Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: oralujyb
    Bugün: 33
    Dün: 23
    Toplam: 90362

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1735
    Üye: 0
    Toplam: 1735

    FrpWorld.Com :: View topic - Gerçekler
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Gerçekler View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    Edmond
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 03, 2006
    Posts: 5509
    Location: Ã?anakkale

    PostPosted: Sun Dec 12, 2010 9:39 pm Reply with quoteBack to top

    Sımsıkı elini tutuyorum onun, yanımda olarak o da beni hayatta tutuyor aslında.

    Seni asla bırakmayacağım, ne olursa olsun...

    Bunu söylerken gözlerinin içine bakamıyorum, ama yalan söylediğimden değil, çünkü söylediklerim gerçek. Gözlerinin içine bakamıyorum çünkü korkuyorum, kendimden mi? Belki de. Neden korktuğumu ben de bilmiyorum aslında.

    Karşımda Gelibolu duruyor. Çanakkale Boğazı'nın akıntısını seyrediyorum, durgun görünen bir deniz ama dikkatli bakınca akıntı anlaşılıyor.

    Bu deniz gerçek mi? Gerçek diyorlar. Peki bunu gerçek yapan şey ne? Benim ona baktığımda hissettiğim ürperti mi, yoksa elimi değdirdiğimde elimdeki üşüme ve ıslaklık duygusu mu?

    şevval'in gözlerine bakıyorum.

    Biliyorum beni bırakmayacağını... Seni seviyorum.

    Ben de onu seviyorum, ama nedense bu içimdeki korkuyu daha da artırıyor. şevval'in ses tonu biraz daha yumuşuyor:

    Korkma, asla gitmeyeceğim.

    Korktuğum o değildi benim.

    Ya ben gidersem? Ya olur da vazgeçersem?

    şevval gülümsüyor, denizdeki dalgaların köpürmesi gibi sanki, ya da bu sonbahar gününde bulutların gökyüzünü kapatıp yaptıkları dans gibi.

    Beni seviyorsun, sevdiğini biliyorum. Vazgeçmeyeceğini de. O yüzden korkma.


    """"""""

    şevval ile bir kütüphanede tanışmıştım. Esmer bir kızdı. Ben bir kitap okuyordum o sırada. Hangi kitaptı? Kahretsin, hatırlayamıyorum. Çnemli miydi ki sanki?

    Kitabın son sayfası sandığım yere gelmiştim ki yanıma geldi. Kitabın son 10 sayfasının eksik olduğunu söyledi. İstersem anlatabilirmiş, zaten pek bilinen bir kitapta değildi. Anlattı, şimdi düşünüyorum da, muhtemelen yanlış anlatmıştı.

    Daha sonra telefon numarasını aldım. Ve kordonda bir çay bahçesinde buluştuk. Koca gün boyunca sadece kitaplardan konuştuk. Çok ilginçti ki kitap zevkimiz tam olarak aynıydı. Okuduğum bütün kitapları okumuştu. Kültürlü birisine benziyordu.

    Onu sevdim. Yaklaşık bir yıldır ilk kez bir kıza bağlanıyordum. Geçirdiğim trafik kazasından beri. Annemi, babamı ve kardeşimi kaybedişimden beri. O kazada sadece başımdan yaralanmıştım şans eseri, o da çabucak geçti. Ama o kazada sinirlilik gibi bir huya sahip olmuştum. Bu da o zamanki sevgilimden ayırmıştı tabiî beni.

    Emre ve Furkan, en yakın iki arkadaşım. Bir kızla olduğumu duyunca benden çok sevinmişlerdi. İkisinin de sevgilisi vardı. Aslında Emre günübirlik ilişkilerin peşinde koşuyor, Furkan'sa ümitsiz bir şekilde, sevgilisi olan bir kızın.

    Ama onların sevinci de, benimki de kısa sürdü.


    """"""


    Gerçeklik nedir? Bu soruyu sormak istiyorum öncelikle.


    Ama her ne kadar çevremdeki insanlar, en yakın arkadaşlarım bile bana şevval'in bir halüsinasyondan ibaret, yalan olduğunu söyleseler de biliyorum. şevval gerçek.





    Devam edecek....

    _________________
    I always knew I was a star And now, the rest of the world seems to agree with me.

    The reason we're successful, darling? My overall charisma, of course.

    I never thought of myself as the leader. The most important person, perhaps.

    -Freddie Mercury
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteYahoo MessengerMSN Messenger
    Edmond
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 03, 2006
    Posts: 5509
    Location: Ã?anakkale

    PostPosted: Mon Dec 13, 2010 4:39 pm Reply with quoteBack to top

    şu yüzümdeki sırıtış da gitmedi gitti. Hani insanlar psikatriste gidiyor olduğumu bildiği için, tümden deli diyorlar güldüğümü görünce.

    Ama ne yapayım yani? Komik. Tedavi istemeyen bir hastayım belki de? Her ne kadar hastalık dedikleri şey eğer mutlu olmaksa, o zaman sağlığın ne manası olduğunu sorsam da, tedavi istemeyen bir hastayım yine de. Devletin beni tımarhaneye kapatmasının tek sebebi arkadaşlarımın zararsızdır şeklinde belirtmesi beni. Devlet de ağır şizofreni hastalığına sahip olmama rağmen tımarhaneye kapatmamak için, düzenli olarak psikiyatriste gitmem şartını koydu.

    Komik olan ne mi? Psikiyatriste kendimi tedaviye karşı koymak için hazırlayarak gitmem. şevval'in söylediğine göre hiç korkmama gerek yok, ben onu zaten asla unutamayacak kadar çok seviyorum.

