I. FRPWorld Kısa Öykü Yarışmasında İkinci Olan Öykümüzdür.
Ahmet Dedeoğlu'nun hayatı, karısının akciğer kanserinden
ölmesinden beri ilk defa iyi gidiyordu. Hapisten yeni çıkmış bir mahkûm olarak
topluma ve kendisine karşı iÅŸlediÄŸi günahları ödemiÅŸti. En azından düÅŸüncesi bu
yöndeydi.
Mahpushanenin kötü yemekleri yüzünden küçülmüÅŸ olan göbeÄŸi tekrar
irileÅŸmiÅŸ, saçları neredeyse tamamen dökülmüÅŸtü; elli yaÅŸlarında kısa boylu bir
adamdı. Kahverengi gözleri, huzursuz yaÅŸamından geriye kalan bir parça gibi
eriyerek oraya sıkışıp kalmış hüzünle birlikte ışıldıyordu. Belki de hiçbir
zaman affedilemeyecek kadar kötü olan suçlarını, bir gün üzerinden silkip
atabilmenin mutluluÄŸunu yaÅŸayabilecekti.
"Kasıtsız adam öldürme," demiÅŸti davasına bakan kibirli
Savcı. İnebildiÄŸi en küçük ceza buydu.
Ahmet de mecburen bunu kabul etmek zorunda kalmış, saçma sapan
bir nedenden yeÄŸeninin hayatını almayı, böyle ödemek zorunda bırakılmıştı. Yine
de hak ettiÄŸini düÅŸünüyordu, aslında bu suçtan deÄŸil. İşlediÄŸi birçok baÅŸka
suçtan hapse girmeyi hak ediyordu.
Üç sene sonra iyi hâlden ÅŸartlı tahliyeyle çıkmış ve kardeÅŸinin
yanında, yani onun marketine ortak olarak çalışmaya baÅŸlamıştı. Zaten kardeÅŸi,
bu marketi Ahmet'le birlikte yaptıkları pis işlerin(kara para aklama,
gayrimenkul dolandırıcılığı, şantaj, devlet arazisine gece kondu yaptırmak gibi
birçok ÅŸeyin) gelirinden elde ettiÄŸi sermayeyle açmıştı.
AÄŸabeyi hapse girdikten sonra bu iÅŸleri bırakacağına da söz
vermiÅŸti ve ÅŸimdi iki kardeÅŸ de namuslu iÅŸlerle para kazanmaya çalışıyorlardı.
Eski patronlarıyla iliÅŸkiyi tamamen kesmiÅŸlerdi, zaten adam onlarla görüÅŸmek
istemiyordu.
Belki bütün borçlarını ödeyememiÅŸlerdi, fakat ÅŸimdilik iyi
gidiyordu. Yine de durumları o zaman göründüÄŸünden daha da tuhaf geliyordu ona.
Ailecek gittikleri Zonguldak'taki yakın dostlarının düÄŸünündeyken
müzik hızlanmış, herkes sarhoÅŸ olup keyiflenmeye baÅŸlamışken açık havanın
getirdiği hevesle hepsi silahlara sarılmışlardı.
Ahmet'in kardeÅŸi Hasan bunu yapmayı her zaman istemiÅŸti. Saçma sapan
bir gelenekti Ahmet'e göre. Tabii kendisi daha önce birçok kez gerekli gereksiz
ateÅŸ etmiÅŸ, fakat kardeÅŸini silahlardan uzak tutmaya özen göstermiÅŸti.
Yine de silahın gürültüsünün verdiÄŸi güç, onu eline kavramanın
getirdiÄŸi büyüklük duygusunu hissetmek için yapmışlardı bunu. Gerçekten de bir
süreliÄŸine bu duygularla dolup taÅŸmışlardı. Daha sonra Hasan tabancasını
Ahmet'e birlikte ateÅŸlemeyi önerdi. Adam en baÅŸta bunun saçma bir fikir
olduÄŸunu düÅŸünmüÅŸtü, ama zaten çakır keyif olmuÅŸtu ve bu güzel günde tek
kardeÅŸini kırmamak için dediÄŸini yapmışlardı.
İşte o zaman Hasan'ın altı yaşındaki oğlu bir kaza kurşununa
kurban gitti. Ahmet suçu kendisi üstlendi, zira kardeÅŸi zaten yeterince
yıkılmıştı. İkisinin birden duruÅŸmalarda sürünmesine, hapse girmesine neden
yoktu. Bu olayların çok artması sonucunda gerekli tedbirleri almak isteyen bir
savcı kasıtsız adam öldürme suçundan yargılatmıştı Ahmet'i.
Hasan ise gerçekten berbat hâldeydi, bütün bunların yaptıkları
kötülüklerin bir sonucu olduÄŸunu düÅŸünüyordu ve Ahmet de düÅŸünceleri arasında
boÄŸuÅŸurken bunun içten içe doÄŸru olduÄŸunu anlamıştı.
Bundan sonra pis bir iş yapmama kararı almışlar ve hapisten
çıktığında birlikte yeni bir iÅŸe baÅŸlamışlardı. Tamamen alnının teriyle
kazandıkları helal para olacaktı bu ve son iki senedir gayet iyi
gidiyordu.
Ahmet yeni envanter için ucuz bir toptancıya gitmiÅŸti ve
kamyonetiyle İstanbul Avrupa yakasına geri dönüyordu onu gördüÄŸü zaman. BoÄŸaz
köprüsünün üstünde saÄŸ ÅŸeritten seyrederken oluverdi. Genelde çok hızlı gittiÄŸi
zaman çizgiler oluÅŸturan yolun üstünde gördüÄŸünü zannettiÄŸi garip ÅŸekiller
ortaya çıkardı. Bu da ona benziyordu.
Yol ilk defa bu saatte sıkışık değildi ve hafif bir duman bulutu
kaplamıştı havayı, belki de o yüzden kimse onu fark etmemiÅŸti. YaklaÅŸtığında
iyice yavaÅŸladı ve en saÄŸa yanaÅŸtı. Arkasından bazı araçlar uzun uzun kornalar
çaldılar, ama o dörtlülerini yakıp diÄŸerlerinin geçmesi için pencereden elini
salladı.
Ne olduÄŸunu tahmin edebiliyordu zaten. Haberlerde defalarca
gördüÄŸü bir olaydı herhâlde. Kendince intihar etmek isteyen biri koruluÄŸun
arkasına geçmiÅŸ kameraları bekliyordu. Ancak hava çok karanlık olduÄŸu için
kimsenin onu gördüÄŸü yoktu. Belki Ahmet bile göremeyecekti, eÄŸer ışığın bir
yansıması olduÄŸunu sanmasaydı. Zaten kendisi de hep söylerdi; atlamak isteyen
adam kameralar falan gelmeden çoktan atlar. Hiç uÄŸraÅŸmaz böyle ÅŸeylerle.
Ardından Ahmet'in aklına bir fikir geldi. Ya bu gerçekten intihar
etmek istiyorsa? Ya bu adam zaten kameraları istemiyorsa, o yüzden böyle bir
havada çıkmışsa? Hapisten çıktığı zaman elinden geldiÄŸince insanlara yardım
edeceÄŸine kendi kendine söz vermiÅŸti. Birinin intihar etmesini engellemek çok
büyük bir ÅŸeydi. Yani gerçekse çok iyi olabilirdi.
Daha sonra böyle düÅŸündüÄŸü için kendisinden nefret etti. Adam
gerçekten intihar edebilirdi ve hâlâ bencilce davranıp sadece kendini
düÅŸünüyordu.
Polisler ile başı çok aÄŸrıyacaktı belki, aracını köprünün
ortasında durduran baÅŸka manyak var mıdır acaba diye düÅŸündü. Kamyonetten inip
dışarı çıktı ve karanlıkta duran gölgenin yanına doÄŸru seÄŸirtti.
