Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: arosyf
    Bugün: 35
    Dün: 35
    Toplam: 90399

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1436
    Üye: 1
    Toplam: 1437

    Şu An Bağlı:
    01 : arosyf

    FrpWorld.Com :: View topic - Gladyatör Arenası (Rp)
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     Gladyatör Arenası (Rp) View next topic
    View previous topic
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.
    Author Message
    Sylvos
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Nov 21, 2004
    Posts: 1073
    Location: Darkon

    PostPosted: Mon Apr 24, 2006 1:45 pm Reply with quoteBack to top

    Quote:
    "Kasabadaki tüm nüfuzlu insanlar Axon'u sever. Adam tüccar ama aynı zamanda kaçakçı diye duymuştum. Yoksa o kadar parayı nereden bulacaksın? Axon hakkında sakın yetkili birine bu şekilde konuşma yoksa hapsi boylarsın, hatta asılırsın! Onun adamları her yerde, her yerde!"


    John’ un bir gözü yan taraftaki masaya doğru kaydı: şömine tarafındaki masada oturan esrarengiz kişi ehemmiyetle onları dinliyordu. John ve Remy bir süre sonra bunu fark ettiler. Bu Axon’ un bir adamı olabilirdi açıkçası. Ya da bir ispiyoncu.. Bu tür adamlar birkaç gümüş için bile her şeyi yaparlardı. Fakat adamın, dediklerini duyduklarını bilemezlerdi. Hiçbir tepki vermeden sadece tedirgin bir şekilde birbirlerine bakmak ile yetinebildiler…
    * * * * * * * * *

    Karavanlar Thorgoriath istikametinde düzenli bir şekilde ilerliyorlardı. Axon’ un bu en büyük kaçakçılık işi kusursuzca işliyordu. Eğer bu işi başarırlarsa (ki, başarmamaları olanaksız gibiydi) eline sayamayacağı kadar altın ve platin geçecekti. Açıkgöz cüce parmakları şimdiden altın ve platinin o soğuk dokunuşları için adeta kaşınıyordu.
    Bu büyük iş için aylar önceden planlar ve hesaplamalar yapmıştı. İş yeterince basit idi; Karavanlar Thorgoriath sınırlarına vardığında daha önceden ayartılmış muhafızlar geçişine izin verecekti ve iş başarı ile sağlanacaktı.

    Fakat bu iş ayarlaması Axon’ a pahallıya patlamıştı. Elinde tek kalan şey, arena geliri idi. Ama kazanacağı paranın hayalini kurunca bunu unutuyordu ve ne kadar tatlı bir düş olduğundan şüphe duymuyordu.

    Tak. Tak.. Tak…

    Karavanlar engebeli yollardan giderken tekerleklerin çıkardığı gıcırtılı ses sükûneti bozan yegâne şey idi. Thorgoriath’ a yaklaşık 3 saatlik bir yol kalmıştı ve hiçbir sorun yoktu.
    En azından şimdiye kadar..

    "Nhahaha!"
    Bir at kişnemesi ve ani bir gelişim.. En öndeki karavan ani bir panik ile önüne çıkan atlıya çarpmamak için arabayı sağa doğru kaydırttı.
    "Lanet olası serseri!" diye tısladı içindeki adam mırıldanarak.
    2. sıradaki araba bu yol değişikliğine son anda ayak uydurmayı başardı.
    şövalye ilk olarak öndeki arabanın arka tekerleğine kılıcı ile sert bir darbe indirerek kırdı. Karavan, sürüklenerek birkaç metre ilerledikten sonra durdu, arkadakiler ona çarparak zincirlendi. Ardından birkaç metre öteden 25 kadar şövalye daha geliyordu. Karavan koruyucuları ne olduğuna bakmak için dışarı çıktılar. Çnlerine çıkmaya cüret eden kişi de kimdi böyle? Fakat tahmin ettikleri gibi değildi.
    Zırhındaki desenler.. Adamın mağrur ve soylu duruşu..
    Bu bir Thorgoriath şövalyesi idi…
    Karavan güvenliği hazırlıksız yakalanmışlardı. Ve bu onların sonu olacak gibiydi. Yine de arbedeye katılmak için arabadan inerek ilerlediler. şövalyeler büyük bir hızla üstlerinden geçti ve karavanları parçaladılar.
    Fakat bunlar olurken en sondaki araba sürücüsü fırsattan yararlanarak atı arabaya bağlayan ipi kopartarak gerisin geri hızla uzaklaştı…
    şövalye, yaralı kervan sürücüsünü yakasına yapışarak yerden kaldırdı.
    "Konuş," dedi otoriter ve emreder bir ses ile...
    * * * * * * * * *

