Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber ArÅŸivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • KiÅŸisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    HoÅŸgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Åžifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: ydosaraw
    Bugün: 36
    Dün: 88
    Toplam: 58520

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 602
    Üye: 2
    Toplam: 604

    Şu An Bağlı:
    01 : ydosaraw
    02 : ykuko

    Günah Yiyen




    I. FRPWorld Kısa Öykü Yarışmasında İkinci Olan Öykümüzdür.



       
        Ahmet DedeoÄŸlu'nun hayatı, karısının akciÄŸer kanserinden ölmesinden beri ilk defa iyi gidiyordu. Hapisten yeni çıkmış bir mahkûm olarak topluma ve kendisine karşı iÅŸlediÄŸi günahları ödemiÅŸti. En azından düÅŸüncesi bu yöndeydi.   
        Mahpushanenin kötü yemekleri yüzünden küçülmüÅŸ olan göbeÄŸi tekrar irileÅŸmiÅŸ, saçları neredeyse tamamen dökülmüÅŸtü; elli yaÅŸlarında kısa boylu bir adamdı. Kahverengi gözleri, huzursuz yaÅŸamından geriye kalan bir parça gibi eriyerek oraya sıkışıp kalmış hüzünle birlikte ışıldıyordu. Belki de hiçbir zaman affedilemeyecek kadar kötü olan suçlarını, bir gün üzerinden silkip atabilmenin mutluluÄŸunu yaÅŸayabilecekti.   
        "Kasıtsız adam öldürme," demiÅŸti davasına bakan kibirli Savcı. İnebildiÄŸi en küçük ceza buydu.
        Ahmet de mecburen bunu kabul etmek zorunda kalmış, saçma sapan bir nedenden yeÄŸeninin hayatını almayı, böyle ödemek zorunda bırakılmıştı. Yine de hak ettiÄŸini düÅŸünüyordu, aslında bu suçtan deÄŸil. İşlediÄŸi birçok baÅŸka suçtan hapse girmeyi hak ediyordu.    
        Üç sene sonra iyi hâlden ÅŸartlı tahliyeyle çıkmış ve kardeÅŸinin yanında, yani onun marketine ortak olarak çalışmaya baÅŸlamıştı. Zaten kardeÅŸi, bu marketi Ahmet'le birlikte yaptıkları pis iÅŸlerin(kara para aklama, gayrimenkul dolandırıcılığı, ÅŸantaj, devlet arazisine gece kondu yaptırmak gibi birçok ÅŸeyin) gelirinden elde ettiÄŸi sermayeyle açmıştı.   
        AÄŸabeyi hapse girdikten sonra bu iÅŸleri bırakacağına da söz vermiÅŸti ve ÅŸimdi iki kardeÅŸ de namuslu iÅŸlerle para kazanmaya çalışıyorlardı. Eski patronlarıyla iliÅŸkiyi tamamen kesmiÅŸlerdi, zaten adam onlarla görüÅŸmek istemiyordu.   
        Belki bütün borçlarını ödeyememiÅŸlerdi, fakat ÅŸimdilik iyi gidiyordu. Yine de durumları o zaman göründüÄŸünden daha da tuhaf geliyordu ona.    
        Ailecek gittikleri Zonguldak'taki yakın dostlarının düÄŸünündeyken müzik hızlanmış, herkes sarhoÅŸ olup keyiflenmeye baÅŸlamışken açık havanın getirdiÄŸi hevesle hepsi silahlara sarılmışlardı.    
        Ahmet'in kardeÅŸi Hasan bunu yapmayı her zaman istemiÅŸti. Saçma sapan bir gelenekti Ahmet'e göre. Tabii kendisi daha önce birçok kez gerekli gereksiz ateÅŸ etmiÅŸ, fakat kardeÅŸini silahlardan uzak tutmaya özen göstermiÅŸti.    
        Yine de silahın gürültüsünün verdiÄŸi güç, onu eline kavramanın getirdiÄŸi büyüklük duygusunu hissetmek için yapmışlardı bunu. Gerçekten de bir süreliÄŸine bu duygularla dolup taÅŸmışlardı. Daha sonra Hasan tabancasını Ahmet'e birlikte ateÅŸlemeyi önerdi. Adam en baÅŸta bunun saçma bir fikir olduÄŸunu düÅŸünmüÅŸtü, ama zaten çakır keyif olmuÅŸtu ve bu güzel günde tek kardeÅŸini kırmamak için dediÄŸini yapmışlardı.   
        İşte o zaman Hasan'ın altı yaşındaki oÄŸlu bir kaza kurÅŸununa kurban gitti. Ahmet suçu kendisi üstlendi, zira kardeÅŸi zaten yeterince yıkılmıştı. İkisinin birden duruÅŸmalarda sürünmesine, hapse girmesine neden yoktu. Bu olayların çok artması sonucunda gerekli tedbirleri almak isteyen bir savcı kasıtsız adam öldürme suçundan yargılatmıştı Ahmet'i.   
        Hasan ise gerçekten berbat hâldeydi, bütün bunların yaptıkları kötülüklerin bir sonucu olduÄŸunu düÅŸünüyordu ve Ahmet de düÅŸünceleri arasında boÄŸuÅŸurken bunun içten içe doÄŸru olduÄŸunu anlamıştı.   
        Bundan sonra pis bir iÅŸ yapmama kararı almışlar ve hapisten çıktığında birlikte yeni bir iÅŸe baÅŸlamışlardı. Tamamen alnının teriyle kazandıkları helal para olacaktı bu ve son iki senedir gayet iyi gidiyordu.   
        Ahmet yeni envanter için ucuz bir toptancıya gitmiÅŸti ve kamyonetiyle İstanbul Avrupa yakasına geri dönüyordu onu gördüÄŸü zaman. BoÄŸaz köprüsünün üstünde saÄŸ ÅŸeritten seyrederken oluverdi. Genelde çok hızlı gittiÄŸi zaman çizgiler oluÅŸturan yolun üstünde gördüÄŸünü zannettiÄŸi garip ÅŸekiller ortaya çıkardı. Bu da ona benziyordu.    
        Yol ilk defa bu saatte sıkışık deÄŸildi ve hafif bir duman bulutu kaplamıştı havayı, belki de o yüzden kimse onu fark etmemiÅŸti. YaklaÅŸtığında iyice yavaÅŸladı ve en saÄŸa yanaÅŸtı. Arkasından bazı araçlar uzun uzun kornalar çaldılar, ama o dörtlülerini yakıp diÄŸerlerinin geçmesi için pencereden elini salladı.   
        Ne olduÄŸunu tahmin edebiliyordu zaten. Haberlerde defalarca gördüÄŸü bir olaydı herhâlde. Kendince intihar etmek isteyen biri koruluÄŸun arkasına geçmiÅŸ kameraları bekliyordu. Ancak hava çok karanlık olduÄŸu için kimsenin onu gördüÄŸü yoktu. Belki Ahmet bile göremeyecekti, eÄŸer ışığın bir yansıması olduÄŸunu sanmasaydı. Zaten kendisi de hep söylerdi; atlamak isteyen adam kameralar falan gelmeden çoktan atlar. Hiç uÄŸraÅŸmaz böyle ÅŸeylerle.   
        Ardından Ahmet'in aklına bir fikir geldi. Ya bu gerçekten intihar etmek istiyorsa? Ya bu adam zaten kameraları istemiyorsa, o yüzden böyle bir havada çıkmışsa? Hapisten çıktığı zaman elinden geldiÄŸince insanlara yardım edeceÄŸine kendi kendine söz vermiÅŸti. Birinin intihar etmesini engellemek çok büyük bir ÅŸeydi. Yani gerçekse çok iyi olabilirdi.   
        Daha sonra böyle düÅŸündüÄŸü için kendisinden nefret etti. Adam gerçekten intihar edebilirdi ve hâlâ bencilce davranıp sadece kendini düÅŸünüyordu.