YaklaÅŸtığında çok iÄŸrenç bir koku burnuna geliverdi. KurumuÅŸ
kanla, çürümüÅŸ peynirin karışımı gibiydi. Havada rüzgâr olmadığı için burada
iyice ağırlaşmıştı da.
Bir iki adım daha attı fazla beklemeden. Gölgenin kendisiyle aynı
yapıda, neredeyse aynı boylarda bir adam olduÄŸunu fark etti. Yüzü zaten arkası
dönük olduÄŸu için seçilmiyordu, ona yavaÅŸça yaklaÅŸtığında adam koruluÄŸa sıkıca
tutunarak arkasını döndü.
Saçlarının üstü açılmış, elli yaÅŸlarında biriydi. Gözleri ve
yanakları gözyaÅŸlarıyla dolmuÅŸ, koyu renk gömleÄŸi ve pantolonu kan içinde
kalmıştı. Yüz hatları keskin köÅŸeli çizgilerle doluydu ve uzun çenesine kadar
uzanıyorlardı. Aslında bir kısmının yüzünde yeni açılmış yaralardan ibaret
olduÄŸunu fark etti Ahmet. Biraz daha dikkatli bakınca bunun bir çeÅŸit iÅŸaret
olabileceÄŸini sandı. Birbiri içine girmiÅŸ bir sürü üçgen...
"Ne- ne istiyorsun?" dedi adam çatlak bir sesle. Hâlâ
ağlıyordu anlaşılan.
"Ben- ben. Hiçbir ÅŸey," diye cevaplayabildi Ahmet,
ellerini saÄŸa sola açmıştı. Aralarındaki mesafeyi de korudu, çünkü yaklaÅŸtığını
görürse adam atlamaya karar verebilirdi. Onu sadece polisler gelene kadar
burada tutmak istiyordu ve geleceklerinden emindi, arabası için.
"Orada ne yapıyorsun?" diye sordu, sonra içinden
kendisine küfretti. Ne kadar salakça bir soruydu.
"Ölmek istiyorum," dedi adam. "Buradan git!"
"Neden?" diye sordu Ahmet. "Abicim oradan buraya
gel de bir konuşalım istersen."
"S.tir git başımdan! Yoksa sana da geçebilir. Sana da bana
yaptıklarını yapabilir. Çocuklarımı öldürttü bana. Ailemi katletti."
"N-ne?"
Adam soluk soluğa nefes alıp verirken kelimeler boğazını
düÄŸümleyiverdi. Artık konuÅŸamıyordu. Ardından tekrar arkasını döndü ve aÅŸağıya
doÄŸru baktı. Ahmet birden onun atlayacağını hissettiÄŸi için koÅŸar adımlarla
oraya doÄŸru yaklaÅŸtı. Elini uzattığında onun karanlıkta kalan çıplak koluna
dokunabildi, fakat yine de çok geç kalmıştı, çünkü parmakları sadece boÅŸ havayı
kavramıştı.
--------------------------------------------------------------------------
Ahmet koltukta sessizce gazetesini okurken kolunu tırnaklarıyla
kaşıyıverdi. Sol kolunda bu sabah ortaya çıkan hafif bir morluk onu rahatsız
ediyordu. Aslında daha önce hiç böyle bir ÅŸey görmemiÅŸti. Çürük biçimindeydi,
fakat damarlarından biri görünüre gelmiÅŸti ve sabahtan beri kaşınıyordu. Bir
iki gün içinde kendiliÄŸinden geçecekti, yani inancı bu yöndeydi. Sonra elindeki
gazeteye döndü, ayrıntıları öÄŸrenmek için.
BeÅŸiktaÅŸ'ta insanlar kaybolmaya baÅŸladıktan bir gün sonra
komÅŸular üst katta çocuklarıyla oturan Kemal denen adamdan ÅŸüphelenmiÅŸlerdi.
Polise haber verdikleri zaman kuÅŸkularının doÄŸru olduÄŸuna çok inanmıyorlardı.
Yine de endiÅŸeleniyorlardı, zira adam artık hiç çekilmeyen biri olmuÅŸtu ve
üzerinde sürekli pis bir koku vardı. Sanki sevdikleri çocuklu adam gitmiÅŸ, onun
yerine baÅŸka biri gelivermiÅŸti. Onun oÄŸullarını da uzun süredir dışarıda
görmemiÅŸlerdi. Hâlbuki devamlı apartmanın önünde oynayan iki kardeÅŸ gözden
kaçırılmayacak kadar sevimlilerdi.
Polis geldiği zaman Ahmet onlara atlayan adamın tarifini verdi ve
her ÅŸeyi detaylarıyla anlatınca onu karakola götürüp bir resim gösterdiler.
İntihar eden adamı sadece karanlıkta görmesine raÄŸmen yine de onu tanıdı ve
gerçekten bu olduÄŸunu söyledi. Ahmet polise onun kim olduÄŸunu sorduÄŸunda cevap
alamamıştı.
Ama ÅŸimdi haberlerde anlatılanlara göre bu eski suçlu Kemal denen
adam ÅŸeytanın ta kendisiydi. KestiÄŸi çocukların etlerinin bir kısmını yemiÅŸ ve
evini garip iÅŸaretler, muskalarla doldurmuÅŸtu.
Fakat komşuları bu adamın bir haftada bu kadar değişebildiğine
hâlâ inanamıyorlardı. Çünkü daha sekiz gün önce komÅŸu ziyaretine gitmiÅŸlerdi.
Televizyonda bu inanılmaz olayla ilgili bir ÅŸov yapmayı düÅŸünen
aptal televizyoncular bile vardı. Böyle bir davranışa sebep olabilecek ruhsal
deÄŸiÅŸikliÄŸin ne olabileceÄŸini belirten psikiyatrın tekini çıkarmışlardı.
Diplomaları olduÄŸu için her ÅŸeyi bildiÄŸini sanan bu ahmaklardan nefret ederdi Ahmet.
Lakin bu adam biraz daha insancıl, olgun ve görmüÅŸ geçirmiÅŸ biri gibiydi.
Gözleri bunu iyi yansıtıyordu.
"Anlaşılan yaklaşık bir hafta önce Kemal bir kaza geçirmiÅŸ
ve karısını o kazada kaybetmiÅŸti," dedi muhabir kadın. Genç ve güzel
yüzünde son derece ukala ifadesinin yanında, kendini kanıtladığını gösteren bir
çekiciliÄŸi de vardı.
"Evet, olayı araştırdım," diye cevapladı, altta isminin
Prof. Dr. Ferit Güçlü olduÄŸu yazan gözlüklü adam. "Onlara çarpan baÅŸka bir
araç vardı sanırım. Fakat sürücü koltuÄŸunda bulunan Kemal orada suçlu
bulunmamıştı. Anlaşılan diÄŸer arabanın ÅŸoförü- bir dakika- evet ölen Halit
Özverir isimli ÅŸahıs direk ters ÅŸeride girip onların üzerine
çarpmıştı."
"Peki, bu davranışına bunun bir etkisi olabilir
mi?"
"Hiç zannetmiyorum," dedi adam.
Muhabirin yüzü birden güven veren ifadesini yitirdi.
Ama Ferit ona aldırmadan devam etti.
"Böyle bir katliam yapabilmesi için tamamen farklı bir
karaktere bürünmüÅŸ olması lazım. Yani adam eski bir suçlu diye, hatta suçu
hırsızlık olan birinin bunu yapacağını düÅŸünmek gerçekten çok
garip."
"Fakat her şey dairesinde bulunmuş," dedi kadın
inanamazlık içerisinde.