    Axon, o gün tersinden kalkmıştı. Akşam eline geçeceği paraların şerefine birkaç şişe cüce birası devirmişti. Bu nedenle başı ağrıyordu. Kapının onu yerinden kaldırabilecek kadar sert çalınması ile homurdanarak doğrulmaya çalıştı ve elleri ile zonklayan başını tuttu. Yüzlerce goblin dans ederek etrafında dönerken, ellerindeki küçük çekiçlerle kafasına darbeler indirerek onunla alay ediyordu sanki. şevkle gelen kölelerin eline geçeceği paraların haberini vermelerini düşünerek, aksak adımlarla kapıya doğru yürümeye çalıştı. Kapıyı açtı ve arena muhafızlarından biri ile yüz yüze geldi.
    "Ne var?" dedi sertçe sinirli cüce eli kapıda.
    "E.. Efendim. Karavanlar basılmış…" dedi kekeleyerek tedirgin bir sesle.
    Muhafızın sesi, durgun bir suda aniden yüzüne çarpan bir dalga gibi cüceyi afallattı. Gözleri fal taşı gibi açıldı, yorgunluğunun ve sarhoşluğunun simgesi olan kanlanmış gözü hayretle büyüdü. Ağzı açık bir şekilde donakalmıştı adeta. Tüm işi, tüm parası mahvolmuştu!
    Muhafız aynı tedirgin-kekeleyen ses tonu ile devam etti.
    "Bunu, bu sabah gelen karavan sürücüsü dedi. Kaçmayı başarmış.."
    "Salaklar!" diye böğürdü Axon sinirle.
    Hemen odanın sağ köşesinde bulunan sandığa ulaştı ve onu yere çarptıra çarptıra peşinden sürükleterek ilerletti. Muhafız bu arada onu izliyordu. Cüce onu bir yana ittirerek yolunu açtı ve koridoru geçerek sol bölmeden ilerlemeye başladı..
    Birkaç dakika bu şekilde ilerledi. Sonunda meşale ışığı ile aydınlanan sıkı duvarlar ortasından bulunan kaba fakat sağlam bir kapının kilidini titrek ellerindeki bir düzine anahtarı kapının açılması için denemeye çalışarak açmayı denedi.
    Koridordan ayak sesleri geliyordu. Tıngırdayan zırhlar ve aceleci ayak sesleri. Cüce tedirgince umut arayışları içinde idi. Ona yaklaşan ayak sesleri cücenin öfkesini, aynı zamanda da korkusunu gittikçe yükseltiyordu. Sonunda kapıyı açmayı başardı. Kapıyı arkasından kapattı ve kilitledi. Acele ile içeri girdi. Burası arena dövüşleri için hazırlanmış atların bulunduğu bir ahırdı. Dört-beş kadar at burada besleniyordu. Yeterince sağlıklı ve güçlü görünüyorlardı. Axon, ahırın dışarıya açılan kapısını açtı ve en iyisinden bir atı alarak aynı zamanda ortaya sayılamayacak kadar küfür ederek kaçtı..
    O günden sonra cüceyi ne gören, ne duyan oldu. Dışarıyı kollayan şövalyeler hemen atlarına binip peşinden gittiler. Bazıları yakalandığını ve Thorgoriath’ da bir hapishanede tutuklu olduğunu söylüyorlardı. Fakat bunlar söylenti olmaktan ileri geçememişti. Halk bu olaya olumlu-olumsuz sevinç duyuyordu. Axon’ un baskısından kurtulmuşlardı. Arena ise kapatılmıştı...
    * * * * * * * * *