    Ama korkuyorum, onu kaybetmekten, ya olur da doktor bir şekilde bana onu unutturursa diye? O zaman ben biterim.

    Çünkü kim ne derse desin, o benim sevgilim, bir yalan mı? Tartışılır, ama eğer bir yalansa, ve hatta yanlışsa, ben doğru olmak istemiyorum. Haklı olmak istemiyorum. Mutlu olmak istiyorum. Bir yalana bağlanarak mı? Belki de. Eğer gerçek dediğiniz şey sizi mutsuz ediyorsa, niye ona bu kadar takılıkalıyorsunuz?

    şurada beklemeyi seviyorum. İnsanlar doktorun odasına giriyor, çıkıyor, sırası gelmeyenler bu garip, yazın ortasında bile buz gibi olan taburelerde bekliyor. Kimisinin kendisi hasta -artık ne demekse hastalık?- kimisinin çocuğu.

    İçeri girdikten sonra her seferinde ilk dikkat ettiğim sağ tarafta duran akvaryum, ve ona bakması zorunlu olan bir koltuk oluyor. Herhâlde balıkların var psikoloji üzerinde iyi bir etkisi. Ama bu neyi değiştirecek?

    Hoşgeldiniz İsmail bey.

    Sesindeki mutluluk gözlerimi yaşartacak neredeyse, ne kadar gerçekçi çıkıyor sesi. Ama o adamın hayatını biliyorum. Eşinden ayrılmak üzere. Acı, ama gerçek.

    "Hâlâ görüyor musunuz halüsinasyonları?"

    Gülüyorum.

    Maalesef öyle bir halüsinasyon var ki, kurtulamıyorum.

    Doktorun gözbebeklerinin büyüdüğünü görebiliyorum. Gözlerimi akvaryumda tutmama rağmen. Bir his olmalı bu.

    Yeni bir halüsinasyon mu yoksa?

    Hayır, devletin şart koştuğu bir şey, bir doktor.

    Doktor bozuluyor.

    Benim gerçekten halüsinasyon olduğuma inanmıyorsunuz değil mi?

    Neden inanmayayım, sizi gerçek yapan şey ne?

    Doktorun ağzının kenarlarının hafifçe yukarı kıvrıldığını fark etmek güç değil. Çne geçtiğine inanıyor.

    Çünkü bakın, hastanedeki bütün insanlar, hatta sizin dışınızdaki milyarlarca insana sorarsanız, benim gerçek olduğumu söyleyebilirler size, ama peki hayali aşkınız için de öyle mi?

    Çevremde milyarlarca halüsinasyon olmadığını nereden bilebilirim? Belki de bu hastane aslında yok? Bana bunun olmadığını söyleyebilir misiniz?

    Doktor bozuluyor.




    Devam edecek...

    _________________
    I always knew I was a star And now, the rest of the world seems to agree with me.

    The reason we're successful, darling? My overall charisma, of course.

    I never thought of myself as the leader. The most important person, perhaps.

    -Freddie Mercury
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteYahoo MessengerMSN Messenger
    Edmond
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 03, 2006
    Posts: 5509
    Location: Ã?anakkale

    PostPosted: Tue Dec 14, 2010 9:02 pm Reply with quoteBack to top

    Anlayamıyorum neden insanların bu kadar katı olduğunu. Hani senin inanmadığın bir şeye, başkası inanıyor diye o kişiyi deli ilan etmek ne kadar zekicedir ki?

    Hem ben şu an mutluyum. Hayatımda hiç olmadığım kadar. Ve bana bunun için deli diyorlar, mutlu birisine deli diyen birisi ne kadar zekidir?

    Hayatta bazı şeyler hiç değişmiyor zannederdim. Fakat insanlar çok değişiyor. Bir ben çocuk ruhlu kaldım sanırım.

    Bir hikaye geliyor aklıma, bir deney daha doğrusu.

    Bir laboratuvara 5 maymunu tıkıyorlar, ve yukarıdaki bir ipe muz azıyorlar. Maymunlar zıplıyor erişmek için, fakat tam erişecekken su sıkıyorlar maymunlara ve maymunlar düşüyor. Kısa zaman sonra vazgeçiyorlar ve o muzlar yokmuş gibi davranıyorlar.

    Aradan zaman geçiyor, maymunlardan birisini çıkarıp yeni bir maymun sokuyorlar. Yeni maymun direk muzlara zıplıyor ama, yandaki maymunlar bu yeni maymunu tekme tokat dövüyorlar. O da muza ulaşmaya çalışmaktan vazgeçiyor.

    Biraz daha zaman geçince ilk maymunlardan birisini daha çıkarıyorlar ve yeni bir maymun daha sokuyorlar. Yeni gelen maymun tekrar muzlara atlıyor ve bu kez geçen sefer dayak yemiş maymun da dayak atıyor. Sebebini bilmeden.

    Bu şekilde bütün maymunları değiştiriyorlar, hiçbir maymun muzlara erişmeye çalışmıyor ve sebebini de bilmiyor.



    Ama ben size söyleyebilirim, çünkü korkuyorlar. Sebebini bilmedikleri bir şeyden, zincirlerini kıramıyorlar. Ve insanların bu 5 zavallı maymundan hiçbir farkı yok. Yeniliklere kapalılar, düşünmeye, yaşamaya hatta! Bana hiçbir şey acı vermiyor, şu sokaktaki insanların hayatta hiçbir amacı olmadığını bilmek kadar.