        Polisler ile başı çok aÄŸrıyacaktı belki, aracını köprünün ortasında durduran baÅŸka manyak var mıdır acaba diye düÅŸündü. Kamyonetten inip dışarı çıktı ve karanlıkta duran gölgenin yanına doÄŸru seÄŸirtti.   
        YaklaÅŸtığında çok iÄŸrenç bir koku burnuna geliverdi. KurumuÅŸ kanla, çürümüÅŸ peynirin karışımı gibiydi. Havada rüzgâr olmadığı için burada iyice ağırlaÅŸmıştı da.   
        Bir iki adım daha attı fazla beklemeden. Gölgenin kendisiyle aynı yapıda, neredeyse aynı boylarda bir adam olduÄŸunu fark etti. Yüzü zaten arkası dönük olduÄŸu için seçilmiyordu, ona yavaÅŸça yaklaÅŸtığında adam koruluÄŸa sıkıca tutunarak arkasını döndü.
       Saçlarının üstü açılmış, elli yaÅŸlarında biriydi. Gözleri ve yanakları gözyaÅŸlarıyla dolmuÅŸ, koyu renk gömleÄŸi ve pantolonu kan içinde kalmıştı. Yüz hatları keskin köÅŸeli çizgilerle doluydu ve uzun çenesine kadar uzanıyorlardı. Aslında bir kısmının yüzünde yeni açılmış yaralardan ibaret olduÄŸunu fark etti Ahmet. Biraz daha dikkatli bakınca bunun bir çeÅŸit iÅŸaret olabileceÄŸini sandı. Birbiri içine girmiÅŸ bir sürü üçgen...
       "Ne- ne istiyorsun?" dedi adam çatlak bir sesle. Hâlâ aÄŸlıyordu anlaşılan.
       "Ben- ben. Hiçbir ÅŸey," diye cevaplayabildi Ahmet, ellerini saÄŸa sola açmıştı. Aralarındaki mesafeyi de korudu, çünkü yaklaÅŸtığını görürse adam atlamaya karar verebilirdi. Onu sadece polisler gelene kadar burada tutmak istiyordu ve geleceklerinden emindi, arabası için.
       "Orada ne yapıyorsun?" diye sordu, sonra içinden kendisine küfretti. Ne kadar salakça bir soruydu.
       "Ölmek istiyorum," dedi adam. "Buradan git!"
       "Neden?" diye sordu Ahmet. "Abicim oradan buraya gel de bir konuÅŸalım istersen."
       "S.tir git başımdan! Yoksa sana da geçebilir. Sana da bana yaptıklarını yapabilir. Çocuklarımı öldürttü bana. Ailemi katletti."   
        "N-ne?"
        Adam soluk soluÄŸa nefes alıp verirken kelimeler boÄŸazını düÄŸümleyiverdi. Artık konuÅŸamıyordu. Ardından tekrar arkasını döndü ve aÅŸağıya doÄŸru baktı. Ahmet birden onun atlayacağını hissettiÄŸi için koÅŸar adımlarla oraya doÄŸru yaklaÅŸtı. Elini uzattığında onun karanlıkta kalan çıplak koluna dokunabildi, fakat yine de çok geç kalmıştı, çünkü parmakları sadece boÅŸ havayı kavramıştı.   
        --------------------------------------------------------------------------   
        Ahmet koltukta sessizce gazetesini okurken kolunu tırnaklarıyla kaşıyıverdi. Sol kolunda bu sabah ortaya çıkan hafif bir morluk onu rahatsız ediyordu. Aslında daha önce hiç böyle bir ÅŸey görmemiÅŸti. Çürük biçimindeydi, fakat damarlarından biri görünüre gelmiÅŸti ve sabahtan beri kaşınıyordu. Bir iki gün içinde kendiliÄŸinden geçecekti, yani inancı bu yöndeydi. Sonra elindeki gazeteye döndü, ayrıntıları öÄŸrenmek için.   
        BeÅŸiktaÅŸ'ta insanlar kaybolmaya baÅŸladıktan bir gün sonra komÅŸular üst katta çocuklarıyla oturan Kemal denen adamdan ÅŸüphelenmiÅŸlerdi. Polise haber verdikleri zaman kuÅŸkularının doÄŸru olduÄŸuna çok inanmıyorlardı. Yine de endiÅŸeleniyorlardı, zira adam artık hiç çekilmeyen biri olmuÅŸtu ve üzerinde sürekli pis bir koku vardı. Sanki sevdikleri çocuklu adam gitmiÅŸ, onun yerine baÅŸka biri gelivermiÅŸti. Onun oÄŸullarını da uzun süredir dışarıda görmemiÅŸlerdi. Hâlbuki devamlı apartmanın önünde oynayan iki kardeÅŸ gözden kaçırılmayacak kadar sevimlilerdi.   
        Polis geldiÄŸi zaman Ahmet onlara atlayan adamın tarifini verdi ve her ÅŸeyi detaylarıyla anlatınca onu karakola götürüp bir resim gösterdiler. İntihar eden adamı sadece karanlıkta görmesine raÄŸmen yine de onu tanıdı ve gerçekten bu olduÄŸunu söyledi. Ahmet polise onun kim olduÄŸunu sorduÄŸunda cevap alamamıştı.   
        Ama ÅŸimdi haberlerde anlatılanlara göre bu eski suçlu Kemal denen adam ÅŸeytanın ta kendisiydi. KestiÄŸi çocukların etlerinin bir kısmını yemiÅŸ ve evini garip iÅŸaretler, muskalarla doldurmuÅŸtu.   
        Fakat komÅŸuları bu adamın bir haftada bu kadar deÄŸiÅŸebildiÄŸine hâlâ inanamıyorlardı. Çünkü daha sekiz gün önce komÅŸu ziyaretine gitmiÅŸlerdi.   
        Televizyonda bu inanılmaz olayla ilgili bir ÅŸov yapmayı düÅŸünen aptal televizyoncular bile vardı. Böyle bir davranışa sebep olabilecek ruhsal deÄŸiÅŸikliÄŸin ne olabileceÄŸini belirten psikiyatrın tekini çıkarmışlardı. Diplomaları olduÄŸu için her ÅŸeyi bildiÄŸini sanan bu ahmaklardan nefret ederdi Ahmet. Lakin bu adam biraz daha insancıl, olgun ve görmüÅŸ geçirmiÅŸ biri gibiydi. Gözleri bunu iyi yansıtıyordu.   
        "Anlaşılan yaklaşık bir hafta önce Kemal bir kaza geçirmiÅŸ ve karısını o kazada kaybetmiÅŸti," dedi muhabir kadın. Genç ve güzel yüzünde son derece ukala ifadesinin yanında, kendini kanıtladığını gösteren bir çekiciliÄŸi de vardı.   
        "Evet, olayı araÅŸtırdım," diye cevapladı, altta isminin Prof. Dr. Ferit Güçlü olduÄŸu yazan gözlüklü adam. "Onlara çarpan baÅŸka bir araç vardı sanırım. Fakat sürücü koltuÄŸunda bulunan Kemal orada suçlu bulunmamıştı. Anlaşılan diÄŸer arabanın ÅŸoförü- bir dakika- evet ölen Halit Özverir isimli ÅŸahıs direk ters ÅŸeride girip onların üzerine çarpmıştı."   
        "Peki, bu davranışına bunun bir etkisi olabilir mi?"   
        "Hiç zannetmiyorum," dedi adam.   
        Muhabirin yüzü birden güven veren ifadesini yitirdi.   
        Ama Ferit ona aldırmadan devam etti.   
        "Böyle bir katliam yapabilmesi için tamamen farklı bir karaktere bürünmüÅŸ olması lazım. Yani adam eski bir suçlu diye, hatta suçu hırsızlık olan birinin bunu yapacağını düÅŸünmek gerçekten çok garip."   