    Batmakta olan güneş arena kolezyumundan bakılınca hoş bir mehtap görüntüsü oluşturuyordu. Taştan yapılmış bina pek eski gözükmüyordu ama kimse binanın ilk bakışta ne amaç ile yapılmış olabileceğini bilmiyordu. Dövüşlerin ve kayıtların yapıldığı günler taş kuleler üzerindeki bayraklar dalgalanır, stadyum üzerindeki dev meşale yanardı. Duvarları gri-renksiz bir şekildeydi.
    Arena epey bir süredir boş ve mühürlü idi. Ama o gün arena nasıl olduysa mühürü açılmıştı. Çevredekiler ise bunun nasıl mümkün olduğunu öğrenmek merakı ile içeride bulunuyorlardı. Arena sahasında yaklaşık 30 kişi vardı ve ortalarında sağlam yapılı, iri ve etkileyici bir görünüme sahip bir adam duruyordu. Çzerinde zincir bir zırh vardı ve iri yapısı ile o kadar kişinin arasından bile net görünür şekildeydi. Koca ellerini göğsünde birleştirmiş, bağdaş kurmuştu.
    Etrafta bir takım fısıldanma ve mırıltılar dolaşıyordu..
    "Adam, arenanın kendisine ait olduğunu söylüyor." Dedi birisi.
    "Elinde bir takım belgeler varmış. Mühürün açılma sebebi de bu olmalı." Dedi bir diğeri.
    5 çapulcu bu söylentilere kulak misafiri oluyordu. Bir süre söylentilere kulak verdikten sonra ortadaki adama doğru ilerlediler..
    "Ne yaptığını sanıyorsun?!" dedi öndeki sertçe, elini kemerindeki şövalye kılıcına götürerek.
    "Benim olanı almaya.." dedi adam sakin bir şekilde istifini bozmayarak. Bir kaşını hafif kaldırdı, gözü adamın kemerindeki kılıca kaydı. Bu resmen bir tehdit idi.
    Çapulcu adamın bu küstah hareketine daha fazla dayanamadı.
    "Arenanın tek bir sahibi var. O da sen değilsin!"
    Dedikten sonra öndeki silahını çekerek adama doğru bir mesafeye kadar yaklaştı. Adam iri yapılı ve sağlam duruşlu idi fakat silahı yok gibi gözüküyordu. Tehdit amacı ile kılıcını birkaç santim ötesine havada salladı.
    "Eğer hemen buradan kaybolmazsan, bir dahaki sefere daha yakınından geçer."
    Kalabalık ister istemez bu olayı fark etmişti. Mırıldanmalar ve fısıltılar şimdi kesilmişti ve yerini bir sükûnet havasına bırakmıştı.
    Fakat adam buna karşın hiçbir tepki vermemişti. Doğrusu bu çapulcuyu oldukça şaşırtmıştı.

    Barbar o ana kadar hiç bir şey olmamış gibi elleri ile göğsünde bağdaş kurmuş duruyordu. Bir anda, koca ellerini yumruk haline dönüşerek kasıldı.. Kasları hafif gerilmeler ile sertleşti ve barbarın olağan gücü gözler önüne serildi.
    Çapulcu tedirgin bir şekilde ne yapacağını bilemeden yanındaki arkadaşlarına baktı. Arkadaşları da destek olarak silahlarını çekerek bir adım öne çıkarak kendilerini gösterdiler. Her ne kadar güçlü olsa da beş silahlı kişiyle başa çıkamazdı.
    Barbar soğuk bir eda ve ağırbaşlılıkla onları izledi. Suratında çarpık bir ifade oluştu. Ve ani bir hareketle yumruğu havaya kalktı ve öndeki adama çarptı ve barbarın etkileyici gücü ispatlanmış oldu..
    Kalabalık bu saldırı karşısında etkilenmiş ve hayret etmişlerdi. Adam ise bir çığlık ile neredeyse bir metre geriye uçtu. Koca yumruk tüm suratını kaplayacak biçimde idi. Ve barbarın o müthiş gücünün verdiği o acı.. Katlanılamaz bir şeydi. Diğerleri saldırmak için öne atılacaktı ki, gelen ıslık sesleri ile oldukları yerde durdular.
    4 tane muhafız gelerek kalabalığı dağıttılar. Yaban adamına gelince.. Ona kimse bir şey söylemeden gitmişti. Bir muhafız ona sadece bakmakla yetinmiş ve ortamdakileri dağıtma işine devam etmişti. Birazdan arena sahasının ortasında yalnız başına kalmıştı...
    * * * * * * * * *


