Frp World Ana Menü
  • Frp World
    » Anasayfa
    » Forum
    » Anketler
    » Akademi
    » Kitap Tanıtımları
    » Haber Arşivi
    » Haber Gönderin
    » Makale Gönderin

  • Üyelere Özel

  • Kişisel
    » Hesabınız
    » Özel Mesajlar
    » Üye Listesi
    » Üye Arama
    » Siteden Çıkış

  • Site Bilgileri
    » Top10
    » Site Hakkında Yorumlarınız
    » İstatistikler
    » Destekleyen Siteler

  • Kullanıcı Menüsü
    Hoşgeldin, Diyar Gezgini
    Üye Adı
    Şifre
    (Kayıt Ol)
    Üyelik:
    Son Üye: WilliamLin
    Bugün: 20
    Dün: 23
    Toplam: 90349

    Şu An Bağlı:
    Ziyaretçi: 1747
    Üye: 1
    Toplam: 1748

    Şu An Bağlı:
    01 : markedgesture29

    FrpWorld.Com :: View topic - New York Günlükleri
    Forum FAQ  |  Search  |  Memberlist  |  Usergroups   |  Register   |  Profile  |  Private Messages  |  Log in

     New York Günlükleri View next topic
    View previous topic
    Post new topicReply to topic
    Author Message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sun Feb 08, 2009 9:53 pm Reply with quoteBack to top

    Gelen "yoğun ! ! ! " talep üzerine başlığı açtım. Arkadaşlar bu başlık son derece rahat bir başlıktır. Girin yorum yapın... İstediğinizi yapın burada...

    Neyse... Çncelikle New Yorka nasıl gelinir onu anlatayım... Elbette önce vize alma denen bir işlem var. Bunun için ABD nin İstanbuldaki Ortaçağ kalelerini andıran başkonsolosluğuna gidiyorsunuz ki bu neredeyse Atatürk Havalimanından New Yorka gelmekten daha heyecanlı...

    Bina dev bir tepenin üzerinde... Dimdik bir yamacın en tepesinde... Asıl binaya tepenin içinden bir asansörle çıkıyorsunuz. Asansör sistemi devre dışı kaldığında ilk engeli yani giriş bölümündeki savunma önlemlerini geçen birisinin yukarı çıkmasına imkan yok... Ya da tamam var ama hem çıkmak üst düzeyde dağcılık gerektiriyor.

    İşte bu binadan çıkıyorsunuz yukarı kata... Çç aşamalı bir mülakata tabii tutuluyorsunuz, aslında bir aşamasında sadece parmak iziniz alınıyor ve de resminiz çekiliyor. Söz konusu resim ve parmak izi daha sonra ABDye girişte de alınıp orjinali ile karşılaştırılıyor. Yani yanlış kişiyi sahte pasaportla sokmak için epey uğraşmak lazım. Son aşamada ise özel bir odada size niye gidiyorsun, ne yapacaksın, oradayken para işi ne olacak gibi sorular soruyorlar... Tabii okuyacaksanız okuyacağınız üniversite bir belge yolluyor ve bu işinizi epey bir kolaylaştırıyor.

    Havalimanı.... Onlarınki değil bizimki... Orada çek in diye bir işlem vardır. Otellerde giriş işlemi olarak çevriliyor, bagaj teslim edip uçakta oturacağınız numarayı alıyorsunuz havalimanında. Burada ABDnin kiraladığı bir Türk güvenlik firması CIA ajanı edası ile beklenmedik anda yanınıza gelip pasaportunu görebilir miyim diyor. Bilmiyorum belki ben fazla dalgın olduğum için de öyle gelmiş olabilir. Sonra üniversitenin de belgesini istiyor. Böylece Rusya dahil başka hiçbri ülkede görmediğim bir kontrol safhasını daha atlatıyorsunuz.

    Bizim havalimanının son orjinal kontrol noktası uçağa girişte oluyor. ABDde insanların kemerlerini ve ayakkabılarını çıkarıp çantaların konduğu yere konmasının çok süper bir güvenlik önlemi olduğu inancı var... Eh muhtemelen bu inanç yakında bizde de oluşur. Ayakkabınızı ve kemerinizi de çıkarıp kontrol ettirdikten sonra uçağa binmeye hazır hale geliyorsunuz....

    Uçuşa gelince, 10 12 saat sürdü sanırım... benim açımdan sorun olmadı, çünkü zamanında 36 saat yol alıp Erzuruma gitmiştim İstanbuldan... Grönlandı falan görmedim. Bilmiyorum bir yerlerde görülebileceği yazıyordu. Bir Boston'u gördüm ABDye iyice yaklaşmışken...

    İndikten sonra... doğrusu pasaport kuyruğunu tam oraya göç edenlerin psikolojisine göre ayarlamışlar. Arkada geniiiiiş bir alan sizin bulunduğunuz yer oraya göre çok dar. Cam duvarlardan öbür taraf gözüküyor. ABDliler ayrı siz ayrı sıraya giriyorsunuz ve ABDnin sırası hep daha kalabalık oluyor. Ama parmak izi fotograf falan derken ABDli olmayanların sırasının sonu gelmeden çok önce ABDlilerin hepsi içeri giriyor...