        "Fakat her ÅŸey dairesinde bulunmuÅŸ," dedi kadın inanamazlık içerisinde.  
        "Yani ben yapmamış veya yapmış diyemem. O zaman hiç kimsenin bilmediÄŸi bir geçmiÅŸi olması gerekiyor. Kötü bir aile yaÅŸamı, tacizlerle dolu. Yani ne olduÄŸunu kiÅŸiyi görmeden bilemeyiz. Tamam, travma nedeniyle belki cinnet geçirmiÅŸ olabilir diye düÅŸünebilirdik, fakat bu yapılanlar planlanmış gibi duruyor."
            Ahmet o gece yastığına başını koyduÄŸu zaman aynı ÅŸeylerin kendi başına da geleceÄŸini nerden bilebilirdi ki?   
        -----------------------------------------------------------------------------   
        "Uyan seni salak!" dedi bir ses.   
        Ahmet birden yerinden sıçradı. Kolu yanarcasına sancıyordu.   
        "Ha!" diyebildi uyku sersemi hâlde, gözlerini açtı. Karanlıkta bir süre öyle etrafına bakındı. Biraz bekleyip evin içini dinleyince sadece rüyasında bir ses duyduÄŸunu sandı. Kolunu kaşımaya çalıştı, ama bu daha fazla kaşınmasına neden oldu.
        "Sana uyan dedim, kukla!" diye bağırdı yine aynı ses.   
        "Neler oluyor?" dedi Ahmet yataktan birden fırlayarak. Çevresine bakındığında hiçbir ÅŸey göremedi.   
        "Benden daha zeki olduÄŸunu mu sanıyorsun ha?"   
        AyaÄŸa kalktı ve koÅŸup ışığı açtı; yatağının altına, elbise dolaplarına, olabilecek her yere bakındı, ancak içerde kendisinden baÅŸka hiç kimse yoktu. Bu arada kaşınan koluna göz gezdirdiÄŸinde buna inanamadı. O çürük bileÄŸinden dirseÄŸine kadar uzanmıştı. Bir gecede bu kadar hızlı ilerleyen bir hastalık daha önce duymamıştı.   
        "Milleti dolandırmak hoÅŸuna gidiyor muydu bari?" dedi aynı ses. Kadın veya erkek sesi gibi deÄŸildi. Herhangi bir ÅŸeye benzemiyor, sanki zihninin içinden geliyordu.   
        "Kim var orada?" dedi Ahmet, rüya görüyor olmalıydı herhâlde.   
        "O çocuÄŸu vurman güzel miydi peki? Sanki az ÅŸey yapmışsın gibi. Sen varya sadece bir yüz karasısın pislik."        "Ben-   
        ---------------------------------------------------------------------------   
        Ses gece boyunca Ahmet'e bir ÅŸeyler söyleyip durdu. Bazen uzun bir süre boyunca susuyor, yok olduÄŸunu sandığı zamansa yani adam tam uykuya dalacağı sırada tekrar baÅŸlıyordu. Önce bunları hayal ettiÄŸini düÅŸündüÄŸü için sesini çıkarmadı, zaten hâlâ rüya gördüÄŸünü sanıyordu.  
        "Ne yapacağım biliyor musun, kızını alıp önce parmaklarını doÄŸrayacağım. ÅŸey aslında bunu sen yapacaksın. Ardından hepsini tek tek yiyeceÄŸim, nasıl ama? Aynı ölmesine izin verdiÄŸin Kemal'in yaptığı gibi."   
        İğrenç bir tıslama duyuldu. Ahmet bunun bir çeÅŸit gülüÅŸ olabileceÄŸini düÅŸündüÄŸü için midesinin kalktığını anladı ve kendisine mani olamadan banyoya doÄŸru koÅŸtu. Tuvaletin içine kusuverdi.   
        "Güzel, iÅŸte böyle yapacaksın pislik. Kendin gibi daha çok pislik çıkar da ben onları kullanayım sonra. Mesela yaÅŸlı bir kadının parasını gasp etmek gibi. Bu hoÅŸuna gidiyor muydu?"   
        Ahmet konuÅŸan ÅŸeyin kendi zihni olduÄŸunu anlamıştı, zira bunu bilen baÅŸka kimse yoktu. Emekli olmuÅŸ yaÅŸlı bir öÄŸretmenin emeklilik tazminatını, ev satacağım diye elinden alıvermiÅŸti; ama bu olay İzmir'de meydana gelmiÅŸti.   
        "Altı yaşındaki cana kıyan adamdan ne beklenir baÅŸka?"   
        Adam daha fazla dayanamadı.   
        "Kes sesini!"   
        "Artık cevap da mı veriyorsun p.ç? Küçük kızını bir k.tak yapana kadar düzeceÄŸim önce, biliyor musun?" dedi ses. "Senin gibi g.atın ancak böyle bir ÅŸey hakkından gelebilir."    
        "Kes sesini dedim!"
        Ses tıslar bir ton aldı tekrar.   
        "Yoksa ne yapacaksın, ha? Ne yapacaksın? Gidip Aysel’e yaptığın gibi kardeÅŸimi mi becereceksin?"   
        "Sana sesini kes dedim!"   
        Bunu ölen eski karısı Aysel'in kardeÅŸi Hâle'den baÅŸka bilen kimse yoktu. Evliliklerinde bir süre boyunca istediÄŸini alamayan Ahmet, Hâle ile birlikte olmuÅŸtu. ÅŸimdi bunu hatırlayınca kendisinden daha çok nefret etti. Ama en çok bunu hatırlattığı için bu sesten nefret etti.   
        "Günahların çok fazla, ben bunlara yenilerini ekleyeceÄŸim," diye devam etti ses. Adam ölene kadar hiç susmayacaktı.   
        Ahmet sesten kurtulmak için ne yapması gerektiÄŸini biliyordu. EÄŸer aklını kaçırıyorsa yapabileceÄŸi baÅŸka bir ÅŸey kalmamıştı.   
        --------------------------------------------------------------------------------            Bir hafta sonra...    
        "DediÄŸim gibi benim odama getirdiniz, deÄŸil mi?" diye sordu ünlü Psikiyatr Ferit Güçlü.   
        "Evet, efendim. Birazdan tamamen hazır olacak," dedi Hakan denen genç polis. "Son bir kez daha sorgulamak istiyorum."   
        Sonra arkasını dönüp koridorun diÄŸer tarafına gitti.   
        Otuzlarına yeni giren bir cinayet masası polisi olarak gerçekten heyecan içindeydi. Buradan çıkar çıkmaz niÅŸanlısını arayıp, onunla bunu paylaÅŸmayı umuyordu. Hayatında, onu önemseyen tek sevdiÄŸi insan oydu. Çünkü ailesi, evlenmediÄŸi bir kızla aynı evde yaÅŸamasını hor görüyordu.   
        Aslında onları arayıp henüz karısı olmamış kadının hamile kaldığını açıklayacak cesareti arıyordu uzun zamandır ve Derya sırf hamile kaldığı için evlenmek istemediÄŸini söylemiÅŸti. Zaten Hakan onun bu yönünü çok seviyordu, tamamen özgürdü ve kimsenin hakkında ne düÅŸündüÄŸüne önem vermiyordu. BaÅŸkası olsa ya çocuÄŸu aldırmak, ya da evlenmek isterdi hâlbuki.   
        Hakan bu vakayı almak için amire ne kadar yalvardığını iyi hatırlıyordu, ama istediÄŸini elde ettiÄŸi için bundan bir saniye bile piÅŸmanlık duymadı. Her zaman karakola böyle ÅŸeyler gelmiyordu.    
        Son birkaç haftadır İstanbul'da gerçekleÅŸen ikinci benzer olaydı bu, tabii Düzce'de gerçekleÅŸeni saymıyordu. Cinayetlerin iÅŸlenme biçiminin benzerliÄŸi dışında, hiçbirinin birbirleriyle baÄŸlantısı görünmüyor gibiydi.   