"Yani ben yapmamış veya yapmış diyemem. O zaman hiç kimsenin
bilmediÄŸi bir geçmiÅŸi olması gerekiyor. Kötü bir aile yaÅŸamı, tacizlerle dolu.
Yani ne olduÄŸunu kiÅŸiyi görmeden bilemeyiz. Tamam, travma nedeniyle belki
cinnet geçirmiÅŸ olabilir diye düÅŸünebilirdik, fakat bu yapılanlar planlanmış
gibi duruyor."
Ahmet o gece yastığına başını koyduğu zaman aynı
şeylerin kendi başına da geleceğini nerden bilebilirdi ki?
-----------------------------------------------------------------------------
"Uyan seni salak!" dedi bir ses.
Ahmet birden yerinden sıçradı. Kolu yanarcasına sancıyordu.
"Ha!" diyebildi uyku sersemi hâlde, gözlerini açtı.
Karanlıkta bir süre öyle etrafına bakındı. Biraz bekleyip evin içini dinleyince
sadece rüyasında bir ses duyduÄŸunu sandı. Kolunu kaşımaya çalıştı, ama bu daha
fazla kaşınmasına neden oldu.
"Sana uyan dedim, kukla!" diye bağırdı yine aynı
ses.
"Neler oluyor?" dedi Ahmet yataktan birden fırlayarak.
Çevresine bakındığında hiçbir ÅŸey göremedi.
"Benden daha zeki olduğunu mu sanıyorsun ha?"
AyaÄŸa kalktı ve koÅŸup ışığı açtı; yatağının altına, elbise
dolaplarına, olabilecek her yere bakındı, ancak içerde kendisinden baÅŸka hiç
kimse yoktu. Bu arada kaşınan koluna göz gezdirdiÄŸinde buna inanamadı. O çürük
bileğinden dirseğine kadar uzanmıştı. Bir gecede bu kadar hızlı ilerleyen bir
hastalık daha önce duymamıştı.
"Milleti dolandırmak hoşuna gidiyor muydu bari?" dedi
aynı ses. Kadın veya erkek sesi gibi değildi. Herhangi bir şeye benzemiyor,
sanki zihninin içinden geliyordu.
"Kim var orada?" dedi Ahmet, rüya görüyor olmalıydı
herhâlde.
"O çocuÄŸu vurman güzel miydi peki? Sanki az ÅŸey yapmışsın
gibi. Sen varya sadece bir yüz karasısın pislik."
"Ben-
---------------------------------------------------------------------------
Ses gece boyunca Ahmet'e bir ÅŸeyler söyleyip durdu. Bazen uzun
bir süre boyunca susuyor, yok olduÄŸunu sandığı zamansa yani adam tam uykuya
dalacağı sırada tekrar baÅŸlıyordu. Önce bunları hayal ettiÄŸini düÅŸündüÄŸü için
sesini çıkarmadı, zaten hâlâ rüya gördüÄŸünü sanıyordu.
"Ne yapacağım biliyor musun, kızını alıp önce parmaklarını
doğrayacağım. şey aslında bunu sen yapacaksın. Ardından hepsini tek tek
yiyeceÄŸim, nasıl ama? Aynı ölmesine izin verdiÄŸin Kemal'in yaptığı
gibi."
İğrenç bir tıslama duyuldu. Ahmet bunun bir çeÅŸit gülüÅŸ
olabileceÄŸini düÅŸündüÄŸü için midesinin kalktığını anladı ve kendisine mani
olamadan banyoya doÄŸru koÅŸtu. Tuvaletin içine kusuverdi.
"Güzel, iÅŸte böyle yapacaksın pislik. Kendin gibi daha çok
pislik çıkar da ben onları kullanayım sonra. Mesela yaÅŸlı bir kadının parasını
gasp etmek gibi. Bu hoÅŸuna gidiyor muydu?"
Ahmet konuşan şeyin kendi zihni olduğunu anlamıştı, zira bunu
bilen baÅŸka kimse yoktu. Emekli olmuÅŸ yaÅŸlı bir öÄŸretmenin emeklilik tazminatını,
ev satacağım diye elinden alıvermişti; ama bu olay İzmir'de meydana
gelmiÅŸti.
"Altı yaşındaki cana kıyan adamdan ne beklenir
baÅŸka?"
Adam daha fazla dayanamadı.
"Kes sesini!"
"Artık cevap da mı veriyorsun p.ç? Küçük kızını bir k.tak
yapana kadar düzeceÄŸim önce, biliyor musun?" dedi ses. "Senin gibi
g.atın ancak böyle bir ÅŸey hakkından gelebilir."
"Kes sesini dedim!"
Ses tıslar bir ton aldı tekrar.
"Yoksa ne yapacaksın, ha? Ne yapacaksın? Gidip Aysel’e
yaptığın gibi kardeşimi mi becereceksin?"
"Sana sesini kes dedim!"
Bunu ölen eski karısı Aysel'in kardeÅŸi Hâle'den baÅŸka bilen kimse
yoktu. Evliliklerinde bir süre boyunca istediÄŸini alamayan Ahmet, Hâle ile
birlikte olmuÅŸtu. ÅŸimdi bunu hatırlayınca kendisinden daha çok nefret etti. Ama
en çok bunu hatırlattığı için bu sesten nefret etti.
"Günahların çok fazla, ben bunlara yenilerini
ekleyeceÄŸim," diye devam etti ses. Adam ölene kadar hiç
susmayacaktı.
Ahmet sesten kurtulmak için ne yapması gerektiÄŸini biliyordu.
EÄŸer aklını kaçırıyorsa yapabileceÄŸi baÅŸka bir ÅŸey kalmamıştı.
--------------------------------------------------------------------------------
Bir
hafta sonra...
"DediÄŸim gibi benim odama getirdiniz, deÄŸil mi?" diye
sordu ünlü Psikiyatr Ferit Güçlü.
"Evet, efendim. Birazdan tamamen hazır olacak," dedi
Hakan denen genç polis. "Son bir kez daha sorgulamak
istiyorum."
Sonra arkasını dönüp koridorun diÄŸer tarafına gitti.
Otuzlarına yeni giren bir cinayet masası polisi olarak gerçekten
heyecan içindeydi. Buradan çıkar çıkmaz niÅŸanlısını arayıp, onunla bunu
paylaÅŸmayı umuyordu. Hayatında, onu önemseyen tek sevdiÄŸi insan oydu. Çünkü
ailesi, evlenmediÄŸi bir kızla aynı evde yaÅŸamasını hor görüyordu.
Aslında onları arayıp henüz karısı olmamış kadının hamile
kaldığını açıklayacak cesareti arıyordu uzun zamandır ve Derya sırf hamile
kaldığı için evlenmek istemediÄŸini söylemiÅŸti. Zaten Hakan onun bu yönünü çok
seviyordu, tamamen özgürdü ve kimsenin hakkında ne düÅŸündüÄŸüne önem vermiyordu.
BaÅŸkası olsa ya çocuÄŸu aldırmak, ya da evlenmek isterdi hâlbuki.
Hakan bu vakayı almak için amire ne kadar yalvardığını iyi
hatırlıyordu, ama istediÄŸini elde ettiÄŸi için bundan bir saniye bile piÅŸmanlık
duymadı. Her zaman karakola böyle ÅŸeyler gelmiyordu.
Son birkaç haftadır İstanbul'da gerçekleÅŸen ikinci benzer olaydı
bu, tabii Düzce'de gerçekleÅŸeni saymıyordu. Cinayetlerin iÅŸlenme biçiminin
benzerliÄŸi dışında, hiçbirinin birbirleriyle baÄŸlantısı görünmüyor
gibiydi.