    Kennedy havalimanı sanırım yurtdışından gelenlerin girebileceği başka havalimanı yok... Ama aslında iyi bir havalimanı da burası... Sanırım sekiz ayrı terminal var böyle bölününce de bir tanesi bile bizimkisi kadar büyük değil. Bu arada girişinde hiçbir kontrol yok... Zaten New York ilginç bazı yerlerde saçma sapan boyutta kontrol var bazı yerlerde ise hiç kontrol yok... Türlü gidiş yolları var oradan New Yorkun merkezine, helikopterle bile gidilebiliyormuş ancak ben ilk seferinde birazcık kazık yedim taksiye binip, ikinci de hava treni diye bir şeye bindim. ( Eeee Türkiyeye dönerken de ona binmiştim... ) Bu öyle bir trenki terminaller arasında bedava dolaşıyor, eğer arabanız varsa sizi bedava araba parkına götürüyor ama evinize metro ile dönecekseniz ne yazık ki metro hattının yanındaki hava treni çıkışından çıkabilmek için para ödemeniz gerekiyor. Yani geliyorsunuz istasyona, dışarıyı görüyorsunuz. Ama iki adım ötenizdeki yere çıkmak için para ödüyorsunuz...

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Starfell
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Apr 17, 2008
    Posts: 693
    Location: Istanbul

    PostPosted: Mon Feb 09, 2009 8:03 am Reply with quoteBack to top

    Vize işlemi sırasında mülakatları ingilizce mi veriyosun Firble?

    Oradaki okula başvururken ki aşamayıda merak ediyorum aslında kısaca değinirsen sevinirim...

    Bide ordada kimlik kontrolü yapıyolardır heralde "aptal güvenlik önemleri" katagorisinden bunu anlıyorum. Eğer yapıyolarsa sürekli pasaportla mı geziyorsun? yada orda sana geçici bi kimlik veriyorlar mı? (bkz. ID) Smile

    Gördüğün gibi ilgiyle okuyorum günlüğünü devamını bekliyorum. Smile
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Mon Feb 09, 2009 1:27 pm Reply with quoteBack to top

    Yok zaten o mesele önceden hallediliyor, o gizemli asansöre binip de kalenin içine girdiğinde zaten güvenlik işinin bitmiş olması lazım değil mi? Aslında vize işlemi şöyle oluyor.

    Çnce bankaya onlar adına bir miktar para yatırıyorsun henüz hiçbir dilekçe vesaire vermemişken, banka sana bir numara veriyor. Amerikan konsolosluğunu arayıp randevu alıyorsun. Söz konusu günde randevu için verilen saatte orada olman lazım çünkü o saatte ismin okunuyor, ismin okunurken içeri girmek gerekiyor. İçeri sadece randevusu olanlar giriyor, yani ikinci bir kişi gelecekse onun da randevu alması gerekiyor...

    Bir defa içeri girdikten sonra randevunun numaranın falan anlamı kalmıyor, vize işlemi için gişeye gitmek için tekrar numara almak gerekiyor, bu arada bir Türk görevli pasaportuna bakıyor, belgelerin varsa onlara bakıp numara veriyor sana...

    Benim mulakatta hep ingilizce konuşuyorduk, sanırım son mülakatta ya ingilizce konuşmak ya da etrafta kendisi de seninle beraber ABDye gidecek ingilizce konuşan birilerinin olması gerekiyor. Ama tam emin değilim, belki benimle mulakat yapan kadın mesela Türkçe de biliyordur.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Aegron Linwelin
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 18, 2007
    Posts: 2614
    Location: Bursa

    PostPosted: Mon Feb 09, 2009 3:40 pm Reply with quoteBack to top

    Hayırlı olsun güzel bir bölüm olacak gibi ama şu anda new york a nasıl gideceğimden ziyade oradaki güzelliklerden yapabileceğimiz aktivitelerden bahsetsen daha iyi olucak yani benim için.... Very Happy
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteMSN Messenger
    occultsearcher
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jun 26, 2003
    Posts: 368
    Location: Ankara

    PostPosted: Mon Feb 09, 2009 3:47 pm Reply with quoteBack to top

    Esasen yurt dışından gelip illa da Kenedy'ye iniş yapmak gerekmiyor. Biz Newark'a inmiştik misal. Bildiğim kadarıyla La Guardia da uluslararası bir havalimanı. Dolayısıyla Kenedy, La Guardia ve (diğerlerine nazaran daha uzak olan) Newark inebileceğiniz havalimanları.

    Vize kısmında da sizinle mülakatı yapan kişiler az çok Türkçe biliyor FAKAT konuşmuyorlar. Ben mülakat olurken, gişedeki ablalardan birinin, mülakattaki birine "yalan söylüyorsunuz, İngilizce bilmiyorsunuz!" diye bağırdığını hatırlıyorum... Tabii biraz kırıktı ama bunu söyleyebilecek kadar bilen insan, bir miktar Türkçe öğrenmiş demektir.

