Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: CecileAno
    Bugün: 36
    Dün: 35
    Toplam: 90400

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 2110
    Üye: 0
    Toplam: 2110

    FrpWorld.Com :: View topic - Sis sireni
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Sis sireni View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    silverlance
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 13, 2003
    Posts: 11

    PostPosted: Mon Apr 19, 2004 12:00 am Reply with quoteBack to top

    Uzun zaman sonra yine evimdeyim. Her şeye rağmen ve her şeye inat. Bu gece öykümü tamamlayacağım... Her zaman ki gibi usulca...
    Yalı kahvesini hiç görmeyenler yada hiç bilmeyenler için sadece bir yer ismi, bir markadan ileri gidemeyeceğini biliyorum keşke böyle olmasaydı... Keşke size yaz sıcağının ortasındaki o aranılan sığınak serinliğini veren çınar ağacının gölgesini, en mahrem veya gizli sırlarınızı sadece dostlarınızla paylaşırken size her yerden güvende olduğunuz hissini veren sarmaşıkların hışırtılarını, sevdiğiniz ile kavga edip terk ettiğinizde -ki belki de siz terk edilmişsinizdir- her şeyi unutturup, bir andan durgunlaştıran teknelerin denizde sallanışlarını ve sevgiye, ilgiye ve birazcıkta şefkate ihtiyaç duyduğunuzda imdadınıza yetişen güvercinlerin ufak simit parçalarını alabilmek için nasıl yavaş yavaş masaya geldiğini anlatabilseydim. Fakat yapamam, hiçbir zaman o kadar yetenekli olamadım. Yapabileceğim tek şey sizlere burada yazabildiklerimi aktarabilmek Â?Keşke olsaydıÂ? dediğim her şeyi anlatabilmek.




    SİS SİRENİ


    Gözlerini her zaman ki gibi bezginlik ile açtı. Yorgunca yatağından kalktı, sıkı sıkı kapalı perdelerinden güneş ışığının sızmasına somurtkanca ve kısık gözlerle bakıp, darmadağın uzun saçlarının kapadığı yüzündeki garip ve bıkkın ifadeyle doğruldu. Boynunu ve sırtının sert hareketlerle kütürdetip perdeyi araladı. Güneşli ve sakin KaradenizÂ?i gözleriyle tarayıp, uzun ve ileriye oldukça fazla çıkık çenesinin değiştirdiği ses tonu ve peltek sayılabilecek konuşmasıyla sadece Â?NihayetÂ? dedi. Mutlu bir sabah tablosu değildi.

    Her zaman ki gibi...

    Boğazı, dudakları ve ağzı kurumuştu, Mutfağa sendeleyerek yürürken kahvaltıyı pas geçmeye karar verdi. Saatine baktı; onu kırk iki geçiyordu. Saat birde Navigasyon dersi vardı ve bu gün evde boşa harcanmayacak kadar kısa ve güzel bir gündü. Her zaman resimlerinin ve yazılarının bulunduğu siyah klasörü, laboratuar malzemelerini, pergel takımlarını ve haritalarını çantaya apar topar tıkarak , boğazlı kazağını ve kotunu giydi. Çantaya yağmurluğunu ve önlüğünü de tıpkı diğerlerini koyduğu gibi özensizce tıkarken bu şehre ilk geldiği gün öğrendiği dersi hatırladı. SinopÂ?ta hava insanlar gibi aldatıcıdır.
    Yokuştan aşağıya tersaneye inerken cep telefonun uzun ve boğuk sesini dinliyordu. Telefonun karşı tarafındaki ses hemen konuya girmişti.

    Â?Evdeyim gelsene.Â?

    Â?Hava iyi Yalıda görüşürüz.Â?

    Â?TamamÂ?