        Sadece katiller hakkında birkaç ufak ÅŸey vardı. İkisi eski suçluydu. Ancak bu cinayete göre çok düÅŸük suçlardan yargılanmışlardı. Hepsinin karısı ölmüÅŸtü ve birbirine yakın yaÅŸlardaydılar. Yüzlerinde, aynı iÅŸaret bıçakla kazınmış olarak duruyordu ve diÄŸer iki katil kendini öldürmüÅŸtü. Hakan bunun bir çeÅŸit sapık bir tarikat olduÄŸunu düÅŸünebilirdi, ancak adamların arasında birbirlerini tanıdıklarına dair en ufak bir ipucu yoktu. Her biri farklı yerlerde büyümüÅŸler, tamamen ayrı insanlarla dosttular.   
        Yine de tamamen aynı biçimde, yani vahÅŸet içinde kendi çocuklarını kesmiÅŸlerdi. Hakan bunu ilk duyduÄŸu zaman tüyleri diken diken olmuÅŸtu. Baba olacağını yeni öÄŸrendiÄŸi için karma karışık duygular içindeydi zaten.   
        Ancak yılmadı, geç saatlere kadar çalıştı ve adamların en önemli baÄŸlantılarını kendisi keÅŸfetti.   
        O da hepsinin birbirleriyle sadece bir kere de olsa karşılaÅŸmış olmalarıydı. Bu kayıtlarda araÅŸtırılınca bulundu. Zaten amiri bunu bulduÄŸu için bu davayı ona verdi. Bu genç polisin gerçekten yetenekli ve azimli olduÄŸunu düÅŸünüyordu.   
        Tabii amiri gerçekten çuvalladığını bilseydi, onu çoktan haÅŸlamıştı. Hakan büyük bir hata yapmıştı çünkü. Birkaç gün önce karakolun önüne gelen bu çılgın adamı dinleseydi, ÅŸu an on iki yaşındaki küçük kız, yani son kurban yaşıyor olacaktı.   
        Birkaç gün önce niÅŸanlısının yeni hamile olduÄŸunu öÄŸrenen Hakan, karakolun giriÅŸ kapısına doÄŸru yürürken, köÅŸeden fırlayan siyah paltolu garip görünüÅŸlü bir adam aniden önünü kesmiÅŸ, onun üniformasına tutunarak bir ÅŸeyler mırıldanmış, ancak lafı aÄŸzında gevelediÄŸi için söylediklerinden hiçbir ÅŸey anlaşılamamıştı.   
        Kel başı terden ayna gibi parlak hâle gelmiÅŸ, gözlerini kocaman açmış ve soluk soluÄŸa kalmıştı. Sanki birisi peÅŸinden onu kovalıyordu; öyle görünmüÅŸtü Hakan'ın gözüne.   
        Onun hâl ve hareketlerinden genç polis ister istemez adamın deli olduÄŸunu sanmış, üniformasını kırıştırdığı için onu kenara itmek zorunda kalmıştı. Fakat yere düÅŸtüÄŸü zaman zavallı adamın paltosu çamurlandığı için Hakan bundan suçluluk duyarak onu ayaÄŸa kaldırmıştı. Elinden tuttuÄŸu bileÄŸindeki palto kısmı geriye çekilince garip bir ÅŸey ortaya çıkmıştı; derisinin çoÄŸu kısmı kaşınmaktan kanamış gibiydi. Damarlı bir çürüÄŸü andıran varis benzeri bir karaltı vardı.   
        "Koluna ne oldu abi böyle?"   
        "Bana- ba-na dokunma. O bana- ko-ko-korkunç ÅŸeyler yaptıracak!" diye yanıtlayabilmiÅŸti adam fısıltıyla. Gözleri dört dönüyor, sanki birisinin onu takip ettiÄŸini sanıyor gibi görünüyordu.   
        "Ha?"   
        "DiÄŸerlerine yaptığı gibi, o-o köprüden atlayan adama da musallat olmuÅŸ."   
        Onun aÄŸzından alabildiÄŸi tek düzgün laflar bunlardı, ancak genç polis onun neyden bahsettiÄŸini bile anlamadığı için adamı karakola götürüp birkaç polise teslim etmiÅŸ ve iÅŸinin başına geri dönmeye karar vermiÅŸti.   
        Adam sürekli olarak ellerini ÅŸakaklarına dayıyor, kendi kendine bağırıp susmasını söylüyor ve küfürler ediyordu. Sanki görünmez biriyle konuÅŸuyordu.   
        Hakan karakolun psikiyatrıyla görüÅŸtükten sonra onun bir akıl hastanesine gönderilmesini izlemiÅŸti ve hâlâ adamın kendi kendine bağırmasını duyuyordu.   
        "Orası yeterli olmaz. Yeterince güvenli deÄŸil diyorum size. Beni içeri atın, kaçamayacağım bir yere kilitleyin."
        ÅŸimdi ise yine aynı adam yani Ahmet korkunç bir cinayetin son zanlısı olarak Ferit Güçlü'nün ofisinde bekliyordu.   
        Ferit Güçlü ağırbaÅŸlı, olgun bir adamdı. Sıska, uzun, kemikleri çıkmış gibi duran vücudunun verdiÄŸi güven zayıf olsa da, parlak mavi gözlerindeki bakışlarıyla insanları etkilemesini iyi biliyordu. 
        Katilin gerçekten büyük bir psikolojik bozukluk yaÅŸadığı belliydi. Zaten bu yüzden buradaydı ya.  
        Hakan ise onun bir çeÅŸit psikopat olduÄŸunu düÅŸünüyordu ve bu tür saçmalıklarla ilgilenmiyordu. Tek istediÄŸi bu adamın bir yere kapatılmasıydı, hem de çok uzun süreli olarak.   
        Ferit Güçlü'nün birçok kitapla dolu kitaplığının ve uzun yazı masasının bulunduÄŸu ofisine girdiÄŸinde katili bekleyen iki polis Hakan'a selam verdiler. Hakan ise onlara dışarı çıkmalarını iÅŸaret ettikten sonra deli gömleÄŸi giydirilerek masanın önündeki koltuÄŸa oturtulmuÅŸ Ahmet'in karşısına geçti. 
        "Yine karşılaÅŸtık," dedi Hakan iç çekerek. Adam onu duyduÄŸuna dair en ufak bir tepki bile vermemiÅŸti. Tek yaptığı ÅŸey başını eÄŸip yere doÄŸru bakmayı sürdürmekti. Gözleri açıktı ve içindeki yaÅŸam kaybolmuÅŸ gibiydi.   
        Hakan tekrar konuÅŸtu.   
        "Neler oldu?"   
        Ahmet yine tepki vermedi. Yüzündeki kıvrımları son derece katı duruyordu.   
        Hakan eliyle onun omzuna dokunduÄŸu anda katil irkilip kendisini geriye çekti.   
        "Bana dokunma sakın!"   
        Eskisine nazaran daha sakindi. Aslında tamamen kendisinde olduÄŸu söylenebilirdi. Yani kekeleyip durmuyordu artık.   
        Hakan elini geri çekerken "Bana neler olduÄŸunu anlatacak mısın?" diye sordu.   
        Kel adam sarı diÅŸlerini göstererek tebessüm etti.   
        "Sana söylediÄŸim oldu. O bana kızımı öldürttü."   
        "Kim öldürttü?"
        "Kim olduÄŸu önemli deÄŸil. Önemli olan ne olduÄŸu?"   
        "Peki, neymiÅŸ o?"   
        "Benim içimdeki kötü bir ruh, beni ele geçirdi ve bana istediÄŸini yaptırıyor."   
        Hakan sandalyesinde geri yaslandı, içinden "Bir de bu kötü ruh saçmalığı çıktı," diye söylendi.   
        "Asıl saçmalık sensin, benimle alay etme, sana karşı sinirleniyor."   