    New York'ta aktivite çok. Ne kadar zaman kalacağına, ne gibi aktiviteler istediğine göre liste değişebilir. Ama olmazsa olmaz olarak, bir Çzgürlük Heykeli'ni ziyaret lazım bence. Yalnız onun da tepesine artık randevuyla çıkılıyor. Randevu ücretsiz ama yine de isminizi yazdırıyorsunuz listeye. Bir de Central Park'a iki-üç gününüzü ayırmanızı tavsiye ediyorum. Görülebilecek ÇOK şey var orada. Bir de Manhattan'da gezmek için de bir kaç gün ayırın. Çyle boş boş yürüyerek bile eğlenebilirsiniz, zira güzel bir ortamı var Manhattan'ın.

    _________________
    M - There is indeed such a conspiracy
    "When you see filth, call it filth"
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteYahoo MessengerMSN MessengerICQ Number
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Tue Feb 10, 2009 3:51 am Reply with quoteBack to top

    Vallahi oradaki güzelliklerden birinden bahsettim... Havaalanı... Çzel olarak anlatmamı istediğin bir güzellik ya da aktivite varsa doğrudan sor. Anlatayım Aegron...

    Vallahi Occaultsearcher kardeş, ne La Guardia yı ne Newark u görmedim desem, biliyorum ayıp olacak, aslında neredeyse Manhattan'ın dışına bile çıkmadım. Birkaç istisna dışında. Newark zaten aslında resmen New York şehrinde değil hatta New York eyaletinde de değil ama işte New York New Jerseyden daha önemli bir yer olduğundan orası da neredeyse New York'a ulaşmaya çabalayanlara tahsis edilmiş durumda...

    Neyse ikinci olarak New York'un hostellerinden bahsedeyim. Otellerinden bahsedemeyeceğim ne yazık ki çünkü hiçbirinde kalmadım. Hostellerde ise iki defa kaldım, biri kente geldiğim ilk hafta, ikincisinin özel bir nedeni var.

    Neyse, hostel nedir? Ben epey 18-19 yaşlarına kadar bilmiyordum. Türkiyede sanırım sadece İstanbul'da var. Bir ihtimal İzmir de de olabilir. Almanya'da epey var ve ben de oranın hostellerinde de epey kaldım. Bu hostel denen yer, genellikle gençlerin, parası az olanların, ya da kalacak yere fazla para harcamak istemeyenlerin tercih ettikleri konaklama türü... Hostellerde oda değil yatak kiralıyorsunuz, iyi bir hostelse yanında bir de eşyalarınızı koyacağınız bir dolap da kiralayabiliyorsunuz. Ne yazık ki New Yorkta kaldığım hostellerde böyle bir olanak yoktu. Almanyadaki hostellerde kız erkek ayrımı vardı. Burada en azından kaldığım hostellerde böyle bir ayrım yok. Kızlar ve erkekler aynı odada kalıyorlar. Odayı kapatmadığınız sürece de odada kimin kalacağını belirleme şanısınız yok.

    Normal şartlarda kalmak zevkli olabilirdi, Almanya da çok zevkliydi mesela, ama açıkçası kocaman bir bavulla, bir hafta sonra kalabilecek bir ev bulabilecek miyim, üniversiteye girdiğimde ne diyecekler bana acaba, bir de telefon almak lazım Türkiyeyi aramak için gibi düşüncelerle kalmak çok da zevkli olmadı...

    Benim kaldığım hostel Central Parkın yanındaydı. Ancak parkın hostelin yanındaki bölümleri o kadar da güzel olmayan bölümleri imiş, asıl güzel bölümler aşağıdaymış.

    Gerçi ilk gün ben bunu fark edecek durumda değildim. Parkta biraz dolandım. Akşam sekiz dokuz gibi yattım. Çünkü uçak yolculuğu sonucunda kazandığım yedi saat sayesinde saat sekizde gece üçte hala uyanık kalan birisinin olacağı kadar uykusuzdum.

    Ççüncü olarak metro hatlarından bahsedeyim. New York metro hattına bir isim bulmak gerekirse açıkça çöplük derim, hatlar Türkiye dahil hiçbir ülkede görmediğim kadar döküntü ve eski trenlerle dolu... Tren raylarının arasında fare mi sıçan mı olduğunu tam anlamadığım hayvanlar dolanıyor. Yürüyüş mesafesi yarım saatin altındaki yerlere metro ile gitmek çoğu zaman gidiş süresini uzatıyor en azından fark etmiyor... Aslında bu açıdan gereksiz metro kullanımını önledikleri o nedenle bunun iyi bir durum olduğu söylenebilir.

    Metro hatlarının en güzel yanı, olası bir tamir, aksaklık, bir tren hattının bir süre çalışmama durumu olduğunda bu durum en az bir hafta öncesinden metro istasyonlarında duyuruluyor. Bunun dışında işçilerin uykusuz kalmasına aldırmadan tamir işlerini genelde geceyarısında başlatıp sabaha karşı bitiriyorlar.

    Metro ve uçak dışındaki ulaşım araçlarının hiçbirini kullanmadım. Belediye otobüsü, feribot ( özgürlük heykeline gidişimi saymazsak), treni hiç kullanmadım. Bir defa şehirler arası otobüsü kullanmıştım gerçi.