    Balık ağlarının kokusu beni bir anda farklı bir dünyaya taşıdı sanki. Yeniden buradayım, ben hep buradaydım, sanki zamanın başlangıcından beri. Zamanın her yerden ıraklaşmış gibi göründüğü yerdeyim yeniden. Ne kadar zaman geçtiğini ancak ilk günümü hatırlayınca anlayabiliyorum.
    Çerçeveleri yuvarlak güneş gözlükleri, uzu sayılan burnu üzerine kaymış, küt sayılacak kadar uzamış saçları rüzgarın sert vuruşlarıyla savrulup duruyordu. Hem çevresindeki farklı dünyaya dalgın dalgın bakıyor, hem de babasının söylediklerini kaçırmamaya çalışıyordu. şehre ( Buraya şehir denebilmesine şaşırsa da ) geleli sadece birkaç saat olmuş, eşyalarını misafirhaneye yerleştirmişlerdi. Sabah yedide birkaç balıkçı teknesinin açılmasını seyrederken yokuştan iniyor ve karşısındaki kaleye ve nöbet tutan askerlere bakıyordu. Beyninde bir yerlerde bir zamanlar aklında kalan birkaç cümle ile kalenin Sinop Cezaevi olduğunu anladı. Burnuna gelen yabancı, hatta tiksindirici kokuyla istemeden yüzü asıldı. Kokunun deniz kıyısındaki ağlardan geldiğini fark etti. Ağları neredeyse iki metrelik bir yığın halinde bırakmışlardı. Mendireğin sakinleştirdiği deniz ve kalenin arasındaki torak yolda yürürken balıkçı teknelerinin boş araziye çekilmiş gövdelerine bakıyordu. Sanki unutulmuş yada terk edilmiş gibi garip bir hüzün taşıyorlardı.
    Tersaneyi geçtikten sonra mendireğin iyi iç noktasına doğru denizin girdiği yerde çınar ağaçlarının ve camii duvarının kuytuluğuna sığınmış olan bir balıkçı kahvesine oturup konuşmayı sürdürdüler. Sabah güneşi tüm güzelliği ile parıldıyordu.
    Okul kayıtlarını yapıp birkaç kişiyle tanıştıktan sonra yeniden babamla Yalı Kahvesi denilen o yere gittik. İlk kez yediğim Karadeniz simidinin üzerine içtiğim ikinci çaydı, son yudumlarında onu gördüm Büyük bir özlemle bakıyordu denize, sırtına siyah ceketini atmış, ağzında birinci sigarası ve sol elinde tespihi. O kadar uzun boylu olmasa kesinlikle dikkatimi çekmeyecekti. Neredeyse boyu iki metreden fazlaydı eskiden çok geniş olduğu anlaşılan omuzlarının gölgesi bile yetiyordu. Yaklaşan her tekneyi özlemle ve bir ümitle sayıyordu. Â?Bir. . . İki. . . Yedi. . . On altı. . . Yirmi bir. . .Â? Bu gece de eksik yoktu. Bir iç geçiriş ile Yalı kahvesine hep garip bulduğum o ürkek bakışlarla bakıp arkadaşlarının bulunduğu köşeye geri geldi.

    Kolunda her zaman atmacasıyla gelen akranı gülerek her zaman bu şekilde takıldığını belli eden bir tonla;
    Â?Ne o, gelmedi mi yine ?Â?
    Adam başını sallayarak
    Â?Gelmedi, belki yarın gelir .Â?
    Atmacanın huzursuz kanat çırpışlarıyla sırtındaki çanın çıkardığı sese aldırmadan adam gülümseyerek
    Â?He gelir belkiÂ? dedi.
    Â?Uzun zaman olduÂ? dedi. Yaşlı adam, garsonun getirdiği çayı içmek için tespihi sağ elinden sola eline geçirirken.
    Yalı kahvesinin o zaman ki tenha köşesinde uzun zaman oturdular. , neler konuştular hatırlayamıyorum. Doğal tabii üzerinden tam altı yıl geçti. Onu her sene sis dönemi gördüm. Ailemde SinopÂ?u sevdiğinden artık buraya taşınmıştım. Yazlarımda burada geçiyordu fakat onu bir türlü görmüyordum, yaşlı adam sadece sis zamanları görünüyordu. Birkaç kerede Yalı kahvesindeki garsonlardan ve çevredeki eş dosttan onun sis basınca sirenin olduğu uçuruma kadar gittiğini öğrenmiştim.