    Kordonda, dalgakırandaki kayalıklarda otururken bir anda şevval'in üstüme serptiği su ile kendime geliyorum. Ne zaman geldi fark etmedim bile. Çstündeki mont biraz ince sanki? Bu soğukta hasta olabilir.

    Çşüyor musun?

    Yüzündeki hafif gülümsemeyi hissedebiliyorum. Ama bozuntuya vermemeye çalışıyor.

    Çok değil, güneşe aldandım yine.

    Çşüdüğünü görebiliyordum, burnu kızarmıştı hafifçe. Ama buna rağmen kahverengi gözlerinde en ufak bir üşüme belirtisi yoktu.

    Gel bir kafeye girelim, burada donarsın.

    Çanakkale'deki kafelerin beni içeri alıyor olmasının tek sebebi vardı. Her seferinde parayı tam olarak ödüyordum ve kulağımda kulaklık vardı. Eğer ki kendi kendime konuşuyor olsaydım şimdi hiçbir yere giremezdim. İkinci bardağa gelince çay'da, hep sevgilim beni ekiyordu. Buna inanmaları kolaydı, zaten paralarını aldıkça pek umurlarında da olmazdı.



    Dalgakırandan ayrılırken insanlara dikkat ettim. Kaçı istediği gibi bir hayat yaşıyordu?

    Bir çocuğa sorduğunuz zaman size ne olmak istediğini söyler.

    Fakat aynı kişiye aynı soruyu 15 yıl sonra sorduğunuzda hangi işte ne kadar para olduğunu söyler.

    Bu insanın büyüdüğünü anlatır. Artık hayaller yoktur, yalnızca ot gibi yaşamak vardır. Para için yaşamak. Parayı harcamak değil, kazanmak için yaşamak.

    Böyle bir hayatta ne denli mutlu olunabilir? Ve mutluluğu paraya bağlamak! paranın yaşam için şart olduğunu anlayabiliyorum ama, mutluluk için de vakit şart değil mi sonuçta? Tüm vaktini para kazanmaya harcayan bir insan, yaşamasın daha iyi. Eğer ki derdi hayatta kalmaksa bunu anlayabilirim ama, zengin olmak için çok çalışan bir insan, yalnızca tabutunda değerlendirebilir zenginliğini gibi geliyor bana.



    Devam edecek...

    _________________
    I always knew I was a star And now, the rest of the world seems to agree with me.

    The reason we're successful, darling? My overall charisma, of course.

    I never thought of myself as the leader. The most important person, perhaps.

    -Freddie Mercury
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteYahoo MessengerMSN Messenger
    Edmond
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 03, 2006
    Posts: 5509
    Location: Ã?anakkale

    PostPosted: Wed Dec 15, 2010 9:06 pm Reply with quoteBack to top

    Alacakaranlığı sevmem. Ya zifiri karanlık olmalı, ya da gündüz vakti. Çünkü bir duyu organımın bozuk çalışması hep sinirimi bozmuştur. Bulanık gelen bir ses, ya da tam anlayamadığım bir koku, hep beni rahatsız etmiştir. şimdi odam zifiri karanlık. Saat kaç bilmiyorum. Uyuyamadım ama. Duvardaki adi saatimde fosfor namına hiçbir şey yok zaten. Floresan lambaya dikkatlice bakıyorum, ama onu bile göremiyorum. Perdeler açık, fakat ev bir sokağa değil, doğrudan dağa bakıyor. Hiçbir ışık yok bu sonbahar gününde.

    Evdeki tek ses Emre'nin klavyesinin tıkırtıları. Çylesine net geliyor ki çok uzak olmasına rağmen. Kısa süre sonra insan bir ritim uyduruyor kafasından. Boğulmaya başlıyorum yavaşça o sesin içinde. Aslında çok sessiz fakat ev o kadar sessiz ki çok net geliyor ses.

    Bir anda bir ses geliyor. Asturias'ın o mükemmel müziği evin içinde inliyor. Komşular az sonra başlar oklavayla vurmaya. Hemen telefonumu açıyorum. şevval. O da sıkılmış, kordona çıkacakmış.

    Ben "Alo?" dedikten sonra Emre'nin klavye sesleri kesilmişti. Telefon çaldığında değil.

    Çstümü giyiniyorum ve odamın kapısını açıyorum. Emre kimi aradığımı soruyor.

    Ben aramadım, şevval aradı.

    Ama onun telefonun sesini duymadığı muhakkak, duyamaz da zaten. İlk anda şaşırsa da, alıştığı gerçeğe uyum sağlıyor.

    Nereye gidiyorsun?

    şevval'in yanına.

    Korkuyor ama yapacak bir şeyi yok.

    Artık eskisi gibi samimi değiliz onunla, ya da Furkan'la. Benden uzaklaştıklarını fark edebiliyorum. Korkuyorlar, hak vermiyor değilim ama, yine de eğer ki dostunun hasta olduğunu inandığında ona yardım edeceğine ondan uzaklaşıyorsan, hiçbir zaman dostun değildir o senin.

    Bu saatte otobüs geçmiyor. Çarşıya inmek için yürümem gerekecek. Yaklaşık 1 saat sürebilir. 1 saat de dönüş sürse, bu gece sabahlıycam demektir. Çarşıda kalmak daha mantıklı eve döneceğime.

    şevval'i bu soğukta kordonda bekletmek istemiyorum. Zaten pek giyimine dikkat etmiyor.

    Birden bir düşünce saplandı beynime.

    "Ne olur ki?"