    Neyse sanırım bir sonraki bölümde buluşmak üzere demek gerek....

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Tue Feb 10, 2009 4:38 pm Reply with quoteBack to top

    Evet günlüklerin üçüncü bölümü.... Bu da belki atlanabilecek bir bölüm gibi görünüyor, ama daha ilk adımımda açıkçası beni epey bir şaşırtmıştı.

    New York'un sokakları, biraz da Hudson nehrinden bahsetmek lazım....

    Daha doğrusu Manhattan'ın... Çncelikle Manhattan'ın bir ada olduğunu yazmak lazım... Aslında New York'unbatı yakasında bulunan Hudson Nehri bu şehre girdikten sonra bir tür delta oluşturuyor ve üç ana bölüme ayrılıyor. Bu ayrılan bölümlerden New York'un batısında kalan büyükçe olanına yine Hudson deniyor. Manhattan'ın üstünden incecik ( en azından haritada gerçeğini görmedim) bir şerit halinde doğuya akıp sonra Manhattan'ın doğusundan Atlantik'e akan nehre ise Doğu nehri deniyor. Ççüncü parça... O da New York'un Queens ve Brooklin mahallelerinin üzerinde olduğu taaa ötelere kadar giden Uzun Adayı ( İngilizcesi Long Island işte) ana karadan ayırıyor. Bir ismi var mı bilmiyorum.

    New York denen şehir 1850lere kadar sadece Manhattanmış, hatta Manhattan'ın üstündeki Harlem bile daha da önceleri New York sayılmıyormuş... Daha sonra bir ton yerleşim yeri New York şehrinin bir parçası haline gelmiş.

    1810larda Amerikalı dahi şehir planlamacıları o günlerde Manhattan'ın dibinde olan şehrin bir gün en azından tüm adayı kaplayacağını tahmin etmişler.. Eee madem kaplayacak o zaman şimdiden planlayalım şehri demişler ve tüm adayı adayı ufacık dikdörtgen parçalara bölen sokak ve caddelere ayırmışlar.

    Bu dahi planlamacılar sağolsun Manhattan bugün birbirine paralel 160 sokak ile bu sokakların hepsini dik kesen 8-10 arası büyük caddeden oluşuyor... Niye sekiz on arası... Eh ada ne yazık ki dikdörtgen değil bazı yerleri daha dar bazı yerleri daha geniş... Yani biraz sorun çıkartmış adamlara.

    Yani bugün Mnahattan da bir yerin bir yere sekiz sokak ötede ya da iki cadde ileride olduğunu söylediğinde bahsettiğiniz yer adanın neresinde olursa olsun ve karşınızdaki kişi o yere gitmemişse bile o iki yer arasını kaç dakikada yürüyeceğini bilir.

    şey aslında her yerde değil... Dahi şehir planlamacıları Manhattan'ın güney ucundaki eski şehre dokunmamışlar dolayısı ile oradaki cadde ve sokaklar hala kafalarına göre eğriler, garip şekiller çizebiliyorlar, adanın geri kalan ezici büyüklükteki bölümünde olduğu gibi dimdik boylu boyunca uzanmıyorlar....

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sat Feb 14, 2009 9:46 pm Reply with quoteBack to top

    New York'ta Yemek 1

    Bu çok uzun ve bir o kadar da kapsamlı bir konu o nedenle sayısının ne kadar olduğunu bilmediğim parçalara bölmeye karar verdim...

    Çnce genel uyarılar... New York'ta lokantaların büyük bölümünde asla bir menüye fiyat listesine baktığınızda gördüğünüz fiyata inanmayın... Hani bizim fişlerde KDV dahil diye bir şey yazar ben de ne olduğunu buraya gelene kadar anlamazdım. Burada fiyatlarda KDV hariç olunca anladım. Efendim tüm fiyatlar vergi harici fiyatlardır. ( MC Donalds ve birkaç yer hariç) Siz o fiyatın yüzde 15 kadarını da vergi olarak ödeyeceksiniz unutmayın...

    İkincisi servis.... Servis olan hemen her yerde garsonlar bahşiş beklerler. Bahşiş vermemek New York kentinde garsona hakarettir. Hatta yüzde beş falan bahşiş vermek de bir çeşit hakarettir. Sevis fena değildi eh çok da süper de değildi diyorsanız vverilmesi gereken bahşiş yüzde 15, çok bir süperdi diyorsanız yüzde 20 25tir. Bazı yerlerde bu yüzde 15i de direk hesaba eklerler ki bu mesela 30 doların altında hesabp beklediğiniz yerde 40 doların üstünde para ödemenize neden olabilir.

    Gelelelim yemek opsiyonlarına... Ben çok hoşlanmadığım için ayrıntılı olarak bilmiyorum nasıl yerler... Ancak ünlü lokantalardan Mc Donalds Pizza Hut burada da mevcud ama sayıları fazla değil.. Buradaki asıl delilik Starbuckslar... Her yeri ahtapot gibi sarmışlar. Evin etrafında bir dakikalık ( yanlış duymadınız... bir dakka yalnızca) mesafede üç tane Starbucks var... Ben onları yok saydığım için bazen üç Starbucks un olduğu caddede yahu oturacak yer yok diyebiliyorum...