        Hakan onun düÅŸüncesini nasıl bildiÄŸini anlayamadı, ama gözlerini ona odaklayıp "Peki, ben neden duymuyorum bu ruhu?" diye sordu.   
        "Çünkü sana bulaÅŸmadı, sadece benimle konuÅŸuyor."   
        Hakan sabrının tekrar sınandığını hissetti.   
        "Kendi kızını neden öldürdün?"   
        "Sana hikâyemi anlatacağım, ama bana baÅŸka soru sormayacağına söz verirsen," dedi Ahmet çatlak sesiyle.   
        "Evet, söz," dedi Hakan otomatik olarak.   
        "Pekâlâ. BoÄŸaz köprüsünde intihar eden bir adamla karşılaÅŸtığım zaman, onu durdurabilirim sandım, ama baÅŸarılı olamadım ve öldü. Daha sonra onun birçok çocuÄŸu öldüren bir sapık olduÄŸunu öÄŸrendim. Ardından bir gece içinde bileÄŸimde bir çürük belirdi, sürekli kaşınıyordu ve bir türlü geçmek bilmedi. Bir gece yarısı bu lanet sese uyandım. Bana günahlarımı yaptığım kötülükleri anlatıyor ve sürekli küfrediyordu. Sabaha kadar susmadı, devamlı bir ÅŸeyler söylüyordu. Sonunda canımdan bezip anti-depresan haplarımdan aldım ve ilaçlar etkisini gösterince ses kayboldu. Ben biraz rahatladım ve o gün iÅŸe yani markete gitmedim, kardeÅŸimle iÅŸletiyoruz."   
        "Anti-depresan haplarını nerden buldun?" diye sordu Hakan.   
        "Psikiyatr bir doktor hapisten çıkan insanların genelde dışarıdaki yaÅŸam yüzünden depresyona girdiÄŸinden bahsediyordu ve bana bir reçete yazmıştı. Zaten bana da oldu, çünkü ister istemez yeÄŸenimin hayatını almıştım ve ben çıktıktan bir süre sonra karım öldü. Yani arada bir kullanıyordum."   
        "Peki, sonra neler oldu?"   
        "İlaçların etkisi geçmeye baÅŸladığında ses geri geliyordu, bu sefer daha kızgın ve öfkeliydi. Ben de iki gün boyunca o haplardan kullanmaya devam ettim, fakat sonra ses gitmemeye baÅŸladı. Benimle alay etmeyi sürdürüyordu. O ölen adama da aynılarının olduÄŸunu söyledi. Kızımı öldüreceÄŸini, onu yemek niyetine yiyeceÄŸini.   
        Beni delirtmeye çalışıyordu ve bir kere baÅŸarılı oldu. Bir gün sinirden gözüm kararmıştı ve kendimi birden elimde bir tabancayla kardeÅŸimin evinin kapısında buldum. Oraya nasıl geldiÄŸimi, orada ne aradığımı bile bilmiyordum. Son anda silahı kardeÅŸimden saklayabildim, zaten son birkaç gündür garip davranıyordum. İşe gitmemeler, haplar, o sese karşılık vermeler, kendi kendime konuÅŸuyormuÅŸum gibi görünüyordu insanların gözüne.   
        Bu sinirim yüzünden gözümün kararması birkaç kez daha oldu ve paniÄŸe düÅŸtüm. Kızıma zarar vereceÄŸini söylüyordu. Öfkemi kontrol edememeye baÅŸladım ve bileÄŸimin derisi kaşınmaktan yırtılmaya baÅŸlamıştı. Zamanla tamamen onun kontrolüne geçecektim.   
        Seninle karşılaÅŸtığımda beni dinleseydin, bunların hiçbiri olmazdı.   
        Hastanedeyken bana ilaç verdikleri zaman ses daha çok sinirlendi, bu sefer sabahtan akÅŸama kadar hiç susmadı. Beni çıldırttı, gözüm karardı yine. Ondan sonra tek bildiÄŸim evimdeki küvetin önünde duruyordum. Elimde kanlı bir ekmek bıçağı, küvetin içinde de kızımın paramparça olmuÅŸ cesedi vardı ve aÄŸzımda ise kan tadı. Bana kendi kızımı öldürtüp yedirmiÅŸti."        ---------------------------------------------------------------------------------------   
        Bu, Hakan'ın Ahmet'le son konuÅŸması oldu, çünkü adam odasına götürülürken koÅŸup camdan aÅŸağı atlayıp kendisini öldürmüÅŸtü.   
        Hakan ise bundan suçluluk duymaya baÅŸlamıştı, belki de başından beri bu deli adama inansaydı böyle ÅŸeyler olmayacaktı. Söylediklerine inanmasa bile onu iyi bir yere kapatabilirdi.   
        İşinden umduÄŸunu bulamamıştı, fakat çok yakında baba olacaktı. NiÅŸanlısını evlenmek için ikna etmek istiyordu, belki de böylece ailesiyle açılan arası da düzelebilir, hayatı tekrar normale dönebilirdi. Sırf bu yüzden bir hafta iÅŸten izin aldı. Zaten dava çözülmüÅŸ ve zanlı intihar etmiÅŸti.   
        Ertesi günün gece yarısı bileÄŸindeki kaşıntıyla uyanıverdi. Çok tatlı kaşınıyor ve bir türlü geçmek bilmiyordu. Büyük ihtimalle Derya yine yemeklerden birine tarçın koymuÅŸtu unutkanlıktan. Hakan'ın ona alerjisi vardı. Zaten gebelik yüzünden sabahları banyodan çıkamıyordu kızcağız, sürekli midesi bulanıyordu. Bu yüzden Hakan onu suçlayamadı.   
        Ancak bu kaşıntı durmak bilmiyordu, kalkıp alerji ilacını almanın en iyisi olacağını düÅŸündü.   
        Küçük küvetsiz banyonun içine girdiÄŸinde 30 mumluk zayıf ampulün turuncumsu ışığıyla aydınlandı kirlilerle dolu çamaşır sepeti ve eski beyaz ÅŸofben. Hakan lavabonun üstündeki dolabın kapağında duran aynanın karşısına geçtiÄŸi zaman yüzünün terden kızardığını fark etti.   
        Yarı kapalı gözlerle yüzüne su vurduktan sonra minik dolabı açtı ve hap kutusunu çıkardı. Bir tanesini içmek üzereyken sol bileÄŸine baktı. Sadece atletle kaldığı için açıkta görünüyordu, kara bir çürük. Üzerindeki damarları çatal gibi ortaya çıkmıştı. Hakan bunun aynısını daha önce de görmüÅŸtü. En baÅŸta hatırlayamasa da yüreÄŸine düÅŸen korku ona ne olduÄŸunu anlattı.   
        "Canım ayakta ne yapıyorsun, yine alerji mi oldun?" dedi yandan uykulu bir ses. Hakan korku dolu gözlerini, sarı saçları yüzünün yarısını kaplamış niÅŸanlısına doÄŸru çevirince kendisine çeki düzen verdi.   
        Özellikle gecenin bir yarısı sevdiÄŸi kadını telaÅŸlandırmasına gerek yoktu. Kirli çamaşırların üstünden aldığı havluyu üzerine geçirip Derya'nın yarayı görmemesini saÄŸladı.   
        "Başım aÄŸrıyordu bir hap aldım," dedi Hakan ona. Sonra çürüksüz koluyla kadının beline sarılıp onu öptü. Mecbur, bu gece ikinci kez seviÅŸeceklerdi. Her ne kadar hamile bir kadınla seviÅŸmekten hoÅŸlanmasa da.
        Derya geceleri tek başına kalmaktan hiç hoÅŸlanmazdı, belki de bu yüzden Hakan'ın yanına taşınmıştı. Bu onun çocukluÄŸuyla alakalı berbat bir anıdan kalma korkuydu aslında. Hakan sadece bildiÄŸi kısmıyla yetiniyordu. Derya bu yüzden ona minnettardı.   