    Durdum. Denizden vuran buz gibi rüzgar kulaklarımı kesiyor, ama kıpırdayamıyorum.

    "Ne yani? Hastalanırsa n'olur, bir hayal altı üstü!"

    Atamıyorum bu lanet düşünceleri beynimden.

    Atkıyı iyice dolayıp boynuma koşmaya başlıyorum. şevval'i görmem lazım.

    Fakat o zamana kadar ilk kez olan bir şey oluyor.

    şevval yanıbaşımda.

    Benim bir halüsinasyon olduğumu neden reddediyorsun?

    Hava çok soğuk, ama ne kadar soğuk olursa olsun, bu sözün yarattığı irkilmenin yanında hiçbir şey.

    Çünkü seni seviyorum. Sen benim tek gerçeğimsin. Tek dayanak noktam.

    şevval gülüyor. İlk kez böyle güldüğünü görüyorum, şu ana kadar hep gülümserdi.

    Bir yalanım ben, yalan. Bir yalana bağlanmak, seni gerçekten mutlu eder mi sanıyorsun? Gerçeğin içinde yaşadığın acılar daha fazla mutlu etmez mi?

    Gözlerimi kapatıyorum. Bana hiçbir söz bu kadar acı veremez. şevval devam ediyor.

    Ben seni seviyorum, ama bilmen lazım, ben bir halüsinasyonum. Yalanım, bu yalan ile yaşayabilecek misin?

    O an ilk kez şevval'in, benim gerçekliğimden kaydığını hissettim.

    Bunun ölümüm demek olduğunu biliyordum. Tutunmam lazım o gerçekliğe. Yalan bir aşka.

    Gerçek dedikleri dünyadaki aşklar daha mı gerçek? Senden daha gerçek kimse olamaz. Sen, bir hayalsin belki. Ama bu seni ölümsüz bir aşk yapar.

    şevval şaşırıyor.

    Ve yok oluyor.

    Kordona koşuyorum, koşuyorum, şevval'in yanına gitmem lazım.



    "


    Emre'nin sesiyle uyanıyorum. Saat 4, kabus gördüğümü söylüyor. Terlemişim.

    şevval bir yalan olabilir. Ama diğer her gerçeğin de yalan olma olasılığı var.

    şevval şu zaman kadar hiçbir şekilde bir halüsinasyon gibi davranmadı. Yoktan var olmadı. Onu yalan yapan tek şey, diğer insanların ona yalan demesi. Peki bu, gerçekten bir şeyi yalan yapmak için yeterli mi? Bütün insanlar dünyanın düz olduğunu söylerse, dünya durur, güneş dünyanın etrafında dönmeye başlar mı?

    _________________
    I always knew I was a star And now, the rest of the world seems to agree with me.

    The reason we're successful, darling? My overall charisma, of course.

    I never thought of myself as the leader. The most important person, perhaps.

    -Freddie Mercury
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteYahoo MessengerMSN Messenger
    Edmond
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 03, 2006
    Posts: 5509
    Location: Ã?anakkale

    PostPosted: Mon Dec 20, 2010 9:17 pm Reply with quoteBack to top

    Çğrencilerimden birisinin yanıma geldiğini fark etmiyorum bile.

    Peki Sicilya'nın e6 varyantındaki amaç ne?

    Kafamı kaldırdığım zaman zeka ile parıldayan bir çift göz görüyorum. Alp. Henüz 14 yaşında olan bu çocuk, geleceğin en iyi satranç oyuncularından birisi olacak. Satrancı her şeyden çok seviyor. Anlatıyorum ona. Bıkkın olduğumu hissedebiliyor ama bir şey diyemeden rakibinin karşısına oturuyor. O kadar kısa ki sandalyeye oturamıyor, üstüne çıkıp diz çöküyor. Her gördüğümde gülüyorum ben de.

    Derken kapının çift kanatlarının açıldığını duyuyorum. Sessizliğin içinde o kadar gıcırtı çıkıyor ki kapılardan, çocukların hepsinin irkileceğini düşünüyorum. Hiçbiri irkilmiyor, herhângi birisinin kaşı bile oynamıyor. Fark etmiyorlar bile. Gülümsüyorum, kapı arkamda olmasına rağmen kimin geldiğini anlıyorum.

    Ayağa kalkıyorum, hiçbir şey demeden çıkıyorum. şevval çocuklara bakmak istiyor ama koluna girip geriye döndürüyorum gülümseyerek.

    Alt kata iniyoruz. Koca salon bomboş. Sessizlik inanılmaz. Karşı karşıya oturuyoruz.

    Ya altı üstü çocukları görmek istedim ne var bunda?

    Çocuklar neden sürekli boşluğa bakıp gülümsediğimi merak ediyorlar çünkü, gitgide açıklama yapmak zorlaşıyor. Yani anlayacakları dilden bir periye âşığım diyesim geliyor.

    Gülüyor, zerre yapmacıklık yok gülüşünde. Fakat gülüşünün söylediklerimden olmadığını hissedebiliyorum. Masumiyetin gülüşü bu, aşkın.

    O sırada acı olan bir gerçeği tekrar hatırlıyorum. şevval yalnızca benim gördüklerimi görebilir, duyduklarımı duyabilir. Alp'in arkamda olmasını bu yüzden bana söylemiyor sanırım. Aslında salon çok sessizdi fakat Alp kısa boyu ve çevik hareketleriyle daha sessiz. Zaten o sırada şevval'e odaklanmışım.

    Kiminle konuşuyorsunuz?