    Birkaç gün sonra, Arena’ da bir değişiklik yaşanmıştı. Arenanın dev meşalesi yakılmıştı. Bayraklar ise tıpkı eski günlerdeki gibi, kuzey rüzgârlarının etkisinde havada dalgalar çiziyordu. Etraftakiler meşaleyi göstererek fısıldanıyorlardı. Bir-iki grup Arena yakınlarında toplanmış konuşuyorlardı. Arena kapısının sol yanındaki kayıt başvuruları için ayrılmış yer açılmıştı. Bunun tek bir anlamı vardı; Arena yeniden açılmıştı. Oluşan yeni muhafız birliği, tutuklu kölelerin ilk günden gelen iniltileri bunu yeterince belli ediyordu açıkçası.
    Ve başvurular için şimdiden bir kuyruk oluşmuştu...

    _________________
    -I grow tired of shouting battle cries when fighting this mage. Boo will finish his eyeballs once and for all, so he does not rise again! Evil, meet my sword! SWORD, MEET EVÄ°L!!
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Sylvos
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Nov 21, 2004
    Posts: 1073
    Location: Darkon

    PostPosted: Sun Jun 11, 2006 6:43 pm Reply with quoteBack to top

    O gün köle pazarı herzamanki gibi kalabalıktı. Soylular kendilerine hizmet edecek köleleri seçmek için pazarı dolaşıyor, köle tüccarları soylularla iş bağlamak için ellerinden geleni yapıyorlardı.

    Kalabalığın arasında büyük bir suret dikkat çekici bir özellikteydi. O ilerlerken insanların suratlarında komik ve anlamsız bir ifade oluşuyordu.

    Adetherin köleleri teker teker süzüyor, aralarında en iyilerini arıyordu.
    Bir köle tüccarı yanına yaklaştı. Gözü hafif çekikti ve boyu 1.60 civarındaydı.
    Çnce iri yarı adama sonra da ilerideki kafesteki gümüş tenli barbar kılıklı olan insan kırmasına baktı.

    "Dikkatinizi çeken birisi varsa size ayarlayabilirim efendim" dedi fısıldarcasına göz bebekleri açgözlülükle büyüyerek.

    Adetherin pür dikkatle yarı ejder kırmasını izliyordu. Boyut olarak ondan büyüktü ve ortamın sıcak havası onu bunaltıyor gibiydi. Bu yarı ırkından olsa gerek diye düşündü Adetherin.

    Bir dakikaya yakın süren sessizlikten sonra Adetherin konuşmasını sürdürdü.

    "şu köle.. Nereden geldi?"

    Tüccar suratını ekşiterek yarımkana pis bir bakış attıktan sonra Adetherin' e döndü.

    "Onu Büyük Yeşilin Kayalıkları yakınında avcılarımız yaralı ve bitap bir şekilde buldular efendim. Bulunduğu ortamda bir grup elf ve goblin ölüsü de vardı. Size. Iııı. Pek önereceğim tipten biri değil, efendim. İsterseniz daha iy-"

    Aderherin koca elini havaya kaldırarak tüccarın sözünü kesti.

    "Onu istiyorum, dönüşüme kadar onu hazırla." dedi emreder bir tonda o katı ve lisandan dolayı insana değişik gelen konuşmasıyla.

    Tüccar iki elini birleştirerek selam verircesine başını öne eğerek arkasını döndü.

    Kalabalık içindeki bağırtılar, kölelerin acı ve susuzluk inleyişleri... Bunların hepsi Adetherin' in canını sıkmaya yetiyordu. İstediği tek şey buradan çabuk bir şekilde ayrılmaktı.

    Bir tüccar kaalbalık içinde koca barbarı farketti ve ona yetişebilmek için insanları itip kalka ilerledi.
    Adetherin onu gördüğünde yolun ortasında duraksadı ve tek kaşını kaldırarak soru sorarcasına tüccara baktı.

    "Efendimm. Tam size göre iki köle buldum. Beğeneceğinizden şüphe duymuyorum." dedi nefes nefese.

    "Bak bu gerçekten ilgimi çekti Edrec, bizi onlara götür."

    "Hay hay efendim." dedi Edrec topuğunun üstünden geri dönerek Adetherin e yol gösterirken.

    Kafesin içinde üstündeki paçavraları tamamen çamur ve kan karışımıyla renklenmiş üç tane insan bulunuyordu. Adetherin onları ilgiyle inceledi. Pekte fena gladyatör olmazlardı hani. Fakat bir hafta eğitimden sonra tamamen hizaya gelirlerdi. Çzellikle şu fazladan yağ tabakaları kaslara dönüştüğü zaman.

