Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: MauraIngle
    Bugün: 9
    Dün: 23
    Toplam: 90338

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1659
    Üye: 0
    Toplam: 1659

    FrpWorld.Com :: View topic - Tarrahn Muhafızları
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Tarrahn Muhafızları View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    sowtim
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Mar 03, 2004
    Posts: 232
    Location: Ä°st

    PostPosted: Tue Mar 09, 2004 6:41 pm Reply with quoteBack to top

    Â?Hadi ama Sowtria, kalk artık!Â? Sowtria gözlerini açtı, karşısında Geron birşeyler geveliyordu. İlk başta söyledikleri kulağa anlamsız gelsede, birkaç saniye sonra ne dediğini anlamaya başladı. Â?Kalk artık, Sowtria. Sonunda Kuzey ErgothÂ?a geldik!Â?

    Sowtria doğruldu, uyku sersemliğinin geçmesi için biraz bekledi. Kendisi ve Balmaran dışında herkes ayaktaydı. Eweryn sopasıyla BalmaranÂ?ın kafasına, adamın uyanması için nazikçe dokunuyordu. Sopanın her zarif dokunuşunun ardından BalmaranÂ?ın gözleri açılır gibi oluyor, ama duymamazlığa gelerek gözlerini yine kapatıyordu. En sonunda Eweryn gerçekten kızıp, onu bir sıçana dönüştüreceğini söyleyince adam homurdanarak doğruldu. Gayri ihtiyari olarak baltasına uzandı ve sırtında taşıdığı yere yerleştirdi....

    Bu yazdığım "Tarrahn Muhafızları" adlı hikayemden sadece küçük bir paragraf. Hikaye yazma konusunda yolun sadece başındayım ve FRPWorld.Com'da da çok tecrübeli FK türüyle ilgilenen insanlar olduğunu biliyorum. Lütfen eleştirilerinizi esirgemeyin...
    Back to top View user's profileSend private messageICQ Number
    sowtim
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Mar 03, 2004
    Posts: 232
    Location: Ä°st

    PostPosted: Thu Mar 11, 2004 3:24 pm Reply with quoteBack to top

    Tarrahn Muhafızları - Bölüm 1

    "Hadi ama Sowtria, kalk artık!" Sowtria gözlerini açtı, karşısında Geron birşeyler geveliyordu. İlk başta söyledikleri kulağa anlamsız gelse de, birkaç saniye sonra ne dediğini anlamaya başladı. "Kalk artık, Sowtria. Sonunda Kuzey Ergoth'a geldik!"

    Sowtria doğruldu, uyku sersemliğinin geçmesi için biraz bekledi. Kendisi ve Balmaran dışında herkes ayaktaydı. Eweryn sopasıyla Balmaran'ın kafasına, adamın uyanması için nazikçe dokunuyordu. Sopanın her zarif dokunuşunun ardından Balmaran'ın gözleri açılır gibi oluyor, ama duymamazlığa gelerek gözlerini yine kapatıyordu. En sonunda Eweryn gerçekten kızıp, onu bir sıçana dönüştüreceğini söyleyince adam homurdanarak doğruldu. Gayri ihtiyari olarak baltasına uzandı ve sırtında taşıdığı bölüme yerleştirdi.

    Çzerinde hala uyku sersemliği olan Sowtria, yüzünü yıkamak için ayağa kalktı. Bu sırada arkadaşı Helmeper'in onu izlediğini gördü. "Günaydın" dedi Helmeper "Hiç uyanmayacaksın sanmıştım." Helmeper, her zaman doğanın gerçeklerine inanır, doğayı korur ve her druid gibi doğal olmayan herşeye karşı savaşırdı. Adamın sözleriyle beraber Sowtria'ya, başından aşağı bir kazan dolusu su boşaltılmış gibi geldi. Adamın sakin ve huzur dolu sesi insana bir dinçlik ve tazelik hissi veriyordu. "Günaydın" dedi Sowtria konuyu kendinden uzaklaştırmaya çalışarak "Evet, biraz fazla uyumuşum. Demek en sonunda Kuzey Ergoth'a ulaştık." "Evet" dedi Helmeper "Buraya gelmeyi hiç arzu etmememe rağmen, en sonunda bir kara parçasına ayak basacağımız için Paladine'e minnettarım."

    Sowtria ve arkadaşları; Balmaran, Eweryn, Helmeper ve Geron tam iki haftadır denizdeydiler. Sowtria, kendilerinin bu kadar sefalet çekmesine sebep olan olayı hatırladı. Palanthas Lordu Kreek vergileri arttırdıkça arttırıyordu. Aslında bu duruma oldukça sinirlenen halk, Lord Kreek ile muhafızlarından oldukça korktuğu için ses çıkarmıyor ve onlar ne yaparsa yapsın boyun eğiyordu; fakat zaten maddi durumu iyi olmayan Sowtria, bu durumu öğrenince iyice sinirlenmiş ve lordun yanına çıkmaya karar vermişti. Lordun kendisini görmeyi reddetmesiyle birlikte hiddeti artan Sowtria arkadaşlarını toplayıp, lorda karşı bir isyan başlattı. İlk başta beş arkadaştan oluşan gurup, halktan katılımlarla birlikte kısa sürede, yaklaşık iki yüz elli kişiye ulaştı. Olayları duyan Lord Kreek, muhafızlarıyla birlikte isyancı grubu karşılamaya çıktı. Lordu -özellikle de Palanthas Muhafızları'nın uzun, parlak kılıçlarıyla, keskin baltalarını- karşılarında gören halk toplandığı kadar kısa bir sürede dağıldı. Ortada kalan beş arkadaş; Sowtria, Balmaran, Eweryn, Helmeper ve Geron çıkartıldıkları Palanthas Yüksek Mahkemesi tarafından altı ay sürgün cezası aldılar ve Kuzey Ergoth'a gönderildiler.

    İçini çeken Sowtria güverteye çıktı ve bir oraya, bir buraya koşuşturan telaş halindeki gnomları gördü. Bu sırada hayretler içinde farketti ki gemi sağ tarafa doğru yavaş yavaş eğiliyordu. Hemen o tarafa koştu ve aşağı bakan birkaç gnomu kenara iterek, kendisi de aşağı bakmaya başladı. Denize atılmış olan çapa, denize bir metre kala havada asılı kalmıştı. Bu yöne doğru ağırlık yapan çapa, zaten küçük olan gnom gemisini doğal olarak sağa doğru yatırmıştı. Rahatlayan Sowtria "Ne de olsa bir gnom teknesi" diye düşündü. "Bu kadarı da normal."

    Gnomlar Ansalon'da yaşayan elleri teknolojiye en yatkın ırktı. Boyları uzaktan akrabaları cücelerinki ve kenderlerinki kadardı. Sürekli olarak birşeyler icat eden gnomların yapıtlarında genelde birkaç tasarım hatası bulunur ve daha sonra kurulan divanlarda bu konular uzun uzadıya tartışılarak bir çözüm üretilirdi. Bu gemideki çapa halatının kısa olmasıda bunlardan biriydi.

    Sowtria geminin kaptanı Koloner Kalınyelken'i gördü. Adam söylediğine göre hayatı boyunca gemilerde yaşamıştı. Çyle ki, artık karada, adam kendini okyanusun ortasında, bir kayanın üzerinde durur gibi hissediyordu -en azından o öyle söylüyordu. Teni tuzdan ve güneşten yanmış, kahverengiye çalan kızıl bir renk almıştı. Kulaklarında altın ve gümüş küpeler, parmaklarında değerli taşlarla süslü yüzükler bulunuyordu. Oldukça varlıklı birine benziyordu. "Günaydın, evlat" dedi Koloner "Size de" dedi Sowtria oldukça soğuk bir dille, hiç havasında değildi -iki haftadır hiç havasında olmamıştı. Soğuk cevap karşısında afallayan kaptan tonlamasını daha resmi bir hale getirdi. "Ehm, şey artık inmeniz gerekiyor. Kuzey Ergoth'dayız." Bu sırada grubun geri kalanı da Sowtria'nın yanında toplandı. "Evet, biz de ayrılmak için hazırlanıyorduk." dedi Sowtria. "Bize geceleri kalabileceğimiz bir taverna adı verebilir misiniz?" Paranın o tatlı kokusunu alan denizci biraz da yalan söyleyerek ve az önce takındığı o resmi tavrı bozarak "Evlat, burada onlardan fazla bulamazsınız..." Onları şöyle bir süzdü. "ama isterseniz küçük bir ücret karşılığında burada, benim teknemde..." "Söz konusu bile olamaz!" diye kestirip attı Eweryn. Kadının sesi adeta korkmuş bir şekilde çıkıyordu. "Herhalde bu lanet gemide bir gün bile kalmanın düşüncesi bile onu korkutuyor." diye düşünüp, sırttı Sowtria; çünkü bu ani tepki karşısında kaptanın yüzü kızardı ve utanıp, yine o resmi halini takınmaya başladı.

    Gemiden indiler. Bu sırada yine "küçük bir tasarım hatası"nın kurbanı oldular. Geminin limana inen merdivenleri çok kısa yapılmış olduğu için belli bir mesafeden limana atlamak zorunda kalmışlardı. Kara talihin bir eseri olarak, ellerindeki paranın bir kısmını taşıyan kender -paralarını çalınma riskine karşı aralarında bölüştürmüşlerdi- atlarken dengesini kaybetti ve atlayışı kısa düştü. Balmaran Geron'un sırılsıklam olmasını engellediyse de, kenderin kemerinde asılı duran para kesesinin kayıp, denizin dibini boylamasını sadece hüzünlü bir şekilde izleyebildi. Uğursuzluk daha ilk dakikadan onları bulmuştu.

    Kuzey Ergoth'un bir liman kenti olan Tarrahn oldukça büyük bir yerdi. Kuzey Ergoth'un kuzey doğusunda, Rudith Dağları'nın arkasında bulunuyordu.

    Bütün gün boyunça şehri tanıma amaçlı gezdiler. En sonunda ayakaları onlara isyan ederken -kaptanın bariz bir şekilde yalan söylediğini anlayarak- kendilerini birçok farklı tavernanın bulunduğu bir sokakta buldular. Fazla seçici davranmadan bir tavernaya daldılar. Burada da bütün gün boyunca gördüklerinden farklı bir manzara görmediler. Gün boyunca rastladıkları insanlar suskun ve gergindiler. Eğer yolarkadaşlarından birisi onlara birşey soracak olsa, insanlar kaçamak cevaplar verip, hemen uzaklaşıyorlardı. Bu da zaten moralsiz olan yolarkadaşlarını iyice sıkıntılı ve moralsiz yapıyordu. Belki burada, bir tavernada; yani genellikle insanların yüksek sesle konuşup, bol bol kahkaha attıkları bir yerde, durum farklı olur diye ummuşlardı; ama durum burada da aynıydı; taverna normal olmayacak kadar sessizdi. Tavernacı onları şöyle bir süzdükten sonra "Hoşgeldiniz! Ne istersiniz: oda, yiyecek, bira?" diye sordu. Aslında tavernacı da konuşmaya pek istekli değildi; ama sonuçta gelenler büyük olasıkla müşteriydiler; onlarla ilgilenmesi gerekiyordu. Balmaran tezgahın üzerine birkaç gümüş para bıraktı ve "İki oda" dedi. "Nasıl isterseniz efendim, yalnız sizi odalarınız hazırlanana kadar kısa bir süre için burada bekleteceğim." dedi tavernacı. "Sorun değil" diye karşılık verdi Balmaran ve beş arkadaş yakınlardaki bir masaya gidip, çöktüler.