    Ben diyecek bir şey bulamıyorum. Alp yanımdan geçip karşıma oturuyor. şevval kibarca yer veriyor gülerek. Zaten zerre kadar umrunda değil benim dış dünyam. Daha önce birkaç kez kaçmayı teklif etti bana. Ya da bir akıl hastanesine yatıp özgürce onunla olmamı.

    Siz Akıl Oyunları filmindeki gibi bir hastalığa mı yakalandınız?

    Evet.

    Gülmeye başlıyor. Gitgide şiddetleniyor gülmesi. En sonunda kahkaha atıyor, bu kahkahalarda bir çocuğun aptalca bir espri karşısında gülmesi gibi bir masumiyet var.

    Bilmiyorum neden güldüğünü, kötü niyetle olduğunu sanmıyorum ama yine de sinirleniyorum.

    Niye gülüyorsun? Komik bir şey mi?

    Bir satrançcının başına gelebilecek en güzel hastalık, hele hele karşınızdakine satranç öğretirseniz.

    Duraklıyorum. Hiç böyle bir şey düşünmemişim. Ben de gülmeye başlıyorum.

    Çok mu seviyorsunuz onu?

    Diyecek bir şey bulamıyorum.

    Evet.

    Hiçbir zaman kıskanmayacaksınız, hiçbir zaman gitmeyecek, çok şanslısınız.

    Hayata ilk kez bir çocuğun gözünden baktığımı hissediyorum. Bu duygu, masumiyetin duygusu, gerçek ile yalanın henüz karşılaşmadığının duygusu, hatta belki de henüz bir sevgilisi olmamasına rağmen, henüz lekelenmediği için sahip olduğu aşkın duygusu.

    Gülüyorum. Sadece bunun için de değil, bir insanın, karşısındakini anlayabileceğini gördüğüm için. Sadece düşünmesi yeterli belki de. şevval söze giriyor.

    Bir çocuğun binlerce insandan daha akıllı olması, daha mantıklı düşünebiliyor olması ne garip değil mi?

    Alp, şevval'in bir şey söylediğini, ya da benim bir şey duyduğumu fark ediyor.

    Keşke ben de duyabilsem onu.

    Keşke diyorum, keşke...

    _________________
    I always knew I was a star And now, the rest of the world seems to agree with me.

    The reason we're successful, darling? My overall charisma, of course.

    I never thought of myself as the leader. The most important person, perhaps.

    -Freddie Mercury
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteYahoo MessengerMSN Messenger
    Edmond
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 03, 2006
    Posts: 5509
    Location: Ã?anakkale

    PostPosted: Sat Dec 25, 2010 10:38 pm Reply with quoteBack to top

    şu kapının yanında kocaman harflerle yazan "Seçkin Berkay - Psikiyatrist" yazısı nedense ilk günden beri bana komik geliyor. Henüz adamı görmediğim zamanlar da komik gelmişti.

    Hemşirenin elindeki listeye bakarak: "İsmail Tunçer, Doktor Seçkin beyin yanına." diye sesleniyor. Hemşirenin sesi çok güzel, o kadar net ki, fakat onu kötü yapan bir şey var. Bilemem bunun ismi nedir psikolojide, içeri girince sorarım bari.

    Akvaryuma bakıyorum. Bir farklılık anında gözüme çarpıyor.

    Eski balıklara ne oldu?

    Doktor şaşırıyor.

    Aynı türdeki ve neredeyse aynı ebatlardaki balıkları birbirinden ayırabilmeniz enteresan.

    Gülümsüyorum.

    Aynı türdeki ve neredeyse aynı ebatlardaki insanları ayırabilmem aslında daha normal bir şey değil.

    Doktor bir an düşündükten sonra balıkların değerinin benim gözümde, onun için olduğundan daha önemli olduğunu fark ediyor. Daha sonra sanki kırk yıllık arkadaşını görmüş gibi bir gülümseme konduruyor yüzüne, arkadaşım böyle cana yakın gelmezdi herhâlde bana.

    Nasılsınız Seçkin Bey?

    Gözlerinin içine bakıyorum, başımı hafif sola çevirmem gerekiyor.

    Sizin de bir oğlunuz var. En sevdiği oyuncağı elinden almaya kalktığınızda nasıl oluyor?

    Bir an düşünceli oluyor yüzü. Sonra cevap veriyor.

    Çzülüyor belki, ama ya o oyuncak ona zarar veriyorsa?

    Gözbebeklerimin büyüdüğünü görmemesi için hemen gözlerimi hafifçe öne eğiyorum. Satranç oynamanın yararları. Karşındaki yüz ifadelerini yansıtmamalısın.

    Peki ona verdiği mutluluk, bu zarardan daha fazlaysa? Bu zarara değmez mi?

    Doktorun yüzünde bir acıma görüyorum. Benim hâlen bir çocuk gibi olduğumu düşünüyor olmalı. Haksız diyebilir miyim?

    Ama o oyuncağın gerçeğine sahip olduğu zaman, bir zarar duymayacak, ve hatta daha fazla mutlu olacak.

    Nefret, insanın saklayamadığı tek duygudur aslında. Mutluluğunuzu gizleyebilirsiniz, hüznünüzü ya da. Ama nefret zordur. Eğer gizlerseniz, kaybolur zaten.

    Fakat gizlemem lazım. Ellerimi koltuğun kolluğuna atıyorum ve sertçe tutunuyorum.

    Devam ediyor.

    Dünden önceki gün bir hasta sinirlendi. Ve önünüzdeki küçük masayı akvaryuma fırlattı. Aynı akvaryumu alabildik, zaten hastanelere tek tip veriyorlar, ama ölen bir canlının doğması imkânsız.