Sadece katiller hakkında birkaç ufak ÅŸey vardı. İkisi eski
suçluydu. Ancak bu cinayete göre çok düÅŸük suçlardan yargılanmışlardı. Hepsinin
karısı ölmüÅŸtü ve birbirine yakın yaÅŸlardaydılar. Yüzlerinde, aynı iÅŸaret
bıçakla kazınmış olarak duruyordu ve diÄŸer iki katil kendini öldürmüÅŸtü. Hakan
bunun bir çeÅŸit sapık bir tarikat olduÄŸunu düÅŸünebilirdi, ancak adamların
arasında birbirlerini tanıdıklarına dair en ufak bir ipucu yoktu. Her biri
farklı yerlerde büyümüÅŸler, tamamen ayrı insanlarla dosttular.
Yine de tamamen aynı biçimde, yani vahÅŸet içinde kendi
çocuklarını kesmiÅŸlerdi. Hakan bunu ilk duyduÄŸu zaman tüyleri diken diken
olmuÅŸtu. Baba olacağını yeni öÄŸrendiÄŸi için karma karışık duygular içindeydi
zaten.
Ancak yılmadı, geç saatlere kadar çalıştı ve adamların en önemli
bağlantılarını kendisi keşfetti.
O da hepsinin birbirleriyle sadece bir kere de olsa karşılaşmış
olmalarıydı. Bu kayıtlarda araÅŸtırılınca bulundu. Zaten amiri bunu bulduÄŸu için
bu davayı ona verdi. Bu genç polisin gerçekten yetenekli ve azimli olduÄŸunu
düÅŸünüyordu.
Tabii amiri gerçekten çuvalladığını bilseydi, onu çoktan
haÅŸlamıştı. Hakan büyük bir hata yapmıştı çünkü. Birkaç gün önce karakolun
önüne gelen bu çılgın adamı dinleseydi, ÅŸu an on iki yaşındaki küçük kız, yani
son kurban yaşıyor olacaktı.
Birkaç gün önce niÅŸanlısının yeni hamile olduÄŸunu öÄŸrenen Hakan,
karakolun giriÅŸ kapısına doÄŸru yürürken, köÅŸeden fırlayan siyah paltolu garip
görünüÅŸlü bir adam aniden önünü kesmiÅŸ, onun üniformasına tutunarak bir ÅŸeyler
mırıldanmış, ancak lafı aÄŸzında gevelediÄŸi için söylediklerinden hiçbir ÅŸey
anlaşılamamıştı.
Kel başı terden ayna gibi parlak hâle gelmiÅŸ, gözlerini kocaman
açmış ve soluk soluÄŸa kalmıştı. Sanki birisi peÅŸinden onu kovalıyordu; öyle
görünmüÅŸtü Hakan'ın gözüne.
Onun hâl ve hareketlerinden genç polis ister istemez adamın deli
olduÄŸunu sanmış, üniformasını kırıştırdığı için onu kenara itmek zorunda
kalmıştı. Fakat yere düÅŸtüÄŸü zaman zavallı adamın paltosu çamurlandığı için
Hakan bundan suçluluk duyarak onu ayaÄŸa kaldırmıştı. Elinden tuttuÄŸu
bileÄŸindeki palto kısmı geriye çekilince garip bir ÅŸey ortaya çıkmıştı;
derisinin çoÄŸu kısmı kaşınmaktan kanamış gibiydi. Damarlı bir çürüÄŸü andıran
varis benzeri bir karaltı vardı.
"Koluna ne oldu abi böyle?"
"Bana- ba-na dokunma. O bana- ko-ko-korkunç ÅŸeyler
yaptıracak!" diye yanıtlayabilmiÅŸti adam fısıltıyla. Gözleri dört dönüyor,
sanki birisinin onu takip ettiÄŸini sanıyor gibi görünüyordu.
"Ha?"
"DiÄŸerlerine yaptığı gibi, o-o köprüden atlayan adama da
musallat olmuÅŸ."
Onun aÄŸzından alabildiÄŸi tek düzgün laflar bunlardı, ancak genç
polis onun neyden bahsettiÄŸini bile anlamadığı için adamı karakola götürüp
birkaç polise teslim etmiÅŸ ve iÅŸinin başına geri dönmeye karar vermiÅŸti.
Adam sürekli olarak ellerini ÅŸakaklarına dayıyor, kendi kendine
bağırıp susmasını söylüyor ve küfürler ediyordu. Sanki görünmez biriyle
konuÅŸuyordu.
Hakan karakolun psikiyatrıyla görüÅŸtükten sonra onun bir akıl
hastanesine gönderilmesini izlemiÅŸti ve hâlâ adamın kendi kendine bağırmasını
duyuyordu.
"Orası yeterli olmaz. Yeterince güvenli deÄŸil diyorum size.
Beni içeri atın, kaçamayacağım bir yere kilitleyin."
ÅŸimdi ise yine aynı adam yani Ahmet korkunç bir cinayetin son
zanlısı olarak Ferit Güçlü'nün ofisinde bekliyordu.
Ferit Güçlü ağırbaÅŸlı, olgun bir adamdı. Sıska, uzun, kemikleri
çıkmış gibi duran vücudunun verdiÄŸi güven zayıf olsa da, parlak mavi
gözlerindeki bakışlarıyla insanları etkilemesini iyi biliyordu.
Katilin gerçekten büyük bir psikolojik bozukluk yaÅŸadığı
belliydi. Zaten bu yüzden buradaydı ya.
Hakan ise onun bir çeÅŸit psikopat olduÄŸunu düÅŸünüyordu ve bu tür
saçmalıklarla ilgilenmiyordu. Tek istediÄŸi bu adamın bir yere kapatılmasıydı,
hem de çok uzun süreli olarak.
Ferit Güçlü'nün birçok kitapla dolu kitaplığının ve uzun yazı
masasının bulunduğu ofisine girdiğinde katili bekleyen iki polis Hakan'a selam
verdiler. Hakan ise onlara dışarı çıkmalarını iÅŸaret ettikten sonra deli
gömleÄŸi giydirilerek masanın önündeki koltuÄŸa oturtulmuÅŸ Ahmet'in karşısına
geçti.
"Yine karşılaÅŸtık," dedi Hakan iç çekerek. Adam onu
duyduğuna dair en ufak bir tepki bile vermemişti. Tek yaptığı şey başını eğip
yere doÄŸru bakmayı sürdürmekti. Gözleri açıktı ve içindeki yaÅŸam kaybolmuÅŸ
gibiydi.
Hakan tekrar konuÅŸtu.
"Neler oldu?"
Ahmet yine tepki vermedi. Yüzündeki kıvrımları son derece katı
duruyordu.
Hakan eliyle onun omzuna dokunduÄŸu anda katil irkilip kendisini
geriye çekti.
"Bana dokunma sakın!"
Eskisine nazaran daha sakindi. Aslında tamamen kendisinde olduğu
söylenebilirdi. Yani kekeleyip durmuyordu artık.
Hakan elini geri çekerken "Bana neler olduÄŸunu anlatacak
mısın?" diye sordu.
Kel adam sarı diÅŸlerini göstererek tebessüm etti.
"Sana söylediÄŸim oldu. O bana kızımı öldürttü."
"Kim öldürttü?"
"Kim olduÄŸu önemli deÄŸil. Önemli olan ne olduÄŸu?"
"Peki, neymiÅŸ o?"
"Benim içimdeki kötü bir ruh, beni ele geçirdi ve bana
istediğini yaptırıyor."
Hakan sandalyesinde geri yaslandı, içinden "Bir de bu kötü
ruh saçmalığı çıktı," diye söylendi.
"Asıl saçmalık sensin, benimle alay etme, sana karşı
sinirleniyor."