    Masada herkes sakindi. Sesizliği kısa bir süre sonra bozan -herşeye rağmen- neşeli kalmayı başarabilen Geron oldu. "Hadi ama, bir de şu yönden bakın; bir çok yer gezip, görmüş olacağız." Geron'un iyimser yaklaşımına karşı kimseden bir tepki gelmedi. Kender bir "Çff!" çekti. Sowtria kenderin şu anda düşündüklerini tahmin edebiliyordu. "Bizi çok sıkıcı olmakla suçluyordur şu anda muhtemelen; ama sürgüne gönderilen bir insan nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabilir ki?" Düşüncelerini Eweryn'in konuşması dağıttı. "Fark ettiniz mi, insanlar sanki birşey gizliyormuş gibiler. Ayrıca çok da huzursuz görünüyorlar." Sowtria büyücüye karşı her zaman büyük bir saygı duyardı. Herkesin bir şekilde farkettiği, ama yorumlayamadığı olayları çok kısa zamanda, çok kolay bir şekilde söyleyebiliyordu, tıpkı şimdi olduğu gibi. "Evet" dedi Sowtria "biraz dinlendikten sonra tavernacının ağzını arasak iyi olacak galiba, değil mi Balmaran?" Koca savaşçı adamın dikkati ise tamamen farklı bir yöne, farklı bir konuya odaklanmıştı; barmen kız ve gözlerine. Sowtria derin bir iç geçirdi. Bu sırada tavernacı onlara seslendi. "Odalarınız ve yataklarınız hazır genç efendiler." Bunun üzerine, hepsi yemek saatinde aşağı inmek için anlaşarak, odalarına çıktılar.

    Yemek saatinde taverna oldukça doluydu ve bir hayli gürültülüydü. Normalde bu durumdan rahatsız olması gereken yolarkadaşları, daha deminki ölüm sessizliğinin gittiğine oldukça memnunlardı; fakat yolarkadaşları görünür görünmez sadiseler önce hararetli hararetli konuşan insanlar, şiddetli bir fırtınanın içinde kalmış bir mumun sönmesi gibi ani ve karanlık bir sessizlik oluşturdular. Yolarkadaşlarının da bariz bir şekilde anladıkları gibi, insanlar beş arkadaşa, bu beş yabancıya, güvenmiyorlardı. "Aslında onları suçlamamak gerekir." diye düşündü güzel elf büyücü Eweryn "Savaş öncesi Ansalon'da birçok casus dolanıyor, onlar da bundan şüpheleniyor olmalılar.

    Yeniden tavernacının yanına gidip, yiyecek birşeyler istediler, yine tezgahın üzerine birkaç gümüş para bırakarak. Az sonra gelen kızarmış keçi eti, patates ve şarapla karınlarını iyice doyurdular. İki haftadır sadece balık yiyorlardı ve bundan dolayı sürgünden önceki hayatlarında sıradan bir mönü olan keçi eti, patates ve şarap üçlüsüne Palanthas Lordu'nun sarayında binbir türlü leziz yemeklerden yiyormuşcasına minettar kaldılar.

    Sowtria bir barmen kıza tavernacıyı onun yanına çağırmasını belirten bir el hareketi yaptı. Barmen kız -biraz önce Balmaran'la bakışan kız- başını salladı, Balmaran'a kaçamak bir bakış atıp, tavernacının yanına gitti. Yakışıklı bir erkekti Balmaran. Geniş omzu, adeleli vücudu ve alımlı suratı ile birçok kızın gönlünü çalmıştı, tıpkı şimdi yaptığı gibi.

    Tavernacı yanlarına geldi. "Birşey mi arzu etmiştiniz genç efendiler?" diye sordu. "Evet" dedi Sowtria "sormak istediğimiz bazı sorularımız var ve sizin de cevaplayabileceğinizi umuyoruz." Sowtria bu sırada Helmeper'in onların diyaloğunu çok dikkatli bir şekilde dinlediğini farketti.

    Garip bir adamdı Helmeper. Çok nadir konuşur, ama çok mantıklı sözler sarfederdi. Dışarıdan bencil ve içine kapanık görünmesine rağmen yolarakadaşlarına birçok iyilikleri dokunmuştu. Çzellikle de, aralarından biri yaralanınca, ona bir druid olduğu için, tanrılar tarafından bahşedilmiş olan iyileştirme özelliğini kullanarak, arkadaşlarına şifa dağıtırdı.

    Düşüncelerinden bir anda silkinerek kurtulan Sowtria, tavernacıyı dinlemeye devam etti. "Evet ne sormuştunuz?" "Çncelikle bu insanlar niye bu kadar sessiz ve huzursuz?" diye sordu Sowtria tavernada oturan kişilerin dikkatini çekmemek için sessiz ve sakin konuşarak "Ve bizi görünce neden suskunlaştılar?" diye ekledi Eweryn. "Bugünler kötü günler... "diyerek sözüne başladı tavernacı "büyük bir ihtimalle duymamışsınızdır. Tarrahn'a güneyden büyük bir goblin ordusu yaklaşıyor. Güney Ergoth çoktan düştü bile. İşte bu yüzden insanların moralleri bozuk. Sizin sorunuza gelince hanımefendi..." diye devam etti tavernacı "goblin ordusunun birçok öncü-casusları var da... İnsanlar bu yüzden tedbiri elden bırakmıyorlar." Tavernacının sesi, son sözlerini söylerken daha bir gür çıkmıştı ve bu yüzden yakındaki masalardan birkaç kişi dönüp, onlara baktı. Bakanların hepsinin yüzünde nefret ifadesi vardı. "Geçenlerde yakalanan bir casusu Tarrahn Meydanı'nda astılar." dedi tavernacı ayağa kalkıp, onlara yüksekten bakarak; gözdağı vermek istercesine. "şimdi" dedi "başka bir isteğiniz yoksa işime dönebilir miyim?" Sowtria evet anlamında başını salladı ve tavernacı da onların yanından hızlı adımlarla uzaklaştı. Yolarkadaşları Sowtria!ya, onları bu belaya sürekleyen gayri resmi liderlerine bakıyorlardı. "İnanamıyorum" dedi Sowtria "Bir savaşın ortasında kaldık."




    Tarrahn Muhafızları - Bölüm 2


    Akşamki kara haberden sonra Sowtria bir süre uyuyamadı. Sürekli olarak savaşı düşünüyordu. Yolarkadaşlarından hiçbiri deneyimli birer savaşçı değillerdi. Aralarında en tecrübeli olanlar; Balmaran ve Sowtria bile sadece bir kere gerçekten bir goblin grubu görmüş ve onlara karşı savaşmışlardı. Nitekim bu goblinler yollarını şaşırarak sürüden ayrılan ve Palanthas'ın etrafındaki tarlalara kadar gelme cüretini gösteren "aptal" goblinlerdi. Tarrahn kadar büyük bir liman kentine yapılacak olan kuşatmada ve sonucunda yaşanacak büyük savaşta ise iyi eğitimli, organize olmuş ve yeteri kadar silahı, oku, zırhı olan goblinler yer alacaklardı. "Herhalde biz bu savaşa katılmayacağız." diye düşündü Sowtria üzülerek. Çzülmüştü; çünkü; Ansalon'da yaşayan delikanlıların hiçbiri, özellikle de şövalye olmak isteyenler -Sowtria ve Balmaran şövalye olmak istiyorlardı- goblinlere karşı olan bir savaştan kaçmazlardı. "Ama bu arkadaşları için en iyisi, olayları buradan en azından yaralanmadan izleriz." diye düşündü Sowtria kendini avutmaya çalışarak. Sonra yatağının içinde sağa döndü ve yanında yatmakta olan Geron'u gördü. Kender dertsiz, tasasız ve rahat bir şekilde uyuyordu. "Ne de olsa bir kender." diye düşündü Sowtria "Bütün bu olaylar ona bir macera gibi geliyor olmalı." Daha sonra vücuduna bir rahatlık gelen savaşçı adam, sola döndü ve nihayet bir uykuya daldı.

    Ertesi gün yolarkadaşları, öğlene kadar rahat ve deliksiz bir uyku çektiler. Gnom gemisinde, bir beşik içindeymiş gibi geçirdikleri gecelerin ve çektikleri mide bulantılarının üzerine, geçen akşamki sallanmadan uyunan uyku hepsine ilaç gibi gelmişti. Dinç bir şekilde güne başlayan yolarkadaşları kahvaltılarını tavernanın yemek bölümünde diğer konuklarla beraber yaptılar. Kahvaltıda, yine iki haftadır tadını unuttukları Palanthas peyniri vardı. Hepsi iştahla peyniri mideye indirdikten sonra Tarrahn'ı keşfetmeye hazırlandılar. Bütün gün boyunca şehrin dört bir yanını gezdiler. Kender Geron -kenderlerin meşhur oldukları özelliğiyle- Tarrahn'ın bir haritasını yapmaya başladı. Tavernanın olduğu yeri kağıdın ortasına çizdi, geriye kalan binaları, sarayları ve dükkanlarıysa, tavernanın etrafına çizerek, basit ama kullanışlı haritasını dört günde tamamladı. Yolarkadaşları artık istedikleri yerlere kısa sürede ve kaybolmadan varıyorlardı.

    Koca iki hafta göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Artık yolarkadaşlarının günleri oldukça boş ve sıkıcı geçiyordu. İnsanlar günler geçtikçe daha huzursuz ve sinirli görünmeye başlamışlardı. Sowtria ve arkadaşları da haberleri akşam yemeği sırasında, tavernacıyı masalarına konuk ederek, ondan öğreniyorlardı. Goblin ordusu Tarrahn'a gittikçe yaklaşıyordu. En son saldırdıkları yer Tarrahn'ın güneyinde kalan bir iç şehir olan Osbonoren'in ileri savunma hattıydı. Goblin ordusu büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmıştı, fakat gücünü hızla yeniliyordu. Çte yandan, başarılı bir savunma yapan Osbonoren'in muhafızları ise ikinci bir saldırıyı kaldıracak durumda değillerdi. İlk saldırı sonucunda muhafızların çok azı ölmesine rağmen; çoğu, üzerlerine yağmur gibi yağan goblin okları yüzünden yaralanmış ve iş yapamaz hale gelmişlerdi. Tavernacı içini çekerek, Osbonoren'in alınmasından sonra sıranın kendilerine geleceğinden hüzünlü bir şekilde bahsetti.