    Mustafa gözlerini kıstı, son baharın son güzel günlerinden biri olsa da bu gün kesinlikle yazdan çalınmıştı. Yavaş yavaş müdavimlerin güneşin çağrısıyla geleceklerini biliyordu. Bulmaca hastası Necla hanım, Su ürünlerinin tanıdık birkaç öğrencisi, ressam, gitarist Murat ve diğerleri. Güneşli bir günü kesinlikle kaçırmazlardı. İlk müdavim Tersane virajının yanından görünmüştü bile Mustafa gülümsedi. Gelen uzun saçlı genç adam Yalı kahvesinin garsonları arasında Â?ressamÂ? diye bilinirdi. Sakin biriydi, saatlerce oturup etraf ile ilgilenmeden saatlerce resim çizerdi.

    Â?Günaydın MustafaÂ?

    Â?Günaydın ağabeyÂ?

    Â?Bir orta şekerli versene banaÂ?

    Â?DerhalÂ?

    Tam Mustafa uzaklaşırken AteşÂ?in diğer taraftan geldiğini gördüm.
    Â?Mustafa! Bir de şekerli yapÂ?
    Mustafa da baktığım yönden AteşÂ?in iri gövdesini görüp, her zamanki usta garson edasıyla başını sallayarak köşede kayboldu.
    Yine saatlerimizi paylaşarak geçirdik. Çğleden sonraydı, NavigasyonÂ?u kıyamadığım güneşli gün için ekmiştim. Konu nereler vardı hiç hatırlamıyorum. Ama nereye vardığını hatırlıyorum.

    Â?Bu bittiğinde hiç üzülmeyeceğimÂ?

    Â?Ama neden?Â?

    Â?Zaten hiç yaşanmamış bir aşk için, zaten hiç yaşanmamış biri için ne bir şey hissedebilir ne de bir şey söylenebilir. Söylemeye çalışmak ise sadece vakit kaybı olur.Â?
    Â?Vakit kaybı mı ?Â?
    Â?Evet vakit kaybıÂ? derken bir martı sessizce mendireğin durgun sularına çapkınca değerek yükseldi, orta şekerli kahvesinden bir yudum daha alıp aynı görüntüyü paylaşan dostuna bakmadan, biraz da dalgın olmasının kısık sesliliği ile Â? Hayat uzun gibi görünüyor, fakat öyle değil dostum, inan değil. Bu kente ilk günü hatırla. Benim hatırladıklarım daha dün gibi net. Yalı kahvesinin eski hali, eski balıkçı parkı, liman, mendirek ve okul. Oysa dün gibi hatırladığım tüm bu görüntüler altı sene öncesine ait.Â?
    Â?EvetÂ? dedi altı seneden sonra SinopÂ?ta kalan tek dostu. Â?Dünden kalan ve düne dair ne varsa çok eskide kaldı. Oysa bardaktaki dudak izi kadar net hatırlanıyor.Â?
    Dostuna kısık gözlerle bakarak Â?Bizde eskidik dostum.Â?

    Â?Evet adamım, neredeyse gelenekler kadar eski olduk.Â?

    Â?Fakat her şeyi yaşadık öyle değil mi?Â?

    Â?Evet, hem de her şeyi.Â?