    Yarımkan birkaç dakika boyunca köleleri inceledi ve kafasında tarttı. Sonra tüccara dönerek kararını açık bir şekilde belirtti.

    "Onları hemen hazırla, üçünü de alıyorum." dedi, para dolu bir keseyi adama atarak.

    Biraz sonra-köleler kafesten çıkarılıp getirildiğinde Adetherin sanki nedense hiç orada yokmuş gibi duran koca cüsseli ogre Bara-Katal' a döndü.
    "Hadi gidiyoruz.."
    Ogre homurdanırcasına kaba bir ses çıkarttıktan sonra yarımkanın peşinden kölelerle ilerledi...

    * * * * * * * * *

    Onlar dönerken diğer köle olan koca insan kırması da hazır bir şekilde duruyordu. Elleri ve ayakları diğer kölelerdekinden daha kalın demirler ile kelepçeliydi.

    Gerçi nereye gittiklerini ve gelecekte neler olacağını tahmin edemeseler bile Amarthrimbor ve Zul'gurub ise şu an için durumları iyi sayılırlardı. Bara-Katal en önden giden yarımkana ayak uydurmak için kölelerin hepsinin birden bağlandığı elindeki uzun zinciri çekiştirerek onları hızlandırdı.

    Fakat bu Zul'gurub Adetherin' e nefretle bakmasını engellememişti bile...

    _________________
    -I grow tired of shouting battle cries when fighting this mage. Boo will finish his eyeballs once and for all, so he does not rise again! Evil, meet my sword! SWORD, MEET EVÄ°L!!
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Sylvos
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Nov 21, 2004
    Posts: 1073
    Location: Darkon

    PostPosted: Mon Jun 12, 2006 6:19 am Reply with quoteBack to top

    Gladyatör Arenası kayıtları bu sene geçen senelere oranla daha çok ilgi görüyordu. Bu Adetherin' in işine gelecekti doğrusu. Parayla satın alınan köleler yerine kendi ayaklarıyla ona gelen insanlar(onun için arenaya gelen herkes köle sayılırdı) onu masraftan kurtaracaktı.

    Kayıt binasının önü şimdi doluydu. İnsanlar tek sıra halinde kayıt yapabilmek için kuyruğa girmiştiler. Fakat içeride onları neyin beklediğinden haberleri dahi yoktu..

    "Sıradaki.. Adın nedir?"

    "Harlech" dedi adam duru bir tonda

    "Bir soyadın yok mu senin?"

    "Yok."

    Arka sıradaki insanlardan gülüşme ve kahkaha sesleri gelirken Harlech yumruklarını sıktı.

    "şunu da içeri götürün."
    Muhafızlardan birisi Harlech' e eşlik ederek onu Arena sahasından geçirdi ve içeri soktu.
    Birkaç saate kadar tüm kayıtlar kapanmıştı. Gladyatör Arenası bu sene oldukça ilgi duyulacak gibiydi. Doğudan gelen soylular da bu dehşet verici eğlenceyi kaçırmayacakalardı..

    * * * * * * * * *

    Zindan odası Arena' nın en alt katıydı. Burası yerin altına yapılmış rutubetli bir ortamdı. Zindan odası hapisten farklı değildi. Sağ ve solda 2 tane hapis hücresi bulunuyordu-ortada ise odanın sonuna kadar giden bir koridor vardı. Kölelerin iniltileri zemin kattan rahatça duyulabiliyordu.

    Zindan' ın kapısı açıldı ve Henrik Yensen-kölelerin eğiticisi olan kaslı vücuda sahip ve bir insana göre normal bir boyda olan adam içeri girdi. Deri eldiven takmış olduğu ellerini arkasında birleştirmiş, aynı anda dikenli bir kırbacın sapını tutuyordu..
    O koridorda ağır adımlarla ilerlerken köleler nefretle onu izliyorlardı. Bir süre sonra biri konuşmaya cesaret edebildi.