        Korku, çabucak kadını ele geçiriyordu ve onunla üç sene boyunca birlikte yaÅŸayan Hakan ise bir kere bile bu durumdan ÅŸikâyet etmemiÅŸti. Aralarında aÅŸktan daha güçlü bir dayanışma söz konusuydu. Hakan'ın ailesi muhafazakâr ve belirli sınırların içine çıkmamış insanlardan oluÅŸuyordu. Kadın ise ona kısıtlanılan hayatı yaÅŸatmaya çalışıyordu.   
        Derya üvey babasının ablasına yaptığı tacizlerle dolu bir evde büyümüÅŸtü. Adam haftada üç dört gece odalarına geliyordu ve Derya o zamanlar henüz dokuz yaşındaydı. Ablası ise on üçündeydi. Anneleri tamamen dünyadan kopmuÅŸ, içki bağımlısı bir fahiÅŸe olduÄŸu için ablası Sevtap'ın da öyle olacağını düÅŸünüyordu Derya. Yatağında yastığını başına geçirir ve ablasının inlemelerini üvey babasının zevkle nefesini çekmesini duymamış gibi davranırdı.
        Bir ara annesiyle üvey babasının kavgalarına ÅŸahit olmuÅŸtu. Derya o zamanlar konuÅŸmaları çok anlayamamıştı yaşı küçük olduÄŸu için. Olayların ÅŸimdi farkına varabiliyordu.     Annesi Sevtap'ı da sokaÄŸa çıkarıp satmak istiyordu, fakat üvey babası buna karşı çıkıyordu. O zaman kadın avazı çıktığı kadar bağırdı.   
        "Sadece kendine istiyorsun de mi, a... kodumun çocuÄŸu!"   
        Üç yıl kadar sonra annesinin dediÄŸi olmuÅŸ ve Sevtap da geceleri dışarı çıkmaya baÅŸlamıştı. Daha önce Derya'nın var olduÄŸunu bile önemsemeyen üvey babası bu sefer ona iyi davranmaya baÅŸlamıştı. Kahvaltıda bile istediÄŸi yiyeceklerden alıyordu. Ancak bu durum ablasının hiç hoÅŸuna gitmemiÅŸti.   
        Birkaç gece sonra adam odaya geldiÄŸinde Derya yine yastığını başına geçirecekti ki; bu defa adam onun yatağının ucuna oturmuÅŸtu. Hâlbuki ablası Sevtap âdet kanaması yüzünden bu gece iÅŸe çıkamadığı için odadaydı. Belki de adam onun da duymasını istiyordu bunları. GeçmiÅŸi hatırlaması için.   
        Derya kalçasında bir el hissedip ürperdiÄŸini ve korkudan titrediÄŸini hatırlıyordu.   
        "Sakın korkma canım."   
        Ancak ondan sonra karanlığın içinde çığlıklar ve bağırışlar duyulmuÅŸtu.   
        "Ona da yapamayacaksınız pislikler, orospular."   
        Adam acıyla böÄŸürürken saplama sesleri ÅŸiddetlenmiÅŸti. Bir iki dakika sonra ışık yandığında Derya'nın gözleri acımıştı. Ama üvey babası sırtında bir bıçakla kanlar içinde yatıyor, ablası ise kendi yatağına çekilmiÅŸ aÄŸlıyordu. Derya koÅŸup kanlı elleriyle yüzünü kapatmış olan Sevtap'a sarılmıştı, yıllardır onun yapamadığını cesaret edip yaptığı için ona minnettardı çünkü.   
        "Bana ne olduÄŸu önemli deÄŸil, senin güvende olduÄŸunu bilmem yeter."   
        Polis gelip ablasını götürdüÄŸünde Derya annesinin de öldürüldüÄŸünü öÄŸrenmiÅŸti. Sokakta boÄŸazı jiletle yarılmıştı. Ablası muhtemelen onu da halletmiÅŸti. Fakat bunu Sevtap'ın yaptığı kanıtlanamadı. Yaşı küçük olan Sevtap nefsi müdafaa ÅŸeklinde yargılanmış ve yargıç onların başından geçenlerden dolayı cezasını indirmiÅŸti.   
        Derya ise tek başına yetimhanede büyümek zorunda kalmıştı. Ama Sevtap'a söz vermiÅŸti; artık güçlü olacaktı.   
        Hapisten uzun zaman önce çıkan ablasını üç sene önce kanser yüzünden kaybetmiÅŸti. Hakan'la tanışmadan üç ay önce.   
        ------------------------------------------------------------------------------------   
        Hakan o gece kaşıntıdan uyuyamamıştı. Birkaç doktora gidip bileÄŸinin aldığı biçimi gösterdi, fakat hiçbiri gerçekte ne olduÄŸunu söyleyemedi. Birisi varis dedi, bir diÄŸeri kan toplanması olduÄŸunu belirterek bir merhem yazdı. Ancak hiçbiri etkili olmadığı gibi karartı dirseÄŸine kadar yükseldi. Hatta ilaç bir süre sonra acı vermeye baÅŸladı.   
        Bunlardan sonra Hakan kafasının içinde garip bir ses duymaya baÅŸlamıştı. Bütün gün boyunca susmadı da. Sürekli konuÅŸuyor ve bir ÅŸeyler söylüyor, Hakan'a içten içe suçluluk duyduÄŸu ÅŸeyleri hatırlatıp onu sinirlendiriyordu.   
        Hakan mantıklı bir ÅŸekilde düÅŸünüp zihnini toparlayamıyor ve sürekli gergin olduÄŸundan evden çıkmak zorunda kalıyordu. Dışarı dolaşıp bu ÅŸeyin susmasını umacaktı, yoksa aklını kaçırmak üzereydi.   
        "Bir orospu... sırf bir orospu yüzünden anana babana küstün. Baban ölüm döÅŸeÄŸinde yatarken bile gidip onunla konuÅŸmadın, senden nefret ederek öldü. Bütün bunların nedeni o küçük Derya denen orospu hem de, babasına veren."   
        "Kes sesini!"   
        "Sana babasına verenin ablası olduÄŸunu söyledi deÄŸil mi? Git bir araÅŸtır istersen, sen aptal bir polissin sadece. Bir orospu yüzünden babasının cenazesine bile gitmeyen adama ne denir? ÅŸerefsiz mi, hayır bu çok hafif kaçar. Üstelik o orospuyu da gidip baÅŸka bir orospuyla aldatıyorsun."   
        Hakan parkta oturduÄŸu bankın kurumuÅŸ boyasına tırnaklarını batırmıştı.   
        "Onu da biliyorum, iki aydır gittiÄŸin o parayla çalışan fahiÅŸenin evini. ÅŸimdi de onun için mi evden çıktın? Adı Ceylan mıydı? Hani aÄŸzına almaktan hoÅŸlanan. Derya bundan pek hoÅŸlanmıyor deÄŸil mi? Üvey babası da ona ve ablasına öyle yapıyordu, herhâlde bu yüzdendir."   
        Hakan öfkeyle bağırırken birden başına bir aÄŸrı saplandı ve gözlerine kara bir perde indi.   
        ---------------------------------------------------------------------------------------   
        Derya öÄŸle yemeÄŸi için mutfakta salata hazırladığı sırada içerden garip bir ses geldiÄŸini duyamamıştı. Belki kafasını çevirse sevdiÄŸi adamın arkasında bir bıçakla durduÄŸunu ve onu deÅŸmeye hazır olduÄŸunu görebilirdi. Gözleri fal taşı gibi açılmış, dudaklarında kendisine ait olmayan bir gülümseme vardı.   
        Hakan tam bu sırada kendine geldi. Elindeki bıçak aniden elinden yere düÅŸtü ve adam geriye sıçradı. Derya korkuyla içini çekip arkasını döndüÄŸünde, yüzünde bir ÅŸok ifadesiyle kalmış sevgilisini gördü.   
