklı.
    Aynı anda kapı tıslayarak yanlara açıldı ve içeriye hoş ve çekici bir kadın girdi. Beyaz bir önlük ve beyaz bir gömlek giymişti. Kestane rengi saçları gömleğinin arkasından beline kadar uzanıyordu. Çok canlı gözleri vardı kadının. Kendi donuk bakışlarını hatırladı ve kadının canlı ela rengi gözlerine baktı. Bu onun uzun zamandan beri gördüğü ilk kadındı ve güzel bir kadındı üstelik.
    Â?Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Bay....Â? Adam ne demesi gerektiğini anlayamamıştı ve dik dik kadına baktığını anladı. Kadın mahcup bir ifadeyle başını indirdi yavaşça ve anca kendine yöneltilen soruyu anlayabildi adam.
    Â?Helai. Adım Helai.Â? Kadın rahat bir nefes aldı.
    Â?Pekala Bay Helai...Â? Helai kadının sözünü kesti.
    Â?Sadece Helai lütfen bayan.Â?
    Â?Pekala Helai. Ben sizin hastabakıcınızım.Â? Kadın konuşurken yatağa doğru yöneldi. Elinde beyaz bir çarşaf vardı. Â?Yaklaşık Â?ikiÂ? gündür uyuyorsunuz. Sizi rahatsız etmek istemedik oldukça huzurlu gözüküyordunuz ve anlaşılan buna ihtiyacınız vardı. Aklınızdan geçeni okur gibiyim. Â?Ben nerdeyim ve buraya nasıl geldim?Â? Kadın kendi kendine güldü ve HelaiÂ?ye baktı adam Â?EvetÂ? der gibi başını salladı ve odadaki tek sandalyeye oturdu. Kadın devam etti konuşmasına.
    Â?Bütün şehir sizi konuşuyor aslında. Buraya dışarıdan nerdeyse pek kimse gelmez ve kışın Â?kimseÂ? gelmez. Pek çok kişi sizin bir çeşit çılgın olduğunuzu söylüyor.Â? Kadın adama baktı bu sözlerini kendine doğrulamak istercesine. Konuşmaya başladığında işine devam ediyordu. Â?Neyse. Çenem düştü yine. Size daha fazla bilgi verilecektir eminim. Hem de daha detaylı. Eğer bana ihtiyacınız olursa şu düğmeye basın.Â? Kadın hemen yatağın başucundaki gümüşi oval düğmeyi göstermişti. Â?En kısa zamanda gelmeye çalışırım.Â? Bakıcı elindeki kirli çarşafları ve yastıkları alıp kapıya doğru yürüdü. Kapı tıslayarak açılırken başıyla gülümseyerek selam verdi. HelaiÂ?de beceriksizce gülümseyerek cevap verdi. Ayağa kalkmaya çalışmış fakat başaramamıştı.
    Â?Siz adınız söylemediniz bayan.Â? dedi son anda fakat bakıcı gitmiş, kapı kapanmıştı.
    HelaiÂ?nin odadan çıkmaya pek niyeti yoktu. Zaten birkaç saat geçmeden kapısı yeniden tıslayarak yanlara doğru açıldı. İçeriye Emniyet Müdürü Andlor girmişti. Helai dik yürüyüşünden, fiyakalı kıyafetlerinden ve nişan olduğu anlaşılan takılardan adama saygı duyması gerektiğini anlamış ve ayağa kalkmıştı. Andlor adama oturması için eliyle işaret etti. HelaiÂ?de öyle yaptı. Andlor ayakta durup boş olan odayı incelemeye başladı. Konuşmaya nerden başlayacağını düşünüyordu anlaşılan. Bir iki dakika sonra dingin bir sesle konuşmaya başladı.
    Â?Ben Polis Müdürü Andlor ve siz de Helai olmalısınız. Bu sizin ikinci adınız mı yoksa ilk adınız mı?Â?
    Â?İlk adım...efendim.Â?