    Anlıyorum ne demek istediğini. Benim de o hastalardan farkım yok. Geçirdiğim o kazadan beri sinir problemim var. Hafifçe korkuyor benden. Fazla üstüme gelmek istemiyor ama tedavi etmek zorunda. Bunun da tek yolu benimle tartışması.

    Fakat bir oyuncak çocuğa aittir, ama öte yandan o istediği oyuncağın gerçeği elinden gidebilir. Mutluluklar büyüdükçe koptuğunda verdiği acılar da büyümez mi?

    Doktorun yüzündeki acıma duygusu gitgide artıyor.

    Ama acıdan korktuğu için mutluluktan uzak durmak, gerçekten mantıklı mı? Gerçeğin mutluluğunu yaşamak varken? Yalanlar içinde korkulardan uzak durmak adına, gerçek mutluluğu terk etmek, sence doğru mu?

    Diyecek bir söz bulamıyorum. Elimi kaldırıyorum, parmağımı çıtlatmam lazım. Ama yapmamam lazım, ona yenildiğimi hissettirmemeliyim. Hayır, olamaz... Elimi tekrar kolluğa koyduğumda ne kadar terlediğimi ve kolluğun ıslandığını fark ediyorum. Hemen sonra bütün bedenimin ter içinde kaldığını, ateş basıyor.

    Doktor bana bakıyor, ağlamaklı bir yüzü var şu an.

    Gidebilirsin, görüşmek üzere.

    Koşarak kapıdan çıkıyorum.

    şevval'in yanına gidiyorum.


    """


    Devam edecek...

    _________________
    I always knew I was a star And now, the rest of the world seems to agree with me.

    The reason we're successful, darling? My overall charisma, of course.

    I never thought of myself as the leader. The most important person, perhaps.

    -Freddie Mercury
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteYahoo MessengerMSN Messenger
    Edmond
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 03, 2006
    Posts: 5509
    Location: Ã?anakkale

    PostPosted: Wed Dec 29, 2010 10:02 pm Reply with quoteBack to top

    Kapıyı açtığım zaman karşılaştığım boşluğu tarif etmemin imkanı yok. Kastettiğim yalnızca evdeki, koridordaki, odalardaki boşluk değil, içimdeki boşluğu anlatamam size. Bu, insanların size ihanet ettiğinde, kalbinizden giderken bir parça et sökmelerine benziyor. Ufak bir soğukluk hissediyorsunuz. Aslında aşağıda taşınma için gelmiş olan kamyonu görmüştüm, içinde duran televizyon sehpasını görmüştüm, anlamıştım ama, insan yine de irkiliyor.

    Yerlerdeki halılar Furkan'a aitti. İçeri girdiğimde bu yüzden öncelikle yerler parlayıveriyor gözüme. Daha sonra sağımda duran bavullara bakakalıyorum. Hiçbir şey yapamıyorum, sanki çocukluğumun gidişine bakar gibiyim.

    Ben eve girmeden önce salonda bir ses vardı, kesildi, utancın sesi olmalı. Sesin yanına gidiyorum.

    Emre ile Furkan'ın başları öne eğik benim koltuğumda oturuyorlar. Onları anlayabiliyorum, bir akıl hastası ile aynı evde kalmak, geceleyin evden çıkması, odada yapayalnızken konuşması, hatta sevgilimin evine gidiyorum diyip çıktığında yıkık dökük bir fabrikaya girmesi, girerken de ayakkabılarını çıkarması...

    Emre ağzını açacak gibi oluyor. Onu konuşturmak, daha büyük bir ayıp olur sanki. Zaten ne gerek var ki? Yerlerdeki halıların, televizyonun altında olması gereken sehbanın yok oluşu, ama benim olan televizyonumun aciz bir şekilde yerde oturuşu, arkasındaki kabloların acı içinde arkasından görünmesi her şeyi söylüyor zaten.

    Gerek yok kardeşim, söylenecek sözlerini aşağıda duran kamyona ve bastığım şu çıplak yerle söylediniz siz, 2 kişi benim koltuğuma oturmanız, her şeyi anlatıyor. Konuşmanıza gerek yok, bunca yılın ardından daha büyük bir kavga etmeden gidin. Size dargın değilim diyemem, ama sizi anlayabiliyorum. Siz beni anlamadınız, ama ben sizi anlayabiliyorum, elveda beyler. Ben döndüğümde hiçbir şey kalmasın geriye bu evde sizden.

    Emre söze başlayacak, başlayamıyor, sanki ben demek istediklerini söylememişim gibi, farklı bir şey söyleyecek, benim evimi de isteyecek değil ya benden?

    Söyleyemiyor, susuyor. Bir nebze kardeşlik kalmış içinde. Uzatmasının bana zarar vereceğini anlayabiliyor demek ki. Ya da "daha fazla" zarar vereceğini.

    Geri dönüyorum. Kapıdan çıkmak için. Kapının önünde şevval, gözleri yaşlı bana bakıyor. Geldiğini fark etmemişim. Yanından çıkarken elini tutuyorum. Benimle iniyor hızlı adımlarla. Tek teklime etmiyorum. Ama biliyorum, bir boşluğun elini tuttuğumu görüyor eski dostlarım. Ya da hiç dostum olmuşlar mıydı acaba? şimdi bana ihanet ettilerse geçmişte de edebilirlerdi. Ama öte yandan, geçirdiğimiz anları silip de atamam ki...