        "Allah canını almasın. Ödümü patlattın. Neler oluyor, geldiÄŸini bile duymadım," dedi Derya.   
        Hakan ona acı dolu gözlerle baktıktan sonra aÄŸzını bile açmadan içeriye koÅŸtu.   
        Derya ise önlüÄŸünü çıkartıp yerdeki bıçağı masaya koyunca mutfaktan çıktı. Adamın bebek odasının kapısını kapatıp içeri girdiÄŸini gördü.   
        "Hakan, ne yapıyorsun?" diye bağırdı genç kadın.   
        Kadın kapının tokmağını çevirdi, ancak döndüremedi.
        İçerden Hakan'ın konuÅŸma ve ayak sesleri geliyordu.   
        "Seni adi ona zarar vermemi istiyordun, deÄŸil mi? Orospu çocuÄŸu."   
        Derya o gün ne yaptıysa Hakan'ı odadan çıkaramadı ve adam kendi kendine konuÅŸup durdu. AkÅŸam olduÄŸunda nihayet kapıyı açtığında sevdiÄŸi kadına sarılıp onu defalarca öptü.   
        Hakan bütün içtenliÄŸiyle her ÅŸeyi ona söylemek zorunda olduÄŸunu biliyordu, bu yüzden her ÅŸeyi baÅŸtan anlattı. Hiçbir detayı atlamadı.   
        BitirdiÄŸinde "Çıldırdığımı biliyorum, ama bu gerçek. Ya sana zarar verseydim," dedi Hakan.   
        Derya birinin doÄŸruyu söyleyip söylemediÄŸini anlayabilecek kadar çok ÅŸey yaÅŸamıştı. Zaten kendisi de bir ara gerçekten iblisleriyle yüzleÅŸmek zorunda kalmıştı ve sevdiÄŸi adamın gözlerinde yalan görmüyordu.    
        Daha önce de ablasının cinleri yüzünden bir cinciye gitmek zorunda kalmıştı.  Bu adam böyle garip olayların merkezinde yaÅŸadığı hâlde ablasının derdinin cinler deÄŸil, kendisi olduÄŸunu söylemiÅŸti. Daha sonra adı Seyfi olan bu adamla arkadaÅŸ olmuÅŸlardı. Hatta daha bir ay önce arayıp nasıl olduÄŸunu sormuÅŸtu, çünkü adamın aÄŸabeyi Serkan geçenlerde topraÄŸa verilmiÅŸti. Cenazesine gidememiÅŸti.   
        Hastaneye gidip ablası için doktorla konuÅŸtuÄŸunda psikiyatr, ilk önce bir beyin taraması yaptırmasını istemiÅŸti ondan ve zaten cevap hemen oradaydı, Sevtap'ın gördüÄŸü halüsinasyonların nedeni beynindeki irileÅŸmiÅŸ tümördü ve doktorlar ameliyat edemeyeceklerini söylemiÅŸlerdi.   
        Derya, Hakan'ı ilk önce Seyfi'ye götürmeye karar verdi.   
        ------------------------------------------------------------------------------------   
        Hakan sevdiÄŸi kadının ona olan bu inancı yüzünden kendisini rahatlamış hissediyordu. SöylediÄŸine göre bu Seyfi denen adam gerçekten iÅŸinde iyiydi.      BeÅŸiktaÅŸ'taki TansaÅŸ'ın arkasındaki sokakta oturuyordu ve görünüÅŸe göre bu binalar hayli eskiydi. Kim bilir tesisatı ne kadar berbat durumdadır diye düÅŸündü Hakan.   
        Kapıyı Derya çaldı ve Hakan'ı açılan kapıdan içeri geçirdi.   
        "Ne güzel, buyurun içeri gelin,"   
        Karanlık ve boÅŸ bir hol ortaya çıktığında ister istemez insanın içi kararıyordu. YeÅŸil boyalı çıplak duvarlar son derece çirkindi.   
        Uzun sakalı yüzünden suratı neredeyse seçilmeyen bir suratı vardı ve buna raÄŸmen fazla yaÅŸlı göstermiyordu Seyfi. Kısa ve ÅŸiÅŸmandı, uzun saçları omuzlarına varıyordu. Üzerinde bir takım elbiseyle onları karşılamıştı.    
        Hakan'ın bunu garipsediÄŸini gördüÄŸü zaman "Bir arkadaşın cenazesinden yeni geldim," diyerek gülümsedi ve kara gözleri ışıldadı.   
        "Nasılsın?" diye sordu Derya ayakkabılarını çıkardıktan sonra adama bakarak.   
        "İyiyim iÅŸte nasıl olayım?"   
        "Kusura bakma abinin cenazesi için yani- biliyorsun, gelmek isterdim."   
        "Önemi yok, canım," dedi Seyfi. "Araman bile yeterliydi benim için, sorunumuz nedir, telefonda fazla açıklayamadın. Buyurun içerde konuÅŸalım."   
        Derya Hakan'ı göstererek "Bu benim niÅŸanlım Hakan," dedi.   
        "Merhaba, tanıştığımıza memnun oldum," diye karşılık verdi Seyfi, ama onun elini sıkmadı. Tek kaşını kaldırdı. "NiÅŸanına beni çağırmadın,"   
        "NiÅŸan yapmadık, sadece aramızda," diye yanıtladı Hakan, Derya'nın yerine.   
        Adam onları koridorun sağındaki küçük bir odaya getirdi. Perdeleri kapalı olduÄŸu için pek seçilemiyordu, fakat köÅŸedeki küçük bir divanın bulunduÄŸu duvara bir kilim asılmıştı ve ufak camlı bir dolap ise karşı tarafı tamamen kaplamıştı. Yerdeki geniÅŸ yastıklara oturmalarını rica etti Seyfi ve içeri gitti.  
        Derya baÄŸdaÅŸ kurup otururken uzun dalgalı sarı saçlarını saÄŸ yanına aldı ve tek elini suratında kirli sakalıyla kalmış Hakan'ın sırtına koydu. Ela renkli gözleri adamın kızarmış yüzüne kaymıştı.   
        "Ne oldu, niye tedirginsin?"   
        "Çünkü hâlâ susmadı," diye yanıtladı Hakan. Avuçları ter içinde kalmıştı.  
        Seyfi elinde bir tas suyla geri döndü ve önlerindeki diÄŸer yastığa baÄŸdaÅŸ kurarak oturdu.   
        Hakan'a döndü.   
        "Bana olan her ÅŸeyi anlat."   
        Hakan önce Derya'ya baktı, ama aÄŸzından kelimeler dökülmedi. Bir yabancıya anlatmanın ne kadar zor olduÄŸunun farkına ÅŸimdi varmıştı. Derya gözleriyle ona güvenebilirsin der gibi bakınca. Ona da olanları anlattı.   
        "O çürüÄŸü görebilir miyim?" diye sordu Seyfi.   
        Hakan elini uzatmadan önce gömleÄŸini bileÄŸine kadar sıyırdı.   
        Adam karartıya dokunmadan bekledi. Çok uzun süre boyunca hiçbir ÅŸey söylemedi. Aslında konuÅŸuyordu, fakat ne Derya ne de Hakan söylediklerinden bir ÅŸey anlayabiliyordu.   
        "Doktorlar hiçbir ÅŸey bulamadılar dedin, deÄŸil mi? Eh pek ÅŸaşırmadım zaten."   
        "Neden?" diye sordu Derya endiÅŸeyle.   
        "Çünkü bulabilecekleri bir ÅŸey yok. Bu olay gerçekten de çok kötü. Yani söylediÄŸi her ÅŸey gerçek."   
        "Yani bunların neden olduÄŸunu biliyor musun?" diye sordu Hakan.   
        "Evet," dedi Seyfi ve geriye çekildi. "Bu bir çeÅŸit saf kötülük, sana bulaÅŸan yani. Kendisini seninle besliyor, bir büyü yardımıyla bütün kurbanlarının vücutlarında dolaşıyor. Ve dokunma yoluyla bulaşıyor."   