    "Hey! Biz buraya hücreye kısılmak için değil, gladyatör olmak için başvurmuştuk! Burası ise iğrenç bir yer. Tamamen karanlık ve-"

    Havayı delen bir ses ve bir acı çığlığı..
    Henrik hızlı ve ani bir hareketle dikenli kırbacı kölenin sağ omuzuna indirmişti. Sonra sükunetini bozmadan diğer köleleri inceledi. Hepsi yüzünü çevirerek ondan kaçınıyorlardı. Kırbaç yiyen köle ise sadece birkaç saniye ayakta durabilmişti. Sonra dizi üstünde düşerek sol eliyle acıyla sızlayan sağ omuzunu tutarak yerde kıvranmaya başladı..

    Bunun dışında hücrelerdeki iki kişi onun dikkatini çekmişti. Biri bir buçukluk kadınıydı ve diğeri ise barbar görünümündeki bir insandı. O ikisi dışında diğer hepsi hücrelerinin en ücra kısmına çekilmişlerdi.

    Henrik onları bir süre süzdükten sonra topuğu üzerinden arkasını dönerek zindan odasından ayrıldı...

    _________________
    -I grow tired of shouting battle cries when fighting this mage. Boo will finish his eyeballs once and for all, so he does not rise again! Evil, meet my sword! SWORD, MEET EVÄ°L!!
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Sylvos
    SeçilmiÅ? SavaÅ?çı





    Joined: Nov 21, 2004
    Posts: 1073
    Location: Darkon

    PostPosted: Fri Jun 16, 2006 5:39 am Reply with quoteBack to top

    Yarım saat kadar bir süre zarfında diğer kölelerde gürültü patırtı ile Bara-Katal eşliğinde hücrelere getirildi. Bara-Katal köleleri hiçte kibar olmayan bir şekilde ittirerek hücreye tıktı ve kapıyı kilitledi..

    Çğle geçmişti ve akşam olmuştu. Arena için yapılan hazırlıklar zindanlarda hala duyuluyordu. Tüm kölelerin karnı açtı, bu midelerinin guruldamalarından açıkça belli oluyordu. Ama çoğu bu açlığa dayanabilecek kadar çok yaşamıştı bunu.

    Hücrelerde hiçbir ışık yoktu. Neredeyse göz gözü görmüyordu. Rutubet kokulu o pis zindan odası şimdi akşamın o karanlığıyla tamamen kararmıştı.
    Zul' gurub' un keskin ve doğaüstü görüşü ile zaten küçük olan zindanın istediği yerini görebiliyordu.

    Chihiro ve Amarthrinbor ise hücrenin bir köşesinde boş karanlığa bakarak düşüncelere dalmışlardı.

    Sabah, erken saatte Henrik yine o kendini beğenmiş şekilde yürümesi ile Arena muhafızları eşliğinde zindanlara girdi. Tüm köleler çıkartılarak Arenanın bir üst katındaki-yerin üstündeki kata çıktılar. Tahta bir kapıdan geçtiler ve karşılarına pekte sağlam gözükmeyen, çürümüşümsü görünümdeki 10 kadar tahta masa ve birkaç düzine sandalte bulunuyordu.

    Masalar üzerinde yarımşar somun ekmekler ve aynı sayıda birer parça peynir duruyordu.

    Henrik kölelerin yemeklerini yemesiyle ilgili kaba birkaç kelime böğürürken, o ve muhafızları odadan ayrıldı.

    şimdi-sonunda güneş yüzü görebilmişlerdi. Tüm köleler sıkkınlıkla masalara oturdu ve yemekler hakkında kötü yorumlar mırıldanarak yemeye başlamışlardı.

    Zul'gurub vahşi ortamda her zaman kendi avını kendi bulma zahmetine giriştiği için hiç birşey söylemeden önündekileri yemeye koyuldu.

    Buçukluk Chihiro için önündekiler onun karnını doyurabilecek nitelikteydi. Fakat bu yemek, shao-lin tapınağındakilere benzemediği aşikardı.

    Barbar Amarthrinbor hala kendine gelememişti ve ortama alışamamıştı. Düşünceli biçimde yemeğini sıkkınlıkla yemeye koyuldu...

    _________________
    -I grow tired of shouting battle cries when fighting this mage. Boo will finish his eyeballs once and for all, so he does not rise again! Evil, meet my sword! SWORD, MEET EVÄ°L!!
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailMSN Messenger
    Display posts from previous:      
    Post new topicThis topic is locked: you cannot edit posts or make replies.


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.52 Saniye