    Artık yalnızım, yapayalnız. Artık hastalıklı olduğum için şikayet geldiği zaman kimse lehime bir şey söyleyip tımarhaneye girmeme engel olamayacak.

    Kordona çıkıyorum. Golf çay bahçesine. Hava soğuk, aslında eve girerken kendimi atmıştım içeri, üşümüştüm, hatta içeri girdiğimde yaşadığım irkilme yüzünden donacak gibi olmuştum. Fakat insan o hışımla çıkarken her duyguyu unutuyor, her hissi yok oluyor sanki, beyninin içindeki bir parça kıvılcım gözlerini kapatıyor, hiçbir şey kalmıyor geriye.

    Çay istiyorum, 2 tane. Adam beni tanıyor. Getiriyor iki çayımı. Gülüyorum kendi kendime. Neden bilmem, güldükçe gülesim de geliyor. Çayı içicem, içsem rahatlıycam ama tutamıyorum ki kendimi. Bardağı elime alsam dökülcek.

    1 lira 50 kuruşu masaya bırakıp çaylara hiç dokunmadan (aslında yanımda hiçbir şey demeden, -ben gülerken ya da sinir krizi geçirirken- duran şevval bardaktaki çayın yarısını bitirmişti fakat çayları almaya gelen adamın bunu gördüğünü zannetmiyorum) kalktım. şevval bir hayalet gibi takip ediyordu beni.

    şevval'e dönüyorum.

    Sen de terk edecek misin beni? Akşam saat altı, güneş batmak üzere, bir diğer akşam da sen mi gideceksin? O fabrika dedikleri saraya gittiğimde kapının önünde duran hoşgeldiniz yazısını göremeyecek miyim yoksa bir sabah? Bembeyaz duvarlar bir anda dökülmüş kireçlerle griye mi boyanacak, ve hiç yaşamamışsın gibi o evde, bomboş mu kalacak o ev?

    Ağlıyorum, hıçkıra hıçkıra. Yapayalnızım artık, tek sevdiğim kalmış geriye, sevgilim, kendim, ya da aslında hiç kimse, benim gibi...[/i]

    _________________
    I always knew I was a star And now, the rest of the world seems to agree with me.

    The reason we're successful, darling? My overall charisma, of course.

    I never thought of myself as the leader. The most important person, perhaps.

    -Freddie Mercury
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteYahoo MessengerMSN Messenger
    Edmond
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 03, 2006
    Posts: 5509
    Location: Ã?anakkale

    PostPosted: Thu Jan 06, 2011 3:02 pm Reply with quoteBack to top

    Okuldayım.. herkes koşturuyor.. çocukluğumun en güzel anları, tekrar yaşıyorum..

    o müzik.. Zil çalıyor.. girmek istemiyorum. Kaçıyorum, kurtuluyorum okuldan..


    Ve uyanıyorum. Kapı zilini Beethoven'dan Fur Elise yapmak zorunda bırakan apartman yöneticisine söverek.

    Kafamı sağa çevirdiğimde saatin dörtten biraz çok olduğunu fark ediyorum. Dakikayı görüyorum, aşağıda bir yerde fakat algılayamıyorum. Çok uykum var.

    şarkı kesiliyor. şevval'i uyandırmadan kalkıyorum. Çok derin bir uykusu var, zaten yorgundu, zili duymadı bile. Çstüme bir tişört alıp kapıyı açıyorum. Dışarıdan gelen soğuk keşke tişört yerine kazak alsaydım dedirtiyor.

    Doktoru görünce yaşadığım şaşkınlığı anlatamam. şu zamana kadar hastanenin dışında hiç görememiştim onu. Çstünde önlük yerine siyah bir mont var. Altında da açık renkte kadife bir pantolon.

    "Ho..hoşgeldiniz?"

    Aslında şevval'i bana unutturmaya çalışan bu adamın geldiğini bilseydim (keşke Kim o? diye sorsaydım diyorum içimden) kapıyı asla açmazdım. Ama yine de nezaketen, bana iyilik yapmaya çalışan bu adamı buyur etmem gerekirdi. Sonuçta o, benim unutmamın daha iyi olacağını düşünüyor. Bense unutmamamın. Benimle aynı düşüncede olmadığı için ona "Kötü" demem ancak yeşilçam filmlerinde mantıklı.

    "Hoşbulduk, içeri girebilir miyim?"

    Ne diyeceğimi bilemiyorum.

    "Tabiî, fakat ev biraz boş, kusura bakmayın."

    Seçkin Bey, gülümsüyor ve ayakkabılarını çıkarıyor. İçeriye hızlıca giriyor ve ben kapıyı kapattıktan sonra da hemen montunu çıkarmıyor. Dışarısının ne kadar soğuk olduğunu tahmin edebiliyorum artık.

    Saate tekrar bakıyorum, acaba yanlış mı gördüm diye, 4, gerçekten de henüz sabahın körü. Zaten hava henüz karanlık.

    "Umarım hastalığım için gelmediniz?"

    Doktorun bana bakışından, bana ne kadar acıdığını anlayabiliyorum.

    Bu esnada şevval uyanıyor. Yanıma geliyor. Doktoru görünce istemsizce irkiliyor.

    "Çnce bir çay demleyebilir misiniz? uykunuz açılınca daha rahat konuşuruz böyle şeyleri."

    Mutfağa gidiyorum. şevval yanıma geliyor.

    "Mutlaka bir ilaç bulmuş olmalı. İsmail, eğer seni tedavi etmesine izin verirsen sonsuza dek kaybedersin beni. Çek git evden, kaç, çabuk!"