    Eh benim için oturacak yerlere gelince... Küçüklü büyüklü birçok kafe var tabii. Bir kısmı lüks lüks dediğim işte çatal bıçak daha bir düzgün sunuluyor. Masalar daha güzel, bazıları antika gibi, garsonlar daha bir saygı gösteriyor insanlara ama fiyatlar normal bir yerin iki katı ki sadece kahve içecekseniz eh arada bir verilebilir. Ufak tek kişilik yerlerde de ya bir resim ya değişik bir eşya kısaca ilginç garip bir hava katan bir şeyler var genelde... ( ama ama her zaman değil... ) Bir de Starbucksun bir boy ufağı olan zincirler var. Ki onlara da genelde gitmemeye çalışıyorum. Mesela bir Au Bon Boin gibi bir şey var. Wichcraft var...

    Benim favori yerlerim ancak kitapçıların kafeleri... Orada istediğiniz bir kitabı alıp bir yandan göz gezdirip bir yandan kahve içebiliyorsunuz ki. Çizgiromandan bilimkurgu hikayelerine, gezi kitaplarına aklınıza gelecek her tür romana kadar her şey var... Tek başına olup sohbet edecek kimse olmayınca iyi oluyor böyle bir olanağın olması.

    Sokaklardan yemek alabileceğiniz bir ton yer var.. Kahvaltı için ekmek arası yumurta peynir salam, öğlen ve akşam yemekleri için sosis, pilav üstü döner ( adı farklı ama döner gibi pişiriyorlar.) tarzı tonla yemek var. Et ürünü satan sokak satıcılarının çoğu Arap kökenli arabalarının üzerinde Halal yazıyor... Yani domuzsuz üretiyorlarmış pişirdikleri etleri...

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sun Feb 15, 2009 3:54 am Reply with quoteBack to top

    New York'ta Yemek 2

    Kentin yemek kültürü bugüne kadar gördüğüm en geniş yemek kültürü. Başka şehirlerde sadece iki üç tane bulunan numune lokanta türlerinden burada onlarca var.

    Çin, Meksika, Hint, İtalyan, İrlanda, Yahudi yemekleri en yaygın olarak New Yorkla en çok özleşmiş yemek türleri... Yani New Yorkte örneğin Çin yemeği yerseniz tam anlamı ile bir New York yemeği yemiş olursunuz aynı zamanda...

    Çin lokantaları, tabii Çin diyorum ama içlerinde Kore, Japon, Vietnam gibi başka Doğu Asya ülkelerinin de yemekleri olan yerler var, isimlerini hiç bilmediğim bir kısmını yeni yeni tanısam da hala bazılarının ne tür bir bitki ya da hayvandan yapıldığını bilmediğim yemekler veriyorlar. Ama hakları var. Ortam Hint lokantalarına göre biraz daha kötü olsa da bir çoğunda tek başına ufacık bir şey aldığınızda bile deli gibi meze getiriyorlar. Hatta ilk geldiğimde adam tek tek her şeyi koyunca yahu dedim bunların hepsinin parasını alırlarsa ben yandım. On onbeş tabak meze koymuşlardı çünkü ama sadece yediğim 6 dolarlık şeyin parasını aldılar. Ayrıca birçok Çin lokantasında yemekle birlikte demleme çay da geliyor ki, demleme çay New York'ta başka çok az yerde bulunur. O Starbuckslar bile çayı sallama veriyorlar o nedenle her yerde Çin lokantaları hariç kahve içiyorum ben... Bu arada salaş yani Türkiyedeki Esnaf Lokantası diye tabir edilen tarzda Çin lokantaları var. Biri benim evin önünde fiyat olarak hiç de ucuz değiller ama daha hızla yemek hazırlanıyor o nedenle aceleniz varsa öneririm.

    Hint Lokantaları... New York'ta en zevk alarak yemek yediğim yerler buralar... Açıkçası sokakta satılan dönerler hatta zar zor bulduğum bir Ortadoğu kebap lokantasında bile yemeklerin tadı Hint yemeklerininki kadar güzel değil... Eğer çok çok çok yemek ve nisbeten az ödemek istiyorsanız gerçekten en iyi seçenek buralar.. Ben genelde sınavlardan çıktığımda biraz kafamı boşaltmak için Hint lokantalarının sıra sıra dizildiği bir caddeye gidip orada Hint yemeği yerdim... O caddedeki yemekler şehrin diğer yerlerindekilerden de ucuz, üstelik akşam canlı müzik var tabii Hint Müziği... Çzellikle bu lokantalardan birine giderseniz özel akşam yemeği menüsüne bakın... Çn yemekler ana yemek tatlı ve yemek sonrası kahve ya da çay bir arada çok çok daha ucuza veriliyor. Dediğim gibi çok çok yerseniz daha karlı çıkıyorsunuz gerçi bu tüm New Yorkta böyle...