Hakan onun düÅŸüncesini nasıl bildiÄŸini anlayamadı, ama gözlerini
ona odaklayıp "Peki, ben neden duymuyorum bu ruhu?" diye sordu.
"Çünkü sana bulaÅŸmadı, sadece benimle konuÅŸuyor."
Hakan sabrının tekrar sınandığını hissetti.
"Kendi kızını neden öldürdün?"
"Sana hikâyemi anlatacağım, ama bana baÅŸka soru
sormayacağına söz verirsen," dedi Ahmet çatlak sesiyle.
"Evet, söz," dedi Hakan otomatik olarak.
"Pekâlâ. BoÄŸaz köprüsünde intihar eden bir adamla
karşılaÅŸtığım zaman, onu durdurabilirim sandım, ama baÅŸarılı olamadım ve öldü.
Daha sonra onun birçok çocuÄŸu öldüren bir sapık olduÄŸunu öÄŸrendim. Ardından bir
gece içinde bileÄŸimde bir çürük belirdi, sürekli kaşınıyordu ve bir türlü
geçmek bilmedi. Bir gece yarısı bu lanet sese uyandım. Bana günahlarımı
yaptığım kötülükleri anlatıyor ve sürekli küfrediyordu. Sabaha kadar susmadı,
devamlı bir ÅŸeyler söylüyordu. Sonunda canımdan bezip anti-depresan haplarımdan
aldım ve ilaçlar etkisini gösterince ses kayboldu. Ben biraz rahatladım ve o
gün iÅŸe yani markete gitmedim, kardeÅŸimle iÅŸletiyoruz."
"Anti-depresan haplarını nerden buldun?" diye sordu
Hakan.
"Psikiyatr bir doktor hapisten çıkan insanların genelde
dışarıdaki yaÅŸam yüzünden depresyona girdiÄŸinden bahsediyordu ve bana bir
reçete yazmıştı. Zaten bana da oldu, çünkü ister istemez yeÄŸenimin hayatını
almıştım ve ben çıktıktan bir süre sonra karım öldü. Yani arada bir kullanıyordum."
"Peki, sonra neler oldu?"
"İlaçların etkisi geçmeye baÅŸladığında ses geri geliyordu,
bu sefer daha kızgın ve öfkeliydi. Ben de iki gün boyunca o haplardan
kullanmaya devam ettim, fakat sonra ses gitmemeye başladı. Benimle alay etmeyi
sürdürüyordu. O ölen adama da aynılarının olduÄŸunu söyledi. Kızımı
öldüreceÄŸini, onu yemek niyetine yiyeceÄŸini.
Beni delirtmeye çalışıyordu ve bir kere baÅŸarılı oldu. Bir gün
sinirden gözüm kararmıştı ve kendimi birden elimde bir tabancayla kardeÅŸimin
evinin kapısında buldum. Oraya nasıl geldiğimi, orada ne aradığımı bile
bilmiyordum. Son anda silahı kardeÅŸimden saklayabildim, zaten son birkaç gündür
garip davranıyordum. İşe gitmemeler, haplar, o sese karşılık vermeler, kendi
kendime konuÅŸuyormuÅŸum gibi görünüyordu insanların gözüne.
Bu sinirim yüzünden gözümün kararması birkaç kez daha oldu ve
paniÄŸe düÅŸtüm. Kızıma zarar vereceÄŸini söylüyordu. Öfkemi kontrol edememeye
başladım ve bileğimin derisi kaşınmaktan yırtılmaya başlamıştı. Zamanla tamamen
onun kontrolüne geçecektim.
Seninle karşılaÅŸtığımda beni dinleseydin, bunların hiçbiri
olmazdı.
Hastanedeyken bana ilaç verdikleri zaman ses daha çok sinirlendi,
bu sefer sabahtan akÅŸama kadar hiç susmadı. Beni çıldırttı, gözüm karardı yine.
Ondan sonra tek bildiÄŸim evimdeki küvetin önünde duruyordum. Elimde kanlı bir
ekmek bıçağı, küvetin içinde de kızımın paramparça olmuÅŸ cesedi vardı ve
aÄŸzımda ise kan tadı. Bana kendi kızımı öldürtüp yedirmiÅŸti."
---------------------------------------------------------------------------------------
Bu, Hakan'ın Ahmet'le son konuÅŸması oldu, çünkü adam odasına
götürülürken koÅŸup camdan aÅŸağı atlayıp kendisini öldürmüÅŸtü.
Hakan ise bundan suçluluk duymaya baÅŸlamıştı, belki de başından
beri bu deli adama inansaydı böyle ÅŸeyler olmayacaktı. Söylediklerine inanmasa
bile onu iyi bir yere kapatabilirdi.
İşinden umduÄŸunu bulamamıştı, fakat çok yakında baba olacaktı.
NiÅŸanlısını evlenmek için ikna etmek istiyordu, belki de böylece ailesiyle
açılan arası da düzelebilir, hayatı tekrar normale dönebilirdi. Sırf bu yüzden
bir hafta iÅŸten izin aldı. Zaten dava çözülmüÅŸ ve zanlı intihar etmiÅŸti.
Ertesi günün gece yarısı bileÄŸindeki kaşıntıyla uyanıverdi. Çok
tatlı kaşınıyor ve bir türlü geçmek bilmiyordu. Büyük ihtimalle Derya yine
yemeklerden birine tarçın koymuÅŸtu unutkanlıktan. Hakan'ın ona alerjisi vardı.
Zaten gebelik yüzünden sabahları banyodan çıkamıyordu kızcağız, sürekli midesi
bulanıyordu. Bu yüzden Hakan onu suçlayamadı.
Ancak bu kaşıntı durmak bilmiyordu, kalkıp alerji ilacını almanın
en iyisi olacağını düÅŸündü.
Küçük küvetsiz banyonun içine girdiÄŸinde 30 mumluk zayıf ampulün
turuncumsu ışığıyla aydınlandı kirlilerle dolu çamaşır sepeti ve eski beyaz
ÅŸofben. Hakan lavabonun üstündeki dolabın kapağında duran aynanın karşısına
geçtiÄŸi zaman yüzünün terden kızardığını fark etti.
Yarı kapalı gözlerle yüzüne su vurduktan sonra minik dolabı açtı
ve hap kutusunu çıkardı. Bir tanesini içmek üzereyken sol bileÄŸine baktı.
Sadece atletle kaldığı için açıkta görünüyordu, kara bir çürük. Üzerindeki
damarları çatal gibi ortaya çıkmıştı. Hakan bunun aynısını daha önce de
görmüÅŸtü. En baÅŸta hatırlayamasa da yüreÄŸine düÅŸen korku ona ne olduÄŸunu anlattı.
"Canım ayakta ne yapıyorsun, yine alerji mi oldun?"
dedi yandan uykulu bir ses. Hakan korku dolu gözlerini, sarı saçları yüzünün
yarısını kaplamış niÅŸanlısına doÄŸru çevirince kendisine çeki düzen verdi.
Özellikle gecenin bir yarısı sevdiÄŸi kadını telaÅŸlandırmasına
gerek yoktu. Kirli çamaşırların üstünden aldığı havluyu üzerine geçirip
Derya'nın yarayı görmemesini saÄŸladı.
"Başım ağrıyordu bir hap aldım," dedi Hakan ona. Sonra
çürüksüz koluyla kadının beline sarılıp onu öptü. Mecbur, bu gece ikinci kez
sevişeceklerdi. Her ne kadar hamile bir kadınla sevişmekten hoşlanmasa da.
Derya geceleri tek başına kalmaktan hiç hoÅŸlanmazdı, belki de bu
yüzden Hakan'ın yanına taşınmıştı. Bu onun çocukluÄŸuyla alakalı berbat bir
anıdan kalma korkuydu aslında. Hakan sadece bildiği kısmıyla yetiniyordu. Derya
bu yüzden ona minnettardı.