    O an fark ediyorum ki, doktor eninde sonunda beni tedavi edecek, kaçarsam da, kaçmazsam da. Anlıyorum ki doktordan kurtulmam gerek. Bunu yapmayı istemezdim.

    Çekmeceden bıçağı çıkarıyorum. Ne kadar parlak olduğunu hiç fark etmemiştim. O kadar güzel görünüyor ki gözüme şu an.

    "İsmail bunu yapamazsın! O adam suçsuz!"

    şevval beni anlayamaz. Onu kaybetmemek için ne gerekiyorsa yaparım. Evet, belki doktor "Kötü" diye tabir edebileceğim bir insan değil, fakat benim şevval'i kaybedersem öleceğim kesin. Ve ölmemek için gerekeni yapmaya hazırım.

    Oturma odasına doğru sessizce gidiyorum. Doktor televizyonun karşısına geçmiş, eski bir dizinin tekrarı oynuyor. Koltuğun ters olması çok büyük bir avantaj. Beni görmüyor doktor. Bıçağı kaldırıyorum. şevval önüme geçiyor.

    "Eğer önü öldürmek istiyorsan beni geçmen gerekir. Geç öyleyse! Fakat doktorun seni fark etmemesine dikkat et! Lütfen onu öldürme!"

    Lanet olsun, eğer böyle yaparsa doktora asla yetişemem. Kurtulabilir. Fakat doktoru öldürmem lazım.

    Ama?

    şevval zaten yok. Bıçak, onu delip geçecek, doktoru öldürebilirim. Evet, şevval her ne kadar ruhen yanımda olsa da, madden yok.

    Doktorun aklıma aşıladığı bu düşüncenin onun sonunu getirecek olması ne acı!

    Bıçağı bütün gücümle indiriyorum.

    Hiçbir şey yok.

    Kimse..

    Bıçak boşlukta ilerliyor, koltuğun üstünden tepetaplak düşüyorum. Bıçak elimden gidiyor.

    Ev sessiz, TV hiç açılmamış.

    Doktor yok, hiç gelmemiş.

    Hayır..Olamaz.. Doktor vardı.. Biliyorum.. Hastane, onca insan!

    Koşuyorum.. Evden çıkıyor ve hastaneye koşuyorum..

    İnsanlar var yollarda gecenin bu saatinde. Hayır, gerçek değiller! Ya da gerçekler mi? Asla bilemem!

    Hastaneye varıyorum.

    Gülümsüyorum, sonra gülmeye başlıyorum ve en sonunda kahkahalar alıyor yerini.

    Devletin kim bilir kaç yıllık boş bir arsası.

    Kahkahalar atıyorum.

    Geri dönüyorum. Eskiden bir saray gibi olan şevval'in evine gidiyorum.

    Kahkahalar atıyorum.

    Fabrika, yıkık dökük.

    Sonrasını hatırlamıyorum.


    ..


    Uyandığımda, kordonda bir banktayım. Ayağa kalkıyorum. Saat öğleni bulmuş olsa gerek, insanlar var.

    Hayır, yoklar! Hepsi halüsinasyon. Bakışlarımı üstüne diktiğim insanlar bana bakıyorlar. Korkarak, bazıları yönlerini değiştiriyor.

    "Hayır, hepiniz halüsinasyonsunuz! Hiçbiriniz kandıramazsınız beni!"

    Bağırıyorum, insanlar bana bakıyorlar.

    Koşuyorum. İnsanların yanından geçiyorum.

    Soğuk. Bunu yeni hissediyorum. Çstümde tişörtle -4 derecede yatmışım. İnsanların üstündeki montları şimdi fark edebiliyorum.

    Koşuyorum, koşabildiğim kadar. Bir apartman var, gerçek! Bunu içimde, en derin yerimde hissediyorum.

    Koşarak merdivenleri tırmanıyorum. Teras katının kapısı açık. Çıkıyorum. Hemen korkulukların yanına gidiyorum. O an saymadım fakat, biliyorum, 9. kat.

    Aşağıya bakıyorum. Aşağıda yüzlerce insan koşuşturuyor. Küçücük şehrin muazzam gürültüsü kulaklarımda.

    Başımı ağrıtıyor. Hepsi birer halüsinasyon.

    Hiçbir şey gerçek değil, ve hiçbir şey yalan değil.

    o insanlar birer halüsinasyon mu? Yoksa ben bir halüsinasyon muyum? Bu düşünceler beynimin içinde.

    Hayır, daha fazla dayanamam. Bu acıyı sizlere anlatmam da mümkün değil.

    Ve özgürlük. Sonsuz bir özgürlük. Rüzgar yüzüme çarpıyor, aşağıya doğru düşerken ben; Alp, Doktor, şevval, Furkan ve Emre bana bakıyor, beni bekliyor.

    Acı hissetmiyorum, rahatlama duygusu, artık düşünce yok. Halüsinasyonlar yok. Çünkü onları var eden bendim. Aynı gerçekleri var edenin ben olduğum gibi. Hiç düşünmemiştim, benim halüsinasyonlarıma yalan diyenlerin de halüsinasyon olabileceğini.

    Benim şevval'ime yalan demişti dünya. Yalan dünya.

    Elveda.

    _________________
    I always knew I was a star And now, the rest of the world seems to agree with me.

    The reason we're successful, darling? My overall charisma, of course.

    I never thought of myself as the leader. The most important person, perhaps.

    -Freddie Mercury
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteYahoo MessengerMSN Messenger
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.63 Saniye