    Meksika Lokantaları... Meşhur Buritoları vardır. İncecik ekmeğin içine tıkabildikleri her şeyi tıkarlar. Çzellikle kırmızı fasülyeleri ve özel bir kıyma ile olanı meşhur... Ancak içinde o kadar şey var ki ben ısırarak yiyemiyorum, tabağın üstüne koyuyorum ekmeği açıyorum ekmeği ikinci tabak gibi kullanıp ekmeğin üzerinden yiyiyorum en son da ekmeği yiyiyorum.. Bu lokantalar yüzde doksan salaştır... İki üç iskemle atılmıştır dekorayon yoktur. Hızla yemek yemek için iyi yerlerden birisidir ama benim en çok sevdiklerim bunlar değil...

    Deliler... Orjinal isim Delicatsen ne anlama geldiğini bilmiyorum. Ancak söz konusu yerlerin tabelalarında genelde Deli yazar... Mesela Deli Marce benim okulun civarında... Bunlar eski Yahudi işletmeleri imiş. Ama şimdi Latin Amerikalılar ile Çinliler başta olmak üzere farklı etnik kimliklerden çalışanları var. Bunların içi bir tür süper market gibi, sadece yiyecek ve içecek satılan bir süpermarket ama... Yalnız dört beş tane kahve makinesi ( çünkü dört beş tane kahve çeşidi var) şeker, süt koyma yeri, bunun dışında türlü yemeklerin olduğu bir tür açık büfe bölümü var. Yemekler sıcak oluyor demek ki büfenin altında ısıtma sistemi var. Arka tarafta rafların arasına ya da dükkanın girişine masa atmışlar. Yemeğinizi alıyor isterseniz istediğiniz yere götürüyor isterseniz orada yiyiyorsunuz. Mütiş pratik bir şey... Yiyeceğiniz yemeği yemeden görme seçeneği sunması ayrıca çok güzel... Ve çok çeşitli yemekler de sunabiliyorlar. Süper market olduğu için içecek seçenekleri de gayet güzel...

    İtalya ve İrlanda... Genellikle çok pahalılar asıl düzgün olanları, İtalyan lokantalarının genelde Latin Amerikalılar tarafından işletilen ucuzları da var. Eğer işleten İtalyansa lokantanın pahalı olması muhtemeldir. Eh epey iyi bir şarap menüleri var. Yemek olarak bugüne kadar pizza, lazanya ve makarna da yedim. Lazanya da makarna biliyorum ama o genelde farklı sunuluyor. İrlanda lokantları aynı zamanda Pub adı verilen yerler sanırım Birahane diye de çevirebiliriz. İki adım ötenizde içki içilen bar masaları var, ama siz masanızda oturup yemeğinizi yiyiyorsunuz. Genellikle Amerikan futbolu ya da basket maçları televizyondan veriliyor. Arada Obama da çıkıyor... Bir arada Bush da çıkardı ama her halde artık çıkmaz....

    Unutmadan bir şehir klasiği pizzacılar... Bunlar ucuzdur. Kapılarındaki pizzalarla kendilerini hemen belli ederler. Çok kötüleri de vardır. Epey güzel olanları da... İtalyan lokantamsı olanları da vardır dümdüz pizzacı olanları da... İtalyan lokantamsılarda en azından makarna çeşitleri bazen iki üç İtalyan yemeği satılır.. Evet genellikle Latin Amerikalılar işletiyor bunları da.... Pizzanın üzerine ne bulurlarsa atıyorlar... Uzun süre sadece dümdüz peynirli ve salçalı pizza yedim. Yeni yeni zeytinli ve mantarlı pizza yedim güzel tadı...

    Bu saydıklarımın hepsi bir caddenin üzerinde normal bir hızla beş dakikalık bir yürüyüşte genellikle en az bir tanesine rastlayacağınız yemek seçenekleri... Bunu yirmi dakikalık mesafe yaparsanız daha seyrek ama yine de epey bulunan daha birçok lokanta türü ekleyebilirsiniz. Mesela Fransız lokantaları, mesela Yunan Tavernaları, mesela Dallas usulü tavuk satan BBQ adı ile, mesela meyve suyu satan dükkanlar tanıyabiliceğiniz lokantlar...

    Unutmadan... Buranın Pretzel ve Bageli meşhurdur. Bunların ikisinin de tatlı ekşi tuzlu arasına peynir konan ve daha nicesi var... Seçerken dikkat edin.. İlk seçtiğinizin tadı kötü olursa da ikincinin öyle olmayabileceği aklınızda olsun...

    Lokantalarda To Stay or To Go derler... Eskiden bu sözü söyleyince yaklaşık bir dakika öylecene bakardım kasiyere neden bahsediyor diye, şimdi bu süre üç beş saniyeye düştü ama yine de hala tuhaf geliyor.. Biraz düşününce anlayabileceğiniz gibi yemeği paket mi yaptırayım yoksa burada mı yiyeceksin diye soruyorlar...