        "Ama-"   
        Derya bunu beklemiyordu iÅŸte. Daha önce ablasına söylediÄŸi gibi bir ÅŸey olacağını sanıyordu hâlbuki. Bu yüzden gerçekten korkuyordu az önce, yine bir çeÅŸit tümörle karşılaÅŸacağından.
        "Bundan kurtulabilir miyim?"   
        "Belki ufak bir umut vardır," diye yanıtladı Seyfi. "Onu içinden çıkarabilirim, ama belki."   
        "Ya çıkaramazsan?" diye sordu Hakan.   
        "Bir saniye bekle," diye araya girdi genç kadın. "Bütün bunlar gerçek mi yani?"   
        "Ne yazık ki," dedi Seyfi soÄŸukkanlılıkla. "EÄŸer onun içinden çıkmazsa çok daha kötü ÅŸeyler olacaktır. Bu ÅŸey bir asalaktır, diÄŸer insanların hayatlarına yapışarak canlı kalır. Bir günah yiyendir."   
        "Nasıl kurtulacağız peki?" diye sordu Derya.   
        Seyfi yerdeki su dolu tası Hakan'ın önüne itti.   
        "Elini suyun içine koy."   
        Hakan önce adamın beklentiyle dolu gözlerine baktı, ama çaresizce dediÄŸini yapmak zorunda kaldı.
        "ÅŸimdi çürüksüz elinle Derya'nın elini tut ve ikiniz de gözlerinizi yumun. Ben söyleyene kadar da açmayın."   
        Bir dakika sonra ikisi de bu söyleneni yaptılar.   
        Hakan yüzünde garip bir esinti hissediyordu, ancak bu rahatlamayla doluydu. Suyun içindeki eli titrerken Derya'nın avucunu daha çok sıkıyordu. Seyfi'nin garip dualarla dolu sesleri gelmeye devam ediyordu. Bu keyif duygusu Hakan elinin tastan çıkarıldığını hissedene kadar kaybolmadı.   
        Seyfi "Gözlerinizi açabilirsiniz," dediÄŸinde üç dakika geçmiÅŸti. Ama Hakan'a çok kısa gelmiÅŸti bu süre. Üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordu.   
        Adam görmeleri için tası onların önüne tuttu. İçi kapkara bir sıvıyla dolmuÅŸtu ve Hakan'ın bileÄŸindeki karartı yavaÅŸ yavaÅŸ kaybolmaya baÅŸlamıştı bile.        "Neler oldu?" diye sordu adama ÅŸaÅŸkınlıkla.   
        "İçinden çıkarabildim," dedi onlara tasın içindeki kara suyu gösterirken. Sonra onu yere koydu. "ÅŸimdi, artık temizlendin. Ondan kurtuldun. Yine de kafanda bazı sesler duymaya devam edersen, onlara karşılık verme ve umursamamaya çalış. Çünkü ana gücünü yitirdi artık. BileÄŸinde yarına bir ÅŸey kalmaz."   
        Hakan ve Derya teÅŸekkür üstüne teÅŸekkür ederek evden çıktıklarında Seyfi derin bir nefes aldı ve tasın bulunduÄŸu odaya tekrar gitti. Ücret almamıştı.   
        Yastığa baÄŸdaÅŸ kurarak oturduÄŸunda alttaki halı kaydı, sonra devrilmesin diye kâseyi tutmak zorunda kaldı. Neyse ki halıya dökülmemiÅŸti. Onu iki eliyle yerden kaldırdığında karanlık suyun titreÅŸtiÄŸini hissetti ve ona gülümsedikten sonra tası dudaklarına götürüp suyu bir güzel içti. Az sonra olacakları zaten biliyordu ki; hemen baÅŸladı.   
        "Seni aptal! Bunu bana nasıl yaparsın?"
         Seyfi soÄŸukkanlılıkla cevap verdi.
        "Asıl sen bunu bana nasıl yaparsın, abi. Ölmemen için seni bu hâle getiren benim, sense gidip en iyi dostumun sevgilisine musallat olmuÅŸsun. Üstelik ikisi iÅŸine yaramazlar.  Onların çocukları bile yok."   
        "BaÅŸka kurban bulamadım," dedi iÄŸrenç ses. "Beni bir çeÅŸit ölüm makinesi hâline getirdin diye sana teÅŸekkür mü etmemi bekliyorsun Seyfi?"   
        "BaÅŸka türlü hayatta kalamazdın. Cenazeni kaldıramazdım senin. Ama hayatta kalman için gereken büyünün sürmesi çocukların eti ve canına baÄŸlı biliyorsun. Masumların ve günahsızların kanı ve eti seni ölümsüz kılacak. Bir gün kendi bedenine de sahip olacaksın."
        Ses bu söylenen karşısında homurdanır gibi bir ses çıkarınca Seyfi tam olarak ne söylediÄŸini anlayamadı.     "Ne diyorsun?"
        "Beni izliyor muydun peki?"
        "Tabii ki, haberlerde en son Ahmet isimli bir adamın çocuÄŸunu öldürdüÄŸünü söylediklerinde onun sen olduÄŸunu anladım. Fakat ondan sonra nerede olduÄŸunu bilmiyordum. En iyi dostumun sevgilisine musallat olmuÅŸsun meÄŸerse."
        "Aslında onun için ona musallat oldum ya!" diyerek kıkırdar gibi bir ses çıkardı.
        "Ne demek istiyorsun?"
        "Her zaman o kızla aranda ne gibi bir baÄŸ olduÄŸunu öÄŸrenmek istemiÅŸtim. Ahmet, Hakan'a dokunduÄŸunda adamın o kızla bağı olduÄŸunu anladım, bu yüzden ona gittim. Yani tesadüf deÄŸildi."
        "Bunu bana da sorabilirdin. Derya aynı bizim gibi babasının tacizine uÄŸramış bir kurban sadece. Bu yüzden kendimi ona yakın hissediyordum."
        "Ama o öyle düÅŸünmüyor. Tacize uÄŸrayanın ablası Sevtap olduÄŸunu sanıyor. Hâlbuki kendi adı Sevtap, kendisini kardeÅŸi Derya'nın yerine koymuÅŸ. Hakan'ın bedenindeyken ona dokunduÄŸu zaman zihnini okudum."
        "Biliyorum, ama o böyle düÅŸünerek başına gelenlerin üstesinden geliyor, kendi kardeÅŸinin yerine geçerek yani. Ancak bilinçli yapmıyor bunu. Yine de neden onları rahat bırakmadın da bana kadar gelmek zorunda kaldılar? Derya'nın çocuÄŸu bile yok."   
        "Olacaktı, hamile kalmış."   
        "Olsun yine de ona dokunmayacaksın," dedi Seyfi.   
        "Üstelik o adam polisti, eÄŸer ilk katille yani beni bulaÅŸtırdığın Halit'in senin müÅŸterin olduÄŸunu öÄŸrenseydi, beni senin ona bulaÅŸtırdığını anlayabilirdi. Halit anlamıştı zaten. Bu yüzden arabasıyla Gebze'den buraya geliyordu. Ben kontrolü ele geçirip arabasını ters ÅŸeride geçirdim."   
        "Derya'nın çocuÄŸuna dokunma abi, ben sana baÅŸka bir ÅŸehirden kurban bulacağım söz."
        "Peki, Seyfi o zaman iÅŸe koyul. Tekrar acıkmaya baÅŸlıyorum."


    Hikayeyi word belgesi olarak indirebilmek için tıklayınız.








    Kemal "Karakemal" Kara

    Copyright © FRP World © Fantezi Edebiyat ve FRP sitesi Tüm haklarý saklýdýr.

    Yayýnlanma:: 2006-05-31 (7068 okuma)

    [ Geri Dön ]
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.75 Saniye