    Bir akşam, yine tavernacıyla yedikleri akşam yemeği sırasındaki olağan konuşmalarından sonra Sowtria, Helmeper'in onu süzdüğünü ve birşeyler söylemek üzere olduğunu gördü. Helmeper Sowtria'ya tereddüt içinde bir bakış attıktan sonra "Son zamanlarda aklımı bir düşünce kurcalıyor, Sowtria." dedi. "Sence de savaş zamanı sürgün olarak buraya gönderilmemiz biraz tuhaf değil mi?" Bu buz gibi gerçeklik karşısında Sowtria afalladı. Gerçekten de bunu nasıl düşünememişti. Niye bütün bir Ansalon dururken, bu kuzey adasına, savaşın hüküm sürdüğü bu adaya gönderilmişlerdi? Palanthas halkı bilmese de Lord Kreek bu olayı biliyor olmalıydı; sonuçta insanlara yardım için kurulmuş olan şövalyelik birliği; Solamniya şövalyeleri Palanthas'ın yakınındaki bir kulede bulunmaktaydı. Eğer Kuzey Ergoth halkı Solamniya şövalyeleri'nden yardım istediyse, bu konuyu ilk öğrenenlerden biri Lord Kreek olurdu. Böyle kötü bir durumda da halk kesinlikle şövalyelerden yardım istemiş olmalıydı. Peki o zaman Solamniya şövalyeleri neden burada değillerdi ve neden yolarkadaşları buraya sürgüne gönderilmişlerdi? Bu karmaşık düşünceler içinde kafası karışan Sowtria iç geçirdi ve "Evet, bana da çok garip geldi; ama bunu uzun bir süre öğrenemeyeceğiz galiba." dedi.

    Aslında o akşam Sowtria arkadaşlarıyla beraber başka bir konuyu konuşmak istiyordu. Paraları bir gelirleri olmadığı için sürekli olarak azalıyordu. "Balmaran" dedi Sowtria "Herkesin para kesesini alıp, ne kadar paramız kaldığını hesaplar mısın?" Başını sallayan Balmaran "Sorun değil, Sow." dedi. Herkes para kesesini Balmaran'a uzattı. Yolarkadaşlarının para keselerinden çıkan parlak taşları -paralarla ilgilenmiyordu- gören kenderin gözleri faltaşı gibi açıldı. Kenderlerin kötü bir davranışları vardı; gözlerine ilginç ve çekici gelen şeyleri "izinsiz ödünç alma" huyları... -en azından onlar kendilerine bu fiili uygun görmüşlerdi. Bundan dolayıdır ki, tüm Ansalon üzerinde değerli taşlar ve mücevharat satan dükkanlarda kenderlerin çok alındığı "Kenderler Giremez." yazılı tabelalar bulunurdu ve hatta bazı dükkanların önünde duran muhafızlar, içeri girmek isteyen kenderleri "nazik" bir şekilde dükkandan uzaklaştırırlardı. "217 gümüş" dedi sonunda Balmaran, hesaplamalarını bitirerek. "Tam olarak iki hafta daha idare edebileceğimiz kadar." diye konuya giriş yaptı Sowtria. "Çzülerek bildiriyorum ki; büyük bir para sorunumuz var ve eğer çalışmaya başlamazsak yakında beş parasız kalacağız ve sokaklarda yatıyor olacağız." "Peki ama ne yapacağız?" diye sordu Eweryn, alacağı cevabı az çok tahmin ederek. Biliyordu ki; kendisi ve Geron önceden de para kazanmak için yaptıkları gibi, şehir meydanında çalışacaklardı. Büyücü elf kadın bir iki basit, büyülü numaralar yaparak halkı eğlendirecek, kender de alkışlayan halktan şapkasıyla adeta para dilenecekti. Bunu hiç sevmeyen ve oldukça aşağılayıcı bulan Eweryn, adamın ona vereceği cevaba itiraz etmek için hazırlandı. "Sen" diye başladı gayri resmi liderleri "ve Geron..." Bu sırada tavernanın kapısı gürültülü bir şekilde açıldı. İçeri bir Tarrahn Subayı ve iki muhafız girdi. Tavernacıyı hiç umursamadan, ön taraftaki bir sandalyenin üzerine çıktı parlak gri zırhlar içindeki subay. "Tarrahn Lordu; Lord Almerd'in emri üzerine" diye sözüne başladı subay etrafındakilerin onu dinlediklerinden emin olmak için tavernayı hızlaca süzerek "şehrimize yapılacak her türlü hain saldırıyı geri püskürtmek amacıyla, Tarrahn Muhafızlar Birliği'ne asker alınacaktır. Askerlere günlük on gümüş ödenecek, yiyecek-içecek ve kalacak yer ihtiyaçları birliğimiz tarafından karşılanacaktır. İlgilenenler Tarrahn Muhafızlar Birliği Binası'na müracat etmelidirler." Konuşmasını bitiren subay içeri girdiği gibi hızla tavernadan çıktı.

    Aslında Sowtria bu seçeneği, yani goblinlere karşı savaşacak bir birliğe katılmayı, savaş haberi yüzünden uyuyamadığı gece, -biraz diktatörce de olsa- savaş yapmak çok riskli ve tehlikeli olduğu için gözardı etmişti. şimdi konu açıldığına göre Muhafızlar Birliği'ne katılıp katılmamayı arkadaşları arasında bir oylama yaparak karara bağlaması gerekiyordu. Arkadaşlarına baktı, hepsi onun söyleyeceği sözü bekliyordu. "Evet" dedi sıkıntılı bir şekilde, sanki gizlediği bir şey ortaya çıkmışcasına "subayı duydunuz. Bir oylama yapacağız. Çoğunluk hangi yönde sağlanırsa, ona uyacağız. Ben şahsen Muhafızlar Birliği'ne katılmayı savaşa katılmakla eşdeğer görüyorum ve oldukça da tehlikeli buluyorum. Oyum katılmamak yönündedir." "Ama Sow..." diye atladı Balmaran "biraz önce sen demiştin bize çalışmamız, para kazanmamız gerek diye. Hem böylece bir şövalye olma yolunda, savaş tecrübesi kazanarak kendimizi geliştirebiliriz, ben oyumu katılma yönünde kullanıyorum." Son kelimeleri adam, adeta yutarak söylemişti. İki savaşçı, Balmaran ve Sowtria nadiren fikir ayrılığına düşerlerdi. Balmaran da bu olaydan dolayı rahatsız olmuş ve üzüntü duymuştu. Sıra şimdi güzel elf büyücüdeydi. Sowtria kadının vereceği cevabı zaten biliyordu, elfin şehir meydanında şaklabanlık yapacağına savaşıp, büyü gücünü arttırmak ve tecrübe edinmek isteyeceğinden emindi. "Oyum Muhafızlar Birliği'ne katılmak yönündedir." dedi zarif bir ses tonuyla Eweryn, hiçbir açıklamaya gerek duymadan. Gözler Geron'a çevrildi. Kender çok heyacanlıydı. "Evet, evet" dedi heyacanla "bu muhteşem bir deneyim olacak." Kenderin de Muhafızlar Birliği'ne katılma yönünde oy vermesiyle oy durumu, üçe bir oldu. Artık druidin vereceği oyun bir anlamı kalmamıştı. Formalite icabı da olsa, herkes druide baktı. Sowtria özellikle druidin ne diyeceğini merak ediyordu. Kısa bir sessizliğin ardından "Çekimserim. Karar ne olursa olsun, ona uyacağım" dedi druid. "Yeterince adil bir oylama oldu" dedi Sowtria "Yarın erkenden gidip kayıtlarımızı yaptırırız."

    Yol arkadaşları, yaşanılan ani gelişme dolayısıyla unutulan ve soğuyan yemeklerini yemeğe devam ettiler. Geron hariç hepsi gayet sakindi. Geron heyecanlı bir şekilde Muhafızlar Birliği'ne katılınca yapacaklarını Balmaran'a anlatıyor, genç adam ise dinlemek istememesine rağmen, ayıp olmaması için, arada sırada onu dinlediğine dair kafasını sallıyor ve zoraki bir şekilde gülümsüyordu. Bu keyifsiz yemekten sonra yarın erkenden kalkmak için sözleştiler ve odalarına çıkıp uykuya daldılar.

    Sowtria ertesi sabah erkenden kalktı. Pencereden dışarı baktı, her yer alacakaranlıktı. Bu kara görüntü Sowtria'nın içini kararttı. Daha sonra, dün akşam alınan kararı düşündü. Eğer diğerlerini karardan vazgeçirmenin bir yolu olsaydı; Sowtria bu yolu kesinlikle denerdi; çünkü onları bu olaya sürükleyen, sürgüne gönderilmelerine sebep olan kişi oydu. Eğer içlerinden birine bir zarar gelirse; çok iyi biliyordu ki hayatı boyunca vicdan azabı çekecekti. Fakat sonra "Adil bir oylama oldu." diye düşündü "Hepsi de tehlikelerin neler olduğu biliyorlardı." Bu düşünceyle içi rahatladı ve dışarıya bir kez daha baktı. şafak, denizin üzerinden kızıl bir şekilde şöküyordu. Derin bir nefes çekti o güzel bahar havasından ve arkadaşlarını uyandırmaya başladı.


    Yine sakin ve sessiz geçen bir kahvaltının ardından, -kenderin haritasının da yardımıyla- Tarrahn Muhafızlar Birliği Binası'nı kolayca buldular. İçeri girmekte biraz tereddüt etseler de , sonra bütün cesaretlerini toplayıp büyük, geniş ve dökme demir kapıdan içeri adımlarını attılar.

    Tarrahn Muhafızlar Birliği Binası çok büyük bir binaydı. Bina, biri bodrum katı olmak üzere toplam dört kattan oluşuyordu. Bodrum katında cephanelik, mutfak, muhafızların kalacakları yerler, giriş katı olan birinci katta, Savaşçılar Bölümü'nün eğitim odası, ikinci katta Büyücüler Bölümü'nün eğitim odası ve son katta da Rahipler Bölümü'nün eğitim odası bulunuyordu. Bina dıştan hiç de gösterişli görülmese de, içi oldukça şatafatlıydı. Duvarları eski savaşları anlatan mozaiklerle, yerler ise siyah granit ve beyaz mermerle kaplanmıştı.

    Binanın içerisi serin ve loştu. "Çok erken geldik galiba." dedi Sowtria, diğerleri de başlarını evet anlamında salladılar; çünkü içerisi boş ve sessizdi. İleride bir masanın arkasında geceden kalmış bir nöbetçi kendinden geçmiş bir halde, hırıltılı hırıltılı sesler çıkararak kestiriyordu. Yavaşça nöbetçinin yanına yaklaştılar. Balmaran gür sesiyle "Bakar mısınız?" deyince adam sandalyesi üzerinde ani bir şekilde hopladı; belli ki adam korkmuştu; ancak hiç istifini bozmadan "Evet, ne istemiştiniz?" diye sordu. Balmaran "Biz Birlik'e katılmak istiyoruz, nereye müracat etmeliyiz?" diye cevapladı yüzünde biraz önceki olay nedeniyle oluşan sırıtmayı gizleyemeyerek. "Koridorun sonundaki oda." dedi nöbetçi. Teşekkür edip, nöbetçinin yanından ayrıldılar. şimdi uzun ve karanlık koridorda yürüyorlardı. Müracat Odası'nın büyük kapısına vardılar. "Geriye dönüşü olmayan bir işe kalkışıyoruz" diye geçirdi içinden Sowtria. Derin bir nefes alıp, kapıyı açtı.

    İçerisi giriş katına göre daha hareketli ve aydınlıktı. Birkaç tane görevli Birlik'e kayıt olmak isteyenlere bakıyor ve kayıtlarını yapıyorlardı. Kayıt olmaya gelmiş altı-yedi kişi vardı. Hepsi de maceracı tiplerdi, Birlik'e sırf eğlenmek için girdikleri belliydi. "Durum çok vahim" diye düşündü Sowtria "Eğer bir muhafızlar birliği tecrübesiz insanları rastgele birliğe kabul ediyorsa, büyük bir muhafız ihtiyaçları vardır. Böyle bir açıkta bu altı-yedi adamla -buraya eğlenme amaçlı gelmiş maceracı adamla- kesinlikle kapanmaz." Sowtria'nın düşünceleri bir muhafızın yanına gelip soru sormasıyla dağıldı. "Birlik'e mi katılmak istiyorsunuz?" diye sordu muhafız, pek de kibar olmayan bir şekilde. "Evet" diye cevapladı Sowtria. "O halde ilk başta kayıtlarınızın yapılması gerekiyor. Beni izleyin." diye buyurdu muhafız ve yolarkadaşları da muhafızı izlediler.