Korku, çabucak kadını ele geçiriyordu ve onunla üç sene boyunca
birlikte yaÅŸayan Hakan ise bir kere bile bu durumdan ÅŸikâyet etmemiÅŸti.
Aralarında aÅŸktan daha güçlü bir dayanışma söz konusuydu. Hakan'ın ailesi
muhafazakâr ve belirli sınırların içine çıkmamış insanlardan oluÅŸuyordu. Kadın
ise ona kısıtlanılan hayatı yaÅŸatmaya çalışıyordu.
Derya üvey babasının ablasına yaptığı tacizlerle dolu bir evde büyümüÅŸtü.
Adam haftada üç dört gece odalarına geliyordu ve Derya o zamanlar henüz dokuz
yaşındaydı. Ablası ise on üçündeydi. Anneleri tamamen dünyadan kopmuÅŸ, içki
bağımlısı bir fahiÅŸe olduÄŸu için ablası Sevtap'ın da öyle olacağını düÅŸünüyordu
Derya. Yatağında yastığını başına geçirir ve ablasının inlemelerini üvey
babasının zevkle nefesini çekmesini duymamış gibi davranırdı.
Bir ara annesiyle üvey babasının kavgalarına ÅŸahit olmuÅŸtu. Derya
o zamanlar konuÅŸmaları çok anlayamamıştı yaşı küçük olduÄŸu için. Olayların
şimdi farkına varabiliyordu.
Annesi Sevtap'ı da sokaÄŸa çıkarıp
satmak istiyordu, fakat üvey babası buna karşı çıkıyordu. O zaman kadın avazı
çıktığı kadar bağırdı.
"Sadece kendine istiyorsun de mi, a... kodumun
çocuÄŸu!"
Üç yıl kadar sonra annesinin dediÄŸi olmuÅŸ ve Sevtap da geceleri
dışarı çıkmaya baÅŸlamıştı. Daha önce Derya'nın var olduÄŸunu bile önemsemeyen
üvey babası bu sefer ona iyi davranmaya baÅŸlamıştı. Kahvaltıda bile istediÄŸi
yiyeceklerden alıyordu. Ancak bu durum ablasının hiç hoÅŸuna gitmemiÅŸti.
Birkaç gece sonra adam odaya geldiÄŸinde Derya yine yastığını
başına geçirecekti ki; bu defa adam onun yatağının ucuna oturmuÅŸtu. Hâlbuki
ablası Sevtap âdet kanaması yüzünden bu gece iÅŸe çıkamadığı için odadaydı.
Belki de adam onun da duymasını istiyordu bunları. GeçmiÅŸi hatırlaması
için.
Derya kalçasında bir el hissedip ürperdiÄŸini ve korkudan
titrediğini hatırlıyordu.
"Sakın korkma canım."
Ancak ondan sonra karanlığın içinde çığlıklar ve bağırışlar
duyulmuÅŸtu.
"Ona da yapamayacaksınız pislikler, orospular."
Adam acıyla böÄŸürürken saplama sesleri ÅŸiddetlenmiÅŸti. Bir iki
dakika sonra ışık yandığında Derya'nın gözleri acımıştı. Ama üvey babası
sırtında bir bıçakla kanlar içinde yatıyor, ablası ise kendi yatağına çekilmiÅŸ
aÄŸlıyordu. Derya koÅŸup kanlı elleriyle yüzünü kapatmış olan Sevtap'a
sarılmıştı, yıllardır onun yapamadığını cesaret edip yaptığı için ona
minnettardı çünkü.
"Bana ne olduÄŸu önemli deÄŸil, senin güvende olduÄŸunu bilmem
yeter."
Polis gelip ablasını götürdüÄŸünde Derya annesinin de
öldürüldüÄŸünü öÄŸrenmiÅŸti. Sokakta boÄŸazı jiletle yarılmıştı. Ablası muhtemelen
onu da halletmiÅŸti. Fakat bunu Sevtap'ın yaptığı kanıtlanamadı. Yaşı küçük olan
Sevtap nefsi müdafaa ÅŸeklinde yargılanmış ve yargıç onların başından
geçenlerden dolayı cezasını indirmiÅŸti.
Derya ise tek başına yetimhanede büyümek zorunda kalmıştı. Ama
Sevtap'a söz vermiÅŸti; artık güçlü olacaktı.
Hapisten uzun zaman önce çıkan ablasını üç sene önce kanser
yüzünden kaybetmiÅŸti. Hakan'la tanışmadan üç ay önce.
------------------------------------------------------------------------------------
Hakan o gece kaşıntıdan uyuyamamıştı. Birkaç doktora gidip
bileÄŸinin aldığı biçimi gösterdi, fakat hiçbiri gerçekte ne olduÄŸunu
söyleyemedi. Birisi varis dedi, bir diÄŸeri kan toplanması olduÄŸunu belirterek
bir merhem yazdı. Ancak hiçbiri etkili olmadığı gibi karartı dirseÄŸine kadar
yükseldi. Hatta ilaç bir süre sonra acı vermeye baÅŸladı.
Bunlardan sonra Hakan kafasının içinde garip bir ses duymaya
baÅŸlamıştı. Bütün gün boyunca susmadı da. Sürekli konuÅŸuyor ve bir ÅŸeyler
söylüyor, Hakan'a içten içe suçluluk duyduÄŸu ÅŸeyleri hatırlatıp onu
sinirlendiriyordu.
Hakan mantıklı bir ÅŸekilde düÅŸünüp zihnini toparlayamıyor ve
sürekli gergin olduÄŸundan evden çıkmak zorunda kalıyordu. Dışarı dolaşıp bu
ÅŸeyin susmasını umacaktı, yoksa aklını kaçırmak üzereydi.
"Bir orospu... sırf bir orospu yüzünden anana babana küstün.
Baban ölüm döÅŸeÄŸinde yatarken bile gidip onunla konuÅŸmadın, senden nefret
ederek öldü. Bütün bunların nedeni o küçük Derya denen orospu hem de, babasına
veren."
"Kes sesini!"
"Sana babasına verenin ablası olduÄŸunu söyledi deÄŸil mi? Git
bir araÅŸtır istersen, sen aptal bir polissin sadece. Bir orospu yüzünden
babasının cenazesine bile gitmeyen adama ne denir? ÅŸerefsiz mi, hayır bu çok
hafif kaçar. Üstelik o orospuyu da gidip baÅŸka bir orospuyla
aldatıyorsun."
Hakan parkta oturduğu bankın kurumuş boyasına tırnaklarını
batırmıştı.
"Onu da biliyorum, iki aydır gittiÄŸin o parayla çalışan
fahiÅŸenin evini. ÅŸimdi de onun için mi evden çıktın? Adı Ceylan mıydı? Hani
aÄŸzına almaktan hoÅŸlanan. Derya bundan pek hoÅŸlanmıyor deÄŸil mi? Üvey babası da
ona ve ablasına öyle yapıyordu, herhâlde bu yüzdendir."
Hakan öfkeyle bağırırken birden başına bir aÄŸrı saplandı ve
gözlerine kara bir perde indi.
---------------------------------------------------------------------------------------
Derya öÄŸle yemeÄŸi için mutfakta salata hazırladığı sırada içerden
garip bir ses geldiÄŸini duyamamıştı. Belki kafasını çevirse sevdiÄŸi adamın
arkasında bir bıçakla durduÄŸunu ve onu deÅŸmeye hazır olduÄŸunu görebilirdi.
Gözleri fal taşı gibi açılmış, dudaklarında kendisine ait olmayan bir gülümseme
vardı.