    Bu sorunun ardından pirinç beyaz mı olsun, kahverengi mi? Ekmek esmer mi olsun kepekli mi olsun beyaz mı olsun? Fasulye kırmızı mı olsun sarı mı olsun? Et az mı pişsin normal mi pişsin çok mu pişsin diye ard arda sorular gelebilir ki ben bunları çok bunaltıcı bulmuştum. He ama eti çok pişmiş isteyin hep... Az pişmiş et bizim Türkiyede muhtemelen çoğumuzun önümüze gelince garsonu azarlayacağımız kıpkırmızı gelen etlerden... Ben genelde mümkün olan en çok pişmiş et şeklinde anlatıyorum...

    Neyse böylece yemek bölümünü kapatıyorum... Belki sonra yine açarım... Benim evime de gelip yiyebilirsiniz derdim ama ne yazık ki yemek yapmayı bilmiyorum...

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Aegron Linwelin
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Jul 18, 2007
    Posts: 2614
    Location: Bursa

    PostPosted: Sun Feb 15, 2009 10:58 am Reply with quoteBack to top

    Hep dışardan mı yiyorsun yoksa Firble Very Happy
    Back to top View user's profileSend private messageSend e-mailVisit poster's websiteMSN Messenger
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Sun Feb 15, 2009 4:51 pm Reply with quoteBack to top

    Vallahi Aegron gel sen beraber yemek yapalım istersen... Ama yaptığımız yemeği yiyeceğiz mutlaka... Çyle tadı kötü falan demek yok...

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Starfell
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Apr 17, 2008
    Posts: 693
    Location: Istanbul

    PostPosted: Mon Feb 16, 2009 8:30 am Reply with quoteBack to top

    Firble "çok pişmiş" nasıl deniyo abi sölede bizde bilelim. Bunu bilmediğim için önüme her geleni yiyodum ben ya Very Happy

    Görünüşe göre ABD de yapılacak en iyi iş garsonluk çok karlı geldi gözüme hem okuyup hem garson olunabilir gibi Smile

    Birde sen tüm yemeklerini dışardan yiyosan ençok parayı yemeğe harcıyosun demektir. Avrupada paket alıcaksan ayrı fiyat ödüyosun. Oturup yiyeceksen ayrı fiyat ödüyosun. orda yok mu öyle bişey ?
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Mon Feb 16, 2009 1:08 pm Reply with quoteBack to top

    Starfell önce çalışma işine geleyim. Doktora yaparken üniversitenin içinde çalışabiliyorsun rahatlıkla ama üniversite dışı işler de uzuuun bir prosedür var. Hem ABD çalışma bakanlığından hem de okulun yabancı işleri bölümü tarzında ismi olan bölümünden izin almak gerekiyor. İşsizlik ABDde bu hızla artmaya devam ederse yabancılar için çalışmak giderek zor olacaktır. Ama Obama var... Yapabiliriz edebiliriz evet mevet diyor görecez... : ) ) )

    Yemeğe gelince tamamen yediğin yere bağlı şu deliler bir de pizzacılar mesela günde 10 15 dolara kadar düşürüyor yemek masrafını... Eh 10-15 dolar arası yemek masrafı çok da fazla değil zaten başka fazla masrafım da yok.. Sabit masraf en azından...

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Firble
    Forum Yöneticisi





    Joined: Mar 12, 2004
    Posts: 6496

    PostPosted: Mon Feb 16, 2009 6:25 pm Reply with quoteBack to top

    Empire State Binası

    Sanırım bu bina ayrı bir başlığı hak ediyor... Hem benim açımdan hem de New York açısından... İlk karşılaştığımda onun olduğu noktanın biraz uzağına metro ile gelmiştim. Asıl amacım okuluma yani üniversiteme ulaşmaktı. O nedenle Empire State binasının orada olduğunu bilmiyordum. Dolayısı ile önce binaya baktım. Yav bu bina tanıdık geliyor dedim. Acaba neydi? Yav yoksa Empire State mi? Vallahi o... E madem bu kadar dibine geldim bari içeri de gireyim. Sanırım benzer duyguyu üniversite okumak için farklı şehirlere gidenler yaşamıştır. Ben İzmirin saat kulesi ile Ankara'nın Kocatepe Camisinde yaşamıştım, ikisi de dolanırken birden karşıma çıktılar. Anıtkabirde yaşamadım, çünkü ilk müsait olduğumda zamanda bilinçli gittim yani öylesine keşfetmedim..

    Neyse Empire State New York için özel bir öneme sahip... Çünkü yapılışı 20lere kadar uzanıyor. Sanırım New York gökdelenlerinin en ünlüsü... İkiz Kuleler yıkılmadan önce onlardan bile ünlüydü çünkü ikiz kuleler çok daha yeni binalardı.

    Aslında bu ünü, neredeyse dümdüz şekline rağmen ona rastlamayı, her gün görmeyi güzel bir şey haline getiriyor. Evet bu binayı her gün görüyorum çünkü okuluma çok çok yakın... Çstelik de farklı açılardan gece gündüz. Havanın bulutlu olup binanın bulutları delip geçtiği günlerde... Güneş batarken akşam saatleri... Ama binanın içine girip de tepesine çıktığınızda elbette binayı göremiyorsunuz. : ) ) ) )) Binanın etrafını görebiliyorsunuz sadece... Ama ben bunu bilmiyordum... Hele New York'a yeni gelmiş, henüz üç gündür orada olmanın verdiği saflıkla çıktım binanın üstüne...