    Muhafız tozlu bir raftan, rulo halinde bir parşömen çıkardı. Beyaz kuştüyünden yapılma kalemini mürekkebe batırdı ve yazmaya hazır bir şekilde sordu: "Ad, soyad ve katılmak istediğiniz bölüm... Tarrahn Muhafızlar Birliği'nde üç bölüm bulunmaktadır; Savaşçılar Bölümü, Büyücüler Bölümü ve Rahipler Bölümü. Savaşçılar Bölümü'nü seçen muhafızlar direkt olarak surlarda ve savaş meydanında çarpışacak, Büyücüler Bölümü'nü seçenler yine surlarda ve savaş meydanında büyülerini yapacak, Rahipler Bölümü'nü seçenler ise cephe gerisinde yaralılara şifa dağıtacaklardır."

    Yolarkadaşları teker teker isimlerini, soyisimlerini ve görevli olmak istedikleri bölümleri muhafıza bildirdiler. Muhafız da bunların hepsini büyük bir titizlik içinde rulo parşömene not aldı. Sowtria ve Balmaran Savaşçılar Bölümü'nü, Eweryn Büyücüler Bölümü'nü ve Helmeper de Rahipler Bölümü'nü seçti; fakat sıra Geron'a gelince küçük bir problem yaşandı. Adam Geron'u görünce "Aranızda bir kender olduğunu farketmemiştim." dedi "Maalesef kenderler Birlik'in bu üç bölümüne alınmıyorlar." Bu söz üzerine kender oldukça alındı ve üzüldü; fakat muhafızda en ufak bir yumuşama olmadı. Sonunda, -uzun dil dökmelerin ardından- kenderin de hiçbir şeyi "izinsiz ödünç" almayacağına Paladine üzerine yemin etmesiyle birlikte, Geron'un da kayıdı yapıldı; ama bir şartla; kender mutfakta çalışacaktı. Adam kayıt işlemini bitirdikten sonra Sowtria'ya bir kağıt uzatarak "Artık siz de bizdensiniz, şimdi gidin ve kendinize gerekli olan şeyleri bu kağıdı göstererek alın. Bölüm odalarınıza fazla geç kalmayın, eğitim hemen bu gün, yarım saat sonra başlıyor." Teşekkür eden Sowtria geri döndü ve yürümeye başladı, bu sırada kenderi gördü. Kender kafasını eğmiş, hüzünlü bir şekilde yere bakıyordu. "Herhalde o da bizim gibi Savaşçılar Bölümü'ne katılmak istiyordu." dedi Sowtria Balmaran'a bakarak. "Ama bu onun için en iyisi, bir kender savaş meydanında çok zor hayatta kalabilir." Yol arakadaşları odadan dışarı çıkıp, cephaneliği aramaya başladılar.

    Uzun karanlık koridoru geçtikten sonra, muhafızlar birliğine katılmak için nereye gitmelerinin gerektiğini sordukları nöbetçiye cephaneliğin de yerini sordular. Adam -artık tamamen uyanmıştı- "Cephanelik bodrum katında. şuradaki merdivenlerden aşağı inin, cephaneliği hemen sağınızda bulacaksınız." dedi oldukça açıklayıcı bir biçimde, biraz önceki kusurunun unutulmasını umarak. Yolarkadaşları da merdivenlerden inip, cephaneliği sağlarında gördüler.

    İçeri girdiler. İçerde, tezgahın arkasında iyi giyinimli ve maddi durumunun iyi olduğu -içtiği purodan ve yediği havyardan- bariz bir şekilde belli olan şişman bir adam bulunuyordu. "Biz Tarrahn Muhafızlar Birliği'ne yeni katıldık. İhtiyacımız olan şeyleri temin etmeye geldik." diye söze başladı Balmaran. Yemeğinin yarıda kesilmesinden rahatsız olduğunu belli etmek istercesine soğuk ve kaba bir şekilde "İzin kağıtlarınız?" diye buyurdu adam. Adamın tavırlarından hiç hoşlanmayan Sowtria, aynı soğuklukla kağıtları adamın önüne attı. Kağıda şöyle bir bakan adam umursamazcasına yemeğine devam ederek "İstediğinizi alın." dedi. Böylece yolarkadaşları da cephaneliği gezmeye başladılar.
    Cephanelik oldukça geniş bir yerdi. Koridorlar şeklinde bölünmüştü ve bu koridorların her iki yanında da raflar bulunuyordu. Bu raflarda binbir türlü değişik renk ve ebatta balta, kılıç, hançer, kama, zırh, cüppe ve asa bulunuyordu.
    Kısa bir dolaşma süresinin ardından Balamaran duvardaki meşalenin ışığında alev alev yanan bir kılıç, büyük olmasına rağmen oldukça hafif bir kalkan, ve üzerinde Tarrahn Muhafızlar Birliği'nin işareti olan -mavi arka plan üzerine bir çarpı oluşturacak şekilde yerleştirilmiş kılıç ve balta- zincir bir zırh aldı. Adam oldukça mutlu görünüyordu; çünkü ilk defa bu kadar değerli ve usta işi aletlere sahip oluyordu hayatında.
    Bir şövalye olmak istiyordu Balmaran ve şövalyelik sınavında da savaş tecrübesinin çok önemli bir avantaj olduğu biliyordu; fakat hala bilincini kavrayamadığı bir şey vardı; savaşın ciddiyeti, tehlikeleri ve ölümcüllüğü.


    Sowtria'da Balmaran'ın aldığı zırhtan ve kalkandan aldı; fakat farklı olarak o, eski görünmesine rağmen -cüce işine benziyordu- oldukça keskin olan bir balta aldı. Çyle ki Sowtria eski görünen bu baltanın elini bile kesmeyeciğini düşünerek hafifçe baltayı elinin ayasına sürtmüş ve büyük bir hata yaptığını elinde açılan derin bir kesiğin verdiği acıyla anlamıştı.
    Druid Helmeper ve Büyücü Eweryn ise kahverengi, yine üzerilerinde Tarrahn Muhafızlar Birliği'nin işaretleri olan cüppelerle usta eller tarafından yapılmış ve yontulmuş oldukları belli olan asalar aldılar. Asaları aynı olmasına rağmen, cüppelerinde farklılıklar vardı. Eweryn'in cüppesinin sağ tarafında Büyücüler Bölümü'nden olduğuna dair arkası büyülü bir ateşle yanan bir okun işareti, Helmeper'in cüppesinin sağ tarafında ise onun da bir Rahipler Bölümü muhafızı olduğunu belirten koyu mavi bir artı vardı.
    Kender de bir hançer almak istedi ama cephaneci yemeğini keserek ve yine bu olaydan rahatsızlık duyduğunu belli edercesine, bu sefer biraz da sinirli bir şekilde "Burada kenderin mutfakta çalışacağı yazılı. Eğer o hançeri almak istiyorsanız, parasını ödemelisiniz." dedi. Kenderin daha fazla üzülmesini istemeyen Sowtria, Balmaran'a hançerin parasını ödemesini işaret etti. Balmaran da hançerin parasını ödeyip, hançeri yeni sahibine verdi. Geron "Sağol, Balmaran" dedi. Kenderin üzüntüsü biraz geçmiş gibiydi.
    Alet ihtiyaçlarını da böylece gideren yeni Tarrahn Muhafızları, akşam yemeğinde yemek salonunda buluşmak için anlaşarak, bölüm odalarına dağıldılar. Geron hariç hepsinin içi heyecandan titriyordu. Onlar artık birer muhafız, birer askerdiler ve savaş sanatını öğreneceklerdi.




    Tarrahn Muhafızları - Bölüm 3


    Sowtria ile Balmaran Savaşçılar Eğitim Odası'na kısa sürede ulaştılar. İçeride Birlik'e yeni kayıt olmuş muhafızların dışında, uzun süredir muhafız olan, yüksek rütbeli askerler de vardı. Savaşçı ikili içeri girdikten kısa bir süre sonra, yetkili olduğu zırhındaki desenlerden belli olan bir adam, herkesin kendisini görebilmesi için basamaklardan birinin üzerine çıkarak konuşmasına başladı. "Ben Subay Moran'ım. Eğitim süreniz boyunca benimle birlikte olacaksınız. Disiplin benim için en önemli husustur. Disiplinsizliğe kesinlikle tahammül edemem. Aranızdan biri" salonu şöyle bir süzdü "eğer bir eğitim dersine geç kalırsa, muhafızlıktan hemen atılır. şimdi, Birlik'e yeni katılanlar, siz şuraya geçin -eliyle bir köşeyi işaret etti- Erler, sağa geçin ve Keskinler siz de sola geçin."

    Konuşmadan sonra subay basamaktan aşağıya inip, yeni muhafızlara doğru yürüdü. Bu sırada rütbeli olan askerler; Erler ve Keskinler ise kendi aralarında talimlere başlamışlardı. Gerçekten de çok düzenlilerdi. "Bu çok iyi." diye düşündü Sowtria "Disiplin bir askerin vasıflarından en önemlisidir." Subay Moran onların yanına geldi ve "Selam Tecrübesizler. Sizi ben çalıştıracağım. Daha demin de söylediğim gibi disiplinsizliğe kesinlikle tahammülüm yoktur; bunu asla unutmayın. şimdi ilk olarak size zırhınızı bağlamayı, kılıç ve baltalarınızı kalkanlarınızla beraber nasıl kullanmanız gerektiğini göstereceğim. Muhafızlık eğitimlerinde teorik olarak bilgi, anlamsız, manasızdır. Ben size yalnızca bir yol göstereceğim; siz savaşmayı uygulamalı olarak çalışarak, kendi kendinize öğreneceksiniz. şimdi beni takip edin." Yeni muhafızlar, adamı geniş odanın ortasına kadar takip ettiler ve etrafında bir çember oluşturdular. Subay konuşmasına devam etti "İlk önce size, Birlik'te yükselebileceğiniz rütbelerden bahsedeyim. Sizin gibilere, yani Birlik'e yeni katılanlara Tecrübesizler diye hitap ederiz. Bir aylık eğitimlerin ardından önce bir Er olmak için, sonra da bir Keskin olmak için bizzat benim tarafımdan uygulanacak olan sınava gireceksiniz." Konuşmasını bitiren adam etrafına baktı. İçini çekerek "Bunlardan birşey olmaz." diye düşündü; ama muhafız muhafızdı ve şu sıralar yeni muhafızlara gerçekten çok ihtiyaçları vardı. "şimdi zırhınızı bağlamayı öğreneceksiniz." dedi Subay Moran karamsar düşüncelerini kendinden uzaklaştırmaya çalışarak.