Hakan tam bu sırada kendine geldi. Elindeki bıçak aniden elinden
yere düÅŸtü ve adam geriye sıçradı. Derya korkuyla içini çekip arkasını
döndüÄŸünde, yüzünde bir ÅŸok ifadesiyle kalmış sevgilisini gördü.
"Allah canını almasın. Ödümü patlattın. Neler oluyor,
geldiğini bile duymadım," dedi Derya.
Hakan ona acı dolu gözlerle baktıktan sonra aÄŸzını bile açmadan
içeriye koÅŸtu.
Derya ise önlüÄŸünü çıkartıp yerdeki bıçağı masaya koyunca
mutfaktan çıktı. Adamın bebek odasının kapısını kapatıp içeri girdiÄŸini
gördü.
"Hakan, ne yapıyorsun?" diye bağırdı genç kadın.
Kadın kapının tokmağını çevirdi, ancak döndüremedi.
İçerden Hakan'ın konuÅŸma ve ayak sesleri geliyordu.
"Seni adi ona zarar vermemi istiyordun, deÄŸil mi? Orospu
çocuÄŸu."
Derya o gün ne yaptıysa Hakan'ı odadan çıkaramadı ve adam kendi
kendine konuÅŸup durdu. AkÅŸam olduÄŸunda nihayet kapıyı açtığında sevdiÄŸi kadına
sarılıp onu defalarca öptü.
Hakan bütün içtenliÄŸiyle her ÅŸeyi ona söylemek zorunda olduÄŸunu
biliyordu, bu yüzden her ÅŸeyi baÅŸtan anlattı. Hiçbir detayı atlamadı.
BitirdiÄŸinde "Çıldırdığımı biliyorum, ama bu gerçek. Ya sana
zarar verseydim," dedi Hakan.
Derya birinin doÄŸruyu söyleyip söylemediÄŸini anlayabilecek kadar
çok ÅŸey yaÅŸamıştı. Zaten kendisi de bir ara gerçekten iblisleriyle yüzleÅŸmek
zorunda kalmıştı ve sevdiÄŸi adamın gözlerinde yalan görmüyordu.
Daha önce de ablasının cinleri yüzünden bir cinciye gitmek
zorunda kalmıştı. Bu adam böyle garip olayların merkezinde yaÅŸadığı hâlde
ablasının derdinin cinler deÄŸil, kendisi olduÄŸunu söylemiÅŸti. Daha sonra adı
Seyfi olan bu adamla arkadaÅŸ olmuÅŸlardı. Hatta daha bir ay önce arayıp nasıl
olduÄŸunu sormuÅŸtu, çünkü adamın aÄŸabeyi Serkan geçenlerde topraÄŸa verilmiÅŸti.
Cenazesine gidememiÅŸti.
Hastaneye gidip ablası için doktorla konuÅŸtuÄŸunda psikiyatr, ilk
önce bir beyin taraması yaptırmasını istemiÅŸti ondan ve zaten cevap hemen
oradaydı, Sevtap'ın gördüÄŸü halüsinasyonların nedeni beynindeki irileÅŸmiÅŸ
tümördü ve doktorlar ameliyat edemeyeceklerini söylemiÅŸlerdi.
Derya, Hakan'ı ilk önce Seyfi'ye götürmeye karar verdi.
------------------------------------------------------------------------------------
Hakan sevdiÄŸi kadının ona olan bu inancı yüzünden kendisini
rahatlamış hissediyordu. SöylediÄŸine göre bu Seyfi denen adam gerçekten iÅŸinde
iyiydi. Beşiktaş'taki Tansaş'ın arkasındaki sokakta
oturuyordu ve görünüÅŸe göre bu binalar hayli eskiydi. Kim bilir tesisatı ne
kadar berbat durumdadır diye düÅŸündü Hakan.
Kapıyı Derya çaldı ve Hakan'ı açılan kapıdan içeri geçirdi.
"Ne güzel, buyurun içeri gelin,"
Karanlık ve boÅŸ bir hol ortaya çıktığında ister istemez insanın
içi kararıyordu. YeÅŸil boyalı çıplak duvarlar son derece çirkindi.
Uzun sakalı yüzünden suratı neredeyse seçilmeyen bir suratı vardı
ve buna raÄŸmen fazla yaÅŸlı göstermiyordu Seyfi. Kısa ve ÅŸiÅŸmandı, uzun saçları
omuzlarına varıyordu. Üzerinde bir takım elbiseyle onları karşılamıştı.
Hakan'ın bunu garipsediÄŸini gördüÄŸü zaman "Bir arkadaşın
cenazesinden yeni geldim," diyerek gülümsedi ve kara gözleri
ışıldadı.
"Nasılsın?" diye sordu Derya ayakkabılarını çıkardıktan
sonra adama bakarak.
"İyiyim işte nasıl olayım?"
"Kusura bakma abinin cenazesi için yani- biliyorsun, gelmek
isterdim."
"Önemi yok, canım," dedi Seyfi. "Araman bile
yeterliydi benim için, sorunumuz nedir, telefonda fazla açıklayamadın. Buyurun
içerde konuÅŸalım."
Derya Hakan'ı göstererek "Bu benim niÅŸanlım Hakan,"
dedi.
"Merhaba, tanıştığımıza memnun oldum," diye karşılık
verdi Seyfi, ama onun elini sıkmadı. Tek kaşını kaldırdı. "Nişanına beni
çağırmadın,"
"Nişan yapmadık, sadece aramızda," diye yanıtladı
Hakan, Derya'nın yerine.
Adam onları koridorun sağındaki küçük bir odaya getirdi.
Perdeleri kapalı olduÄŸu için pek seçilemiyordu, fakat köÅŸedeki küçük bir
divanın bulunduğu duvara bir kilim asılmıştı ve ufak camlı bir dolap ise karşı
tarafı tamamen kaplamıştı. Yerdeki geniş yastıklara oturmalarını rica etti
Seyfi ve içeri gitti.
Derya baÄŸdaÅŸ kurup otururken uzun dalgalı sarı saçlarını saÄŸ
yanına aldı ve tek elini suratında kirli sakalıyla kalmış Hakan'ın sırtına koydu.
Ela renkli gözleri adamın kızarmış yüzüne kaymıştı.
"Ne oldu, niye tedirginsin?"
"Çünkü hâlâ susmadı," diye yanıtladı Hakan. Avuçları
ter içinde kalmıştı.
Seyfi elinde bir tas suyla geri döndü ve önlerindeki diÄŸer
yastığa bağdaş kurarak oturdu.
Hakan'a döndü.
"Bana olan her ÅŸeyi anlat."
Hakan önce Derya'ya baktı, ama aÄŸzından kelimeler dökülmedi. Bir
yabancıya anlatmanın ne kadar zor olduğunun farkına şimdi varmıştı. Derya
gözleriyle ona güvenebilirsin der gibi bakınca. Ona da olanları anlattı.
"O çürüÄŸü görebilir miyim?" diye sordu Seyfi.
Hakan elini uzatmadan önce gömleÄŸini bileÄŸine kadar
sıyırdı.
Adam karartıya dokunmadan bekledi. Çok uzun süre boyunca hiçbir
ÅŸey söylemedi. Aslında konuÅŸuyordu, fakat ne Derya ne de Hakan söylediklerinden
bir ÅŸey anlayabiliyordu.
"Doktorlar hiçbir ÅŸey bulamadılar dedin, deÄŸil mi? Eh pek
şaşırmadım zaten."
"Neden?" diye sordu Derya endiÅŸeyle.
"Çünkü bulabilecekleri bir ÅŸey yok. Bu olay gerçekten de çok
kötü. Yani söylediÄŸi her ÅŸey gerçek."
"Yani bunların neden olduğunu biliyor musun?" diye
sordu Hakan.