    Buruk gülümsemelerle yeniden sessizliğe gömülüp atmaca taşıyan adamın Yalı kahvesini ikiye bölen duvarın diğer yanındaki eflatun renkli masalardan birine oturuşunu seyrederken ilk senenin bazen en buruk, bazen en ümitsiz ve bazen de en korku dolu anlarında, anılarında yer etmiş olan o tanıdık sesi duyduk. Her zaman ki gibi soğuk, sakin ve amacına yönelikti. Dostum gözlerini atmacanın keskin bakışlarından ayırmadan Â?SirenÂ?dedi. Uzun zamandır birlikteydik, Sinop gibi çok küçük bir kent için altı sene çok uzun bir zamandır. Bu uzun zamanın tanıdıklığıyla sesin ikimiz üzerindeki etkisini de düşünürken biraz geveleyerek de olsa Â?Sis bastıracak birazdanÂ? dedim. O da kahvesinin son yudumunu aldıktan sonra sağ masadaki yeni gelmiş öğrenci kızlara bakarak Â?Evet, şehir birazdan boşalırÂ? dedi. Kalkmaya hazırlandığını görünce sakince Â?Gidiyor musun?Â? diye sordum. Â?EvetÂ? dedi yorgunca. Yorgunluğu bu şehirdendi, biliyordum çünkü her sabah, her öğlen ve akşam aynı yorgunluğun yüklerini sırtımda hissediyordum.



    Ve ellerimde

    Ve dizlerimde

    Ve gözlerimde

    Â?Evde çok işim var. Sen ne yapacaksın ?Â?
    Â?Canım resim çizmek istiyor, sis bastırınca başıma kimse üşüşmezÂ? diyerek sırıttım.Â? Cevabı her zamanki gibi düşüncelerimizi paylaştığımız anlardaki o melun sırıtışıydı.
    Â?şans ziyan edilmemeli.Â?
    Gülümseyerek ve kısa bir el sallayışla uzaklaştı. Otelin köşesinde kayboluncaya kadar ardından seyrettim.
    Bu şehirde öğrendiğimiz şeylerden biriydi Â?Ziyan etmemekÂ? gri, devamlı yağmurlu yada gündoğrusunun yıldıran rüzgarından azade, güneşli bir günü ziyan etmemek. Yozlaşmış, sıradanlaşmış, kaybolmuş kelimelerin ötesinde, garip, uçuk kaçık bir muhabbeti ziyan etmemek. Tıpkı sevgi ile demlenebilen bir bardak çay gibi.
    Uzun zamandır kovaladığım şeyleri resmetmek. Resmin sınırsızlığında bu şehrin mahkumluğundan kurtulmak. Belki yeniden, her yaz olduğu gibi su altına dönebilmek, belki de uzun zamandır yapamadığım gibi dağların soğuk ve kuru havasını içime çektiğim bir kampı yaşamak.

    Uzun, sakin ve geçmişi hatırlatan siren.

    İlk günden bu güne kadar yaşadığın her şeyin yorgunluğunu hissetmek. Yeniden kalbin sıkışırcasına yaşadığın o ihtiraslı aşkları, acıları hatırlamak. Aşka karşı gururu, bir şehrin ön yargılarına karşı çaresizliği ve inadına cesareti görmek, göstermek yordu beni. Geldiğim özgür toprakların aksine kuralları, kanunları her yerdekinden farklı bir adada yaşamaya, hayatta kalmaya çalışmanın bir yorgunluğu var omuzlarımda.


    Yorgunum

    Çok yorgun.


    Uzun, sakin ve geçmişi hatırlatan siren.

    Türlü türlü endişelerin altında ezilmenin verdiği bezginlik. Geri döndüğünde -ki fırsat bulup ta kaçabildiğimde- nasıl anlatacağımı bilmediğim düşünceler, hareketler, çarpışmalar, hayatlar, aşklar, yalanlar yüzünden neden değiştiğini söylememekten -söyleyememekten- her gün bunu fark etmemeleri için kendini bu şehirde öğrendiğim her yöntemle gizlemeye çalışmaktan yoruldum. Her şeyden uzakta olmaktan, yaşanması gereken her saniyeyi bir adanın hiç dostane olmayan topraklarında sadece hayatta kalmaya çalışarak harcamaktan bıktım. Stratejileri, kamuflajları, hançerleri ve pusuları, unutup sadece sıradan biri olabilmeyi devamlı özlemenin bıkkınlığı var üzerimde.


    Bıkkınım.

    Çok bıkkın.


    Uzun, sakin ve geçmişi hatırlatan siren.