    Balmaran ve Sowtria gün boyunca, yeni öğrendikleri yöntemleri; hızlı bir şekilde zırh takıp, çıkarmayı, seçtikleri silahı -kılıç veya balta- kullanma tekniklerini ve silahlarıyla beraber kalkan kullanmayı uzun uzun çalıştılar. Balmaran ve Sowtria dışında öğrendiklerini pek fazla ciddiye almıyorlardı diğer Tecrübesizler. Bu da onların, subayın gözüne girmelerine neden oldu. Subay, Balmaran ve Sowtria'nın yanına gelip, çalışmalarını izledi. İkisi de seçtikleri silahı, Birlik'e yeni katılmalarına rağmen gayet iyi kullanıyorlardı; fakat silah-kalkan birlikteliklerinde biraz sorunları vardı. Subay Moran "Çok iyi gidiyorsunuz çocuklar." dedi çalışmakta olan ikiliye. Daha ilk günden böyle bir iltifatı hiç beklemeyen savaşçı ikili ise çok mutlu olup, kendilerini çalışmalarına daha fazla verdiler.

    **********


    "Eweryn Nightwind" diye seslendi beyaz cüppeler içindeki başbüyücü. Eweryn ayağa kalktı ve "Buradayım efendim." dedi. Eweryn de kolay bir şekilde Büyücüler Bölümü'nün Eğitim Odasını ikinci katta bulmuştu. O içeri girdikten kısa bir süre sonra ise yoklama başlamıştı; dolayısıyla daha kimseyle konuşamamış ve tanışamamıştı. şu anda da yoklamanın bitmesini bekliyordu. Büyücüler Bölüm Odası geniş bir odaydı. Odanın ön tarafında, üzerine yazı yazmak için siyah granitten bir blok bulunuyordu, bloğun üzerinde ise -muhtemelen geçen dersten kalma- büyü dilinde yazılmış birkaç sözcük göze çarpıyordu. Okuduktan sonra Eweryn bunun basit bir uyku büyüsü olduğunu hatırladı. Taş bloğun önünde, blokla tam bir tezat oluşturacak şekilde karbeyazı bir cüppe içinde; yaşlı olduğu beyazlamış saçından, sakalından ve kırışmış yüzünden belli olan bir büyücü oturuyordu. Beyaz cüppeli büyücü ayağa kalktı ve "Selam sizlere genç büyücüler. Ben Palian. Burada sizin başbüyücünüz olacağım. Siz, daha çaylak olduğunuz için, normalde yavaş yavaş ilerlemeniz lazım gelirdi; fakat biliyorsunuz ki savaş çok yakın, o yüzden yeterli zamanımız yok. Sizden istediğimiz tek bir büyü var, ateştopu. Bu, orta seviye bir büyü ve büyüyü yapanı -eğer sizin gibi çaylak ise- çok yoruyor. Aynı zamanda da ölümcül bir büyü bu, konsantre olduğunuz hedefin dışında, hedefin yirmi ayak uzağına kadar yayılıyor. Bu da en azından on-on beş goblin demek." dedi. Başbüyücü, genç büyücülere baktı. Hepsinin yüzünden yeni bir büyü öğrenecek olmanın verdiği sevinç okunuyordu; ancak herşey adamın söylediği kadar kolay değildi. "Unutmayın bu dönem oldukça sancılı ve acı verici olacak." diye devam etti büyücü. Adam acı ve sancı kelimelerini öyle garip bir şekilde vurguladı ki; Eweryn dahil ve daha birçok genç büyücünün gözü korktu. şu ana kadar yaptığı en "yokedici" büyü; büyü-oku olmuştu. Onu da çok uzun süre çalışarak, birçok gece uykusuz kalıp, birkaç kez uykusuzluktan bayılacak hale gelerek ancak öğrenebilmişti. Fakat şimdi, direkt olarak ateştopunu; ölümcül ve tehlikeli bir büyüyü öğreneceklerdi. Beyaz cüppeli başbüyücü genç büyücüleri hızlı bir şekilde süzdü ve ansızın "Taş bloğun üzerinde ne yazdığını bilen var mı?" diye sordu. Eweryn'in de dahil olduğu bir grup öğrenci ellerini kaldırdılar. "Yanıma gelin." diye emretti başbüyücü arkasını dönerek. Eweryn kısa bir süre sırasını bekledi; çünkü başbüyücü, genç büyücüleri teker teker yanına çağırıp, cevaplarını dinliyordu. Sıra Eweryn'e geldi ve elf kadın büyücünün yanına nazik adımlarla ilerledi. Yanına gelince "Merhaba güzel elf hanım" dedi Palian "siz ne düşünüyorsunuz bu büyü hakkında?" "Bence bu basit bir uyku büyüsü." diye cevapladı gayet sakin ve sessiz bir şekilde Eweryn. "Demek öyle..." dedi Palian düşünceli düşünceli "Tamam, yerine dönebilirsin." Hiçbir şey anlamamış halde yerine dönüp, oturdu Eweryn. Dersin geri kalanında başbüyücü öğrencilere, büyülerin o garip dilindeki sözcüklerini yazmaları için gerekli rulo parşömenleri, mürekkebi, tüy kalemleri ve büyüyü yapabilmeleri için gerekli büyü bileşenlerini dağıttı. Ardından da, kısa bir süre, büyü kelimelerinin telaffuzu üzerinde çalıştılar. Yaşlı başbüyücü, genç büyücüleri daha ilk günden sıkmak istememişti; zaten ileride yeterince sıkılacaklardı.

    Ders bittikten sonra, öğrenciler bölüm odasını yavaş yavaş terk ederken, Palian Eweryn'in de içinde bulunduğu dört kişiyi durdurdu. Geri kalan herkes sınıftan çıktıktan sonra, büyücü onlara dönerek konuşmasına başladı. "Sorduğum sorunun cevabını bilenler sizlersiniz. Bu da sizin diğerlerinden daha fazla büyü çalışmışlığınız ve bilginiz olduğunu ispatlıyor. Bu yüzden size -lafı da fazla uzatmadan- bir teklifte bulunacağım. Eğer isterseniz..." onları yılların yorgunu gözleriye büyük bir bilgelikle süzdü "sizi fazladan çalıştırabilirim. Çzellikle, savaş meydanında kullanabileceğiniz, basit ama hayli kullanışlı ve hayati önem taşıyan büyüler öğretebilirim. Bunun herkes için olmasını dilerdim; fakat bilirsiniz ki, herkes aynı hızda kavrayamayabiliyor. Bu da, bu kısıtlı zaman içinde, bize vakit kaybettirirdi. Neyse, cevabınız nedir?" Seçilmiş grup minnettar bir şekilde teklifi kabul ettiler. Aldığı yorumdan mutlu olan Palian "O zaman" dedi "yarından itibaren derslerden sonra burada fazladan çalışmaya başlıyoruz."

    **********


    Helmeper'in günü de Eweryn'inkinden farklı geçmemişti. Onların bölümbaşları da -Rahipler Bölümü'nün başına başrahip denirdi- yeni druid ve clericlere eğitim süreci içerisinde yapacakları, amaçları ve öğrenecekleri büyüler hakkında bilgi verdi. Yeni rahipler de, sayıca az; ancak oldukça güçlü büyüler öğreneceklerdi. Druid ve clericler, ortak olarak kutsama büyüsünü, druidler ise fazladan bir de etkileme büyüsünü öğreneceklerdi. Kutsama büyüsü; uygulandığı kişiye güç ve cesaret verir, onu dayanıklı kılardı. Etkileme büyüsü ise -druidler bu büyüyü genelde hayvanlar üzerinde yaparlardı- iradesi zayıf bir varlığı, büyüyü yapan kişinin denetimi altına sokardı, veya en azından bir düşmanın kendisine saldırmasını engellerdi.

    Rahipler Bölümü'nün eğitim şekli ise Büyücüler Bölümü'nün eğitim şekli ile farklılık gösterirdi. Büyücüler Bölümü'nde gün boyu büyüler çalışılırdı; Rahipler Bölümü'nde ise eğitimin yarısı boyunca büyüler, kalan yarısı boyunca da şifalı otlar üzerinde çalışılırdı. Genç rahipler, bu bölümde derin kesiklerden akan kanı durduracak, yara alan bölgeyi uyuşturup, acı ve ağrıyı kesecek türde şifalı ot karışımları hazırlamayı ve bu karışımları hazırlamak için gerekli malzemeleri Ansalon üzerinde nerelerde bulabileceklerini öğreniyorlardı. Helmeper çok sevinmişti; çünkü ilk defa druidliğin bu kadar itibarlı olduğu ve önem verildiği bir yerde bulunuyor, ilk defa bu işte uzman bir kişi tarafından eğitiliyordu. Palanthas'da insanlar, her türlü büyü kullanıcılarına bir şer tohumuymuş gibi bakar, onlardan nefret ederlerdi. Büyü kullanıcıları asla savaşçılar gibi hürmet görmezlerdi. "Aslında buraya gelmeyi ilk başta hiç arzu etmemiştim." diye geçirdi içinden genç druid "ancak şimdi anlıyorum ki, burası bana büyük bir tecrübe kazandıracak."

    **********


    Geron mutfak kapısından içeri girdi. İçeride birçok kişi yemek hazırlanmasıyla meşguldü. Mutfakta büyük bir telaş vardı. Herkes bir yerlere koşuşturuyor, kazanlar fokurduyordu. Sadece bu görüntü bile insanı yorup, telaşlandırmaya yetiyordu. İlk başta kargaşanın nedenini anlayamayan Geron daha sonra "Doğru ya. Saat öğleyi buluyor. Birlik'te de doyurulması gereken birçok muhafız bulunuyor." diye düşünüp, buradaki anormal hareketliliğinin nedenini anladı.

    Aslında bu mutfağın sıradan günlerinden biriydi. Tarrahn Muhafızlar Birliği'nde üç bine yakın muhafız vardı ve bu kadar kişiye üç öğün yemek vermek için de en az kırk kadar aşçı çalışıyordu mutfakta. "Burada yetkili bir kişi bulmam gerekiyor." diye düşündü Geron ve mutfakta gezinmeye başladı. İnsanlar kendilerini o kadar çok kaptırmışlardı ki işlerine, gezindiği yirmi dakika boyunca kendere kimse burada ne işi olduğunu veya kimi aradığını sormadı. Sonunda kahverengi saçlı, toplu bir kadını görünce durdu kender; çünkü bu kadının aşçı önlüğünde Balmaran ve Sowtria'nın zırhında bulunan işaretin -Tarrahn Muhafızlar Birliği'nin işaretinin- aynısı vardı. "Herhalde bu yetkili bir kişidir." diye geçirdi içinden Geron ve kadına yaklaşmaya başladı. Kadın, yanındaki adamlara yemekler hakkında emirler yağdırıyordu ve o kadar hızlı konuşuyordu ki, Geron onun bir gnom olup, olmadığından şüphe etti; ama bir gnom bu kadar uzun boylu olamazdı; bu kadın bir insanın ölçülerindeydi. Kender konuşmalara biraz kulak misafiri olduktan sonra kadının "çorbanın tuzu" ve "yemeğin biberi" hakkında birşeyler söylediğini anladı. Kadının etrafındakiler, emirleri aldıktan sonra, kender yavaşça kadının yanına yaklaştı ve utangaç bir halde "şey, beni burada çalışmam için gönderdiler." diye geveledi. Kadın biraz şaşırmıştı. "Yeni birinin çalışmak için geleceğini biliyordum; fakat bunun bir kender olabileceğini hiç düşünmemiştim. Aslında burada ilk defa bir kender görüyorum." diye itiraf etti toplu kadın, yine bir gnom gibi hızlıca konuşarak. Geron sessiz kalmayı tercih etti. "Neyse" diye devam etti kadın "başka ırkların damak tatlarına güvenmiyorum. O yüzden sen, pirinç ve patates çuvallarını içeri taşırsın ve akşamları da yemek dağıtımına yardımcı olursun." Kender bir hamal olarak çalışacağını öğrendiği için utanmış ve kızarmıştı; fakat bu iş ona verilmişti ve yapması gerekiyordu. İsteksizce başını salladı ve kadının işaret parmağıyla gösterdiği yere yürümeye başladı. Muhafızlar Birliği'nin çok eğlenceli olacağını düşünmüştü; ama bu düşüncesi şimdi kesinlikle değişmişti. Gün boyu çuval taşıyıp, akşamları yemek dağıtmak, özünde macera ve hayatı yaşayarak öğrenmek olan kenderlere göre değildi.