    Binanın üstüne çıkmak çok yoğun bir çaba gerektiriyor. Uzuuun bir ilk kat sırası, ardından üst kata çıkmayı başardığınızda bilet sırası. Sonra meşhur havaalanı stili kontrol sırası hani ayakkabı ve kemerlerin çıkarıldığı kontrol, dolayısı ile kemersiz belinizden düşen pantolon giymenizi tavsiye etmem ya da giyin Amerikalılar utansın... : ) ) ) Sonra binanın en üst katına çıkmadan önce son bir zorunlu fotoğraf sırasına giriyorsunuz, sizin fotoğrafınızı çekiyorlar... Birden fazla kişi iseniz beraber de çektirebiliyorsunuz. Sonra bu fotoğrafın arkasına Empire State i koyup basıyorlar siz de isterseniz alıyorsunuz... Bilgisayarda rahatlıkla üretebileceğim bir fotoğraf olmasına rağmen evet onu da aldım ne yazık ki...

    En sonunda yukarı çıkmayı başardığınızda... Eğer beni dinlemeyip de çıktıysanız, en etkileyici yön kuzey yönüdür yani gökdelenlerin hemen başladığı yön... Güneye bakarsanız küçücük bir özgürlük heykelini görebilirsiniz, eh ilk buradan gördüyseniz benim gibi etkilenirsiniz. Ama daha önce Çzgürlük Heykeline gittiyseniz bu mesafeden çok da etkilemez sanırım.... Çzgürlük heykeli yönünde gökdelenlerin çok seyrekleştiği bir bölge sonrasında deniz başlamadan hemen önce yeniden sıklaştıkları küçük bir alan görürsünüz. Orası Wall Street bölgesi yani ABD nin finans merkezi...

    Doğuda East River denen doğu ırmağı ile batıda Hudson ırmağını çok net görebilirsiniz. Ki o an için ben daha fazlasını seçemedim...

    Empire State de bir de Sky Ride denen bir şey var. Hareket eden bir platformun üzerinde sanki uçuyormuş hissi yaratarak New York'un üstüne altına sağına soluna gidiyormuşsunuz ama ben girmedim, tam nasıl bir şey söyleyemem... Eğer sadece üzerine çıkacaksanız size tavsiyem bunun yerine Rockafeller Center binasının üzerine çıkın, çok daha güzel ve her şeyin ötesinde Empire State binasını görebiliyorsunuz Rockafeller Center'ın üzerinde.... : ) ) )))

    Bu arada uzun süre New York'ta kalırsanız ve benim gibi yolunuz sık sık Empire State'in civarına düşerse binanın tepesindeki ışıklara bakın... Deniyor ki bu ışıklar her gün o günü milli bayram olan bir ülkenin bayrak renklerinde yanıyormuş... 29 Ekimde de kırmızı beyaz yandığını söylediler ama ben o gün dikkat etmemişim.

    _________________
    HARBE GÄ°DEN
    Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>Gene böyle güzel dön; <br>Dudaklarında deniz kokusu, <br>Kirpiklerinde tuz; <br>Harbe giden sarı saçlı çocuk! <br>
    Orhan Veliden
    Back to top View user's profileSend private message
    Starfell
    Kullanıcı
    Kullanıcı





    Joined: Apr 17, 2008
    Posts: 693
    Location: Istanbul

    PostPosted: Mon Feb 16, 2009 6:38 pm Reply with quoteBack to top

    Ah wall street vahh wall street. Ekonomik krizden önceki en büyük hayallerimden biriydi malesef Rolling Eyes
    Back to top View user's profileSend private message
    Display posts from previous:      
    Post new topicReply to topic


     Jump to:   



    View next topic
    View previous topic
    You cannot post new topics in this forum
    You cannot reply to topics in this forum
    You cannot edit your posts in this forum
    You cannot delete your posts in this forum
    You cannot vote in polls in this forum


    Powered by phpBB © 2001 phpBB Group

    :: HalloweenV2 phpBB Theme Exclusive ::
     
    FRPWorld.Com ülkemizdeki fantezi edebiyatı ve frp sevenleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir web sitesidir. 2003 yılında kurulmuş olan sitemiz kullanıcı ve yöneticilerimizin katkıları ile büyüyüp Türkiyenin en büyük frp sitelerinden birisi olmuştur. Galerisi, indirilecekler kısmı, akademisi, yazarları ile sitemiz tam bir frp hazinesidir. FRPWorld sizin de desteklerinizle böyle olmaya devam edecektir. FRP'nin doyumsuzca yaşandığı bu diyara hoş geldiniz.

    FRPWorld, yeni bir frp dünyası


    Sitede bulunan yazı, doküman ve diğer içerikler siteye ait olup başkaları tarafından kopyalanması, dağıtılması ya da ticari amaçla kullanılması yasaktır.
    Siteye yapmış olduğunuz katkılar frpworld.com'un olup bunları yayınlama ya da yayınlamama hakkı site yöneticilerine aittir.


    Sayfa Üretimi: 0.64 Saniye