    Kabus dolu gecelerin sabaha kadar azar azar yok ettiği, artık sıradan bir farkındalık ile yozlaşan, küf kokulu bir tükenmişlik. Daha çok eve kapanarak geçirilen günler arttıkça, zaman iyice çekilmez, iyice bitmeyen tükenmeyen bir hal alıyor. Her gün uykular bir önceki günden daha uzun, daha de tatlı geliyor. Biliyorum, ben yenildim. Çmidimi yada hayatı o bilinmedik gizlerle dolu o sihrini kaybediverdim işte. Yoğun bir griliğin içinde yitti tüm şövalyelik düsturlarını hatırlatan kurallarım. Her şeyin ya siyah yada beyaz olduğu bir dünya bu şehrin sis dolu sokaklarında yok oldu. Yaşamını o kurallar üzerine koymuş olanlardan biri olarak çaresizce, kimden ve nasıl doğduğu belli olmayan şaşkın bir ifrit gibiyim. Yeniden doğma kavramın istediğimden çok ötesinde ve böylesine iğrenç bir şekilde yaşayabilmek...

    Uzun, sakin ve geçmişi hatırlatan siren.

    Bana geleceği göster, bana geleceğimi göster.


    Pişmanlıklar için artık çok geç. Ben değiştim...
    Her şey değişti. Değişmeye ayak uydurmak için yozlaşma seviyesindeki bir bilinçsizliğe ulaşmamak ise sadece bir irade mucizesi yada bir an meselesi oldu. Devamlı değişkenlerin süregelen şaşırtıcılığıyla yalnızca kaçırılmış fırsatlar için üzüle bilinirken yapabileceğim sadece tüm bu çılgınlığa rağmen öz bilincimi kaybetmemeye çalışmak. Zamanın ve temel ahlak yasaların -ve birazda ailelerimizin- genlerimize bile kazıdığından şüphelendiğim, geleneklerin, iyi-kötü ayrımının kaybolmamasını ummak. Çz bilinç içinde hapis olmuş -ki sayede onlar değişim adlı canavardan kurtuldular- bu son birkaç bilgelik kırıntısının pusulalık görevini az da olsa yapmasıyla henüz bu grilikte kaybolmasam da bunun sonsuza kadar sürmeyeceğinin farkındayım.
    Uzun, sakin ve geçmişi hatırlatan siren.
    Sisin içindeki uzun yolda kendi bilincime karşı koyacak mıyım? Beni aslında huzursuzluğun kucağına atan her şeyden öte ne olabilir ki? Neyi ümit ediyorum?
    Â?Cevabı biliyorsunÂ? dedi beynimin içindeki sis sireni haricindeki tek ses.
    Â?Bu çok saçma, cevabını bildiğim bir soruyu neden sorayım?Â?
    Â?Bana oyun oynuyorsun, oysa senin oynadığın oyunların her birini senden önce öğrendim. Soruların cevabı yeni sorular değildir. Bu sadece kaosu açığa çıkarır. İkimizde biliyoruz ki sorularımdan beni böyle basit kaotik saçmalıklarla uzaklaştıramazsın.Â?
    Uzun, sakin ve geçmişi hatırlatan siren.