    Daha dört çuval taşımıştı ki, nefes nefese kalmaya başladı -ne de olsa kenderler Ansalon'a güçleriyle ün salmamışlardı. Beşinci çuvalı da içeri taşıdıktan sonra, kender aniden bu kadar iş yapmanın verdiği yorgunlukla olduğu yere çöktü. İçinden bir "Çfff!" çekti; ancak aynı anda sesli olarak da bir "Çfff!" duydu. İçinden geçirdiğini yanlışlıkla ağzından mı kaçırdı diye anlamaya çalışırken, bir kez daha, ama bu kez daha yorgun ve daha derinden gelen bir "Çfff!" duydu. Ses tam arkasından geliyordu. Kender arkasını döndü ve karşısında arkası dönük, kendi boylarında bir kişi gördü. Kender adamı incelerken -bir erkek olduğu giyinişinden belli oluyordu- adam bir anda arkasını döndü ve onunla göz göze geldiler. Bir süre sessiz kaldıktan sonra aradaki soğukluğu bozan konuşma Geron'dan geldi. "Merhaba, ben Geron, bir kenderim. Siz kimsiniz?" diye sordu kender. "Ben Ax, bir dağ cücesiyim." dedi artık bir cüce olduğu belli olan adam ve sonra "uzaktan akraba" ikili uzun bir konuşmaya başladılar. Geron konuşma sonunda cücenin niye "Çfff!"ler çektiğini anladı.

    Ax, Thorbardin'den -diğer cücelerden farklı olarak- gözü biraz yüksekte, şan, şöhrette olduğu için para kazanmak amacıyla ayrılmıştı; bunu da çok iyi kullandığı baltasıyla -öyle söylüyordu- paralı bir asker olarak yapacaktı. İş için Ansalon'un dört bir yanını dolaşırken, bir gün yolu Ergoth İmparatorluğu'na, Kuzey Ergoth'a düştü. Burada Muhafızlar Birliği'ni görünce "İşte bu!" demiş ve Birlik'e bir savaşçı olarak kaydolmuştu. Bir gece, bir Er olmak için sınava girdiği ve sınavı kazandığı günün gecesinde yapılan kutlamada cüce içkiyi "abartmış" -cüceler alkolden kolay kolay sızmazlar- sızmış ve doğal olarak geç uyanmıştı. Geç kaldığından dolayı da "disiplinli" subay Moran tarafından Savaşçılar Bölümü'nden atılıp, buraya; mutfağa yollanmıştı. Ax "disiplin" sözcüğünü oldukça iğneleyici bir biçimde söylemişti; belli ki disiplin hakkındaki düşünceleri subayınkilerle pek fazla örtüşmüyordu. İşte buna üflüyordu Ax. Bu "Çfff!" bir pişmanlık, geç uyanıpta, Savaşçılar Bölümü'nden atılmanın verdiği pişmanlığın üfüydü.

    Kender her ne kadar halinden memnun olmasa da, kendisi için bir arkadaş bulduğuna mutlu olmuştu. Artık Ax'la beraber hamallık yapmaları ona yorucu ve sıkıcı gelmiyordu. "Evet" dedi Geron kafasının içindeki bir soruyu kendi kendine yanıtlarmışcasına "iyi ki buraya gelme yönünde oy kullanmışım."

    Ve böylece geçti yolarkadaşlarının ilk günü. Hepsi şu anki hallerinden memnunlardı; ama ilerisi acı ve ıstırap dolu, karanlık gözüküyordu.

    Birlik'teki ilk günleri heyecanlı ve yorucu olmuştu. Bu yüzden, herkes bir an önce akşamın gelmesini, talimin bitmesini ve yaşadıklarını arkadaşlarıyla paylaşmak istedi; ancak zaman sanki onlara inat yavaş yavaş geçiyordu. Sonunda talimleri, eğitimleri ve hamallıkları bitti ve yolarkadaşları yemek odasına doğru yöneldiler. Balmaran ve Sowtria ilk gelenler olmuşlardı; ancak daha yemek dağıtımına bir saat vardı. Salonda kimse gözükmüyordu. Sowtria ve Balmaran salonun tenha köşelerinin birinde geniş, yuvarlak bir masa gözlerine kestirdiler ve oraya oturup, diğer arkadaşlarını beklemeye başladılar. İlk başta Eweryn geldi, sonra da, tam yemek saatinde Helmeper; fakat kender Geron'dan bir iz yoktu. Yemeği hep beraber yemek adetlerinden olduğundan, kenderi biraz daha beklediler. En sonunda kenderin gelmeyeceğinden emin olduklarında yemek sırasına geçtiler. "Herhalde Savaşçılar Bölümü'ne katılamayınca çok incindi ve biraz yalnız kalmak istedi." diye geçirdi içinden Sowtria. Her ne kadar Geron biraz ayakbağı olsa da çok iyi ve temiz yürekli bir kişiydi. Asla, ama asla, yolarkadaşları hakkında art niyetli düşünmezdi. Bu yüzden Sowtria Geron'u çok sever ve dostluğuna önem verirdi. Kenderin ortalarda gözükmemesi onun canını bir hayli sıkmıştı.

    Yemek sırası çok yavaş ilerliyordu ve bu da çok normaldi; çünkü üç bine yakın kişi aynı anda, aynı yerde yemek yiyordu. Yemek salonu ne kadar geniş olursa olsun, üç bine yakın kişiyi ağırlamakta güçlük çekiyordu. Ayrıca, yoğunluktan dolayı da sıra bir kuyruk gibi uzuyor ve salonun duvarlarında dolanıp, duruyordu.

    Sonunda yemek dağıtılan yere ulaşabilmişlerdi. Dağıtım görevlisi, Sowtria'nın önündeki adamın tasına iki kepçe koydu yemekten ve kadehini de ucuz şarapla doldurdu. Yolarkadaşlarından hiçbiri Birlik'te, Palanthas'da veya Birlik'e katılana kadar konakladıkları tavernada yedikleri kalite ve lezzette yemek beklemiyorlardı. Bir askeri birlikte yiyecek, içecek gibi ihtiyaçlara harcanan para her zaman en az seviyede tutulur ve böylece paranın çoğu silah, zırh ve malzemeye ayrılırdı. Aslında yemeklerin kötü olmasının bir nedeni daha vardı. Kötü yemek muhafızları hırçın ve saldırgan yapardı. Bu da savaş zamanı -şimdi olduğu gibi- işe yarayan bir vasıftı. Saldırgan ve hırçın bir muhafız, düşmanına çok az acıma duygusu gösterir ve aklı hep düşmanın kellesinde olurdu. Akşam yemeğini alan adam, dağıtımın yapıldığı tezgahtan, bir köşede, sakin bir şekilde yemeğini yiyebilmek için ayrıldı. Sowtria sabırsızlıkla -artık iyice acıkmıştı- tasını dağıtımla ilgilenen kişiye, ileriye doğru biraz eğilip, uzattı. İleriye doğru eğilmişti; çünkü görevlinin boyu biraz kısaydı. Ağzına kadar sıcak yemekle dolan tasını görevliden geri almak için tekrar ileri doğru uzandığında görevliyle göz göze geldi; görevli Geron'du. Sowtria oldukça şaşırmış ve üzülmüştü. "Eminim" diye düşündü Sowtria "böyle bir işte çalışmaktan kesinlikle hoşnut kalmaz Geron." Kender, şavaşçı adamın düşüncelerini altüst eden bir mutlulukla "Selam, Sow." dedi "şu dağıtım bir bitsin, hemen geleceğim yanınıza." Sowtria ikinci kez şaşkınlıktan afalladı. Kenderi böyle bir yerde çalışırken görmesi ayrı, kenderin bundan mutlu olması da apayrı bir şaşkınlık yaratmıştı onda. "Böyle bir durumda Geron üzgün, en azından sıkılmış olmalıydı." diye düşündü Sowtria; ama aslında kenderin mutlu olmasına sevinmişti bir yandan da. "Kenderler" diye mırıldandı kendi kendine "anlaşılmaz yaratıklar."

    Yolarkadaşları yemek dağıtımını yapan kişinin Geron olduğunu görünce çok şaşırdılar ve kender de hepsine işi bitince yanlarına geleceğini; ancak onların kendisini beklemeden yemeğe başlamalarını, kibarlıkla -yemeği hep beraber yemenin adetleri olduğunu bildiğinden- söyledi. Bu cevap üzerine yolarkadaşları Sowtria'nın tutmuş olduğu masaya doğru yöneldiler ve yemeklerini yemeğe başladılar. Yemek ne kadar kötü olursa olsun, aç oldukları için çok lezzetli geliyordu. Onlar yemeklerini yerken, dağıtım işini bitiren Geron da elinde yemek tasıyla ve içki kadehiyle onlara katıldı ve sohbetleri başladı.

    Yemeklerini yerken -Helmeper dışında- hepsi, gün boyunca yaptıklarını anlattı. Balmaran'ın, Subay Moran'ın bizzat kendisinin, onu ve Sowtria'yı övdüğünü kibirli bir şekilde söylemesi üzerine Eweryn de, böbürlenerek kara granit bloğun üzerinde yazan büyünün ne olduğunu kendisinin bir bakışta anladığını ve başbüyücünün gözüne girip, artık, dersten sonraları, fazladan çalışacağını dile getirdi. Geron'un neden bu kadar mutlu olduğunu merak eden Sowtria, kenderin yaptığı kısa konuşmadan sonra olayın aslını öğrendi. Kender, kendine bir arkadaş bulmuştu. Bu duruma sevinmişti Sowtria; en azından sıkılmayacaktı kender Birlik'te.

    Saatler ilerleyip de, artık konuşacak birşey kalmayınca, yemek ve içkinin de yarattığı ağırlıkla, yolarkadaşları odalarına -daha çok yataklarına- gitmek için henüz masadan ayrılmamış olanlardan izin istediler. Sonunda sadece Balmaran ve Sowtria kalmıştı masada. Sowtria dalgın bir şekilde, odanın diğer ucunda yanmakta olan şömineye bakıyordu; belli ki birşeyler düşünüyordu. Balmaran böyle zamanlarda, Sowtria'yı rahatsız etmez ve onun dalgın halinden kurtulup, herhangi birşey söylemesini beklerdi. Nitekim öyle de oldu. Sowtria bir süre şömineye baktıktan sonra aniden, kötü bir kabustan uyanır gibi irkilerek kurtuldu dalgınlığından. Yüzü oldukça solgun gözüküyordu. "İyi misin?" diye sordu Balmaran endişeli bir ses tonuyla. "Evet, evet. İyiyim ben." dedi Sowtria kendi dediğine kendisi bile inanmayarak. "şimdi, gidip biraz dinlenelim." Savaşçı ikili gün boyu yorulmuş muhafızların horultularının yükseldiği koridordan ilerleyerek odalarına ulaştılar ve yataklarına uzandıktan kısa bir süre sonra derin uykuya daldılar.

