Miladi takvime göre 1330 yılının haziran aylarında Eşref adında otuz yaşlarında bir adam Bursa'ya gelir. Yaklaşık bir ay sonra Eşref Bursa'nın pazar meydanına yakın bir sokakta bir han açar. Bu başlıkta aktarılan hikaye ve olaylar Eşref'in hanında geçmektedir.
1330 yılı Bursa'sı: ( not yüzyıllar sonra gösterime girmiş olan Hacivat ve Karagöz filmini izlemenizi şiddetle öneririm. ) şehir dört yıl kadar önce Orhan Gazi tarafından işgal edilmiş ve Osmanoğullarının başkenti olmuştur. Kentin pazar yeri, hamamları ve döner kebabı meşhurdur. Bir de şehre gelenlerin başlarının üzerinde yükselen Uludağ. Orhan Gazi kente bir de cami yapmaya karar vermiştir Hala inşaatı süren bu camiye Ulu Cami adı verilecektir. Kentten en etkin örgüt tüccarların yarattığı Ahi örgütüdür. Bunun dışında kentin erkekler şehir dışındayken Bursa'yı savunan kadınlardan kurulu Bacılar adlı bir askeri birliği vardır. Bu iki örgüt Orhan Gazi'nin ve eşi Ayşe Hatunun izni ile şehir yönetiminde son derece etkindir.
Dönemin Anadolusu: Türk yenilgisi ile sona ermiş Kösedağ savaşının üzerinden yüzyıla yaklaşan bir süre geçmiş olsa da Moğollar Anadolu'da hala etkili bir güçtür. Osmanlılar Anadolu'nun batısında oldukları için diğer beyliklere göre daha rahat hareket ederler. Bizans güçsüz ama hala mağrur ve kendini bölgenin en medeni sayan ülkesidir. Ancak iç karışıklar ve taht kavgaları bu en zor günlerinde bile Bizansta devam eder. Sonuç olarak Anadoluda adım adım geri çekilen bir Bizans söz konusudur. Dönemin Bizans İmparatoru 3. Androkinus.
Çnemli Kişiler: Bir kısmı 10 20 yıl önce ya da sonra yaşamış. Ancak tarihi birazcık değiştirmek yanlış olmaz dedim. Ancak 40 50 yıllık fark olanları da almak sanırım yanlış olurdu.
şeyh Edebali---- Anadolu Ahilerinin ( ticaret loncalarının) reisi
Yunus Emre---- Ermiş olarak sayılan ozanlardan birisi dönemin en çok saygı gören ozanı
Hacivat ve Karagöz---- Ulu Cami inşaatında çalışan hem çalışanları hem de halkı güldüren usta ve kalfa ( filmi izleyenler taşın sırrı işine hiç girmeyelim. : ) ) )
HAN MÇDAVİMLERİNE: Arkadaşlar olaylar gerçek zamanlı yani 1330 un 10 temmuzu bugünkü tarih. 2009 yılında hala devam edersek bu başlığa 1331 olacak. ( ama o tarihte başka bir dönem ve şehre de geçebiliriz tabii.) Genel olarak hana gelen ozanlar ve onların anlattıkları öykülerin olmasını düşündüm başlıkta. Ancak elbette öykülere verilen kimi tepkiler belki sınırlı bir takın olaylar da da olabilir.
Umarım güzel ve herkesin keyif aldığı bir başlık olur... Hanımız hayırlı olsun...
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
şarabın tadına da bakarım
Güzel kızlara da bakarım
Ben Yusuf ozanıyım Bursanın
Duydum ki yeni han açılmş buralarda
Dedim ki olmaz bensiz bir han buralarda
Ben de geldim işte buralara
Hanın içindekiler söylenerek içlerini çektiler. İşte yine ozan olmaya çalışan adam gelmişti.
Kendisini dinlemedikce daha daha fazla konusuyor dedi nalbant Hristos, kasap Yakuba. Son bir yılda Bursa'ya herkes doluşmuştu. Yeteneksiz ozanlar bile. Bursa'nın bu kadar insanı kaldırıp kaldıramayacağı şüpheliydi.
Eyyy Bursa diye başlar şiirine Yusuf
Görmedi Anadolu senin gibisini asırlardır
Görmeyecek de
Nedir büyüklüğün senin Bursa
Nedir sırrın
Karşındaki dağın sisleri gibi gizli belki de
Ama yine de görüyorum bir hayalin sisleri gibi
Bir öykü yazacaksın Bursa bir öykü
Tarih dinleyecek seni
Ve gülecek...
Hristos'un da teşviki ile handakiler şiiri alkışlardılar. Belki han için çok iyi bir başlangıç olmamıştı ama bir başlangıçtı.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Uludağ'dan gelen esintiler olmasa Bursa'nın sıcağı çekilmezdi. 14 temmuz 1330.. Hristiyan takvimi ile. Akrabaları Konstantiniye 'ye göç etmişti. Ama Hristos Bursa'yı seviyordu. Hele şimdi ki havasını... Rumlar Araplar Ermeniler Türkler hepsi bir aradaydı.... Onları ayıran yüzyıllara inat...