"Evet," dedi Seyfi ve geriye çekildi. "Bu bir
çeÅŸit saf kötülük, sana bulaÅŸan yani. Kendisini seninle besliyor, bir büyü
yardımıyla bütün kurbanlarının vücutlarında dolaşıyor. Ve dokunma yoluyla
bulaşıyor."
"Ama-"
Derya bunu beklemiyordu iÅŸte. Daha önce ablasına söylediÄŸi gibi
bir ÅŸey olacağını sanıyordu hâlbuki. Bu yüzden gerçekten korkuyordu az önce,
yine bir çeÅŸit tümörle karşılaÅŸacağından.
"Bundan kurtulabilir miyim?"
"Belki ufak bir umut vardır," diye yanıtladı Seyfi.
"Onu içinden çıkarabilirim, ama belki."
"Ya çıkaramazsan?" diye sordu Hakan.
"Bir saniye bekle," diye araya girdi genç kadın.
"Bütün bunlar gerçek mi yani?"
"Ne yazık ki," dedi Seyfi soğukkanlılıkla. "Eğer
onun içinden çıkmazsa çok daha kötü ÅŸeyler olacaktır. Bu ÅŸey bir asalaktır,
diÄŸer insanların hayatlarına yapışarak canlı kalır. Bir günah yiyendir."
"Nasıl kurtulacağız peki?" diye sordu Derya.
Seyfi yerdeki su dolu tası Hakan'ın önüne itti.
"Elini suyun içine koy."
Hakan önce adamın beklentiyle dolu gözlerine baktı, ama çaresizce
dediğini yapmak zorunda kaldı.
"ÅŸimdi çürüksüz elinle Derya'nın elini tut ve ikiniz de
gözlerinizi yumun. Ben söyleyene kadar da açmayın."
Bir dakika sonra ikisi de bu söyleneni yaptılar.
Hakan yüzünde garip bir esinti hissediyordu, ancak bu
rahatlamayla doluydu. Suyun içindeki eli titrerken Derya'nın avucunu daha çok
sıkıyordu. Seyfi'nin garip dualarla dolu sesleri gelmeye devam ediyordu. Bu
keyif duygusu Hakan elinin tastan çıkarıldığını hissedene kadar
kaybolmadı.
Seyfi "Gözlerinizi açabilirsiniz," dediÄŸinde üç dakika
geçmiÅŸti. Ama Hakan'a çok kısa gelmiÅŸti bu süre. Üzerinden büyük bir yük
kalkmış gibi hissediyordu.
Adam görmeleri için tası onların önüne tuttu. İçi kapkara bir
sıvıyla dolmuştu ve Hakan'ın bileğindeki karartı yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı
bile.
"Neler oldu?" diye sordu adama
şaşkınlıkla.
"İçinden çıkarabildim," dedi onlara tasın içindeki kara
suyu gösterirken. Sonra onu yere koydu. "ÅŸimdi, artık temizlendin. Ondan
kurtuldun. Yine de kafanda bazı sesler duymaya devam edersen, onlara karşılık
verme ve umursamamaya çalış. Çünkü ana gücünü yitirdi artık. BileÄŸinde yarına
bir ÅŸey kalmaz."
Hakan ve Derya teÅŸekkür üstüne teÅŸekkür ederek evden
çıktıklarında Seyfi derin bir nefes aldı ve tasın bulunduÄŸu odaya tekrar gitti.
Ücret almamıştı.
Yastığa bağdaş kurarak oturduğunda alttaki halı kaydı, sonra
devrilmesin diye kâseyi tutmak zorunda kaldı. Neyse ki halıya dökülmemiÅŸti. Onu
iki eliyle yerden kaldırdığında karanlık suyun titreştiğini hissetti ve ona
gülümsedikten sonra tası dudaklarına götürüp suyu bir güzel içti. Az sonra
olacakları zaten biliyordu ki; hemen başladı.
"Seni aptal! Bunu bana nasıl yaparsın?"
Seyfi soğukkanlılıkla cevap verdi.
"Asıl sen bunu bana nasıl yaparsın, abi. Ölmemen için seni
bu hâle getiren benim, sense gidip en iyi dostumun sevgilisine musallat
olmuÅŸsun. Üstelik ikisi iÅŸine yaramazlar. Onların çocukları bile
yok."
"BaÅŸka kurban bulamadım," dedi iÄŸrenç ses. "Beni
bir çeÅŸit ölüm makinesi hâline getirdin diye sana teÅŸekkür mü etmemi
bekliyorsun Seyfi?"
"BaÅŸka türlü hayatta kalamazdın. Cenazeni kaldıramazdım
senin. Ama hayatta kalman için gereken büyünün sürmesi çocukların eti ve canına
baÄŸlı biliyorsun. Masumların ve günahsızların kanı ve eti seni ölümsüz kılacak.
Bir gün kendi bedenine de sahip olacaksın."
Ses bu söylenen karşısında homurdanır gibi bir ses çıkarınca
Seyfi tam olarak ne söylediÄŸini anlayamadı.
"Ne diyorsun?"
"Beni izliyor muydun peki?"
"Tabii ki, haberlerde en son Ahmet isimli bir adamın
çocuÄŸunu öldürdüÄŸünü söylediklerinde onun sen olduÄŸunu anladım. Fakat ondan
sonra nerede olduÄŸunu bilmiyordum. En iyi dostumun sevgilisine musallat
olmuÅŸsun meÄŸerse."
"Aslında onun için ona musallat oldum ya!" diyerek
kıkırdar gibi bir ses çıkardı.
"Ne demek istiyorsun?"
"Her zaman o kızla aranda ne gibi bir baÄŸ olduÄŸunu öÄŸrenmek
istemiştim. Ahmet, Hakan'a dokunduğunda adamın o kızla bağı olduğunu anladım,
bu yüzden ona gittim. Yani tesadüf deÄŸildi."
"Bunu bana da sorabilirdin. Derya aynı bizim gibi babasının
tacizine uÄŸramış bir kurban sadece. Bu yüzden kendimi ona yakın
hissediyordum."
"Ama o öyle düÅŸünmüyor. Tacize uÄŸrayanın ablası Sevtap
olduÄŸunu sanıyor. Hâlbuki kendi adı Sevtap, kendisini kardeÅŸi Derya'nın yerine
koymuş. Hakan'ın bedenindeyken ona dokunduğu zaman zihnini okudum."
"Biliyorum, ama o böyle düÅŸünerek başına gelenlerin
üstesinden geliyor, kendi kardeÅŸinin yerine geçerek yani. Ancak bilinçli
yapmıyor bunu. Yine de neden onları rahat bırakmadın da bana kadar gelmek
zorunda kaldılar? Derya'nın çocuÄŸu bile yok."
"Olacaktı, hamile kalmış."
"Olsun yine de ona dokunmayacaksın," dedi Seyfi.
"Üstelik o adam polisti, eÄŸer ilk katille yani beni
bulaÅŸtırdığın Halit'in senin müÅŸterin olduÄŸunu öÄŸrenseydi, beni senin ona
bulaÅŸtırdığını anlayabilirdi. Halit anlamıştı zaten. Bu yüzden arabasıyla
Gebze'den buraya geliyordu. Ben kontrolü ele geçirip arabasını ters ÅŸeride
geçirdim."
"Derya'nın çocuÄŸuna dokunma abi, ben sana baÅŸka bir ÅŸehirden
kurban bulacağım söz."
"Peki, Seyfi o zaman işe koyul. Tekrar acıkmaya
başlıyorum."
Hikayeyi word belgesi olarak indirebilmek için tıklayınız.
Copyright © FRP World © Fantezi Edebiyat ve FRP sitesi Tüm haklarý saklýdýr.