    Günler günleri, haftalar haftaları izledi ve böylece bir aydan biraz daha az bir zaman talimlerle ve eğitimlerle göz açıp, kapayıncaya kadar geçti. Yolarkadaşları eğitim için kısa sayılabilecek bu süre zarfında, oldukça geliştirmişlerdi kendilerini. Balmaran kılıcını, Sowtria ise baltasını kalkanıyla beraber oldukça ölümcül bir şekilde kullanıyor, Eweryn ateştopu büyüsüne tamamen hakim olmuş; kendini başbüyücü Palian'ın ona fazladan öğrettiği kalkan büyüsü üzerinde geliştiriyor ve Helmeper de kutsama ve etkileme büyülerini ezberlemiş, şifalı ot karışımlarının kıvamını tutturmaya çalışıyordu. Geron ise hergün rutin bir şekilde çuvalları ve taşınması gereken diğer şeyleri istenilen yere taşıyor, ara sıra -işten boş zaman kalırsa- yeni arkadaşı Ax'a yaşadığı maceralardan bahsediyordu. Zaman hızla geçiyor, zaman geçtikçe de güneyde bir gölge sessiz ve tehditkar bir şekilde büyüyordu.

    Yolarkadaşları Tarrahn Muhafızlar Birliği Binası'dan dışarı nadiren ve yalnızca -sadece o gün dört saatliğine izinleri olduğu için- pazar günleri çıkıyorlardı. İnsanlar, yolarkadaşları Birlik'e katılmadan önceye göre daha da huzursuz ve moralsiz görünmelerine rağmen; artık birer muhafız oldukları zırhlarından, cüppelerinden ve önlüklerinden belli olan "yabancılardan" kaçmıyor; aksine onlara yiyecek ve içecek şeyler ikram ediyor, yardım ediyor ve onlara şükrediyorlardı. Bunu gören yolarkadaşları gururlandılar ve yaptıkları işin ciddiyetini ve kutsallığını bir kez daha anladılar.
    Back to top View user's profileSend private messageICQ Number
    sowtim
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Mar 03, 2004
    Posts: 232
    Location: Ä°st

    PostPosted: Thu Mar 11, 2004 3:28 pm Reply with quoteBack to top

    Tarrahn Muhafızları - Bölüm 4


    Bir gün, -Balmaran ve Sowtria'nın bir Er olmak için sınava gireceği günden bir gün önce- yolarkadaşları hep beraber kahvaltılarını yapmak için yemek salonuna giderken, Subaylar Odası'nın önünden geçtiler. Subaylar Odası'ndan sesler yükseliyordu. Sowtria'nın anladığı kadarıyla, konuşanlardan biri, kendi bölümbaşları Subay Moran'dı. Biraz dinledikten sonra subayın "Osbonoren alındı." dediğini duydular. Sowtria "Osbonoren... Tavernacının bize bahsettiği şehir; alındıktan sonra sıranın Tarrahn'a geleceği şehir." diye düşündü ve ardından arkadaşlarına baktı. "Herhalde onlar Osbonoren'in neresi olduğunu unuttular." diye geçirdi aklından; çünkü arkadaşları, suratlarında en ufak bir ifadeden yoksun bir halde, sıradan bir konuşmayı dinliyormuş gibi görünüyorlardı. Tam bu sırada Helmeper'in ona baktığını gördü Sowtria. Helmeper'in gözlerindeki tedirgin bakışları fark edince, druidin de olayın farkında olduğunu anladı. Kafasını arkadaşlarının olmadığı bir yere çevirdi. Onlara bu kara haberi söylememesi en mantıklı şey olurdu; çünkü rahatsız olabilirlerdi. Dahası; savaş haberlerini ağızlarından kaçırıp, -özellikle Geron- bütün muhafızları paniğe sürükleyebilirlerdi. Sowtria "Hadi devam edelim. Geç kalacağız." dedi arkadaşlarını odanın önünden uzaklaştırmaya çalışarak. Yolarkadaşları biraz uzaklaşmışlardı ki, yine Subay Moran'ın sesini duydular. "Nerede bu kahrolası Solamniya şövalyeleri?" diye bağırdı adam sinirli bir şekilde. Sowtria bu sözleri duymamazlığa gelerek yoluna devam etti; eğer aniden dursaydı; arkadaşları birşeylerin ters gittiğinin farkına varabilirlerdi. Çte yandan, subayın sözleri Sowtria'ya, unuttuğu bir düşünceyi hatırlamasına neden olup, onu oldukça rahatsız etti. Solamniya şövalyeleri neden çağırıldıkları halde burada değillerdi?

    Ertesi gün, Sowtria ve Balmaran, diğer bütün Tecrübesizler gibi şafak vakti kalktılar. Bugün bir Er olmak için bizzat Subay Moran'a karşı savaşacaklardı. İkisinin de içi kıpır kıpırdı; fakat Balmaran bunu daha fazla belli ediyordu. Sowtria, bir grubun -gayri resmi de olsa- lideri olmanın verdiği ciddiyetle, her zaman olayların ipini elinde tutmak için sakin duruyordu.

    Sowtria ve Balmaran, kahvaltılarını Tarrahn'a geldiklerinden beri ilk kez yalnız başlarına yaptı. Yanlarında, yalnızca Savaşçılar Bölümü'nün diğer Tecrübesizler'i vardı. Herkes, heyecanın yarattığı bir iştahsızlıkla yemeklerini yemeğe çalışıyor; fakat çoğu başarısız olup, günlük olağan kahvaltıları olan peynir ve peksimetten birkaç ısırık aldıktan sonra, yemeği bırakıyor ve Savaşçılar Bölümü'nün yolunu tutuyordu. Bu durumu bozan tek kişi Balmaran'dı. Savaşçı adam, her sabah yaptığı gibi koca peksimet dilimlerinin üzerine peynir koyup, afiyetle yiyordu. Ancak Sowtria dahil hiç kimsenin doğru dürüst birşeyler yemediğini fark edince, yemeği kızararak bıraktı. Balmaran'ın yemeğini bitirdiğini düşünen Sowtria, arkadaşına da aynısını yapmasını işaret ederek, ayağa kalktı ve savaşçı ikili, bölüm odalarına gitmeye başladılar.

    Bölüm odasının kapısından içeri adımlarını attılar. İçeride, yaklaşık yetmiş kadar Tecrübesiz, eğitmenleri olan Subay Moran'ın etrafında toplanmışlardı. Subay, elindeki parşömene birşeyler yazıyor ve gelenleri masanın üzerindeki yoklama kağıdına işaretliyordu.
    Herkes içeri girdikten kısa bir süre sonra, Subay Moran oturduğu yerden ayağa kalktı ve etrafında çember şeklinde bir sıra oluşturarak dizilmiş öğrencilerine baktı. "Oldukça kolay bir sınav olacak." diye söze başladı subay. "Sınavda bir üst seviyeye geçip geçmeyeceğinizi belirleyecek tek husus; benim, sizin üzerinizde avantaj sağlayana kadar, sizin bana yapacağınız başarılı hamlelerin sayısı olacak. Yani benim kılıcım -tahta kılıcını havaya kaldırdı- size dokunana kadar, kaç kere hamle yaptığınız önemli. Rütbenizi yükseltmek için en az dört kez hamle yapmalısınız. Kalkanımın geri çevirdiği ataklar da sayılacak; fakat kalkandan geri dönen ataklarınızın sizi dezavantajlı bir duruma sokacağını unutmayın. Herşey gayet açık olduğuna göre artık sınava başlayabiliriz." Subay, biraz önce üzerinde işaretleme yaptığı parşömenine uzandı ve sırayla, öğrencileri, sınavlarını almaları için teker teker yanına çağırdı. Sırası gelen savaşçı, önceden belirleyip, uzmanlaşmak istediği -balta veya kılıç- silahın tahtadan olanını ve bir de kalkan alıp, eğitmeninin yanına gidiyordu.

    Sınavı ilk olanlar, daha düzgün bir iki hareket bile yapamadan, subayın sert kılıcını tenlerinde hissederek elendiler. Bunlar, Sowtria'nın ilk gördüğü günden beri hoşlanmadığı maceracı tiplerdi. Hiçbir şeyi umursamadıkları gibi, sınavda elenmeyi de umursamayarak sırıtmışlardı arkadaşlarının yanlarına dönerlerken.

    Sonra Gard kalktı. Gard diğerleri gibi vurdumduymaz biri değildi. O; Sowtria ve Balmaran gibi, icra ettiği işe önem veriyor ve daha iyi olabilmek için sürekli çabalıyordu. Savaşçı üçlü kısa bir süre önce tanışmışlar; fakat görüşleri, çabaları, ve hedefleri aynı olduğu için, kısa sürede kaynaşmış ve arkadaş olmuşlardı. Gard eğilip, yerden tahta bir balta ile kalkan aldı. Subayın yanına gidip, selam verdi. Subay "Tamam. Başla." dedi ve Gard'ın sınavı böylece başladı.

    Gard temkinli bir şekilde olduğu yerde, kalkanını önünde tutarak bekliyordu. Subay, ona doğru bir hamlede bulundu. Gard bu hamleyi baltasının sapıyla, omzu üzerinde durdurdu. şimdi hamle yapma sırası ondaydı. Ani ve atik bir hareketle, baltasını eğitmeninin karnına indirmeye çalıştı. Subay usta bir hareketle atağı engelleyip, Gard'ın baltalı elini sağa ittirdi. Bir an için savunmasız kaldı Gard ve subay da kılıcını tüm gücüyle onun üzerine indirmeye başladı. "Elendi..." diye düşündü Sowtria "Yazık olacak." Ancak subayın kılcı Gard'a dokunmadı, dokunamadı. Savaşçı adam sol eliyle subayın kılıç tutan elini bileğinden kavramıştı. Subay kendini kurtarıp, geriye çekildi. Bu sırada da Gard kendini toparladı. Genç adam subaya doğru sert bir hamle yaptı. Subay Moran saldırıyı kılıcıyla engelledi. Eğitmen ile öğrencinin gözleri birbirine kenetlendi. "Kazanmalıyım" diye düşündü Gard "Babama verdiğim sözü tutmalıyım." Bundan sonra Gard, sanki kutsal bir aura onu sarmalıyormuş gibi güçlenip, cesaretlendi ve subaya bir hamlede bulundu. Subay kötü bir durumda bu atağı biraz zorlanarak savuşturdu. Daha subay toparlanamadan Gard bir atakta daha bulundu; subay bundan da geriye doğru sıçrayarak kurtuldu. "Dur!" diye gürledi tecrübeli adam tok sesiyle "Sınavı geçtin. Artık bir Er'sin." Gard hocasına selam verdi ve arkadaşlarının yanına dönmek için izin istedi.

    Sowtria, Gard'ın gözlerindeki ışıltıyı yakaladı. Bunlar sevinç ışıltılarıydı. "Herhalde bunun Gard için ayrı bir önemi ve manası var." diye düşündü Sowtria; ilk kez Gard'ı, bu kadar mutlu ve huzurlu görüyordu.