Yakışır mı derler kızlara kılıçla kalkan
Görmeyenler bacılarını Bursa'nın
Nice yiğitler vurulur ki bilmezler
Bursa'yı koruyan bacılarımıza
Eğer fet etmek ve hükmetmek için değilse savaş
Korumak içinse canı gibi aziz bildiği şehri
O zaman daha güzelleşir insan savaştığında
İşte o zaman ayrı bir güzellik katar kılıçla kalkan kızlara
Görmek için bunu Bursa da olmalı insan
Yusuf bugün biraz daha iyi gibiydi. Ama sesi hala kötüydü... Yunan tiyatro ekibi gelmiş dedi Abdül'e... Abdül Arap tüccarıydı. Muhtemelen Konstantiniye de görmüştü tiyatro'yu.. Bursalı'lar pak bilmez derler dedi tiyatroyu.. Bakalım nasıl bulacaklar.
Hristos güldü. Çyle ağdalı sözler kıyafetler Bursa'ya göre değildi. Bursa başka bir şey arardı. Daha değişik bir şey...
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
Bugün sanki biraz daha bulutluydu Bursa.. Uludağdan gelen bir esinti şehirdeki havayı biraz olsun rahatlatmıştı. Akşam yavaş yavaş dağın yamaçlarından şehre doğru inerken hanı dolduran müşterilerden biri sanki o anı beklemiş gibi başladı konuşmasına....
Eeeey müdavimleri hanın... Bursalı gardaşlarım ve misafirleri Bursa'nın...
Bilirsiniz görmüşsünüzdür çoğunuz.. Bir dağ vardır başında Bursa'nın... Ondan büyüğü vardır belki ama ayrıdır havası bizim dağın. Yeri ayrıdır tüm Anadolu'da bizim dağımız. Uludağ derler adına.
Serin mi serin derelerin toprağı kucaklayıp aktığı, hayvanların kardeş olduğu bir dağ denir Uludağ'a.
Ancak söylentiler farklıdır. Denir ki canayakın değilmiş bizim dağımız bir zamanlar.
Başka bir şehrin olduğu söylenir o günlerde burada. Dünya'nın görmediği bu güne kadar, ulu bir şehir... Çyle büyük ve kutluymuş ki şehri yönetenler büyük olduklarını düşünmüşler, topraktan rüzgardan ateşten... Çyle büyükmüş ki kibirleri duymamazlıktan gelmişler ağaçlar kesilirken toprağın çığlığını, ateşi hizmetar gibi görmüş, savmışlar başlarından işleri bitince. Rüzgarlaysa dalga geçmişler, küçümsemişler gücünü..
Ve öylesine kızmışlar ki üç büyük gücü doğanın şehri yönetenlere.. Toprak yol vermiş ateşe ateş fışkırmış ortasından şehrin... Ve rüzgar yaymış ateşi her yöne. Bir alev yığınına dönmüş şehir. Dünyanın gördüğü o muhteşem binalar yanmış birbir.
Ve o ölüm yığınından çıkmış Uludağ. Utanmış sonra kendinden... Çylesine utanmış ki yeni bir şehir yaratmış dibinde ve tüm güzelliklerini sunmuş doğanın o şehre. Ve denir ki bir kudret vermiş şehri. Günün birinde hiç umulmadık bir zamanda hem de en görkemli devletini doğurma kudreti Dünya'nın...
Oturanlar gülümsedi. Ozanın bahsettiği devlet Osmanlılarsa, henüz o günler uzak görünüyordu. Her ne kadar bugünlerde savaşlarda hep başarılı olsa da Osmanlı hala çok küçüktü.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
"Yeni bir ülke, yeni bir şehir demekti benim için... Zordu daha önce hiç olmadığı kadar zordu. Ben İran'ın engin steplerini çok sevmiştim oysa. " Adamın gözlerinde yaşlar bir anda belirdiler. Sanki uzun süre saklanmış da artık kaçacak yerleri kalmamış gibi.
"Başka çarem yoktu ki" diye devam etti adam. "Bir çekirge sürüsü gibi geldiler. Sürü gibi.."
Bir on yıl önce olsa handakileri bu sözler ürpertirdi. O günlerde Moğol tehlikesi çok yakındı. Gerçekti. şimdi ise Anadoluda var olsa da Osmanlı için sanki hiç var olmamış bir tehtiddi.
İlk olarak hangi şehre gelmiştim hatırlamıyorum. Uzun süre dolaştım buralarda ailem yoktu. Kimse yoktu. Ve tüm bunların sonunda ulaştığım hakikat....
Yeni bir gerçeği gördüm burada... Burası bir çeşit öğretmen gibi insanlar için... Farklı bir öğretmen adeta bize Dünyayı, kendimizi yeniden öğretiyor.
Bos ver be bunlari agam... dedi Rum Kristos... Guzel sozler bunlar aslinda ama Bugün icin eglenelim gel senle dedi.
Adam gülümsedi... Evet herseyin zamanı vardı zamanı. Tamam be gardas dedi adama tamam.... Gel eğlenelim bugün.
_________________ HARBE GÄ°DEN
Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
Orhan Veliden
View next topic View previous topic
You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot vote in polls in this forum
FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.
FRPWorld, yeni bir frp dünyası
Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır. Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.