    Â?Burada bulunmanız gerçekten çok ilginç bir durum. Çzellikle bu aylarda. Sanırım kışların burada ne kadar sert geçtiğini bilmiyordunuz. Yoksa buraya gelmeye kalkışmazdınız. Hem de yayan! Kurtulmuş olmanız bir mucize. şansınıza sizleri Â?gözlerÂ? sayesinde gördük. Sorunuzu duyar gibiyim. Â?Gözler mi? Onlarda ne?Â?Â? Göçerhalk insanları bu Â?gözleriÂ? çok severdi ve onları ilk anda tanıştıkları kişilere anlatmak gibi bir takıntıları vardı. Â?Gözlerden kastımız tabii ki bizim vücudumuzdakiler değil. Nasıl anlatsam ki...Â? Helai müdürün konuşmasını kesti. Müdür bundan hoşlanmamıştı.
    Â?Evet o gözlerden bahsedildiğini duymuştum; ama ayrıntılarıyla bilmiyorum.Â? Müdür Andlor istifini bozmadan devam etti.
    Â?Eski çağlarda Â?büyük felakettenÂ? önce yerin altından yeryüzünü görmeyi sağlayan bir alet yapılmıştı. Bunun adı hafızam beni yanıltmıyorsa Â?pekistokÂ?tu. Bu pekistoklar tabii ki şu anda kullanılmamakta. Yalnız eski metinlere baktığımızda bizimkine benzer bir alet olduğunu hemencecik anlıyoruz. Her neyse...Halkımız kışın dondurucu soğuğundan kurtulabilmek için yer altındaki bu ikinci şehre göçer. Bu gözler hem bizim havayı tahmin etmemiz için gerekli aygıtları taşıyor hem de yukarıdaki durumu kendi gözlerimizle görmemizi sağlıyor. Bu gözler bizim yani Emniyet Kuvvetlerinin gözetimi altında. Bu yüzden her bir emniyetçi hem iyi bir hava uzmanı hem de iyi bir koruyucu olmalıdır toplum için. Neyse konudan uzaklaşmayalım. Sizi de yine rutin bir ölçüm sırasında bulmuşlarÂ? müdür o geceyi hatırlayınca iç çekti ve dökülen kahvesiyle mahvolan pantolonunu düşündü. Â?Sizi bulduğumuzda ölüme çok yakındınız. şansınız var ki donmaya karşı epey donanımlıyızdır. Gördüğünüz gibi sizi iyileştirdik ve şu ana oldukça iyi görünüyorsunuz.Â?
    Â?Evet bunun için size minnettarım efendim.Â? Helai, AndlorÂ?un sözünü ikinci defa kesmişti. Aynı şekilde lafı hiç bölünmemiş gibi devam etti.