    Sıra şimdi Balmaran'daydı. Adam ayağa kalktı ve subayın masasından bir kılıç ve bir kalkan kaptı. Eğitmenine verdiği şövalye selamıyla sınavı başladı.

    Balmaran hareket etmiyordu. Hamlesindeki en ufak bir denge bozukluğunun, en ufak bir hatanın, onu karşısındaki rakibine, Kuzey Ergoth İmparatorluğu için savaşa girip, birçok düşmanı öldüren tecrübeli hocasına karşı, dezavantajlı duruma düşüreceğinin farkındaydı. Bir çember halinde dizilip, yere çökmüş Er adaylarından bir sabırsızlık mırıltısı yükseldi. Bu mırıltı Balmaran'ı baskı altından tutuyor ve ileri adımını atması için onu kışkırtıyordu. Balmaran kılıcını ve kalkanını bir aylık eğitimlerde öğrendiği gibi tuttu önünde ve eğitmenine doğru ilk hamlesini yaptı. Balmaran'ın hamlesini rahat bir şekilde kalkanıyla engelledi subay. Balmaran, bütün gücünü verdiği saldırının ani ve usta bir şekilde kesilmesiyle kılıcını elinden düşürdü. şimdi çok kötü bir durumda kalmıştı. Eğer Subay Moran'ın kılıcı ona dokunursa, elenecek ve bir ay daha "Tecrübesiz" olarak aldığı eğitimin aynısına tabi tutulacaktı. Balmaran tahta kılıcına uzanmak için kendini yere attı. Subay, koca gövdeli adamın bu ani hareketi karşısında şaşırdı; ama bu şaşkınlığını kısa sürede üzerinden atıp, kılıcını güçlü; ancak ani bir tepki karşısında da istenmeyen bir duruma düşmemek için temkinli bir halde öğrencisinin üzerine indirmeye başladı. Hocasının şaşkınlığı Balmaran'a yeterli zamanı sağlamıştı. Adam, kılıcını kavrayıp, onu elemek için göğsüne doğru inen kılıcı seri bir hareketle kendinden uzaklaştırdı ve ayağa kalktı. Birbirlerine bakıyorlardı subay ve Er adayı. Salondaki herkes nefesini tutmuş, şimdi ne olacağını merak eden yüz ifadeleriyle, arkadaşlarına bakıyorlardı. Bir anda, ikisi de fırlayıp birbirlerine hamle yaptılar. Tahtanın tahtaya vurma sesi duyuldu. Balmaran'ın ve Subay Moran'ın silahları birbirlerine kenetlenmiş bir halde duruyor, ve güçlü adamlar da üstünlük sağlamak için tüm güçlerini silahlarına veriyorlardı. Ama eşitlik bir türlü bozulmuyor, kimse birbiri üzerinde bir üstünlük sağlayamıyordu.

    Kenetlenme kısa bir süre daha devam etti. Bu süre zarfında taraflar, cüce işi yontma taşlar gibi kaskatı durmuşlardı. Ara sıra çıkan bir gıcırtı sesinden, iki adamın da silahlarına ne denli büyük bir güç verdikleri anlaşılıyordu. Subay, kılıcını aniden indirdi, meraklı gözlerin bakışları altında "Ben seni alt edemedim. Bu demek oluyor ki, senin gücün en az benimki kadar ve gücü benim kadar olan biri çoktan bir Er olmayı hak etmiştir." dedi. "Sınavı geçtin." Bu beklenmeyen başarı karşısında Balmaran, ilk başta şaşırdıysa da, hemen kendini toparladı ve kibirli bir edayla yerine yürüyüp, Sowtria'nın yanına oturdu.

    Sowtria ayağa kalktı, sıra ondaydı. Balmaran ona, onu rahatlatan bir halde gülümsüyordu. "Sınavı geçmeliyim." diye düşündü Sowtria. "Onların lideriyim ben. Balmaran'ın gerisinde kalmam doğru olmaz." Bu düşüncelerle savaşçı adam, oturduğu yerden, tahtadan silahların olduğu masaya kadar olan kısa mesafeyi geçmişti. Uçları kıymıklanmış bir balta ile, ortası darbelere maruz kalmaktan aşınmış bir kalkan aldı. Sowtria onu bekleyen eğitmeninin yanına gitti ve selamını verdi. Subay "Tamam. Başla." dedi ondan öncekilere demiş olduğu gibi ve genç savaşçının rütbesini belirleyecek olan sınav böylelikle başladı.

    Sowtria da, Balmaran gibi hareketsiz kalmayı tercih ediyordu. Tecrübeli subayın, onun en ufak bir hatasını affetmeyeceğini ve onu, gözünün yaşına bakmadan -her ne kadar iyi bir savaşçı olduğu söylediyse de- eleyeceğini gayet iyi biliyordu. Ancak bildiği bir diğer şey ise, bu hareketsizliğin sonsuza dek süremeyeceğiydi.

    Aslında Sowtria kendine bir strateji geliştirmişti. Subaya karşı sürekli savunmada kalacak, böylece darbe alma riskini en aza indirmiş olacaktı. Eğer subay ataklarında bir hata yapar ve açık verirse -ki Sowtria buna pek fazla ihtimal vermiyordu- gerekli dört hamleyi tamamlayabilmek için hızlı bir şekilde saldıracaktı hocasına. "Tek şansım bu." diye düşünmüştü genç Er adayı "Ancak böyle Er'lik mertebesine ulaşabilirim."

    Kısa bir süre sonra, yine her zaman olduğu gibi ilk atak subaydan geldi ve bunu birçoğu izledi. Sowtria, adeta kabuğuna çekilmiş bir kaplumbağa gibi, zırhının arkasına sinmiş, atakları baltası ve kalkanıyla savuşturuyordu. Ne Sowtria bir hata yapıp, darbe yiyor; ne de subay saldırılarında kusur edip, kendini kötü bir durumun içine sokuyordu. Salonda yine mırıldanmalar duyuldu Balmaran sınavdaykenkilere benzer; ama bu seferki mırıltılar kaynaklarını muhafızların sıkılmış canlarından ve memnuniyetsizliklerinden alıyorlardı. Bu kafa karıştırıcı sesler, insanı ister istemez bir etkiliyor, bir şeyler yapmaya zorluyordu. "Balmaran da herhalde aynı şeyleri hissetmişti." diye geçirdi içinden Sowtria, aynı zamanda bir hüsranla sonuçlanan savaşçı arkadaşının ilk atağını düşünürken "Mantıklı olmalıyım."

    Subayın onlarca sınavda kullanılmaktan incelmiş ve hafiflemiş tahta kılıcı, Sowtria'nın baltasının sapını ve kalkanını bir süre daha aşındırdı. Artık mırıltılar yüksek uğultulara dönüşmüş, Sowtria'yı bir muhafız olamayacak kadar korkak olmakla suçluyordu. Sowtria kendi içinde büyük bir savaş veriyordu. Mantığı; ona mevkini korumasını, savunmaya devam etmesini, subayın er geç hata yapacağını; kalbi ise bu kadar korkaklığın artık yettiğini fısıldıyordu kulağına. Yüreğinin aklına galip gelmesiyle, Sowtria ileri doğru atıldı. Artık istediği tek şey sınavın bir an önce bitmesiydi; sonuç ne olursa olsun. Baltasını kafasının üzerinde kaldırdı ve tüm gücüyle eğitmenin üzerine indirdi. Subay omuzunun üzerinde kesti öğrencisinin atağını. İstemediği bir duruma düşmemek için geriledi Sowtria ve önceden düşündüğü gibi ikinci saldırısını da hızlı bir şekilde yaptı. Bu kez baltasını yatay bir şekilde Subay Moran'ın göğsünü hedefleyerek savurdu Sowtria. Subay bu atağı da ince, hafif kılıcıyla engelledi. Sowtria'nın yüreğinde bir umut ışığı oluşmaya başladı. Sadece iki hamlesi daha kalmıştı. İyimser düşüncelere kendini fazla kaptıran savaşçı adam, üzerine inmekte olan kılıcı çok geç fark etti ve kendini ancak yere atarak kurtarabildi. Çzerinde taşıdığı herşey etrafa saçılmasına rağmen, genç muhafız baltasını ve kalkanını hala sıkıca tutuyordu. Yüzünde, dengesiz bir halde yere atlamasından dolayı derin çizikler açılmış, burnundan ise ince bir şerit halinde; dudaklarından ve çenesinden geçerek eğitim odasının desenli taşlarının üzerine dökülen, koyu kırmızı renkte kan damlıyordu. Sowtria refleks olarak, üzerine gelebilecek herhangi bir saldıya karşı kalkanını üzerinde tutmuştu. Bu, oldukça yerinde bir hareket olmuştu; çünkü subay, kılıcını bütün gücüyle Sowtria'nın üzerine indirmeye çalışmış; ancak atağı, önüne birden çıkan kalkana isabet etmişti. Çarpmanın etkisiyle -zaten yere düştüğü için uyuşmuş olan- eli boşalmış ve kalkanı uzanamayacağı bir yere fırlamıştı. Gözleri kapalı olan Sowtria, sol elindeki baltayı tekrar, gayri ihtiyari savurdu. Tahtanın tahtaya vurma sesiyle gözlerini açtı savaşçı adam. Subayın kılıcı hızlı; fakat öğrencisini acıtmayacak bir şekilde aşağı iniyordu. Sowtria sola doğru yuvarlandı. Subayın kılıcı taşlara çarptı ve uzun yıllar boyu aşınmış olduğu yerden ikiye ayrıldı. Subayın bu beklenmeyen olay karşısındaki şaşkınlığını fırsat bilerek ayağa kalktı Sowtria ve ona sınavı geçirecek son hamleyi hafif bir acı verecek bir hızla indirdi eğitmeninin kaburgalarına baltasıyla. Subay Moran ilk başta çok şaşırmış gibi göründüyse de kısa sürede düzeldi ve "Sınavı silahını bana dokundurarak bitiren nadir kişilerden biri oldun." dedi gözlerinin gizleyemediği bir hayranlıkla "Artık bir Er'sin."

    Sowtria selamını verdikten sonra yerine dönerken, eğitim odasının kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. İçeri; yüzü kızarmış, nefes nefese bir muhafız girdi. Subay Moran "Ne istiyorsun muhafız?" diye gürledi öfkeyle "Eğitim derslerinin bölünmesinden hiç hoşlanmadığımı bilmiyor musun?" İçeri giren adam, cevap veremeyecek kadar nefessizdi; belli ki uzun bir mesafeyi koşarak geçmişti. Adam elleri dizlerinde ileri doğru eğilerek kısa bir süre dinlenip, nefes alış verişini kontrol altına almaya çalıştı. Nihayet normalleşince nefesi "General..." dedi "General'den haberlerim var. Seferberlik ilan edildi. Goblin orduları geliyorlar." Salonda kısa bir süre sessizlik oldu. Duyulan tek ses, kara haberleri getiren muhafızın hırıltılı nefes alıp verişiydi. Ardından herkes yüzlerini bir açıklama beklercesine Subay Moran'a döndü. Subay türlü desenlerle kaplı yere dalgın bir halde bakıyordu. "Goblinler..." dedi "geliyorlar."
    Back to top View user's profileSend private messageICQ Number
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.72 Saniye