    Uzun boyu, geçmiş birkaç yüz yılı andıran hafif posbıyıkları ile sakin sakin yaklaşan sisin geldiği yönün tersinden geldiğini Yalı kahvesine girmeden yalnızca birkaç saniye önce gördüm. Sırtına her zaman ki gibi eski ceketini kollarını geçirmeden almıştı. Kamburunu çıkararak yürüse de boyunun uzunluğu hemen fark ediliyordu. Sanki sis sireni ile birlikte geleceğini her zaman biliyormuşum gibi onun görüntüsünü içimde bir yerlerde sakince karşıladım. Ardımdaki masada oturduklarını neredeyse unuttuğum birkaç balıkçı onun hakkında konuşmaya başladılar.
    Â?Gerçekten hiç Türkçe bilmiyor muydu?Â?
    Â?Bilmiyorum, dedim ya dedemlerin gençliğinde bulmuşlar onu.Â?
    Â?Nerede bulmuşlar peki?Â? diye sordu başka meraklı bir ses.
    Â?Gazi bey kayasında, dedemler palamuda çıkacaklarmış o gece, şansına onu görmüşlerÂ?
    Â?Ee nereden gelmiş?Â?
    Â?Hiç söylemedi. Yalnız bir geminin kaptanı olduğunu ve tayfalarının onun yokluğunu fark edince onu bulmak için geri döneceklerini söylermiş, gerçi artık onu da söylemiyor.Â?
    Bu arada yaşlı adam yavaş yavaş yürümesine rağmen iyice yaklaşmıştı. Diğerlerinden Kurtuluş adındaki bilgiç tavırlı gülerek -ki zoraki olduğu belli olan bir gülümseme ile- "Nereye amca?" diye sordu . Adamın sesinde meraktan çok bir sadistlik olduğunu düşündüğüm tanıdık bir ton vardı.
    Bir an için adamın cam göbeği gözlerinden bir ışık çıktığına yemin edebilirim. Yaşlı adam yeni bir birinci sigarası tüttürdükten sonra "Sis sirenine" dedi. "Belki bu gün gelirler" adam gülümseyerek -ve yanındaki arkadaşını muhtemelen dürterek- "Evet mutlaka gelirler" dedi. Yaşlı adam sözü uzatmadan Â?Haydi eyvallah, dedene selam söyleÂ?
    Yaşlı adam sisin bıraktığı nemli havada birincinin bıraktığı nikotin kokusu dolu ince bir iz bırakarak uzaklaşırken acele ile Mustafa'yı arayıp şaşkın bakışlarına rağmen hiç bir şey söylemeden hesabı ödedim.
    Sis sireninin sakinliği bozup insanın içine garip ve senkronik bir huzursuzluk veren sesine git gide yaklaşıyorduk. Yalı kahvesinden mendireğin iç kısmını geçerek meydana giden liman yolunda sadece büfeciyle karşılaştım. Yaşlı adama takip edildiğini anlamayacak kadar uzaktan ve benim onu kaybetmeyeceğim kadar da yakından yürüyordu.
    Sis Gücünü arttırdıkça onu görmekten çok duyuyordum. Adımları güçlü olmasa da muazzam bir düzenlilik içindeydi. Ne kadar yürüdüğümü hatırlamıyorum, asfalt yoldan yokuşu tırmanıp virajları usul usul döndükçe sis sireninin çığlıkları artıyordu. Artan ses ile birlikte sirene yaklaştığımıza dair belirgin olmayan bir saplantı oluyor, garip bir nedensizlik ile birlikte heyecanlanıyordum.
    Sis üzerimde artık damlalar halinde yoğunlaşmış, akıyordu. Arada sırada nemli havada "Birincinin" ağır kokusunu yakalıyor, bazen de henüz atılmış olan bir izmariti geçiyordum. Deniz seviyesinin en az yüz- yüz yirmi metre üzerindeydik ve dalgaların sakin sesleri hala ufak ufak yankılanıyordu.