    Â?Bundan sonrasını siz de biliyorsunuz zaten. Sormak istediğim sorudan uzaklaştık. Yukarıda Â?neÂ? yapıyordunuz? Bu aylarda buraların ne kadar tehlikeli olduğunu bilmeniz gerekirdi.Â? Â?Haklısınız. Aslında uzun zamandır yollardayım ve zaman diye bir kavram benim için yoktu. En son ne zaman bir şehre uğradığımı hatırlayamıyorum bile. O zaman olası soruları cevaplandıralım. Â?Neden yürüyordum?Â? Bunun belli bir nedeni yok aslında içimden o şekilde geldiği için yürüyordum. Yoksa modüllere binip şehir şehir dolaşabilirim. Tabii bir de geçmişte yatan sebeplerim var ki onları size açıklayamam. Çzgünüm. Yaklaşık yirmi yıldır evim diyebileceğim bir yerim yok. On yedi yaşımda Gümüş şehirÂ?den ayrıldım.Â? Müdürün gözleri iki sözcüğü duyunca açıldı. Â?Gümüş şehirÂ?. Nasıl bir budala o güzelim yeri bırakıp gidebilir ki! Kimse, kimse böyle bir şeyi yapmaz. Andlor orayı hiç görmemişti; ama kitaplarda ve filmlerde nasıl bir olduğunu okumuş, görmüştü. Yedi tane büyük dağ ile çevrili idi bu şehir. Oldukça zengindi. Neredeyse kıtalar arasındaki en zengin şehirdi orası. Pek çok kişinin hayalini süslerdi o parlak, ihtişamlı şehir. Büyük gümüşten kuleler. Sürekli akıcı olan bir trafik ve sessiz geceler. Aynı soruyu tekrar sordu Andlor kendi kendine. Â?Ne çeşit bir budala?Â?. O andan müdürün aklına başka bir olasılık geldi. Belki bu adam bir suçluydu. Kaç yaşında ayrıldığını söylemişti? 17 mi? Hayır hayır bu imkansızdı. Kimse orada suç işlememişti şu ana kadar. Peki bu adam neden oradan ayrılmıştı. Bunu onun ağzından alamayacağını anlamıştı Andlor. O sabırlı bir adamdı. Beklemek kolaydı onun için. Bu Helai denilen adamı göz hapsine almak kolaydı ve en azından altı ay daha bu şehirde kalmak zorundaydı. Altı ay yeterli bir süreydi. AndlorÂ?un aklından komplo teorileri geçmeye başladı. Belki bu adam öyle bir suç işlemişti ki Gümüş şehirÂ?dekiler bunu söylemeye çekinmiş, kamuoyuna yaymamıştı. Mümkün müydü peki bu? Koskoca bir şehri susturmak?
    Andlor düşünürken HelaiÂ?yi unutmuştu. Helai de onun farkında değildi zaten. O konuşurken diğeri düşünüyordu. Anısızın müdür düşüncelerinden arındı ve HelaiÂ?yi duymaya başladı.
    Â?En son uğradığım şehir TurfÂ?tu. İnanın bana görülmeye değer bir yer değil. Her tarafı pislik götürüyordu. Bir süre kaldım orada. Yaklaşık iki hafta. Ardından nereye gittiğimi bilmeden devam ettim yoluma. Bir süre sonra da fırtınaya tutuldum. Çlmek üzere olduğumu anladım ve zaten bayılmıştım. Bundan sonrasını siz benden daha iyi biliyorsunuz.Â? Müdür adamın konuşmasının çoğunu duymamıştı. Bu yüzden hayıflandı. Dinlemediğini belli etmek de istemiyordu. Bu yüzden yüzüne adamın durumunu anlıyormuş gibi bir ifade konuşlandırmıştı.
    Â?En azından altı ay daha bizim konuğumuzsunuz. Kış bittikten sonra istediğiniz yere gitmekte serbestsiniz. İsterseniz şu anda bile gidebilirsiniz fakat hayatta kalamazsınız. Eğer sizin için sorun olmazsa size altı ay boyunca çalışabileceğiniz bir iş bulalım, devlete ait olan lojmanlarda kalın ve sonra gidersiniz. Nasıl?Â? Helai başka seçeneği olmadığının farkındaydı ve fena da değildi...belki bir altı ay düzenli bir şekilde yaşayabilir, düzgün yemekler yiyip, yumuşak yataklarda yatabilirdi.
    Â?Kabul ediyorum.Â?
    Â?Güzel o halde yarın taburcu olursunuz ve size kalacağınız lojmanlar gösterilir. şimdilik hoş çakalın.Â? Müdür konuşması bitince vakit geçirmeden odadan ayrıldı.
    Helai artık yalnızdı. Ayrıca şehri merak ediyordu. Yatağın baş ucunda bulunan düğme dikkatini çekti ve hastabakıcıyı çağırmak için düğmeye bastı. şehri dolaşmak için bir rehbere ihtiyacı vardı

    _________________
    --------------------------------------------------
    MutluluÄ?un ve üzüntünün ötesinde...
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.58 Saniye