    Yoldan ayrıldığımızda artık sadece Sis sireninin on iki milden bile rahatlıkla duyulan sesi vardı zihnimde. Takip ettiğim yaşlı adama yakalanmak ise neredeyse umurumda değildi sanki.
    Gözlerine inanamıyordu. Sis perdesinin griliğinde, yaşlı adamın hizasında, yelekenlerini toplamış, bir davulun birinin aynı tok ses tonu ile hareket eden kürekleriyle bir Viking gemisi vardı . Her kürek sırasının arasında farklı motiflerle süslenmiş yuvarlak kalkanlar asılıydı. Gemi yaklaşınca yaşlı adam sakince gülümsedi, elindeki ( henüz sadece yarıladığı ) birinci sigarasını o an dibi görünmeyen boşluğa attı. Genç adam daha sadece birkaç saat önce yaşlı adamın sesini duymuştu. Nezakete ve hoşgörülüğe yakın bir tonu olan adam şimdi çok daha farklı bir tonda konuşuyordu. Sesi sis sirenin on iki milden duyulan sesini bastırmıştı.
    Â?Geç kaldınız!Â? dedi sırtındaki ceketi gayr_ı ihtiyari olduğunu düşündüğüm bir tarzda katlayarak.
    Genç adam ancak cevap verince gemi bordosunda sol dizine yaslanarak öne eğilmiş ve sesinden genç olduğu anlaşılan adamı fark edebilmişti. Adam sakince konuşmasına rağmen yinede sesinde sanki hiç dinmeyecek bir neşe varmış gibi düşündüren bir edada vardı.
    Â?Affedin kaptan, çağrınızı duyduk ama sizi bulabilmek zaman aldı.Â?
    Â?Pekala sorun değilÂ?
    Gemi yaklaştıkça ayrıntıları daha da belli oluyordu, pruvadaki adamın artık çağlar öncesine ait zırhlar ve kıyafetler ile donanmış olduğunu da görüyordu. Çylesine şaşkındı ki pruvada duran adamın onu gördüğünü ve yavaşça dikilerek, elini kılıcına götürdüğünü görmesine rağmen kımıldayamıyordu.

    Â?Kaptan davetsiz bir misafiriniz varmışÂ?
    Â?Çyle mi?Â? dedi adam, sesinde babacan bir tavır vardı. Sanki tüm bu anormallikler hiç yokmuşçasına yavaşça dönerek sakince genç adamın yüzüne baktı.
    Uzun, sakin ve geçmişi hatırlatan siren.

    Artık ne geçmişi hatırlayabiliyordum, nede kımıldayamıyordum. O cam göbeği gözleriyle beni sorguladı. Konuşmadık, kelimeler ihtiyacı yoktu. Ondan hiçbir şey gizlemedim, gizleyemedim. Beni en mahrem günümden, en güzel günüme, en korkak anımdan, en cesur anıma tanıdı. Böyle bir anda sorgulanmanın verdiği utançla başımı öne eğdim.
    Â?Gelir misin?Â?
    Genç adam şaşkınca başını kaldırdı. Yaşlı adam sakince enli kılıcını kuşanıyordu. Her şeyi bırakmayı ve yeniden başlayabilecek bir şansı dünyadaki tüm insanların isteyeceğini düşündü bir an. Fakat böyle bir fırsatı değerlendirmek...


    Ertesi sabah sis yavaşça yerini Lodosa bıraktığında gemi çoktan oradan uzaklaşmıştı. Mustafa o sabah her zamankinden farklı olarak iki müdaviminin bir daha asla gelmeyeceğinden habersiz sakin sakin Yalı kahvesinin masalarına şekerliklerini yerleştiriyordu.
    Resim çizen adamdan geriye birkaç kişiye verdiği birkaç resim ve okulunun sigara odasındaki duvara pilot kalemle yamuk yumuk da olsa iliştirilmiş sözcükler kaldı.



    Biz ilk gelenleriz
    Biz son kalanlarız
    Biz değişmeden savaşanlarız
    Biz dostları unutmayanlarız
    Biz bu şehri değiştirenleriz...
    Bizden olsa da olmasa da bu şehirde okuyanların anısına;

    The God 1993-2001
    Lord Raven 1993-...
    Short sword 1995-1999
    Headblood 1995-2001
    The mag 1995...
    The Lust 1995-2002
    Abyss 1996-2002
    Aragorn / Dark Paladin 1996-2003

    BİZ BURADAYDIK

    SİLVERLANCE

    _________________
    hergün dönüp dolaÅ?ıp aynı çıkmazda bulmak kendini... kimseye anlatamamak. AnlaÅ?ılmayacaÄ?ını bilerek susmak ve uzaklaÅ?mak. Uzaktan tüm bir dünyanın kendi azametiyle akıÅ?ını izlemek ve bu akıÅ?ta ne kadar da küçük kaldıÄ?ını anla
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.53 Saniye